Kısa Tarihçe
HDK-Avrupa'nın kuruluşuna götürecek siyasetin inşası ve örgütlenmesi çalışmaları ancak 2016 yılının girişinde belirginleşebildi. Oysa bilindiği gibi, HDK Türkiye'de 2011 Ekim'inde kuruldu. Orası Türkiye ve Kuzey Kürdistan, burası Avrupa denebilir tabii! Öyle ya, somut koşulların somut tahlili diyen bir marksist siyaset diyalektiği de var zaten! Ama Avrupa'daki yapıların ve etkinliklerinin yelkenlerini Türkiye ve Kürdistan'dan esen rüzgarların şişirdiği gerçekliğini bilenler için tuhaf bir seyircilik durumudur bu. Kurucu örgütsel öznelerinin Avrupa'daki izdüşümleri bağlamında HDK'nin doğal olarak yankısını bulması beklenirdi. Neden öyle olmadığı üzerinde ayrıca durulmalıdır.
Kürt ulusal özgürlük hareketi ile devrimci sosyalistlerin ikili ilişkilerinde, HDK'nin Avrupa'da kuruluş ihtiyacı ve sorunu birçok kez tartışma, görüş alışverişi ve eleştiri konusu olur. Fakat ulusal özgürlük hareketinin ilgisiz tutumunda kayda değer bir değişim sağlanamaz. HDK ve HDP'ye karşı Avrupa sahasında 2015'e kadar süren ve vurdumduymazlığa varan ilgisizlik, 2014 cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarında açığa çıkan fiyaskoda kendini oldukça olumsuz biçimde gösterir. Bu seçim mücadelesinde dikkate değer bir örgütlenme ve siyasal etkinlik ortaya konulamaz.
Avrupa'da 2015 Haziran seçimlerine öngelen 3-4 aylık döneme yayılan seçim mücadelesi temelinde oluşan birleşik örgütlenme ve birlikte çalışma biçimleri büyük bir coşku ve enerji açığa çıkartır. Emekçi sol hareketin saflarında yer alan “örgütsüz kadrolar” seçim inisiyatiflerine, komisyonlarına yaygın ve etkin bir şekilde katılırlar. Seçim mücadelesine güç ve enerji kattıkları kadar kendileri de güç ve enerji alırlar. İçerisinde yer alan ya da dokunan herkesi etkileyen, özlemi duyulan coşkulu bir siyasi mücadele ve orada mayalanıp uç veren, siyaset ve ilişki tarzında değişim ve yenilenme eğilimidir. Kent kent, ülke ülke örgütlenen seçim komisyonları veya seçim mücadelesi inisiyatifleri, bileşimleri ve çalışma tarzları itibarıyla, HDK örgütlenmesinin benzeridirler. Buradan bakıldığında, Avrupa'da HDK kuruluş çalışmalarının 2015 Haziran seçim mücadelesinde başladığını kaydetmek yanlış olmaz.
Devrimci sosyalistler, seçim mücadelesinde oluşan örgütlenmelerin HDK kuruluş girişimlerine dönüştürülmesini ve HDK kuruluş çalışmasının dayanakları haline getirilmesini önermişlerse de, bu kabul görmemiş, ne yazık ki kendileri de önerileri yönünde zorlayıcı ve sürükleyici bir pratik, irade ve inisiyatif geliştirememişlerdir.
Seçim mücadelesi döneminin yarattığı “yeni tip” örgütlenmeler, yönsüzlük ve belirsizlik içerisinde çözülüp sönümlenirler. Yalnızca Berlin ve Paris seçim mücadelesi örgütlenmeleri HDK girişimlerine dönüşerek varlıklarını sürdürür, alanlarında HDK kent meclislerini kurarlar.
2015 Haziran seçim mücadelesinin yarattığı ilgi, etki ve enerji, ortaya çıkardığı sonuçlar, ulusal özgürlük hareketini HDK'nin Avrupa'da bir ihtiyaç olduğuna ve kurulması gerektiğine ikna eder, bu yönde bir siyasi irade oluşturmasını getirir.
NAV-DEM'in, AvEG-Kon ve SYKP'nin Avrupa'da HDK'nin kuruluşuna dair düşünce ve planlarını yayınlamalarıyla, kuruluş çalışmaları böylece “resmen” ancak 2016 Ocak'ında başlar. Esasen HDK-Avrupa'nın kuruluşuna yönelik en ciddi adım, krizli biçimde 2016 Mart'ında atılır. Almanya'da seçim mücadelesinin sonuçlarını değerlendirme temelinde bir HDK girişim toplantısı gerçekleştirilir ve bir yürütme kurulu seçilir. Taraflar düşünce ve irade birliğine ulaşamamışlardır. NAV-DEM dayatmacı duruşuyla, oluşturulmuş Yürütme Kurulu'nun işletilmesini önler.
HDK eşsözcülerinin de katıldıkları 8 Mayıs Brüksel toplantısı, HDK-Avrupa'nın örgütlenmesi bakımından ciddi bir ilerlemeyi ifade eder. 8 Mayıs toplantısı, Almanya toplantısından sonra geçen 2 aylık sürecin özeleştirisini yapar. Özetle, ülkeler ve olabilecek kentlerde HDK kuruluş çalışmasını yürütecek, öncü inisiyatif üstlenecek ülke ve kent girişimleri yürütmeleri ağı yaratılamamıştır. Ulusal özgürlük hareketinin taşıdığı sorumluluk eleştirilir. HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışmasını yürütecek olan, oluşturulamayan bu “birleşik öncü örgüt” ağıdır. HDK-Avrupa girişiminin koordinasyon ve yürütmesi yeniden yapılandırılır. Daha sonraki aylarda HDK-Avrupa'yı kurma girişimleri ülkelerde ve kentlerde örgütlenir. Kent meclisleri kurulmakta ve ülke meclislerinin kuruluşu için hazırlık çalışmaları yürütülmektedir.
Ülkeler ve kentlerde HDK'nin örgütlenmesi çalışmaları eşitsiz bir şekilde sürer. Yaygın biçimde sahiplenme ve seferber olma sorunları yaşanır, taahhütlerin yerine getirilmesinde, kararların uygulanmasında ciddi sorunlarla karşılaşılır. Program ve tüzük taslaklarının hazırlık süreci bunun çarpıcı örneğidir. NAV-DEM, kararlaştırılan süreçlerde görüş, öneri ve eleştirilerini bildirmez, sonra da süreci başa döndüren kaba ve dayatmacı tarzda bir tutum takınır.
22 Ekim Brüksel toplantısı sürecin eleştirel bir analizini yapar, sorunların çözümüne dair özeleştirel yaklaşımlar temelinde dersler çıkartır. 4-5 Şubat 2017'de Avrupa Kongresi'nin toplanmasında anlaşılır ve kuruluş sürecinin görevleri ana çizgileriyle belirlenir. OHAL'e karşı önümüzdeki aylara yayılacak siyasal bir kampanyanın yürütülmesi karar altına alınır.
Tabloyu tamamlamak için, 8 Mayıs toplantısında, HDK girişimlerinin kuruldukları andan itibaren alanlarında siyasal inisiyatif ve sorumluluk üstlenmelerinin, siyasal rollerini oynamaya yönelmelerinin karar altına alındığını da kaydedelim. Kuşkusuz HDK-Avrupa kendini siyasi eylem ve etkinlikleriyle var edecektir. HDK girişimleri ve meclislerinin siyaset üretimleri ve siyasal inisiyatif üstlenmeleri kuruluş çalışmasının temel bir yönüdür. Özellikle kurucu özne örgütlerin siyasi mücadeleyi HDK yapılanması üzerinden yürütmeye yönelmeleri, HDK yapılanması üzerinden siyasal gündemlerini birleştirmeleri hayati önemdedir. Siyasi mücadelenin HDK üzerinden yürütülmesi, özgüçlerine dayalı faaliyet yürütme imkanlarını ortadan kaldırmadığı gibi, bağımsız siyasal eylem gücü ve yeteneğinin kaybedilmesi anlamına gelmez, aksine, bu bağımsız çizgiyi daha büyük kuvvetlerle yürütme yeteneği ve imkanı kazanmayı sağlar. Bağımsız siyasi çizgi, özgüçleriyle hareket etme çerçevesine darlaştırıldığında, kendi başına amaçlaşarak anlam yitimine uğrar.
Birleşik Mücadele Bakımından HDK Öncesi Durum Ve Düzey
Ocak 2013'te “Almanya Demokratik Güçbirliği Platformu” kurulur, sonra da diğer ülkelerde izdüşümü platformlar oluşur. 2013 Eylül'ünde de “Avrupa Barış ve Demokrasi Meclisi” (ABDEM) kurulur. Bu iki örgütlenme, yapıları ve işleyişleri farklı olmasına karşın, Avrupa sahasında Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanlı değişik örgütlenmeler arasındaki “güçbirliği”, “eylem birliği” ilişkilerinde varılan düzeyi yansıtır. “Platform” ve “Meclis” yapılanmaları, bileşenleri bakımından oldukça benzer oluşumlardır. İşleyişleri de esasen benzerdir, çünkü ABDEM, platform tarzı işleyişi çok da aşamaz.
Ulaşılan düzeyi yansıtan bu iki yapılanma, gerçekleştirdikleri eylem birliklerinin yanı sıra, özellikle ulusal demokratik hareketin, demokratik Alevi hareketinin ve emekçi sol hareketin kitle tabanlarını bir araya getirebildikleri, bu üç eğilimin kitlesi arasındaki mesafeyi daraltabildikleri, temas ve etkileşime sokabildikleri ölçüde değerli ve anlamlı bir rol oynamışlardır.
Ulusal özgürlük hareketinin dönemsel bir yapılanma olarak ele aldığı ABDEM'in birleşik mücadelenin gelişimi bakımından özel itici bir güç olmaya yönelmesi beklenemezdi. “Meclis”, esasen konferans bileşenlerinin çoğunluğunun, örneğin “güçbirliğine” göre daha geniş katılımlı bir platformudur. Ülkeler ve kentler bazında yapılanma yönelimine sahip değildir. Ülkeler ve kentlerde kitle katılımı zemininde bir cepheleşme yaratma iddia ve yönelimi yoktur. Zaten böyle olması gerektiği de söylenemez. Dönemsel özgün bir birleşik mücadele örgütlenmesi olarak ABDEM bugün sönümlenmiş bulunuyor. Herhalde ilgili tarafların bu gerçekliği resmileştirmeleri de gerekir.
Avrupa sahasında bir gelenektir: Ciddi bir eylem ve güçbirliği, birleşik mücadele örgütlenmesi karar ve iradesi oluşturulduğu hemen her zaman, onun ilk eylemi, “tanıtılması ve kavratılması” için seminer, panel vb. etkinliklerin düzenlenmesi olur. Bunun olumlanması ya da olumsuzlanmasıyla ilgili değiliz. Fakat bu önemli bir göstergedir. Güç ve eylem birlikleri, bırakınız örgütlerin kitle tabanını, kadro ve bağlı örgütlerinin de dışında oluşturulduğu içindir ki, öncelikli görev tanıtım olmaktadır! Platform tarzı yapılanma ve işleyiş, kadro ve örgütleri, kitleyi özneleştirmeyen bu siyaset, ilişkilenme ve örgütleneme tarzı, cepheleşme/cepheleştirme ufuk ve yöneliminden yoksundur.
Eylem ve etkinliklerle ilgili kararlar, güç ve eylem birliğine katılan yapıların temsilcilerinin oluşturduğu güçbirliği platformunda sunulan önerilerin belli biçimlerde birleştirilmesi ve ortaklaştırılmasıyla alınır. Kitlelere, tarafların kadro ve örgütlerine çağrı yapılır. Platformun işleyişi, yer alan yapıların güç ve etkinlikleriyle de bağlı önemli keyfilikler, dayatmalar, oldu bittiler içerir. Anın, günün kurtarılması esastır. Güç ve eylem birliğinin başladığı yerden itibaren şu yönde ve şu tarzda ilerleme gibi bir yönelim, perspektif, iddia ve ufku yoktur. Bir nevi, gelişen durumlar, olaylar, sorunlar somutunda kendini tekrar eden bir ilişki biçimi ve siyaset tarzıdır bu.
2015'e damgasını vuran iki seçim mücadelesi sürecinde taban inisiyatifi niteliği de gösteren seçim mücadelesi örgütlenmeleri nedeniyle, değişik vesilelerle bu çalışmalarda ismi telaffuz edilse de, Demokratik Güçbirliği büyük ölçüde işlevsizleşmiş, tavsamış ve halihazırda önemli ölçüde işlemez hale gelmiştir.
Bugün Avrupa sahasında birleşik mücadele yönelimleri bakımından mevcut duruma HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışmaları ve HBDH eklenmiş, daha karmaşık bir durum oluşmuş bulunuyor.
Avrupa'da HDK İhtiyacı
Demokratik Güçbirliği ve ABDEM varken bu HDK da nereden çıktı, HDK'ye da ne gerek var!
Avrupa'da HDK'ye ihtiyaç var mı? Evet bu gerçekten önemli bir soru.
Demokratik Güçbirliği, ABDEM gibi yapılanmalardan ve eylem birliği, güçbirliği vb. ilişki biçimlerinden farklı olarak, HDK cepheleşme eğilimini, daha yüksek bir ilişkileniş ve birleşik mücadele düzlemini ifade ediyor. Program ve tüzüğünün, bir örgütlenme modeli ve işleyiş tarzının olması da bunu yansıtıyor. Daha tam ifade etmek gerekirse, Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmenlerle bağları olan, Türkiye ya da Kuzey Kürdistan'da mücadele eden yapıların Avrupa'daki izdüşümleri bakımından cepheleşme, günümüzde siyasal mücadelenin yakıcı bir ihtiyacı mı, değil mi?
Eğer Türkiye-Kürdistan ayrı, Avrupa ayrı denilmeyecekse tabii, öncelikle Türkiye ve Kürdistan için antifaşist güçlerin cepheleşmesi günün en acil ve en yakıcı ihtiyacı değil mi? Öyle ise bunun Avrupa sahasına izdüşümünün olması gerekmez mi? Hatta lokal olarak ele alındığında, Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanlı göçmen emekçilerin devrimci, sosyalist, demokrat, yurtsever kesimleri için cepheleşme günün yakıcı bir ihtiyacı değil mi? Aynı sorun başka şekilde de formüle edilebilir: faşist diktatörlükle mücadele eden Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanlı yapıların Avrupa'daki izdüşümleri, Avrupa'da hem ayrı ayrı kendi ideolojik, örgütsel ve politik düzeylerinin ve hem de birleşik mücadelenin geliştirilmesi bakımından, hakeza geniş göçmen kitlelerine gitmek, onlarla ilişkilenmek bağlamında kendi verili durumlarından memnunlar mı? Yerli işçi sınıfları ve mücadeleci güçlerle ilişkiler, Avrupa işçi ve emekçilerinin, enternasyonalistlerin desteğini almak bakımından durumun memnuniyet verici olup olmadığını da sormalıyız.
Öyle ya, Demokratik Güçbirliği vardı, hiç yoktan iyidir, durumu idare edip gidiyorduk, çok değerli bazı katkılarının olduğunu, bazı önemli mücadeleleri örgütlediğini siz de söylüyorsunuz, o zaman şimdi bu HDK'yi örgütleme ısrarı oyun bozanlık olmuyor mu? Mantık yürütmüyoruz; gerçekten de HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışması, bazı yapılara ve kadrolara oyun bozanlık gibi görünüyor.
Cepheleşme ihtiyacı kuşkusuz yeni gündeme gelmiş değil. Cepheleşme sorunu uzun süredir Türkiye'de emekçi sol hareketin, ulusal demokratik hareketin, sendikal hareketin, demokratik Alevi hareketinin, demokratik kadın hareketinin, gençlik ve çevre hareketlerinin gündeminde bulunuyor. HDK bu ihtiyacın bilincini, yanıtlanması yönelim ve çabasını, plan ve perspektifini yansıtır. Ama bugün politik islamcı, inkarcı, faşist saray diktatörlüğüne karşı cepheleşmeyi dert edinmeyenlerin, bakış açısının tam merkezine cepheleşme sorununu çözmeyi koymayı başaramayanların, yani diktatörlüğü yenilgiye uğratmak gibi stratejik bakış ve yönelimi olmayanların siyasal faaliyetleri de, varlıkları da devrimci bakımdan nasıl anlamlı olabilir ki? Tabii ki, statükolarına tapınabilirler, kendilerini istedikleri kadar idealize edebilirler, kendilerini amaçlaştırarak olabildiği kadar varlıklarını sürdürmeye kilitlenebilirler. Bu yoldan ne kadar yaşarlar, varlıklarını sürdürmeleri, sürüne sürene, şairin dediği gibi bir çeşit “ağır ölüm” mü olur, bilinmez. Mümkün olmasına mümkündür, ama bundan devrimci olan herhangi bir şey çıkar mı, o da ayrı!
Kuşkusuz Türkiye ve Kuzey Kürdistanlı göçmen emekçilerin siyasal bakımdan ileri bölükleri için cepheleşmek çok acil bir ihtiyaç. Yani her şeyden önce kendileri için bir ihtiyaç. Mevcut durumda göçmenlikten kaynaklanan talepler ve sorunlarını güçlü bir tarzda dile getiremiyor, göçmen hakları ve sorunları bağlamında eşit haklar mücadelesini güçlü tarzda yürütemiyorlar. Göçmen emekçilerin ileri bölüklerinin ayrı ayrı örgütlenmeleri, milyonlarla sayılan Türkiye ve Kürdistanlı göçmen emekçiler arasında etkili olamıyorlar. Keza yerli sınıf örgütleri, hak örgütleri ve temsili kurumlar nezdinde etkili olamadıkları da açık bir gerçektir. Mevcut yapılanış ve ilişkileniş tarzı, yerli işçi ve emekçilerin, enternasyonalistlerin dayanışmasını örgütlemek ve desteğini almak bakımından vasatın bile altında değil mi?
Bugünkü durumda, Türkiye'deki ırkçı ve inkarcı, sömürgeci-faşist politik islamcı saray diktatörlüğüne destek veren hükümetler ve uluslararası kurumlar üzerinde ne kadar etkili olabiliyor, desteklemekten caydıracak tarzda ne kadar politik baskı yapabiliyoruz? Cepheleşme ihtiyacını gösteren, bize Avrupa'da HDK'nin gerekliliğini anlatan başka bir temel gerçekliktir bu.
Verili duruma biraz daha yakından ama soyutlayarak bakmakta yarar var. Verili durum dediğimiz mevcut durum nasıl oluşmuştur? Hiç değilse herkesin üzerinde birleşebileceği genel bir tanı koyalım: mevcut durum ve düzey siyasi yapıların, mücadelelerini ve örgütlenmelerini geliştirerek, yayarak, büyüterek, ilerleterek ulaştıkları, elde ettikleri, tırmandıkları bir yükseklik değildir! Bilakis daralarak, küçülerek, sınırlanarak ve maalesef geriye düşerek oluşan, bu zemin gerçekliğinde gelişme ve büyüme iddia ve perspektifinin silikleşip kaybedildiği, var olanı koruma ve sürdürmenin temel amaç haline geldiği bir düşünüş tarzı ve pratiğin eseridir mevcut durum. Bürokratizm ve statükoculuk mevcut duruma damgasını vurmaktadır, ama bizzat onu üreten de bu zemindir. Daha kötüsü, bu durumun kabullenilmiş, kanıksanmış ve kireçlenmiş olmasının yarattığı derin konformizmdir.
Her bir örgüt bazında sağlaması yapılabilecek bu analiz, özsel bakımdan güç ve eylem birliği ilişkileri için de geçerlidir. Avrupa sahasında birleşik mücadele yönelimi yukarıdaki siyasi ve örgütsel gerçekliğe dayanmakta ve onun tarafından koşullandırılıp sınırlandırılmaktadır. Avrupa sahasında güç ve eylem birliklerinin ötesini göremeyen, arayamayan konformist ve statükocu yaklaşımlar böylece anlaşılır olmaktadır. Fakat bunun yalnızca Avrupa sahasındaki yapılanmaların kendilerinden kaynaklandığı da iddia edilemez. Onların her birinin, bir bütünün “parçaları”, daha doğrusu izdüşümleri olduğunu da gözden kaçırmayalım.
Özetle, güçbirliği platformu, egemen siyaset ve ilişki tarzını, örgütlenme ve çalışma tarzını dönüştürücü, devrimcileştirici etkide bulunamadığı gibi, bilakis zaten oluşturucu yapıların statükolarının dokunulmazlığına dayanmaktadır.
Ağır İlerleyen Sancılı Bir Süreç
Yukarıdaki özetten de görülebileceği gibi, Avrupa'da HDK'nin kuruluş çalışmaları ağır ve sancılı biçimde ilerledi. Sorumluluğu AvEG-Kon'a, NAV-DEM'e ya da SYKP'ye yüklemenin veya her birine eşit taksim etmenin bir yararı yok. Sürecin ağır ve sancılı ilerlemesi, HDK-Avrupa'yı kurma çalışmasında yer alan yapıların, çalışmaya katılan örgütlü-örgütsüz tek tek bireylerin, kadroların eksiklik ve hatalarının ötesinde bir gerçeklik. Bu gerçeklik kavranırsa, çıkabilecek zorlukları ve sorunları öngörebilmek, daha dirayetli, sabırlı ve iradi tarzda yürümek mümkün olur.
Öylesine güçlü bir statükoculuk ve konformizm var ki, insan kendini HDK çalışmalarına katılan kimi kadrolar ve yapılar bir fırsatını bulsalar HDK'yi de Demokratik Güçbirliği’ne kurdurabilirler demekten alamıyor! HDK Türkiye'de 2011'de kuruldu, 2012'de kongre ikinci kez toplandı. Ve HDK 2013 Eylül'ünde de HDP'yi kurdu. HDK-Avrupa'nın kuruluşu ise ancak 2015 yılının girişinde bir sorun haline gelebildi.
Bu uzun süreli seyredicilik, adeta, HDK gerçekliğine karşı uzun süreli bir pasif direniş halidir. HDK içerisinde yer alan yapıların kadro ve örgütlerini, kitle tabanlarını bilgilendirme, bilinçlendirme, HDK gerçekliğini kavratma görevlerinin ihmalini de beraberinde getirmiştir. Bu nedenledir ki, örgütlenmiş bir kendiliğindencilikten, örgütlenmiş bilinçli veya yarı-bilinçli pasif bir direnişten söz etmek de yanlış olmaz. Ağır ve sancılı ilerleyiş, her şeyden önce, “bir önceki sürecin” tortusudur, sürecin temel bir yüzüdür. HDK çalışmalarına içtenlikle katılanlar, HDK'nin ne olduğunu, HDP'yi neden kurduğunu, HDK’nin HDP'den farkının ne olduğunu, komisyonlar, meclisler, kongre tarzı “halk inisiyatifi” biçiminde örgütlenmenin ve keza karar verme-uygulama süreçlerinin demokratik işleyiş tarzını bilmiyorlar. Bilgi ve kavrayış yetersizliği eski düşünüş tarzıyla da birleşiyor.
Güçbirliği platformları yetkili örgütlerin ve alan için görevlendirilmiş kadroların inisiyatifini gerektiriyor. Genel olarak, güçbirliğinin çağırılarına ne kadar uyarsa, örgüt ve kadrolar da o kadar uyarlar ve güçbirliği eylem sahasında gerçekleşmiş olur. Yani güçbirliği eylemden eylemedir!
Güçbirliğini oluşturan yapıların kadro ve aktivistlerini, kitlelerini her alanda biraraya getiren ve bunların her somut durumda kendi inisiyatifleriyle kararlar verip uygulayabildikleri, bileşenlerden birinin ya da birkaçının bulunduğu bütün alanlara yayılan ortak örgütlenme biçimleri söz konusu değildir. Platformla, onun bileşenlerinden daha yüksek birleşik siyasi bir otorite inşa edilmiş olmaz. Cephe ve cepheleşme yönelimli yapılanmalar, bileşenlerinden daha yüksek bir siyasi otoritenin inşa edilmesi demektir.
Karar alma biçimleri, esasen, bileşenlerin önerilerini birleştirmek, ortaklaştırmak, uyumlulaştırmak biçimindedir. Oysa HDK'vari cephesel yapılar, içerisinde yer alanlar için birleşik organik yapılardır ve bileşenleri bir kez kuruluşuna karar verip de inşasına başladıkları andan itibaren, bireyler dahil bütün katılımcılarının inisiyatif ve katkılarına dayalı olarak, cephesel birleşik örgütlenmenin bütün düzeyleri siyasal inisiyatif sahibidir.
Cephesel yapılanmalarda taraflar yalnızca tercihen bir araya gelmiş değillerdir, siyasal süreçler onları birlikte yürümeye itmekte ve hatta zorunlu kılmaktadır. Sorunun çözümü gündeme girdiğinde, bütün diğer durumlarda olduğu gibi, tarihin hükmünü icra eden tekil özneler ortaya çıkarlar, birleşik öznenin kazanılması yönünde hamleler yaparlar. Cephe sorunu esasen, sorunun bütün muhataplarının durum ve düşünüşünde, hareket tarzında değişim ve dönüşümü gündeme getirir. Cepheleşme çaba ve yönelimi değişme ve değiştirme pratiğidir.
HDK, denebilir ki, '70'lerden günümüze, yani aşağı yukarı yarım yüzyıllık tarihimizde, emekçi sol hareketin en ciddi cepheleşme yönelim ve pratiğidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da devrimci gelişmenin özgün gelişim çizgisiyle temas etmiş, HDP gibi bir kazanımın itici gücü de olabilmiştir.
HDK-Avrupa'nın kuruluşu, en başta kuruluş çalışmasının özne örgütleri, kadro ve katılımcı tek tek bireyleri için, politika ve ilişki tarzında, keza örgütlenme ve çalışma tarzında radikal bir değişimi gerektiriyor. HDK-Avrupa'nın kurulmasının gerekli olduğunu düşünen ve kuruluş çalışmasının öznesi olan yapılar, kadro ve örgütler değişim ihtiyacı ve gerekliliğinin farkındalar mı? Değişime hazırlar mı? Ondan da önce, değişimi istiyorlar mı?
HDK iradesi olan yapılar ve HDK kuruluş çalışmasına katılan bireyler, bu karar ve eylemleriyle kesinkes değişmek istediklerini, durumlarını değiştirmek istediklerini ortaya koyuyorlar. Niyet beyanının ötesinde, eylemden okuduğumuz gerçekliktir değişim isteği. O halde başlangıç halinde “değişime hazır” olduklarını da söyleyebiliriz. HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışmalarıyla birlikte, bir nesnellik olarak, çalışmaya katılan yapılar ve bireyler “değişime başlamış” bulunuyorlar.
Diğer yandan, HDK-Avrupa'nın kuruluş sürecinin “ağır ve sancılı” yürümekte oluşu gerçekliği de, bize, değişim hızının düşüklüğünü, tarafların değişmekte zorlandıklarını, var olan durumu ve statükoyu savunmak anlamına gelen büyük bir direncin bulunduğunu gösteriyor. Burada soyut olarak değişim hızının düşüklüğünün altını çiziyoruz; öte taraftan, somut olarak da, kuruluş çalışmaları içerisinde eski yaklaşım ve ilişki biçimlerinin, politika ve örgütlenme tarzının her yerde kendini dayatan yansımalarının yarattığı sorunlarla zaten pratik olarak yüzleşiliyor.
HDK kuruluş çalışmaları dolayımıyla ve çok genel hatlarıyla çözümlediğimiz Avrupa sahasında, “bizim mahalle”nin gerçekliğinin kavranmasından uzak ve statükocu yaklaşımlar, kendisini çarpıcı yüzeysellikler biçiminde gösteriyor. Örneğin, 2014 Aralık'ının son günlerinden geleceğe bakıp 2015 Mayıs'ına kadar HDK-Avrupa'nın kuruluşunu tamamlamayı öngören bakış açısı ve planlama önerisinin oldukça yüzeysel ve subjektif olduğu her yönüyle açığa çıktı. Ne yazık ki, şimdi yaklaşım tersine dönmüş görünüyor. HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışmalarının yeterince geniş aydın çevrelere ulaştırılamadığından vb. hareketle, daha geniş katılım için süreci uzatma görüşü dillendiriliyor. Fakat daha geniş çevrelere ulaşmak için, bizzat öneri sahipleri başta gelmek üzere, çok çaba harcanmadığı da bir gerçek. Hatta ondan da önce, bizzat yakın çevrelerin neden seferber edilmediği sorunu var.
Geride kalan 8-10 aylık kurucu süreç, tarafların güçlerini seferber etmede oldukça tutuk, ketum ve cimri davrandıklarını açığa çıkartmıştır. Bunun çok önemli bir sorun olduğu vurgulanmalıdır. Kadrolarınızı, aktivistlerinizi ve kitlelerinizi cephesel HDK yapıları içerisinde bir araya getirmeyecekseniz, HDK'yi “daha geniş bir kitleye” kim götürecek! Eğer güçlerinizi bu yolda seferber etmezseniz, daha geniş kitlelere gitmeye dair açıklamalarınızın inandırıcılığı olmaz. Güçlerin seferber edilmemesi, HDK-Avrupa kuruluş çalışmasının belirleyici bir sorunudur. HDK'nin kuruluşu için harcanan bunca emek ve çabayı boşa düşürmekte, canla başla HDK'nin kuruluş çalışmalarını yürüten insanlarımızda güven yitimine ve karamsarlığa yol açmakta, yer yer niyet sorgulamalarını getirmektedir.
İçerisinde yer alan yapıların HDK'yi kendi varlıkları için küçük de olsa bir tehlike olarak görmeleri kadar saçma bir şey olamaz. Kuşkusuz yapılar, kadrolar, çalışmalara katılan bütün bireyler birbirlerinden etkileneceklerdir, kesinlikle etkileşime girmeli ve birbirlerinden öğrenmeli, etkilenmelidirler de. Bundan daha doğal ne olabilir ki! Bu etkileşimlerin, kadroların deneyim ve bilgilerini birleştirmesine ve sentezlemesine, “hepsini aşan görüş açılarının” oluşumuna katkı sağlayacağını, kadroların ufkunu, iddia ve özgüvenini büyüteceğini Türkiye'deki HDK deneyiminden iyi biliyoruz. Belki de, burada bir kez daha, HDK'nin kendisini oluşturucu “bileşenlerini” dağıtmak, çözmek, kendini onların yerine ikame etmek gibi bir amacının, iddia ve yöneliminin olmadığının altını kalınca çizmek gerekiyor. Ayrıca “birleşik özne”, “birleşik önderlik” örgütlenmeleri olarak cephesel yapılanmalar, mücadeleyi yeni düzeylere taşımaya, sıçratmaya, uygun bir deyimle yangını büyütmeye kilitlenmiş “birleşme ve mücadele araçları” oldukları içindir ki, büyüyen yangın kuşkusuz birleşik öznenin bütün oluşturucu yapılarını besleyecektir, oluşturucularını daha geniş kitlelere götürecek, ilişkilendirecek ve büyütecektir.
Siyasi mücadele tarihinde kendisini gösterdiği her durumda, cepheleşme yönelimi, çarpışan sınıf güçleri arasındaki temel kuvvet ilişkilerini değiştirme ihtiyaç ve zorunluluğuyla birlikte gelir. Zaten başarılı olması da, “başarılı olabilmesi için gerekli değişimin” bütün muhataplarında gerçekleşmesi sürecinin belirginleşmesiyle mümkün olur. Avrupa sahasında HDK'ye karşı uzun süreli seyircilik ve yarı-bilinçli pasif direniş hali, statükocu ve bürokratik merkeziyetçi yapı ve tarzın HDK'yi kendi varlığı için tehdit sayan güçlü sezgisinden kaynaklanır. Tabii aynı zamanda, durumun bir direnci, kendi varlığını savunmasıdır, “değişme isteksizliği”dir.
HDK politik mücadele anlayış ve tarzında değişim demektir. En özet ifadeyle, emekçi sol hareketimizde cepheleşme yeteneksizliğinden cepheleşeme yeteneği kazanmaya geçişin halidir. Demek ki HDK, en başta zihniyet değişimi, politik mücadelede birleşik çalışma tarzının değişimi demektir. Tepeden inmecilikle, oldu bitticilikle HDK kuramazsınız. Bireysel ya da kolektif bütün öznelerin, birbirinin varlığını ve haklarını, hukukunu kabul etmeleri, gözetmeleri gerekir. Özne yapılar arası karşılıklı ilişkilerde, özne yapıların yaygın kadro, aktivist ve kitle ilişkilerinde demokratlaşma demektir. Dilinizin de, zihniyetinizin de değişmesi gerekir.
İnisiyatif Alma, Karar Verme, Sorumluluk Üstlenme, Uygulama Güç Ve Yeteneği
HDK tarzı bir cepheleşme inşası, her düzeyin politik inisiyatif sahibi olmasını gerektiriyor. HDK'yi inşa ederken ülke ve kent girişim komisyonları kuruluyor ve bunların inisiyatif alması gerekiyor. Kent meclisleri ve yürütmelerinin kuruluşuyla siyasi inisiyatif onlara geçiyor. HDK-Avrupa'nın stratejik ve programatik yönelimini şu dört başlık altında özetleyebiliriz:
1) Göçmen emekçilerin eşit haklar mücadelesinin genel veya ülke ve alanlara özgü sorun ve talepleri,
2) Yerli işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesine katılım,
3) Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki mücadelenin etkin tarzda desteklenmesi, yerli işçi sınıfı ve emekçilerin, enternasyonalist güçlerin ve halkların enternasyonal desteğinin örgütlenmesi, politik islamcı faşist saray diktatörlüğüyle işbirliği yapan, onu destekleyen emperyalist burjuva hükümetlere politik baskı yapılması,
4) Nerede patlak verirse versin, dünyanın egemenleriyle mücadele, dünyanın ezilenleriyle, baskı ve zulme karşı direnenleriyle birlik ve dayanışma içerisinde olmak.
Bu alanların hepsinde anın önceliklerinin gereklerine uygun tarzda HDK yapılarının güncel-pratik tutumlar alması, politikalar geliştirmesi, siyasi bir güç olarak kendini eylemleriyle ortaya koyması gerekiyor. Tek tek ülkelerde ve hatta kentlerde Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen emekçilerin koşulları farklılıklar gösteriyor, öncelikler değişebiliyor. Dolayısıyla, HDK meclisleri ve komisyonları ancak ve ancak inisiyatif sahibi olurlarsa işlevli olabilirler.
Burada da gerçek bir sorunumuz var. Sahada bütün yapılanmalara egemen olan statükoculukla birleşmiş katı bürokratik merkeziyetçiliğin taban örgütlerinde ve kadrolarda yarattığı politikaya ilgisizlik, inisiyatif ve özgüven yoksunluğu, yukarıdan bekleme hali, HDK kuruluşunun ağır ve sancılı ilerlemesine yol açan temel sebepler arasında yer alan çok ciddi bir sorun. Emir ve talimatla yönetilmeye ve çalışmaya alışmış hazır kadro ve örgütler, inisiyatif almaları gereken yerde inisiyatif alamıyorlar. Yerel kadro ve örgütlerin inisiyatif üstlenmeye yöneltilmesi, alıştıkları tarzın dönüşümüyle, yenilenmeyle el ele gidecek bir değişimin örgütlenmesini gerektiriyor, hatta eğer gerçekten ilerlenecekse, dayatıyor. Gerilim ve sancı, HDK yöneliminin, çözümü gündemde bir sorun haline getirdiği politika ve çalışma tarzında acil dönüşüm ihtiyacı ile dönüşmekte zorlanma hali arasındaki çelişkinin keskinleşmesinden kaynaklanıyor.
Ne HDK ne de örgüt merkezlerinden talimat ve çağrı beklemeden, sorumluluğun yukarıya ait olmasının konforuna sığınmadan, “durumlardan görev çıkartarak kendi dinamizmiyle harekete geçen”, inisiyatif alan ve sorumluluk üstlenen yerel kadro ve örgüt gerçeğine ulaşmanın kolay olmayacağı ortadadır. Kuşkusuz bunun için mücadele etmeye değer. Zaten hareketin kendisini yenilenen ve gelişen bir rotada üretebilmesinin başka bir yolu da görünmüyor.
Birleşik İradeyi, Birleşik Sesi Netleştirme İhtiyacı
Demokratik Güçbirliği, ABDEM, HDK, HDP, Halkların Birleşik Devrim Hareketi... Emek ve Demokrasi İçin Güçbirliği'ni Avrupa'ya taşıma çabalarını da ekleyelim bunlara. Türkiye, Kuzey Kürdistan ve bir bütün olarak Kürdistan ve Ortadoğu'daki siyasal koşulların şiddetli biçimde dayattığı, politik islamcı faşist saray diktatörlüğüne karşı “birleşik direniş önderliği”nin yaratılması ve halklarımızın, işçilerin ve ezilenlerin özgürlük, adalet ve halkalara eşitlik isteyen cephesinin örgütlenmesinin başarılması gibi muazzam bir görevle karşı karşıyayız. Avrupa sahasından bakıldığında, deneyimlerin ve devrimci teorinin yol göstericiliğinde, gerek Avrupa'da gerekse Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da birleşik cepheyi yaratacak hatta yoğunlaşmak gerekiyor. Birleşik direniş cephesinin bileşenleri olması gereken özneler arasında var olan ilişki biçimlerinin tablosu, bir dağınıklığı, bir savrukluğu ve yön sorununu yansıtan kuvvetli belirsizlikler taşıyor.
Birleşik iradeyi, birleşik sesi netleştirmek, belli bir hatta, araç ve yöntemlere yoğunlaşmak bir ihtiyaç. Ama özellikle belli yapıların yönelimlerini netleştirmeleri, kararsızlık, dağınıklık görüntüsüne son vermeleri kaçınılmaz. Hem Demokratik Güçbirliği'nde, hem ABDEM'de, hem HDK'de ve hem de HBDH'de yer alan güçler için, birleşik mücadelenin hangi araçla yürütüleceği konusunda belli tercihler yapmak, gerekli olmaktan da öte, kaçınılmaz. Evet, bu sürdürülemez bir durum.
Diğer yandan, Demokratik Güçbirliği, ABDEM ve HBDH'de yer alan, HDP'yle ittifak halinde olan, ama HDK'yi beğenmeyen ve ona tepeden bakan yapıların da bir kez daha düşünmeleri ve zamanın ruhuna uygun devrimci bir duruşu geliştirebilmeleri gerekir. Seçimlere katılmaları, HDP'yle ittifak kurmaları, HDK'de gözlemci olmaları herhalde bu yapıları reformizme sürüklemedi. Bilakis kendilerinin gelişimine de, mücadelenin gelişimine de katkı sağladı. Devrimcilerin kendi pozisyonlarına saplanıp kalmasının, mücadeleyle, emek ve çabayla elde edilmiş kazanımları görmezden gelmesinin, inkar etmesinin meşruiyeti yoktur.
ATİK, ADHK gibi yapılanmalar HDK'nin dışında kalarak, yalnızca cepheleşme çalışmasının seyircisi konumuna düşmüyorlar, yalnızca kendilerini böyle bir deneyimden yoksun bırakmıyorlar, aynı zamanda devrimci-demokratik bir gelişmenin itici gücü olmaktan imtina etmek gibi bir konuma da düşürüyorlar kendilerini. Bu, yalnızca cepheleşmenin gelişimini frenleyici olmuyor, siyasi inisiyatif üstlenmelerini, kitlelere yönelimlerini ve bir bütün olarak kendi gelişimlerini de olumsuz etkileyip köstekliyor. Biriktirdiği devrimci-demokratik, sosyalist potansiyeli, olanakları realize edemeyen bir yapı, kendi gelişimini ilerletemez, kendi gelişiminin itici güçlerini bağlar, boğar, çürütür! Kendi gelişimini devrimci gelişmenin ihtiyaçlarına bağlayamayan yapılar kendilerini amaçlaştırırlar. Kendini amaçlaştırmanın, apolitikliğin, gelişim imkanlarını kendi eliyle tahrip etmenin, politik iddiasızlığın, bürokratizmin, devrimcilik üretmeyen iç mücadelelerin toprağı olduğu ise sayısız deneyde verilidir.
HDK-Avrupa'nın Kuruluşu
Tüm yetersizliklere, ağır ve sancılı gelişiyor olmasına karşın, HDK'nin Avrupa'da kuruluş çalışmaları ilerledi, gelişip belli bir düzeye ulaştı. Eleştirilerin devrimci ve yerinde olabilmesi için kuruluş çalışmasını ilerletme, geliştirme bakış açısına sahip olması gerekir. İçeriğiyle olduğu kadar, dili ve tarzıyla da böyle olmalıdır.
HDK-Avrupa'nın kuruluş çalışmasında geriye dönüşü güç bir noktaya gelindiği saptanabilir. Evet, geriye dönülmesi zor, ama yine de halen geriye düşme tehlikesi var. Eskiye egemen statükocu, katı bürokratik merkeziyetçi tarzın, tepeden inmeci politik mücadele ve önderlik anlayışının, örgütlenme, ilişki ve çalışma tarzının HDK yapıları içerisinden kendini dayatarak tüm çaba ve kazanımları boşa düşürmesi tehlikesini görmezden gelmek siyasi körlük olur. Bu tehlikenin bütün pratik yansıma biçimleriyle duraksamadan mücadele etmek, ihmal edilemez devrimci bir görevdir, HDK-Avrupa'nın gelişimini ve geleceğini de belirleyecektir.
HDK-Avrupa'nın gelişimi bakımından diğer bir yakın tehlike, öznelerinin birleşik iradeyi, birleşik sesi netleştirmek kararlılığı gösterememesinin, yani cepheleşme politikasında daha kesin ve net bir pozisyon alamamasının, var olan her şeyi idare etmeye çalışmanın HDK-Avrupa'yı biçimsel, işlevsiz bir hale getirerek çürütme tehlikesidir.
Devrimci sosyalistler kendilerini HDK kuruluş sürecinin en temel sorumlusu görüyorlar. Büyük bir dirayetle, kesin bir kararlılık ve devrimci iradeyle, HDK-Avrupa'nın yaşam bulması için çalışmalı, engelleri aşma öncü sorumluluğuyla hareket etmelidiler. Bu kendi yapılarımızı yenilemenin, kendi dar kabuğumuzdan çıkmanın, yüzümüzü daha güçlü tarzda dışa, büyük göçmen kitlelerine dönmenin, siyasal iddialarımızı büyütmenin yoludur.
Cepheleşme, devrimci stratejinin günümüzde en hayati ve öncelikli sorunudur. HDK-Avrupa'nın inşasına verilen emek ve zaman parti çalışmalarından kaybedilmiş, “dışa”, “başkalarına” harcanmış “boşa giden emek” gibi algılanamaz. HDK çalışmalarını muhataplarımızın hatırı için yürütmüyoruz, bağımsız parti çizgimizin gereklerini yerine getiriyoruz. Tabii ki, kendimizi kararlılıkla, “işin gerçek sahibi” olarak ortaya koyacağız. Kendimizi ortaya koyarken muhataplarımızın ne yaptığını, ne kadar yaptığını ölçü almayacağız. Parti stratejisi ve taktiğinin gereği neyse onu yapacağız. Muhataplarımız şu veya bu nedenle az yapar, şöyle yapar, böyle yapar. Sorumluluğu onlara aittir. Eleştirir, devrimci tarzda hesap sorarız. Ama o nedenle kendimizi sınırlandırmayız.
Dar görüşlülüğe gerek yok, küçük çıkar hesapları yapmak bizden uzak olsun. Yalnızca bu alan için görevlendirilmiş yoldaşların değil, hemen tüm yoldaşların HDK çalışmalarıyla değişen biçim ve düzeylerde ilişkili olmasını, destek ve katkı vermesini sağlamalı, geniş çeperimizi her alanda HDK kurucu çalışmalarına seferber etmeli, komisyonlarda ve meclislerde öne çıkıp sorumluluk almalarını sağlamalıyız.
Kuruluş çalışmaları ilerlediği ölçüde, HDK'nin gerçek bir politik özne haline gelmesi sorunu ön plana çıkmaktadır, iradi biçimde çıkartılmalıdır da. Güncel politik mücadele görevlerini bütün çalışma alanlarımızda HDK örgütlenmeleri üzerinden yürütmeyi esas alan bir hareket tarzı geliştirilmelidir. Başkalarından beklemek, seyretmek, inisiyatif almamak yalnızca kendiliğindencilik olmaz, çizgi bağımsızlığının korunamaması olur.