Sayı 59 / Ocak-Şubat 2024

I– 1908 YILI KARARI

“Pravda” ile “Luç” arasında yürüyen mücadele, birçok işçiye gereksiz ve pek anlaşılmaz görünüyor. Gazetenin çeşitli sayılarında tekil, bazen oldukça özel sorunlar üzerine polemik makalelerinin, mücadelenin esası ve içeriği hakkında tam bir fikir vermemesi doğaldır. İşçilerin haklı hoşnutsuzluğu da bundandır. Halbuki, mücadelenin etrafında döndüğü tasfiyecilik sorunu, şu anda işçi hareketinin en önemli ve en esaslı sorunlarından biridir. Bu sorunun girdisini çıktısını tanımadıkça, bu konuda kesin bir fikir edinmedikçe, sınıf bilinçli bir işçi olunamaz. Kendi partisinin kaderini bağımsızca belirlemek isteyen işçi, ilk bakışta tam anlaşılır olmasa da polemikten kaçamaz, aksine ciddiyetle gerçeği bulmaya çalışır ve bulur da. Ama gerçeği nasıl bulmalı? Birbiriyle çelişen görüş ve iddialar arasında insan yönünü nasıl bulmalı?

“Benim Yahudiliğin asli doğasına dair farkındalığım, ne kadar mütevazı boyutta olursa olsun sınırları, bir ordusu ve dünyevi bir iktidara sahip olan bir Yahudi devleti fikrini kabul etmekte zorlanıyor. Yahudiliğin kendisine içten verilen bir zarardan mustarip hale gelebilecek olması beni korkutuyor; kendi içimizde doğabilecek ve şimdiye kadar bir Yahudi devleti olmadan da güçlü bir şekilde mücadele ettiğimiz dar bir milliyetçilikten gelebilecek bir zarardan bahsediyorum.”

“Eğer Araplarla yüzleşmenin ve dürüst bir iş birliğine girmenin yolunu bulmayı başaramazsak, 2000 yıldan fazla süredir çektiğimiz çileden hiçbir şey öğrenememişiz ve bizi kuşatan kaderi hak ediyoruz demektir.” A. Einstein

Cumhuriyeti halktan çaldılar ve el koydular, bu kadar basit.

Kim çaldı cumhuriyeti, kim el koydu ona? Çalındığı ve el konulduğu söylenen cumhuriyet gerçekten de halka mı aitti? Bu tarihsel olayın açıklaması sahiden bu kadar basit mi?

Yanlış anlaşılmasın. Yukarıda alıntılanan ifadede bir sosyalist veya devrimci-demokratik halk cumhuriyeti kastedilmiyor. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 1923’te ilan edilen Türk burjuvazisinin ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğindeki cumhuriyetten, resmi adıyla Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyor. 1

Osmanlı ve Kürtler

Kürtler 16. yüzyıla kadar aşiret/özerk yapılarını koruyarak varlıklarını sürdürdü. Osmanlı Safevi devletleri arasında yükselen savaş ihtimaline karşı Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi aracılığıyla 16 Kürt beyliği ile anlaşma yapar, bu anlaşma ile Kürt beyliklerini de tanımış olur. Kürt tarihinde en kritik dönemlerden biridir bu süreç. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Kürt beyliklerine ‘aralarından seçtikleri birini beylerbeyi olarak tanıyacağını’ söyler. Bunun anlamı şudur: Kürtler özerk ve merkezi bir yapılanma altında toplanmış olacak. Ama bu tarihi fırsat kaçırılır. Kürt beyleri kendi aralarında anlaşamaz ve merkezi bir irade ortaya çıkartamaz. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim merkezden bir paşayı beylerbeyi olarak atar. 

 1965-70 döneminin tarihe değen, ama dönemin güncel ideolojik ve politik saflaşmalarını şekillendirici Kemalizm, cumhuriyet, Kürt ulusal sorunu, Ermeni Soykırımı gibi önemli tartışmalı sorunları söz konusu oldu mu, “68’in en ilerisi”nin Mustafa Yalçıner ve saflarında yer aldığı THKO olmadığı biliniyor.  Ortaya bir “68’in en ilerisi kimdir?” sorusu atıyor değiliz. Mustafa Yalçıner’in aşağıda bazı açılardan eleştiri ve tartışma konusu yapacağımız yazısında yaptığı bir tartışmaya atfen bunu vurgulama ihtiyacı duyuyoruz. Fakat Yalçıner’in ifadesiyle gönderme yaptığı gerçeklik de birbirini tutmuyor; “en ilerilik” tartışmasının maddesi ne: ‘68 mi ‘71 mi?

Cumhuriyetin 100. yılı tartışmaları her sınıfta, kesimde yaygın biçimde yapıldı, yapılıyor. 100. yılında cumhuriyet ve onu şekillendiren Kemalizm ve lideri Mustafa Kemal ilerici, çağdaş, antiemperyalist, kamucu-devletçi ve hatta sosyalizan olarak sahipleniliyor. Paneller, sempozyumlar yapılıyor, kimileri onun ‘devrimciliğini’ mücadele için ölçü sayan burjuva gerici iddialarda dahi bulunuyor. Gençlerle,  emekçilerle buluşmalar, tartışmalar düzenleyerek mücadeleci kesimleri etkilemeye çalışıyorlar. Tam da bu zemine basarak başta TKP, TKH, TİP, Sol Parti gibi örgütler gelmek üzere, emekçi sol hareketin belli kesimleri “Kemalizm’den neden kopamıyor, onu neden sahipleniyor?” sorularının cevabını bulmaya çalışacağız. Hiç kuşkusuz adı geçen örgütler işçi sınıfı ve ezilenler mücadelesinde burjuva ideolojik hegemonyaya zemin yaratarak su taşıdıkları, devrimci kitle mücadele dinamiğinin yön ve enerji kaybına neden oldukları için temel eksende duruyorlar.

AKP iktidarı “çalıştay” ve açılımlar” ile Aleviliğe, Alevi toplumuna dönük yeni bir asimilasyon projesine giriştiğinde, Alevi toplumu ve demokratik Alevi hareketinin tepkisinin en yalın ifadelerinden biri Devletin Alevisi olmayacağız” çıkışı oldu. Devletin Alevisi” ifadesi güncel bir iktidar yönelimi olarak dile gelir gibi görünse de aslında daha eskilere giden bir tarihsel, siyasal arka plana sahiptir. Aleviliğin devlet-iktidar eliyle Türkçü ve İslamcı perspektifle yeniden yapılandırılması, asimilasyonu yoluyla tekçi devlete entegrasyonu hamlesi ile buna karşı Alevilerin duyarlılığı ve direnci güncel ve canlı bir konu olmakla birlikte, bu topraklarda devletin Aleviliğe müdahalesi ve kendi milli” çizgisinde bir Alevilik inşası çabası yeni değildir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi