Yaşamın Olduğu Yerde Savaşmak, Özgür Ve Örgütlü Bireyle Mümkündür

Komünist kadın savaşçı ve komutan Şirin Öter’in, parti adıyla Ekin Su yoldaşın politik askeri cephe çalışmaları yürütürken, bir başka ifadeyle gündelik riskler ve tehlikelerle dolu yaşam ve mücadele koşulları altında, okumak, öğrenmek, kendini yetiştirmek ve en sınırlı ilişkiler içinde, devrimciliğini aynı zamanda yazarak üretmek kültür, zevk ve disiplinine sahip olduğu sosyal medyaya yansıdı. Şiirleri, parti basını için kaleme aldığı yazı ve değerlendirmeler, bireysel gelişim raporları, onun devrimciliğini geliştirip güçlendiren okuma-yazma eyleminin, kafa emekçiliğinin örnekleri olarak, devrettiği kızıl bayrağı yüksekte tutmayı sürdürenlerin ellerinde bir silah, bir demet çiçek, bir umutlu gülüş, bir eğitim imkanıdır. Şirin’in böylesi çalışmalarından birini yoldaş okurla paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.

Özgür Birey Olmak, Özneleşmek!

Devrim ve devrimler tarihi sınıf mücadeleleri boyunca iki özneye işaret eder, kitleleri savaştıracak olan parti birincisidir, ikincisi de bu savaşı sahaya indiren kadrodur. Kadroyu savaştıracak niteliğe yükseltecek olan, parti ve partinin örgütsel işleyişidir. Yazıda kadronun rolünü ele alınıyor. Örgütün kitlelerle ve kadrosuna savaştıracak niteliği kazandırma düzeyi ise tartışmanın ikinci bölümünde ele alınacaktır.

Bir cümle kuralım ve bu cümlenin unsurlarına bakalım.

“Devrim kitlelerin eseridir”. Üç kelimelik bu cümlede üç ayrı durum vardır. “Eseridir” fiiline kimin eseridir diye sorduğumuzda kitlelerin cevabını alırız. Bu cevap bizi devrimi yapacak olan özneye götürür, yani kitlelere. Kitleleri savaştıracak örgütlü güce yani partiye!

Devam edelim.

Politik örgütsel kararlar alındı, Kongre’de, parti örgütünde, bir birimde, bir eylem anında vb. bu kararları uygulayacak olan kimdir sorusuna verilecek cevap, özne olandır, yani parti kadrosudur, onun örgütüdür.

Parti tarihi boyunca en sık tartıştığı, bir eğitim ve tartışma konusuna dönüştürdüğü kolektif etkin bireyler konusu özne olmaya işaret eder. Parti yaşamı, mücadele ve devrimden soluk almak ve onlara soluk katmaktır, tıpkı doğadaki bir bitkinin havaya oksijen alıp karbondioksit vermesi gibi, yaşamı dengeleyen, üreten bir yerde olmaktır. Bitki doğanın diyalektiğine göre varlığını sürdürür, doğanın varlığını üretir. Partinin özneleri olan kadroları da bu anlamda partinin politik, ideolojik, siyasi ve askeri mücadeledeki varlığının güvencesidirler. Parti içerisinde özgür birey partide özgürleştikçe parti kapitalizme karşı sosyalizmi inşa edecek iradeye kavuşur. Bu bir denge durumudur. Bir birinin yerini almaz biri diğerini önemsizleştirmez.

Komünist ve devrimci bireyler kapitalizmin insanlık karşısındaki örgütler toplamına, ekonomik siyasi, askeri ve ideolojik kurumlarına karşı bir mücadele ortaklığındaysa, bu mücadelenin yükseltilmesi ve zafere ulaşması onu kazanacak ve güvenceleyecek bir bilinç ve duruş düzeyi ile olanaklıdır.

Bu duruş ve düzey elbette ki gelişim seyri içerisinde nitelik kazanarak ilerleyecektir.

Kapitalizmin bireyi öne çıkaran, sana dokunmayan yılan bin yaşasın, her koyun kendi bacağından asılır, insan insanın kurdudur gibi vecize sözlerle ifadelendirilen bencil, kendini yaşatan, bulunmuş olduğu topluma ve insanlığa yabancılaştıran ideolojik saldırılarına karşı özneleşmek ideolojik bir mücadeledir, ideolojik bir sorundur. Kapitalizmin kişiliksizleştiren kimliksizleştiren ideolojisi karşısında özneleşmek, ideolojik bir yanıttır.

Özneleşmek, parti kadrosunun yaşamın ve mücadelenin sorunlarına ideolojik bir duruşla, parti kimliğiyle, sınıf ideolojisiyle, sınıf kiniyle yanıt ve çözüm olmaktır.

Kapitalist toplum içerisinde yetişen her birey burjuva ideolojisinin saldırılardan payını almış, kişiliği ve yaşamı buna göre şekil kazanmıştır. Bu anlamda maddi ve manevi yaşamında bireyci bir ilişkileniş açığa çıkmıştır. Edilgen, biat eden, amaçsız ve umutsuz yetiştirilen bireyler örgütlü yaşama girerken bunları bir bütün çözerek gelmezler. Bu anlamda “örgütlü bireyler özgür bireylerdir” tanımlaması eksiktir. Gerçekte özgür birey kendine ve içinde bulunduğu toplumsal koşullara dair karar alıcı ve uygulayıcısıdır. Bu anlamda bu karar süreçlerinin ya da gelişim süreçlerinin etkileyendir. Yani kendisini, kişiliğini belirleyen toplumsal koşullara hücum eden, onları değiştirmeye girişen ve böylelikle kendini yeniden kurmaya girişen kişidir. Bir kararın alınmasından yerine getirilmesine kadar sorun ve başarıları o kararlarla buluşan bireylerle açıklanır.

Örgütlü olmak sınıfsal bir karşı duruşsa kolektif etkin birey olmak bu sınıfsal duruşun en belirgin görüngüsüdür.

Toplumların gelişiminde birey eşit koşullara sahip değildir. Toplumda hâkim ve egemen olanın ekonomik ve sosyal ilişkileri, bu ilişkilerin ifadesi olan kültür ve ideolojisi egemenlik altında tuttuğu sınıfın bireylerinin düşünüş biçimi ve kişiliğini biçimlendirir. Bu toplumun egemen olana göre şekillenmesi ve belirlenmesidir. Eşit koşullarda yetişmeyen birey cins olarak da ikinci bir eşitsizlikle toplumsal rollere ayrılır. Burada da kadın ve erkek arasında egemen olana göre karakter ve kişilik şekillenir. Özel mülkiyetin ortaya çıkışı ve bu mülkiyete sahip olan erkek ile toplumsal konumundan uzaklaştırılan ve ikincilleştirilen kadın şekillenmesi egemen olana ayrıcalıklı bir cins karakteri verir. Sınıfsal olarak kapitalizm karşısında olan erkek proleter, cins olarak kadının karşısına erk olarak çıkar.

Sınıflar ya da toplumlar tarihi ezen ve ezilenlerin bu ekonomik sosyal ve ideolojik-kültürel çelişkileri üzerinden patlayan mücadeleleri ile şekillenir. Keza aynı koşullar sınıflar mücadelesinin yansıra egemen olanın erk zihniyetine karşı cins mücadelesini de açığa çıkarır.

Bu eşitsiz koşulların en gelişkin hali kapitalizmdir.

Egemen olanın ve ezilenin karşı karşıya geldiği sınıflar mücadelesi tarihi mücadele ve savaş biçimini farklı düzeylerde açığa çıkarmıştır. İnsanların bir kısmı bu mücadelenin özneleri olarak, ya var olanın sürdürülmesi ve davamı yönünde, ya da var olanı yıkma ve onu değiştirme yönünde bu mücadele yerini almıştır.

İşte burada söz konusu olan bu özneleşmenin içinde ya da dışında olmaktır, onun devamı ve sürdürüle bilirliği için ne kadar özneleştiği ile ilgilidir. Ya verili olanı sürdürülmesi için sınırlar ve kabullerle yaşanacak ya da verili olanı ret ederek, değişecek ve değiştirecektir. Bu değişim ret ve kabullerle başlar, bu anlamda devrimci mücadelenin ve devrimci kadronun ret ve kabulleri, örgüt ve bireyin kriterleri vardır, bunlar bir ideolojinin ve sınıf tavrında soyutlanır. Bu somutluğun göründüğü yer ise eylemdir.

Burjuva düşünüş, davranış, alışkanlık, statüko üreten ne varsa, bu ret sadece teorik genel kabullerle kaldığı sürece değiştirilemez. Retle başlayan süreç devrimci kabullerle yer değiştirmiyorsa, yaşam boşluk tanımaz sözündeki gibi yaşamın her yanına sirayet etmiş olan burjuva ideoloji o boşluğu dolduracaktır. Çünkü burjuva ideolojisi sürekli saldırı halindedir. Bu anlamda ret ve kabuller yer değiştirmelidir, ret edilenin yerini devrimci olanın almasıdır, değişim ve devrim.

Kritik olan bu ret ve kabuller bir anda tümden ortaya çıkmaz. Tersi bir iddia toplumsal şekillenmenin tarihsel köklerinin derinliğini anlamamak olur. Bu sürekli bir mücadele halidir. Mücadelenin sürekliliğine dair diri ve canlı bir düşman algısı önemli olacaktır. Bu mücadele bizimle başlamadı bizimle de bitmeyeceği kesindir. Burada özne olanın devrim ve devrim inancı, parti ve parti yaşamı, proletarya ve sınıf tavrı, cins mücadelesi ve devrimci cins bilincinin niteliğidir, onun devrim ve partideki karşılığı.

Kapitalizmin toplumlar üzerindeki ideolojik hâkimiyeti, sosyalist bir toplum ve komünist bir yaşamla değiştirilecek, alt üst oluşla bu değişim devam edecekse, bu, özne açısından da mücadelede devrimci olanla burjuva olanın sürekli ayrışmasını gerektirir.

Burada redler, kurulan düzen alışkanlıklardan fiziki bir kopuşla başlayarak, onun düşünsel ve davranışsal yansımalarını hedefleyerek, bilince devrimci nitelik kazandırarak, devrimci kabullere dönüşmelidir. Bu bilincin özgürleşme halidir ve iyi bir devrimci pratisyen olmanın ötesine geçerek Marksizm-Leninizm’i kavramak, komünizmi özümsemek, tam da bu bilince uygun, yani inandığı gibi yaşamaktır.

Özneleşmemek bir nesne olma halidir ve seyirci kalmayı getirir; sorun ve başarıların parçası olduğunu yadsır ve yabancılık üretir; kendiliğindenciliktir, idareciliktir. Özneleşmeyen birey sorgulamaz ve sorgulatmaz, kolay olanı seçer, sınırları vardır, dahası kendine çizilen sınırları aşılmaz kabul eder.

Kendiliğindencidir çünkü onun dışında yaşam akıyordur, örgütlü bireyler için zaten örgüt içerisinde düşünen kafa yoran, sorunları çözen birileri vardır, kendisini çözümün dışında görür, vicdani sanal bir rahatlık hisseder ve bu ona yetiyordur. Dün anne babası da onun için en iyisini istediklerini söyleyerek onun adına karar alıyordu, ya da kapitalizm de bireyi ön plana çıkararak bireye en iyi yaşamı sunduğunu iddia ediyordu. Bugün “değişen ne?” dediğimizde özneleşmeyen birey söz konusu olduğunda durum değişim değil farklılaşmadır. Devrim ve devrimin sorunları, partisi, yoldaşları ile kurduğu ilişkide sorumluluk almıyor, değişimi başkasında bekliyorsak, sadece onunla biçimsel bir ortaklıkta isek o zaman özneleşme sorunlarımızı baştan tartışmalıyız. Parti görevleri ve mücadelenin pratik ihtiyaçlarını karşılamamız değerli ve anlamlıdır, ancak biz devrime bir birey olarak ne kazandırdık dediğimizde ne kadar özneleştiğimizi görebiliriz. Dün anne baba kardeşler, bilumum yakınlarımız, arkadaşlarımız bizim için iyiye karar verenlerdi, bizim adımıza düşündüler bizim adımıza karar verdiler, görevler çıkardılar, davranışlar belirlediler, hangi duyguları yaşamamız gerektiğini öğrettiler, işte bu noktada bu ilişkilenmeye soru sorma zamanı, parti ve partili mücadelemizde yeni bir yaşam ilanı yaptık, parti programı, tüzüğü, strateji ve taktiği ile bu topraklarda devrim iddiasında ortaklaştığımızı ilan ettik. Bunun dünün, burjuva bilincin güdümlediği ilişkilenme şekliyle bekleyen, edilgen, etkisiz tutum ve davranışlarla başaramayacağımız açık.

Özneleşmeyen birey sorumluluktan kaçar. Düşünmeyen, sorgulamayan, çözüm üretmeyen kadro da sorumluluktan kaçış halindedir. Böyle biri sorumluluktan kaçarken sorunlardan doğru yakınma, şikâyet etme, sorunları kendisinin dışında görme halindedir aynı zamanda. Bu partiye, yoldaşlarına ve en önemlisi kendisine yabancılaşmayı getirir. Böyle biri ideolojik, teorik, politik yetersizliğini parti ile açıklar, kendisine bu anlamda rol biçmez, gelişmemişse sorunlarını çözmemmişse bu partinin sorunudur, çünkü örgütlüdür, partiye o yüzden katılmıştır, iyi bir devrimci olmak istiyordur, iyi bir partili olmak istiyordur. Burada bir sorun yoktur ancak bunun nasıl olacağına dair oluşturulan çözümde kendisi yoksa bu anlamda kendisinin yapacakları ve partiden isteyeceği, partiyle değişeceği şeyleri ayrıştırmakta sorun varsa orda özneleşmek sorunu vardır.

Özneleşmek bu anlamda kapitalizmin bireye çizdiği sınırları yıkmaktır, kendisine çizilen sınırları yıkma mücadelesi onu kapitalizme karşı örgütlü mücadelenin sınırlarını yıkmaya götürür. Özne olanın örgütlü karşı koyuşu da örgüt içerisindeki başarısı da etkin birey olmayı başarıp başarmamasıyla doğrudan ilişkilidir.

Örgütlü yaşamı seçmek özgür birey için ilk adımdır. İkinci adımı örgüt içerisindeki rolüne dairdir, bu mücadeleyi nasıl yürüteceğidir.

Özne olmak hata yapmaktan korkmamaktır, birey neden hata yapmaktan korkar. Bu kapitalist toplumun yapısal kurumu olan ailede başlar, hataları ve yanlışları karşısında cezalandırılan şiddet gören birey edilgen ve korkak yetişir, doğru ve yanlışı ayırt edecek bilinç düzeyine ulaşmadan toplum ve aile tarafından şekillendirilir. Adım atmaktan ürker hale gelir, kendine ve yetiştiği ortama güvensizleşir. Her hareketinin sorgulanacak olduğu düşüncesi onu gizli yaşamaya götürür, içte yaşadığı çelişkiler parçalı kişiliğin oluşmasını sağlar. Parçada yaşar, anlık mutluluklarla yetinir daha fazlasını düşünmeye ve istemeye hakkı yoktur zira kendisi adına düşünen birileri vardır. Edilgen, parçalı ve güvensiz yetişen birey yaşadığı toplumda, arkadaş ortamında, aile ilişkilerinde, iş yerinde ve örgütlü yaşamda yeniyi üretmede edilgendir, bu durum aynı zamanda ortama göre yaşamayı getirir, kişi olay ve olgulara göre şekil alır, o durumu değiştirecek bir irade olduğunu göremez.

Bu anlamda kapitalizme karşı ideolojik mücadele yeni bir kişilik ve kimlik kazanma serüvenidir. Örgütlü olmayı seçmek bunu başarmanın ilk adımı olsa da yeterli değildir, kapitalist toplumda şekillenen, yaratılan kişilik karakteri kendini örgütsel mücadelede çeşitli biçimlerde devam ettirir. Bu aynı zamanda ideolojik mücadelenin sürekliliğini gösterir, mücadele bu şekillenmenin maddi zemini olan kapitalizmin devrimle yıkılmasıyla önemli bir gelişim gösterir ve nihai olarak komünizmde son bulur.

Aile kurumunda edilgen olarak şekillenen birey arkadaş ortamında da değiştiren değil uyum sağlayandır. Beğenileri istekleri, yönelimleri, bu ortama göre şekillenir, kaybetmeyi göze alamaz bu anlamda güvensizdir, ailede öğrendiği edilgen kişilik burada da devam eder, yanlış olduğunu gördüğü durumlara karşı müdahale gücünü kendisinde bulamaz, alacağı tepkiler karşısında ürkek yetişmiştir.

Örgütlü yaşamına kadar bireyin yaşamını yöneten hep bu şekillenme olur, olay ve olgulara duygularıyla bakar, korkuları ve kaygılarıyla bakar ve ona göre davranır, edilgendir. Oysa yaşamdaki çelişkileri görür, doğru olmadığını bilir ama tek başına güçsüzdür. Birey ancak örgütlü mücadelede bu gücü bulabilir.

Örgütlü yaşamına bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanarak başlasa da aile ve kapitalist toplumda şekillenen kişilik özellikleri burada da kendini gösterir. Ta ki özgür birey, kolektif etkin birey sorusunu kendisine doğrudan sorup, kendi gerçekliğiyle yüzleşmeyi yapana kadar. Elbette ki burada da özneleşme sorununa soru sormakla cevabını hemen bulmuş olmuyor, ya da hemen özneleşmiyor. Burada önemli olan özneleşme sorunlarıyla kuracağı ilişkidir. Bireyi özneleşmeye götürecek olan partisine, siyasal süreçlere, ideolojik saldırılara, sınıf hareketine, politikanın ve örgütlü mücadelenin her sorununa kendinden başlayarak sorular sorma ve çözümler aramasıdır.

Birey bu soru ve cevapları mücadele yürüttüğü örgütle ortak aklı ve ortak iradeyi buluşturduğu oranda özgür ve komünist bireyi yaratmanın, ideolojik netliğe ulaşmanın kanallarını araçlarını bulacaktır. Yeter ki her durum onun için mücadelenin bir konusuna dönüşsün.

Bugün parti örgütlerinde eleştiri ve özeleştiri, yönetme ve yönetilme, askerileşme ve komutanlaşma, komünist kadın ve erkek olma mücadelesinin her sorunu ve buralarda bir adım öne çıkan, çözümü kendi sınırlarında arayan her devrimci kadro özneleşmeye bir adım daha yaklaşacak.

Özneleşmek partide özgür bireyi yaratmaktır.

Yaşamın olduğu yerde savaşmak, özgür ve örgütlü bireyle mümkündür.

Özgürlük zorunluluğun kavranmasıdır der Marks, kapitalizmi yıkmak sosyalist ve komünist bir toplumu inşa etmek bu zorunluğun ulaşacağı nihai çözümse, bu zorunlu ve gönüllü savaşın kadroları olmaktır devrimci olan.

 

 

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi