Öncü Grev Dalgası ve Bazı Çıkarsamalar

İşçi sınıfının saflarında yıllardır biriken hoşnutsuzluk ve öfke bir gerçekti elbette. Ama 2021’in Kasım’ında yaşanan kur krizi, onun tetiklediği zamlar, enflasyonun tırmanışa geçmesi,  işçi sınıfı ve emekçilerin, işsizlerin ve yoksulların yaşam koşullarını sarsıcı biçimde etkiledi. Yaşam koşulları aniden ve radikal biçimde kötüleşen emekçi milyonlar dünkü gibi yaşayamaz hale geldi. 2022’nin girişinde elektriğe, doğal gaza, petrole gelen yüksek zamlar durumu daha da ağırlaştırdı. İşçi grevlerinin tetiğini çeken, faşist saray rejiminin işçiden emekçiden, yoksuldan alıp, kapitaliste, zengine verme, krizin faturasını emekçilere ödetme politikası oldu. Yılbaşında  gelen zamlar, şubatta hayat pahalılığı ve yoksulluğa karşı patlak veren kitle protestolarını kışkırttı.

2022’nin girişinde peş peşe gelen ve bir çok durumda hızla sonuç alan fiili grevler işçi sınıfını ve emekçi sol hareketi olduğu gibi toplumsal psikolojiyi de olumlu etkiledi. Grevler, işçileri cesaretlendirdiği gibi mücadeleye atılma eğilimindeki toplumsal kesimlerde taze bir mücadele isteği ve yeni umutlar uyandırdı.

İşçi sınıfının belli kesimleri, yaşam koşullarında meydana gelen ani ve çarpıcı kötüleşmeyi ücret artışı talepleriyle fiili grevlere başvurarak yanıtladı. 2022’nin girişi ve ilk çeyreğine, onlarca iş yerinde gerçekleştirilen binlerce işçinin katıldığı fiili grev ve direnişler damgasını vurdu. Özellikle başarılı, temel amacına ulaşan grevler, yeni fiili grev ve direnişleri işçi sınıfının değişik bölüklerini cesaretlendirdi, kazanabileceği duygu ve bilincini taşıdı, eyleme geçmeye kışkırttı. Ücretlerin artırılması talebi grev dalgasına rengini verdi.

Ücretlerin artırılması için başvurulan grevler taleplerin niteliği itibarıyla savunmacı karakterdeydi, işçiler ücret artışlarıyla yaşam koşullarını dünkü gibi sürdürebilmek, dünkü düzeyi korumak, sömürünün ağırlaşmasını önlemek istiyorlardı. İşten atmalar bir çok durumda patronların grevlere ve sendikal örgütlenmeye karşı misilleme saldırıları biçiminde gelişince, sendikal örgütlenme hakı, işten atılan işçilerin geri alınması grevlerin talepleri arasında yer aldı ya da kendi başına grev ve direnişlerin nedeni haline geldi.

Mersin’de Çukurova Holdinge bağlı Çimsetaş işçilerinin direnişi daha özgün bir niteliğe sahipti. Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü Çimsetaş işçileri Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş sendikaları ile 12 Ocak’ta MESS (Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası) arasında imzalanan toplu iş sözleşmesini kabul etmediler, %35 ek zam, eylem nedeniyle kimsenin işten atılmaması ve diğer taleplerle direnişe geçtiler. İşçiler eylemleriyle toplu iş sözleşmesine saldırıp yırtmaya çalışırken, sendikal bürokrasiyi de karşılarına aldılar, sendikal bürokrasi gerçekliğini keskin şekilde gözler önüne serdiler. Emek sermaye çelişkisinin derinleşmesiyle bağlı tarzda yükselen grev dalgası, sendikal bürokrasi ile işçi sınıfı arasındaki çelişkiyi keskinleştirdi, Çimsetaş ve belediye iş kolunda bir çok örnekte görüldüğü gibi sendika bürokrasisi mücadeleci işçilerin işten atılmasını açık dolaylı destekledi ya da işçilerin eğilimini temsil eden ve sendikaların kararlı bir mücadeleye girmesini talep eden işçi temsilcilerini tasfiyeye yöneldi.

Fiili grevler yer yer değişik eylem biçimleriyle birleşti. Migros örneğinde halk desteği kazanan ve etkili dayanışma boykotu gerçekleştirildi. Keza grevci işçiler patronların konutları önünde gösteri ve protestolar yaptı. Farplas’ta fiili grev, direnişçilerin kendilerini fabrikaya kapatmaları biçimini alan iş yeri işgal eylemi ve işgali kırmaya çalışan polis terörüne karşı direniş biçimini aldı. Farplas işçileri direnişi Farplas’ın tedarikçisi Sakarya’daki Toyota önüne taşıdılar. Bir çok örnekte grevciler patronları, CEO’ları protesto eylemleri düzenlediler, küçük gruplar biçiminde kitle ajitasyonu yöntemini kullanarak eylemlerinin haklılığını halka, kamuoyuna anlattılar, yürüttükleri mücadelenin toplumsal meşruiyetini güçlendirmeye, moral üstünlüğü elde tutmaya çalıştırlar. 

Grev dalgasıyla birlikte dayanışma istek ve düşüncesi hareketlenmiş, grevci işçiler ile dayanışma değişik biçimleriyle pratikleşmiştir. Dayanışma duygu ve düşüncesinin yükselişi, dayanışma eylem ve etkinliklerinin yayılması grevci işçilere duyulan sempatinin yanı sıra emekçilerin, ezilenlerin saflarında mücadele isteğinin büyümekte oluşunu da yansıtmaktadır. 

Fiili grevlerle dayanışmanın en yaygın biçimi grev alanlarının ziyareti ve sosyal medya desteği biçiminde cereyan etti. Grevci işçilerin ziyaret edilmesi, kimi durumlarda ziyaretlerin doğrudan kültürel-sanatsal etkinlikler biçiminde gerçekleşmesi ve her ziyaretin bir gösteriye dönüştürülmesi vb. direnişçilerin moral ve dayanma gücünü artıran dayanışma etkinlikleri oldu. Diğer yandan dayanışmanın en kolay alışıldık eylem ziyareti biçimleriyle sınırlı kalması bizzat dayanışmayı örgütleyenlerin zayıflığını açığa vurmaktadır. Dayanışmanın amacı yalnızca eylemcilere moral destek ve vermek olamaz. Dayanışma eylem ve etkinlikleri aynı zamanda mücadeleyi büyütme ve yayma amacına uygun olmalıdır. Böyle olduğu içindir ki, daha da önemli olan grev ve direnişlerin dayanışma çağrısını semtlere, fabrika ve işletmelere, okullara taşımak, yaygın ve daha etkin dayanışma eylem ve etkinliklerini yerinde örgütleyebilmektir. Dayanışmayı yükseltmek ve mücadeleyi büyütmek için her alan ve kesim inisiyatif alabilir. Fabrika ve işletmelerde tutuşan direniş yangını yayılabilir, birleşik daha büyük mücadelelerin etkili bir hazırlık çalışmasına, kaldıracına dönüştürülebilir.

Yükselen öncü dalganın parçası olan grevlerin yarısından fazlası kazanımla, önemli bir kısmı da herhangi bir kazanım elde edilemeden sonuçlandı. İşçi sınıfının ve emekçilerin saflarında birleşen, direnen, mücadeleye atılan kazanıyor duygusu yayıldı. Sendikalaşma bilinç ve isteğinin, arayışının işçi sınıfı saflarında yayılma ve yükselişe geçtiği görüldü. İşçilerin sendikalaşma istek bilinci yükselişe geçerken mevcut sendikal merkezlere güvensizlik daha görünür bir hal aldı. Hareket mevcut sendikal yapıları aşağıdan zorlamaya ve sorgulamaya başladı, durumu dünkü gibi sürdüremeyeceklerinin güçlü işaretlerini verirdi. İşçilerin patronlar sınıfına karşı mücadelesinin aynı zamanda bütün renkleriyle mevcut sendikal yapılara ve sendikal bürokrasiye, egemen sınıf uzlaşmacısı ve sınıf işbirlikçisi sendikal anlayışlara karşı mücadeleyle birleştirilebildiği ölçüde başarıya ulaşabileceğini de gösterdi. Sosyalist öncüler ancak egemen sendikal bürokrasiye, sınıf uzlaşmacı ve sınıf işbirlikçi sendikal anlayışlara karşı etkili ve başarılı, hareketi geliştirici tarzda mücadele edebildikleri ölçüde işçi sınıfının mücadele istek ve eğilimiyle buluşabilirler. Burada kavranacak halka fabrika ve işletmelerde, sendikalar içerisinde devrimci öncü örgütlenmelerin geliştirilmesidir. Egemen sendikacılık anlayışına ve sendikal bürokrasiye karşı mücadele muhakkak işçi kitlelerinin kazanılması, işçilerin sendikalarda örgütlenme bilincinin yükseltilmesi ve sendikaların sosyalist ideoloji ile doyurulması amacına bağlı yürütülebilmedir.   

Farplas örneğinde olduğu gibi kadın işçilerin önemli bir ağırlık oluşturduğu işletmelerde gerçekleşen grevlerde kadın işçilerin öne çıkması ve öncü roller oynamaları üzerinde durulmalıdır. Kadın işçiler arasında sınıf bilincinin gelişimi kadar ezilen cins bilincinin gelişimi özellikle dikkat çekicidir. Kadın işçilerin ezilen cins bilincinin gelişimi işçi sınıfı saflarında devrimci bir dinamiğin hareketlenmesidir. Kadın ve erkek işçilerin çalıştığı işletmelerde, fabrikalarda grevlerin başarısı için kadın ve erkek işçilerin irade ve eylem birliğinin, sınıf birliğinin zorunluluğu, toplumsal cinsiyet bölünmesi ve toplumsal cinsiyet rollerinin işçi sınıfı saflarında sorgulanmasını getirmekte, grevler bu bakımdan sınıf bilincini kurucu devrimci bir rol oynamaktadır. Bu grevlerde sınıf bilinci ile cins bilincinin etkileşime girmesi, bu niteliksel mayalanma, sınıf mücadelesi için olduğu kadar, kadın özgürlük mücadelesi bakımından da geleceği şekillendirici önemli bir yerde durmaktadır. Novamed direnişinden sonra bu yeni fiili grev dalgası ezilen cinsin kurtuluşu mücadelesinde işçi sınıfının kadın bölüklerinin öne çıkacağı bir sürecin girişinin güçlü işaretleri niteliğindedir.

 

Ocak-Şubat 2022 - 108 Grev*

• 107 Filli, 1 yasal (BBC)

• 104 Özel sektör, 4 kamu işçisi/görevlisi

• 105 Mavi, 3 beyaz yakalı (BBC ve kamu sağlık çalışanlarının 2 grevi)

• 96’i Düşük zamma karşı

• 108 Grevin ortalama süresi:  3,1 gün

• 54’ü Hiçbir sendika dahil olmadı

• 26’sında bağımsız sendikalar

• 12’sinde DİSK’e bağlı sendikalar

• 18’inde Türk-İş’e bağlı sendikalar örgütleci olarak  ya da katkı sunarak yer aldı.1

• 106 Grevde en az 17 bin grevci (2 adet kamu sağlık çalışanları grevi hariç)2

• En az 49 grevde kazanım 38’inde kazanım yok. Kalanı: Kazanım sözü (8) / Sürüyor (4) / Bilgi Yok (9)


1 Bazı grevlerde birden fazla sendikanın dahli olduğu unutulmamalı.

2 Kamu sağlık çalışanlarının iki grevi de ülke çapında olduğu için katılımcı sayısını tahmin etmek çok güçtür. Bu grevleri bu sebeple toplam grevci sayısının dışında bıraktık.

*Kaynak: Emek Çalışma Grubu ve Evrensel Gazeteci

54 fiili grev, aşağı yukarı bu iki-üç ayda gerçekleşen grevlerin yarısı herhangi bir sendika tarafından örgütlenmedi. İster herhangi bir sendika tarafında örgütlenmiş, isterse herhangi bir sendikal örgütlenmeyle bağı-ilişkisi olmayan işçilerin girişimiyle geliştirilmiş olsun hemen bütün fiili grevler tek tek kapitalistlere karşı ekonomik-sendikal mücadele sınırında kaldı. Faşist saray rejimi yer yer polis terörü ile grevlere saldırarak patronların koruyucusu olarak kendisini göstermiş olmakla birlikte grevlerden herhangi birisi faşist saray rejimiyle siyasi bir çatışmaya dönüşmedi.

54 fiili grevin herhangi bir sendika tarafından örgütlenmemiş olması yani işçilerin sendikal örgütlenmeden yoksunluğu işçi sınıfının sınıf bilincinin düşük düzeyini olduğu kadar mevcut “büyük” sendika konfederasyonları ve sendikaların güçlerini işçi sınıfının sendikal örgütlenmesini geliştirmek için seferber etmedikleri gerçekliğini de gösterir. Bunun temel nedeni belli başlı sendika konfederasyonları ve sendikaların sendikal bürokrasi ve ağalarının değişik kesimlerinin kontrolü altında olmasıdır. Sendikalar sınıf örgütleridir, ellerinde biriken maddi imkanları ve kadroları işçi sınıfını sendikal örgütlenmeden yoksun kesimlerini örgütlemek için seferber etmelidirler. Kendi konumunu ve çıkarlarını korumada gayet etkin ve aktif sendika bürokrasisi, işçilerin hakları ve çıkarları söz konusu olduğunda edilgenliğin, pısırıklığın, durumu savuşturmanın, oportünizmin ustası kesilmektedir.

Fiili grevlerin kentsel dağılımının yaygınlığı ve devrimci hareketin belli merkezi kentlere daralmışlığı çarpıcı bir çelişkidir. Örneğin Antep’de gerçekleşen onlarca fiili greve karşın kentte devrimci kitle ajitasyonu ve örgütlenme çalışmasının görünebilir durumda bile olmaması düşündürücü olmalıdır. Fiili grevlerin kentlere yaygınlığı devrimci öncülerin çalışma alanlarını genişletmeleri, merkezi bir kaç kente sıkışmaktan çıkışları için çok güçlü bir çağrıdır. Burada sosyalist öncülerin görüş açısı darlığı ve sıkışmışlığının, ertelemeci ve ötelemeci yaklaşımların, özgüven ve cüret eksiklilerinin, bir tüm olarak düşünüldüğünde iddia kaybının aşılması hemen şimdinin bir sorunudur.  

İşçi sınıfı için sendikal örgütlenme ne kadar vazgeçilmezse değişik bütün versiyonlarıyla sendikal bürokrasiye karşı mücadele de bir o kadar vazgeçilmezdir. Bu her ciddi grev ve direnişin ortaya çıkarttığı sendikal bürokrasinin hakikattir. Hatta salt çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi (ücretlerin artılması vb) için mücadelenin başarısı bile sendikal bürokrasinin sınıf uzlaşması ve sınıf işbirliği zihniyetinin, strateji ve taktiklerinin yenilgiye uğratılmasına bağlıdır. İşçi sınıfı (ve müttefikleri) kapitalizmi yıkacak güç ve örgütlülük düzeyine ulaşamadığı sürece her grevin, her krizin bir uzlaşmayla sonuçlanmasının kaçınılmaz olduğu bilinir. Ama uzlaşma vardır, uzlaşma vardır! Sınıf mücadelesi temelinde, tek tek patronları veya bir iş kolundaki patronları ya da bir bütün olarak kapitalist sınıfı veya onların egemenlik aygıtı devleti grev ve direnişlerle, üretimi durdurarak işçi sınıfının kolektif gücüyle baskılayarak, güncel taleplerin kazanılmasını sağlayan uzlaşmalar ile özsel olarak bütün bunları ve sınıf mücadelesini reddeden, sınıf mücadelesi görüşünü çağ dışı bulan oportünizmin yapacağı, teslimiyet ve hatta ihanet anlamına gelen uzlaşmalar çok farklıdır. Sınıf mücadelesini temel almayan oportünistler işçi sınıfı içerisinde eylemsizliğin, edilgenliğin, pasifizmin kapitalistlerle görüşme ve diyalog yoluyla her şeyin hallolabileceği safsatalarının pazarlayıcılarıdır. İşçi sınıfının burjuvazinin hegemonyası altında kalmasını sağlamak, işçi sınıfını patronlarla uzlaşmaya ve işbirliğine hazır kıvamda tutmak oportünizmin, sendika bürokrasisi ve işçi aristokrasisinin varlık nedenidir.   

Kayıtlar 2016-2020 döneminde yani Covid-19 salgını öncesinde yılda ortalama 97 fiili grevin gerçekleştiğini gösteriyor. 2022’nin ilk çeyreğinde gerçekleşen 120 civarında fiili grevler bu sayıyı çok aşmış bulunuyor. Bu işçi sınıfının etkinliğindeki önemli bir sıçramanın göstergesi. 2021’nin son aylarında kur krizi ve onun tetiklediği zamlar, enflasyonun tırmanışa geçmesiyle işçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşullarında çarpıcı bir kötüleşmeye yol açtı. Asgari ücretin yükseltilmesi ardı arkası kesilmeyen zamlar ve enflasyon tarafından kısa sürede eridi. Enflasyon, zamlar ve hayat pahalılığının artışı sürüyor. Faşist şeflik rejiminin işçi sınıfı ve emekçilerin, halk kitlelerinin yaşamında hissedilir bir iyileşme yaratma imkanlarının tükenme sınırına gittiği görülüyor. 2022’nin girişindeki fiili grev dalgası daha dipte büyük mücadelelerin mayalandığının habercisi. İşçilerin en masumane ekonomik, sendikal taleplerle girişecekleri her grevde faşist saray rejiminin polis terörüyle yüzleşmeleri kaçınılmazdır. İşçi ücretlerinin insanca yaşama düzeyine çıkartılması ve zamlara karşı mücadelen keza politik özgürlük ve onun bileşeni sendikal özgürlükler için mücadele yakıcılığını koruyacaktır. Kapitalist sömürüye ve faşist şeflik rejimine karşı mücadele kopartılamaz bir bütün oluşturmaktadır.

Mayalanan daha büyük mücadeleler için hazırlık her şeyden önce, öncü güçlerin işçiler, emekçiler, işsizler, emekçi halk yığınları arasında kitle ajitasyonu çalışmasını bütün alanlara yayarak on misli ve daha güçlü örgütlemelerini, yeni araçlar ve yöntemler geliştirmelerini gerektiriyor. Cüret, inisiyatif ve hızla sınıf bilinci ve mücadele isteği uyanan işçilerden semtlerde, fabrika ve işletmelerde, sendikalar içerisinde grev ve direnişleri örgütleyecek, önderlik edecek, somut talepleri formüle edecek işçi komiteleri vb. örgütler kurmak hazırlığın diğer bir boyutu. Bu komiteler arasında koordinasyon, etkileşim ve deneyimlerin birleştirilmesi konularının belli işçi havzaları ve sanayi merkezleri çapında ele alınması hareketin gelişim imkanlarına uygun düşüyor. Havzalarda, sanayi merkezleri çapında yerel genel fiili grevler veya havza grevleri özelleştirme, taşeronlaştırma ve esnek üretimin işçi sınıfı saflarında yarattığı parçalanma ve atomizasyonun aşılmasının önemli kaldıraçları olabileceğini, iş cinayetlerine karşı örgülenen Tuzla-tersaneler bölgesindeki havza grevi göstermişti.

Devrimci öncülerin ücret artışları vb. için işçi hareketini, zamlara karşı yoksul, emekçi halk hareketini, faşizme karşı özgürlük mücadelesini aynı stratejik doğrultuda birleştirmek gibi bir sorumlulukları vardır. İşçi sınıfı ve emekçilerin, yoksulların ve özgürlük isteyen toplumsal kesimlerin taleplerini ve yönelimlerini genel grev, genel halk direnişi hattında buluşturmayı başarmaları, özgür ve onurlu bir yaşamın yolunu döşeyen büyük bir hamle olur.

 

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi