“Mücadelemiz son suçlunun tüm ulusların mahkemesi önünde mahkum edilmesine kadar sürecek. Nazizmin ve onun köklerinin nihai olarak yok edilmesi şiarımızdır. Yeni bir barış ve özgürlük dünyası inşa etmek idealimizdir.” Buchenwald toplama kampında hayatta kalan tutsakların ölenler için 19 Nisan 1945 günü düzenledikleri anma töreninde okunan "Buchenwald Yemini"
Devamını oku...
PKK önderi Abdullah Öcalan 25 yıldır İmralı adasında tek kişilik hücrede tutuluyor. Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit en katı biçime bürünmüş, 35 aydır dış dünyayla tüm bağları kesilmiş bulunuyor. Faşist şeflik rejimi tüm hapishaneleri, ağır tecrit, yaygınlaşan işkence, yayın ve kitap kısıtlamaları, mektup ve ziyaret yasakları, infaz yakarak tahliyeleri engelleme, sürgün sevkler ve ziyaretçileri, tutsaklara para, kıyafet gibi ihtiyaçları karşılayanları tutuklama yoluyla faşist toplama kamplarına dönüştürmüş durumda.
Devamını oku...
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 17. Olağan Genel Kurulu Şubat 2024’te lüks bir otelin spot ışıkları altında çalan 1 Mayıs Marşı’yla başladı. Çalan marşa eşlik etmeye çalışan sendikal bürokrasinin ve burjuva solun CHP’sinin takım elbiseli temsilcilerini gördük salonda. Şatafatlı otelin salonundan marşlar ve türkülerle meydanlara, özgürlüğe çağırıyordu DİSK’in sendika bürokrasisi. Sendika bürokrasisinin ağzında içi boşaltılan direniş ve mücadele marşları, bir de mücadeleci sendika başkan ve temsilcilerinin sahneye çıkarak konuşma yaptıkları, sendikal bürokrasiyi eleştirdikleri anlarda daha gür çalındı.
Devamını oku...
Saflaşmanın Keskinliği Ve AKP’nin Hezimeti
31 Mart yerel seçimleri AKP’nin sandık hezimetiyle sonuçlandı. İstanbul ve Ankara’da gerilemeye devam eden AKP, başta büyükşehirler Bursa, Balıkesir ve Denizli olmak üzere birçok il ve ilçede de elinde tuttuğu belediyeleri CHP’ye kaptırdı. Oy oranı yüzde 35,5’e kadar düşen AKP, toplamda CHP’nin 2,5 puan gerisinde kaldı ve seçimlerden birinci parti olarak çıktığını ilan etme imkanını da yitirdi. Faşist iktidar blokunun diğer partisi MHP de, bir dizi belediyeyi kaybetmesiyle ve oylarının 1,1 milyon azalmasıyla, siyasi ortağı AKP’yle aynı hezimeti paylaştı.
Devamını oku...
Son yıllarda emekçi sol harekette yasal imkanlardan “yararlanma”nın yasal çalışmalarla sınırlanmaya, adeta yasallığa batmaya dönüşmekte oluşu çok çarpıcı bir gerçekliktir. Ve bu, emekçi sol harekette parlamenterist eğilimlerin güçlenmesiyle paralel gitmektedir. Emekçi sol hareketin reformist yapıları büyük ölçüde parlamentarizmden mustaripken, devrimci yapılarda ise yasallıkla sınırlanmış bir devrimcilik pratiği ve anlayışı yaygınlaşıyor. Kimi devrimci yapılarda bu durum yerleşip yapısallaşmakta, reformist bir dönüşümün zehirleyici mayası işlevini kazanmaktadır. Günümüzde tasfiyeciliğin en tipik görünümü yasallıkla sınırlandırılmış devrimcilik oluyor; illegal, gizli örgüt ve özgür politik etkinliklerin ve çalışmaların sınırlanıp gerilemesi, tasfiye edilmesi süreciyle paralellik gösteriyor. Devrimci varoluşu tehdit eden yıkıcı, bozucu bu gerçeklik durup dururken emekçi sol saflarda türememiştir. Onun peydahlanması siyasal sınıf mücadelesinin son dönem koşullarıyla bağlıdır, ama aynı zamanda kuvvetli tarihsel beslenme kaynaklarına ve zemine de sahiptir.
Devamını oku...
Erkek Egemenliği ve Kadın Özgürlük Mücadelesinin Dünyasal Gelişimi
1) Emperyalist küreselleşme öncesi dönemde kadın emeğinin, kadın işgücünün yaygın bir şekilde kullanımı ile evsel köleliğin, modern burjuva ailenin gelişimi arasında oluşmuş denge taşınabilir durumdaydı. Emperyalist küreselleşme bu dengeyi bozdu, parçaladı, burjuva aileyi krize soktu, kadın işgücünü nicelik olarak şimdiye kadar hiç olmadığı ölçüde toplumsallaştırdı, dolayısıyla cins çelişkisini bütün yönleriyle büyüttü.
Devamını oku...
“Devrim kitlelerin eseridir.” Tarihin sınavından geçmiş bu “tez” her devrimci partinin ve militanın rehberidir. Devrimci politik faaliyetin ve savaşımın odağında kitlelerin kazanılması hedefi durur. Komünist devrim partilerinin görüş açısından bu “kazanma” mücadelesi, sınıfsal, toplumsal, cinsel, ulusal nitelikli demokratik, ekonomik ve devrimci talepler zemininde yasal-yasadışı, barışçıl-kitle şiddetine dayalı, silahsız-silahlı biçimlerde yürür. Ne var ki, ideolojik ve kültürel pek çok etken bu mücadeleyi dolaysızca etkiler, “karmaşıklaştırır”. Demokratik bilinç zayıflığı veya faşist terörün yıldırıcılığı, sindiriciliği dışında, egemen sınıfın şekillendirdiği ve yeniden üretimini örgütlediği ya da “çaresizlik” hissinin çapalayıp suladığı dinsellikle bağlı inançlar, ulusal önyargılar, şovenizm, değişik tipte gelenekler, örneğin bir proleteri, bir emekçi kadını, bir emekçi Kürdü, bir yoksulu veya bu güçlere ait belirli bir yığını burjuvazinin, erkek egemenliğinin, sömürgeciliğin destekçisi haline getirebilir.
Devamını oku...
I
Lenin bir Marksist’ti. 20. yüzyılda kendisinden sonraki hemen bütün devrimci önderleri Marksist düşünce ve eylemleriyle derinden etkileyen komünist bir önderdi. Öyle ki 20. yüzyılda Marksizm aynı zamanda Lenin’in adıyla birlikte, “Marksizm Leninizm” olarak anıldı. Keza yine Lenin ve Bolşevik Parti’nin görkemli eseri Büyük Ekim Devrimi bütün bir 20. yüzyıla damgasını vurdu. “Dünyaya Lenin’le bakmak” Lenin’in Marksizm ile ilişkilenişini ima ediyor. “Lenin’in Marksizmi”ni gündemleştiriyor.
DEVAMINI OKU...
AKP iktidarı “çalıştay” ve “açılımlar” ile Aleviliğe, Alevi toplumuna dönük yeni bir asimilasyon projesine giriştiğinde, Alevi toplumu ve demokratik Alevi hareketinin tepkisinin en yalın ifadelerinden biri “Devletin Alevisi olmayacağız” çıkışı oldu. “Devletin Alevisi” ifadesi güncel bir iktidar yönelimi olarak dile gelir gibi görünse de aslında daha eskilere giden bir tarihsel, siyasal arka plana sahiptir. Aleviliğin devlet-iktidar eliyle Türkçü ve İslamcı perspektifle yeniden yapılandırılması, asimilasyonu yoluyla tekçi devlete entegrasyonu hamlesi ile buna karşı Alevilerin duyarlılığı ve direnci güncel ve canlı bir konu olmakla birlikte, bu topraklarda devletin Aleviliğe müdahalesi ve kendi “milli” çizgisinde bir Alevilik inşası çabası yeni değildir.
Devamını oku...
Cumhuriyetin 100. yılı tartışmaları her sınıfta, kesimde yaygın biçimde yapıldı, yapılıyor. 100. yılında cumhuriyet ve onu şekillendiren Kemalizm ve lideri Mustafa Kemal ilerici, çağdaş, antiemperyalist, kamucu-devletçi ve hatta sosyalizan olarak sahipleniliyor. Paneller, sempozyumlar yapılıyor, kimileri onun ‘devrimciliğini’ mücadele için ölçü sayan burjuva gerici iddialarda dahi bulunuyor. Gençlerle, emekçilerle buluşmalar, tartışmalar düzenleyerek mücadeleci kesimleri etkilemeye çalışıyorlar. Tam da bu zemine basarak başta TKP, TKH, TİP, Sol Parti gibi örgütler gelmek üzere, emekçi sol hareketin belli kesimleri “Kemalizm’den neden kopamıyor, onu neden sahipleniyor?” sorularının cevabını bulmaya çalışacağız. Hiç kuşkusuz adı geçen örgütler işçi sınıfı ve ezilenler mücadelesinde burjuva ideolojik hegemonyaya zemin yaratarak su taşıdıkları, devrimci kitle mücadele dinamiğinin yön ve enerji kaybına neden oldukları için temel eksende duruyorlar.
Devamını oku...
1965-70 döneminin tarihe değen, ama dönemin güncel ideolojik ve politik saflaşmalarını şekillendirici Kemalizm, cumhuriyet, Kürt ulusal sorunu, Ermeni Soykırımı gibi önemli tartışmalı sorunları söz konusu oldu mu, “68’in en ilerisi”nin Mustafa Yalçıner ve saflarında yer aldığı THKO olmadığı biliniyor. Ortaya bir “68’in en ilerisi kimdir?” sorusu atıyor değiliz. Mustafa Yalçıner’in aşağıda bazı açılardan eleştiri ve tartışma konusu yapacağımız yazısında yaptığı bir tartışmaya atfen bunu vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Fakat Yalçıner’in ifadesiyle gönderme yaptığı gerçeklik de birbirini tutmuyor; “en ilerilik” tartışmasının maddesi ne: ‘68 mi ‘71 mi?
Devamını oku...
Osmanlı ve Kürtler
Kürtler 16. yüzyıla kadar aşiret/özerk yapılarını koruyarak varlıklarını sürdürdü. Osmanlı Safevi devletleri arasında yükselen savaş ihtimaline karşı Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi aracılığıyla 16 Kürt beyliği ile anlaşma yapar, bu anlaşma ile Kürt beyliklerini de tanımış olur. Kürt tarihinde en kritik dönemlerden biridir bu süreç. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Kürt beyliklerine ‘aralarından seçtikleri birini beylerbeyi olarak tanıyacağını’ söyler. Bunun anlamı şudur: Kürtler özerk ve merkezi bir yapılanma altında toplanmış olacak. Ama bu tarihi fırsat kaçırılır. Kürt beyleri kendi aralarında anlaşamaz ve merkezi bir irade ortaya çıkartamaz. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim merkezden bir paşayı beylerbeyi olarak atar.
Devamını oku...
“Cumhuriyeti halktan çaldılar ve el koydular, bu kadar basit.”
Kim çaldı cumhuriyeti, kim el koydu ona? Çalındığı ve el konulduğu söylenen cumhuriyet gerçekten de halka mı aitti? Bu tarihsel olayın açıklaması sahiden bu kadar basit mi?
Yanlış anlaşılmasın. Yukarıda alıntılanan ifadede bir sosyalist veya devrimci-demokratik halk cumhuriyeti kastedilmiyor. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 1923’te ilan edilen Türk burjuvazisinin ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğindeki cumhuriyetten, resmi adıyla Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyor. 1
Devamını oku...
“Benim Yahudiliğin asli doğasına dair farkındalığım, ne kadar mütevazı boyutta olursa olsun sınırları, bir ordusu ve dünyevi bir iktidara sahip olan bir Yahudi devleti fikrini kabul etmekte zorlanıyor. Yahudiliğin kendisine içten verilen bir zarardan mustarip hale gelebilecek olması beni korkutuyor; kendi içimizde doğabilecek ve şimdiye kadar bir Yahudi devleti olmadan da güçlü bir şekilde mücadele ettiğimiz dar bir milliyetçilikten gelebilecek bir zarardan bahsediyorum.”
“Eğer Araplarla yüzleşmenin ve dürüst bir iş birliğine girmenin yolunu bulmayı başaramazsak, 2000 yıldan fazla süredir çektiğimiz çileden hiçbir şey öğrenememişiz ve bizi kuşatan kaderi hak ediyoruz demektir.” A. Einstein
Devamını oku...
I– 1908 YILI KARARI
“Pravda” ile “Luç” arasında yürüyen mücadele, birçok işçiye gereksiz ve pek anlaşılmaz görünüyor. Gazetenin çeşitli sayılarında tekil, bazen oldukça özel sorunlar üzerine polemik makalelerinin, mücadelenin esası ve içeriği hakkında tam bir fikir vermemesi doğaldır. İşçilerin haklı hoşnutsuzluğu da bundandır. Halbuki, mücadelenin etrafında döndüğü tasfiyecilik sorunu, şu anda işçi hareketinin en önemli ve en esaslı sorunlarından biridir. Bu sorunun girdisini çıktısını tanımadıkça, bu konuda kesin bir fikir edinmedikçe, sınıf bilinçli bir işçi olunamaz. Kendi partisinin kaderini bağımsızca belirlemek isteyen işçi, ilk bakışta tam anlaşılır olmasa da polemikten kaçamaz, aksine ciddiyetle gerçeği bulmaya çalışır ve bulur da. Ama gerçeği nasıl bulmalı? Birbiriyle çelişen görüş ve iddialar arasında insan yönünü nasıl bulmalı?
Devamını oku...