CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu seçim güvenliğinin tehdit altında olduğuna dikkat çekmek için SADAT’ın kapısına gidip basın açıklaması yaptı. Kılıçdaroğlu’nun “Burada teröristler” dediği ve politik gündemin konusu yaptığı SADAT, son zamanların en önemli politik tartışma eksenlerinden birini oluşturuyor. Tartışmanın AKP-MHP blokuyla CHP-İYİP arasında süregiden politik hegemonya mücadelesinin açık bir ifadesi olduğu kuşkusuzdur. SADAT tartışması verili iktidar mücadelesinin yeni vasatını ve aktörlerini dolaysız biçimde yansıtıyor. Bu tartışmanın diğer bir ayağında ise, Türk kontrgerilla yapısının mafya-çete kolu Sedat Peker gibi bileşenler duruyor. Devletin özel bir alanı olan kontrgerilla örgütlenmesi merkezli gelişen burjuva siyasal mücadele toplam tablosu, aynı zamanda bir ‘devlet krizi’ne işaret ediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu teyakkuza geçiren asıl etkenin SADAT yöneticisi Ersan Ergür’ün, “Bu vatan kanla alındı, kanla savunuluyor. Bu vatanı Türkiye düşmanları ile işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyeceğiz. Vatan sağ olsun” açıklamasının yanı sıra, politik İslamcı faşist şefin siyasal mücadelede kontrgerilla araçlarını kullanma sicil ve pratiği olduğunu vurgulamak gerekiyor. 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında kontrgerilla aparatlarını kullanarak iktidar mevkini koruyan faşist şefin bir kez daha aynı yolu ve yordamı deneyeceği yönündeki analiz, yorum ve şiddet senaryolarının kesifleştiği bir siyasal vasatta, CHP lideri duruma müdahale ederek bir ön alma hamlesi geliştirdi. Açık ki Kılıçdaroğlu, SADAT’ı hedef haline getiren siyasal bir atraksiyonla AKP-MHP faşist blokunun kontrgerilla ve iç savaş yöntemlerini kullanarak iktidar konumu elde etmesini önlemeyi amaçlıyor. Seçimi kaybeden faşist şefin seçim sonuçlarını tanımayacağı tecrübesiyle harekete geçen CHP ve bağlaşığı burjuva muhalefet, bu yolla kontrgerillanın siyasal kullanımını asli misyonuyla sınırlamak ve seçim güvenliğini garantilemek istiyor. Başka bir anlatımla kontrgerilla örgütlerinin belirlenen varlık amaçları ve siyasal misyonlarıyla -ezilenlere, halklara ve politik öncülerine karşı- kullanımını savunuyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu bu hamlesiyle MİT’in SADAT’ı kontrol altına almasını istiyor ve MİT’i yönlendiriyor. Devlet bürokrasisi içinde süregiden yarılma ve saflaşmayı yansıtan SADAT kapışmasında MİT’in bir kesimiyle Millet İttifakı arasında bir ittifaklaşma olduğu anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun mütemadiyen bürokrasiye yaptığı saflaştırma çağrılarının böylesi bir arka planı bulunuyor. Kontrgerillanın “amaç dışı” burjuva iktidar ve siyasal iç mücadele için kullanılmasının öznesi olarak gündeme gelen yeni kontrgerilla örgütü SADAT’a daha yakından bakalım.
Bir Kontrgerilla Ordusu Olarak SADAT
SADAT savaş konjonktürünün politik-askeri aracı olarak siyasal tarihe giriş yaptı. AKP’nin kendi askeri-sinai kompleksini inşa adımının bir parçası olarak örgütlenmeye çalışılan SADAT, Suriye iç savaşı dönemeciyle yeni bir misyon ve karakter kazandı. Bilindiği gibi TC devletinin dümenini tutan AKP iktidarı bölgesel emperyal güç olma isteği ve hevesiyle 2011 Mart’ında başlayan Suriye’deki iç savaşa müdahil oldu. Daha ilk ‘an’dan itibaren Suriye’deki politik İslamcı çetelere askeri, politik, diplomatik vb. her türlü desteği sundu. ABD ve Batı emperyalizminin pohpohlaması ve sunduğu desteği arkasına alan TC devleti ve AKP hükümeti yeni-Osmanlıcı emperyal vizyonu realize etmek için harekete geçti. Kabaran emperyal iştahla Suriye iç savaşına boylu boyunca dalan politik İslamcı Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ekibi, Şam rejimini devirmeyi çam devirmek kadar kolay bir eylem gibi görüyor ve sunuyordu. Emperyal güç olma hevesi taşkın bir siyasal retorikle betimleniyordu. Öyle ki dönemin Dışişleri Bakanı A. Davutoğlu “Şam’daki Emevi Cami’inde fetih namazı” vaazediyordu. Yeni-Osmanlıcı aklın kurguladığı emperyal zafer hayalinin bir çöl serabına dönüşmesi uzun sürmedi. Suriye savaşına bölgesel emperyal güç ve emperyalist koalisyonun bir bileşeni olarak dahil olan sömürgeci faşist Türk burjuva devleti ve siyasi dümeni elinde tutan AKP hükümeti, hızla kapsamlılaşan ve olağanüstü ağırlaşan savaş gerçekliği ve ihtiyaçlarıyla karşı karşıya kaldı. Suriye savaşının kendini dayatan ihtiyaçlarına uygun araç ve imkanları hızla inşa etmek ya da devşirip kullanmak sömürgeci Türk devleti ve AKP iktidarı için acil ve yaşamsal önemde bir konu haline geldi. SADAT tastamam bu gerçek bir savaş konjonktürü içinde gelişti. Savaşın ebeliğini yaptığı bir savaş aparatı olarak doğdu. Yeni türde bir kontrgerilla uzvu olarak ete-kemiğe büründü. AKP iktidarının resmi olarak yapamadığı pek çok operasyonel görevi üstlenerek işlev kazandı. MİT ve TSK’nın belirlediği bir misyonla Suriye savaşında etkinleşti.
Kontrgerilla ordusu SADAT 2012 yılında kuruluyor. Yeni nesil bir askeri şirket formuyla 28 Şubat 2012 tarihinde kuruluş dilekçesini sunuyor. Ancak izin belgesini Haziran 2012’de alıyor. Kuruluş tarihinin 28 Şubat olarak belirlenmesinin özel bir anlamı bulunuyor. Bu kuruluş tarihiyle SADAT kendisini politik İslamcı bir örgütlenme olduğunu ilan ediyor. SADAT’ı kuran ekibin başında eski bir emekli asker olan Adnan Tanrıverdi bulunuyor. 1996 yılında Tuğgeneral rütbesindeyken kadrosuzluk gerekçesiyle emekliye sevk edilen Adnan Tanrıverdi, eski bir kıdemli Özel Harp Dairesi subayı. 1944 yılı Konya Akşehir doğumlu olan Adnan Tanrıverdi, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji bölümünde bir yıl eğitim görüyor. Sivil eğitimini bırakıp Harp Okulu’na giriyor. 1966 yılında Harp Okulu’ndan mezun oluyor. Bu yıllar emekçi sol hareketin ve devrimci gençlik hareketinin gelişip serpilişine karşı devletin antikomünizm konseptiyle kontrgerilla örgütlenmelerini paramiliter formlarda örgütlediği bir dönemi karakterize ediyor. Komünizmle Mücadele Dernekleri, Komanda Kampları, MHP’nin örgütlenmesi vd.leri bu dönemin paramiliter örgütleridir. Dolayısıyla Adnan Tanrıverdi antikomünist konseptli kontrgerilla vasatında ideo-politik kimlik kazanıyor. Başından beri antikomünist ve politik İslamcı bir çizgide yürüyor. Erbakan-Milli Görüş çizgisine yakın duruyor. Özel Harp Dairesi’nin tedrisatından geçiyor. Kontrgerillanın merkezi olan Özel Harp Dairesinde uzun yıllar görev yapıyor. Halklarımıza ve devrimci harekete karşı özel savaş yürütüyor. Adnan Tanrıverdi emekliliğe sevk edilmeden önce İstanbul Kartal’da bulunan 2. Zırhlı Tugayı’nın komutanı olarak görev yapıyor. Bu dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’la tanışıyor. Politik İslamcı kimlikleri nedeniyle bu tanışma ve ilişki derinleşerek devam ediyor. Adnan Tanrıverdi, 28 Şubat neo-Kemalist restorasyon sürecinde politik İslamcı kimlikleri ve ‘irticai faaliyetleri’ nedeniyle ordudan doğrudan ihraç veya kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edilen askerlerin bir kısmını etrafında topluyor. Bu eski askerlerle 2000 yılında Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) adıyla bir dernek kuruyor ve başkanlığını yapıyor. ASDER varlık gerekçesini ordudan ihraç edilmiş askerlerin hakları için mücadele etmek olarak açıklıyor. ASDER’in kurucu çekirdek kadrosunu eski özel harp dairesi askerleri oluşturuyor. Örneğin ASDER’in kurucusu ve danışmanı Nevzat Kaşif Tarhan, özel harp dairesinde emekli olana kadar görev yapıyor. Nevzat Tarhan 12 Eylül askeri faşist cunta koşullarında devrimci tutsaklar üzerinde ilaç ve diğer deneyler yapan faşist ekibin içinde yer alıyor. Ayhan Songar, Turan İtil ve Nevzat Tarhan bu dönemde bir kontrgerilla birimi olarak çalışıyor. Devrimci tutsaklar üzerinde çok çeşitli deneylere katılan Nevzat Tarhan esasen psikiyatri ve ruh sağlığı konusuna yoğunlaşıyor, bu konularda deneyler yapıyor. Nevzat Tarhan bugün de benzer faaliyetler, özel harp tekniklerine dayalı yeni kontrgerilla çalışması yürütüyor. Adnan Tanrıverdi gibi özel harp teknik ve örgütlenme becerisini ‘sivil alan’a taşıyor. ASDER’e paralel ve iz düşümlü olarak İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı’nı kuruyor. AKP iktidarının sunduğu güçlü destekle Nevzat Tarhan, İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı’na bağlı İstanbul Üsküdar Üniversitesi’ni kurup rektör olarak başına geçiyor. 3 Mart 2011’de kurulan İstanbul Üsküdar Üniversitesi ASDER’li eski özel harpçi Mehmet Zelka gibi pek çok eski özel harpçi askeri bünyesinde istihdam ediyor. Üsküdar Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarhan ve yardımcısı Mehmet Zelka önderliğinde psikolojik harp uzmanları yetiştiriyor. Bu bağlamda Üsküdar Üniversitesi’nin esasen psikolojik harp uzmanları yetiştirmeyi misyon olarak üstlenmiş bir yüksek öğretim kurumu niteliği taşıdığını vurgulamak gerekiyor. Bu üniversite psikolojik harp ekseninde duran çalışmalarla kitlelerin algı, değer, yargı ve kanaatlerini ideo-politik bakımdan dönüştürme amacı güdüyor. Faşist devlet için “makbul vatandaş” kitlesi yaratmayı hedefleyen özel/psikolojik savaş faaliyetlerinde özellikle belirli kurum ve kişiler etkin rol oynuyor. Nevzat Tarhan bunların en önde gelenlerden biri oluyor. Azılı bir homofobik ve soy faşist olan Nevzat Tarhan eşcinselleri heteroseksüellere dönüştürme (“nomalleştirme”) terapileri uyguluyor. ABD faşist bilimcilerinin Nazilerden mülhem bu dönüştürme terapilerinin insan sağlığı üzerinde çok yıkıcı sonuçları olduğu biliniyor. Bu yüzden dünyanın pek çok ülkesinde bu lanetli dönüştürme terapileri yasaklanmış bulunuyor. Halihazırda Nevzat Tarhan “Onarım Terapisi” adıyla böyle bir merkezi işletmeye ve faşist bilim yapmaya devam ediyor.
Başlangıçta AKP’nin kendi toplumsal hegemonyasını yaratma ve kendi kadrolarını devşirme ve hazırlama araçları olarak örgütlenen belirli politik İslamcı dernek, vakıf, üniversitelerin ilerleyen süreçte yeni bir misyona doğru nitelik değiştirdiğini görüyoruz. SADAT’ın yeni bir kontrgerilla örgütü haline gelmesi aynı zamanda AKP’nin iktidarlaşma ve kendi hegemonyasını tesis etme hikayesini de anlatıyor. Adım adım ilerleyen AKP bu süreçte devlet imkanlarını partisel gelişmeye hasretti. SADAT böylesi elverişli koşullarda ve tıpkı AKP’nin de serpilip geliştiği devlet fideliğinde kompleks bir yapı olarak vücut buldu. Kendisi de Özel Harp Dairesi mamulatı olan AKP’nin devlet ve parti ihtiyaçlarını kesiştiren yeni kontrgerilla örgütleri örgütlemesi bu yüzden şaşırtıcı sayılmaz. SADAT, AKP iktidarı tarafından örgütlenen bir kontrgerilla örgütlenmesi olsa da faşist Türk burjuva devletinin ihtiyaçlarına uygun konumlanan ve devlet görevlerini yerine getiren bir örgüttür. Dernek, vakıf, üniversite, askeri şirket ve strateji merkezi kompleks yapısıyla yeni nesil bir kontrgerilla örgütüyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. SADAT’tan bir yıl sonra yine aynı kadro ve yapı tarafında kurulan ASSAM yeni kontrgerillanın strateji kurumu olarak işlev kazanıyor ve kompleks yapının eksik kalan son yanını tamamlıyor. ASSAM öteden beri bu örgütlenmenin fikri arka planı olan politik İslamcı ideo-politik müktesebatı daha üst düzeyde örgütlüyor ve kurumsal niteliğe kavuşturuyor. ASSAM bir strateji kurumu olarak bu kompleks yapının siyasal ve askeri stratejik ihtiyaçlarını realize ediyor. SADAT, 25 İslam ülkesine yönelik çeşitli projeler yürütüyor. AKP ve Türk devletinin referans olması sayesinde yılda ortalama 15- 20 arası proje teklifi alıyor. Şirket bünyesinde Harp akademilerinde, Genelkurmay karargahında, askeri ataşeliklerde, NATO karargahında çalışmış eski askerler yer alıyor. Çavuştan generale her düzeyde asker emeklisi SADAT’ın farklı departmanlarında görev yapıyor. Şirketin binası İstanbul Beylikdüzü’nde bulunuyor.
SADAT’a yeni nesil kontrgerilla nitelemesi yapmamızın birkaç yeni ve temel unsuru var. Birincisi SADAT’ın yasal bir askeri şirket ve örgüt özelliklerini kendinde barındırması ve bir nevi “paralı ordu” niteliği taşımasıdır. ABD ve Rusya’nın “paralı/kiralık ordu” (Blackwater vs.) örneklerinden esinlendiği apaçık olan SADAT söz konusu ordularla birebir örtüşmüyor. SADAT sürekliliği olan yasal, profesyonel ve paralı savaşçı gücü bulundurmuyor. SADAT şirket kuruluş amacında “Gayr-i Nizami Harp” eğitimi vereceğini ilan ediyor. Böylece kendini diğer “paralı ordu”lardan yasal olarak ayırmış oluyor. Esasen “kiralık ve taşeron ordu” olarak işlev kazanıyor. Bu durumu belirleyen temel faktör dosdoğru faşist Türk burjuva devlet geleneği ve gerçekliğidir. Zira faşist Türk burjuva devlet felsefesi ve geleneği ikinci bir orduya kategorik olarak kapalıdır. TSK’ya şirk koşma anlamına gelecek hiç bir ‘özel ordu’, ‘paralel ordu’ vs. askeri örgütlenmeye varlık hakkı tanımaz. SADAT bu nedenle bir kontrgerilla aparatı ve askeri-sınai kompleksin bir bileşenidir. İkincisi ABD ve Batı emperyalizminin bölgesel taşeronu misyonu üstlenmiş sömürgeci Türk burjuva devletinin emperyalist egemenlerin ihtiyaçlarını önceleyen bir örgütlenmedir. Emperyalizm taşeronluğu ana varlık sebebidir. Bu kapsam içinde işbirlikçi Türk egemen sınıflarının iç ve dış bölgesel ihtiyaçlarını realize etme durumu ikincil bir özel görev olarak SADAT’ın diğer misyonunu belirliyor. Üçüncüsü, SADAT geleneksel Türk kontrgerillasının örgütlenmesinden pek çok yönüyle farklı bir yapı özelliği taşıyor. AKP tarafından örgütlenmesi başlı başına yeni bir durumu gösteriyor. Bu bağlamda SADAT’ın emperyalizm, sömürgeci faşist Türk devleti ve politik İslamcı AKP’nin çıkarlarının kesişiminin koordinatlarını ve misyonunu belirlediği özgün bir kontrgerilla örgütü olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim geride kalan dönemdeki SADAT pratiği tümüyle bu gerçeklikleri içerip betimlemektedir.
Emperyalizmin Politik İslamcı-Cihadist Hareketleri Kontrol Etme ve Kullanma Aracı Olarak SADAT
Suriye iç savaşı sürecinde SADAT’ın boylu boyunca ABD ve Batı emperyalizminin -hatta dolaylı ve dolaysız biçimleriyle kimi uğraklarda Rus emperyalizminin (Cihatçı çetelerin İdlib'te kontrol altına alınması gibi)- askeri taşeron örgütü olarak çalıştığını görüyoruz. SADAT rüştünü Suriye savaşında ispatladı. El Nusra başta gelmek üzere pek çok cihatçı çeteyi destekleyen ve Müslüman Kardeşler liderliğine soyunan AKP Suriye iç savaşında kendini emperyalist egemenlere pazarladı. AKP’nin politik İslamcılık liderliği jestleriyle öne çıkması ve Esad rejimini yıkmak için cihatçı örgütlere açık destek sunması, işbirlikçi Türk egemenlerini ve devletini hem emperyalistler hem de cihatçı örgütler için "biricik" veya var olan en iyi seçenek haline getirdi. İşbirlikçi Türk devleti bir kez daha jeo-politikasını pazarlarken iki müşterisini de memnun etmek için tarihsel bir girişkenlik ortaya koydu. SADAT’ı hızla işlevlendirerek Suriye iç savaşında emperyalist koalisyonun emrine ve hizmetine sundu. SADAT’ın seçilmesi gelişigüzel değildi. Her şeyden önce SADAT AKP’nin bir parçasıydı. AKP'yle aynı ideo-politik kimliği taşıyan SADAT’ın savunduğu ASRİKA projesi Ortadoğu başta gelmek üzere politik İslamcı örgütleri etkileyebilecek bir faktör özelliği taşıyordu. Adnan Tanrıverdi ve ASSAM’ın ASRİKA olarak konseptleştirdiği bu fikriyatın özü-özeti AKP’nin bir zamanlar yüksek tutkuyla savunduğu "Genişletilmiş Ortadoğu" projesinin politik İslamcı bir versiyonundan başka bir şey değildi. Adnan Tanrıverdi, Asya ve Afrika’daki 22 Müslüman ülkeyi bir İslam Birliği içinde birleştirmeyi strateji haline getiriyor ve ASRİKA projesinde liderliği AKP ve Tayyip Erdoğan’a veriyordu. Müslüman kardeşliği, İslam birliği argümanlarıyla bezeli bu bölgesel emperyal güç olmak için ABD ve batılı emperyalizme taşeronluk projesinde belli görevler almak ve yerine getirmek gerekiyordu. Bu bağlam içinde Suriye iç savaşında gayr-ı nizami harp örgütleme görevini MİT ve Genelkurmay-Özel Harp Dairesiyle birlikte üstlenen SADAT sahada ilk dönemde çok etkili işler yaptı. Gayr-i nizami harp eğitiminin yanı sıra lojistik, askeri mühimmat tedariki, propaganda araçlarını örgütleme ve kullanma gibi pek çok alanda destek sundu. SADAT Suriye savaşına askeri güç hazırlamada başat rollerden birini oynadı. Özellikle TC devletinin ordusuyla Suriye ve Rojava işgaline bir fiil girişmeden önce SADAT sahaya askeri güç devşirme ve hazırlama konusunda AKP hükümetinin gayr-ı resmi ve kirli işlerini yerine getirdi. MİT ve Özel Harp Dairesi ile birlikte askeri eğitim kampları kurdu. Sadece Suriyeli cihatçı çetelere mensup savaşçıları değil örneğin Afgan gençlerini, Uygurları, Türkiye’den ve başka coğrafyalardan gelen gönüllü cihatçıları da asimetrik savaş amacıyla eğitti. SADAT’ın Sakarya, Tokat, Konya ve Efrin'de açığa çıkan askeri eğitim kampları dışında başka kampları da olduğu kuşkusuzdur.
SADAT’ın etkinlik sahasını sadece Suriye/Rojava olarak düşünmek eksik ve yanlış bir değerlendirme olur. SADAT’ın çok etkin olarak sahada olduğu yerlerden biri Libya oldu. Rusya ve TC devletinin karşı karşıya geldiği bu savaş alanında 88 SADAT askeri eğitmen ve uzmanının Rusya tarafından yakalanıp açığa çıkarılması bu kiralık ordunun etkinliğini çarpıcı biçimde ortaya seriyor.
Bir İç Savaş/Kontrgerilla Ordusu Olarak SADAT’ın Rolü
Bir kontrgerilla örgütü olarak SADAT Türkiye, Kuzey Kürdistan ve Rojava’da da kullanıldı. Rojava’da IŞİD ve cihatçı çetelerin Rojava Devrimi'ne karşı örgütlenmesi ve kullanılmasında SADAT, kritik rol oynadı. Sultan Murat Tugayları’ndan El Nusra’ya pek çok çete gücünü eğitip Rojava Devrimi güçlerine saldırtma ve yine Rojava işgallerine hazırlamada MİT ve Türk ordusunun yanında yer aldı.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da SADAT’ın üç farklı evrede ve farklı biçimde kullanıldığını söyleyebiliriz. IŞİD’in 2015 Haziran’ından başlayan kitle katliamı serisinin bir faili de SADAT'tır. AKP’nin 7 Haziran-1 Kasım arasında başvurduğu iç savaş yöntemli kitle pasifikasyonu stratejisi klasik kontrgerilla tarzı örneğine birebir uymaktadır. Kontrgerillanın el kitabı ve kullanma kılavuzu Sahra Talimnamesi'nin tipik bir uygulaması ve Türkiye’deki kontrgerilla pratiklerinin güncel bir dramasını sunan 7 Haziran-1 Kasım 2015 konjonktürü bize AKP’nin SADAT ve diğer iç savaş aparatlarını kullandığını anlatıyor. Adana HDP binasına bombalı saldırı, Amed HDP mitingine katliamcı bombalı saldırı, Suruç Katliamı, Ankara Gar Katliamı AKP’nin kontrgerilla terörüyle iktidar yolunu döşediği eylemler oldu. Daha yakın tarihten, HDP İzmir il binasına baskın düzenleyerek Deniz Poyraz'ı katleden Onur Gencer'i de SADAT eğitti.
Elbette bu faşist terör dalgasına özel psikolojik savaş aygıtları eşlik etti. Davutoğlu’nun bu süreci işaret ederek kontrgerilla imasında bulunduğunu biliyoruz. Aslında Davutoğlu tüm kurulu düzen partileri ve siyasi liderleri gibi kontrgerilla gerçeğini sadece ima yoluyla siyaset konusu yapıyor. Kontrgerillanın burjuva iç siyasal mücadelede kullanımına karşı çıkıyor. O yüzdende "Bildiklerimi anlatırsam halk içine çıkamazlar" ucuz şantaj jestleriyle popülizm siyaseti yapıyor.
SADAT'ın ikinci kullanım evresi ve alanı 15 Temmuz darbe girişimi süreci oluyor. Darbeden 1 ay sonra SADAT Başkanı Adnan Tanrıverdi’nin faşist şef Erdoğan’ın başdanışmanı ve "Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu" üyesi olması SADAT’ın bir ödüllendirilmesi ve devlet katlarında rütbelenip taltif edilmesi anlamına geliyor. Başdanışman olduktan sora SADAT başkanlığından istifa eden Adnan Tarıverdi, 2020 yılına kadar faşist saray rejiminin bir parçası olarak görev yaptı. 15 Temmuz darbe girişi sırasında "sivil" ve paramiliter güçlerin askerlerin geçiş yollarını kesme pratiklerini önceden çalıştıklarını ve bu süreçte çok özel rol oynadıklarını açıklayan SADAT yönetici ve sözcülerinin söylemlerinin bir kısmının kendi rolünü abartan propaganda olsa da bir gerçeği yansıtmaktadır. Keza 15 Temmuz'dan sonra ordu yapısının yeniden yapılandırılmasında SADAT ve Adnan Tanrıverdi’nin oldukça yönlendirici olduğunu somut pratiklerinden görebiliriz. Açığa çıkan Gürcan Onat örneği bu gerçekliği örnekliyor. SADAT yöneticisi olarak 2 yıl boyunca askeri okullara öğrenci alım komisyonda çalışan Gürcan Onat, SADAT'ın devletin en kritik yerlerinde olduğunu belgeliyor.
SADAT’ın üçüncü etkinlik evresi aynı zamanda kontrgerillanın farklı zeminde kullanılmasını ifade ediyor ve AKP'nin kontrgerillayı burjuva siyasal iktidar mücadelesinde siyasi rakiplerine karşı kullanması gerçeğine işaret ediyor. AKP sadece SADAT gibi özgün kontrgerilla aparatlarına sahip değil. 15 Temmuz sonrası politik İslamcı ve faşist paramiliter örgütlerin önünü açan AKP geniş yelpazede bir milis örgütleri şebekesi örgütledi. Osmanlı ocaklarından, milli beka derneklerine, özel harekat derneklerinden 15 Temmuz derneklerine, İHH'dan politik İslamcı tarikat ve cemaatlere kadar envai-i çeşit paramiliter yapı AKP'nin milis gücü haline getirilmiş bulunuyor. SADAT’ın bu milis gücünün büyük kısmını özel harp teknik ve konseptlerine göre eğitip bir iç savaşa hazır hale getirdiğini görmemiz gerekiyor. AKP siyasi iktidar için iç savaşı göze alıyor ve milis gücünü buna göre konumluyor. Yazının girişinde vurgulandığı gibi Kemal Kılıçdaroğlu ve bağlaşığı düzen partileri bu gerçeği ve eşitsiz konvansiyel durumu görüyor. Millet İttifakı bu duruma MİT ve devletin el koymasını politika haline getirmiş bulunuyor. Seçimlerle bir iktidar değişiminin stratejisini yürütüyor.
Bu tabloda eksik olan emekçi solun üçüncü cephe olarak iktidar ve politik hegemonya mücadelesine stratejik görüş açısı doğrultusunda müdahalede bulunamamasıdır. Üçüncü cephe politik İslamcı faşist şeflik rejiminin bu iç savaş hazırlığına seyirci kalamaz. Kontrgerilla terörünün hep ilk hedefi olan emekçi sol hareketimiz acı tarihsel tecrübelere dönüp yeniden bakmalı ve günün dayattığı anti-faşist görevlere acil olarak odaklanmalıdır. Faşizme karşı iktidar perspektifini ve bilincini koruyan bir politik cepheleşme düzeni almalıdır. Seçimlerle iktidar değişikliği beklentisinin bir politik sinizm hali olarak irade çürütücü rolünü görmelidir. Faşizme karşı gerçek bir cephesel siyaseti iç savaş gerçeğiyle gören bir iktidar ve hegemonya mücadelesini ivedilikle yükseltmelidir. SADAT kapışması da gösteriyor ki işbirlikçi Türk egemen sınıflarının iki blok/cephesi arasındaki iktidar mücadelenin karakteri daha da sertleşecektir. Üçüncü cephe ve bir tüm olarak emekçi sol hareket sertleşecek siyasal mücadele koşullarına uygun bir fiili -meşru mücadele hattını kurarak sürece müdahale edebilir ancak.