Büyüyen Devrimci İddia ve Özgüven

Partinin politik iddiası ve özgüveni, her şeyden önce, devrimin zaferini örgütleme amacında dile gelir. Bu yüzden, onun politik önderlik anlayışı ve politik mücadele tarzı, verili nesnelliğe saldırmayı, mücadelenin bütün araç ve biçimleriyle işçi sınıfı ve ezilenleri bir devrim ordusu olarak mevzilendirip savaştırmaya odaklanmayı temel alır. Bu, her somut durumda devrimci gelişmenin imkanlarını arayıp bulmayı, mücadelenin her safhasında devrimci bir yol açma iradesiyle davranmayı gerekli kılar.

Demek ki devrimci iddia ve özgüven, devrim amacı vurgusunda genelleştirilip soyutlanmış ve orada donup kalmış bir lafzi nitelik değildir. Bilakis her günkü politik çalışmalar ve mücadeleler içinde yeniden ve yeniden üretilen, her parti örgütü ve kadrosu nezdinde bu çalışmaların ve mücadelelerin canlı ve maddi hedeflere bağlanmasını sağlayan somut bir niteliktir.

Politik iddiadan ve özgüvenden yoksunluk, anda, verili nesnelliğin değişmezliğini kabul etme düşünce ve duygusunun baskınlığı anlamına gelir. Bu nesnelliğin içerdiği avantajlara, değişim imkanlarına bakılmaz. “Gerçekçi” olmak adına kötümserlikle malul bir bakış açısı sunulur, bir durumda tek ve mutlak gerçek sayılan dezavantajlara bir nevi boyun eğilir.

Oysa politik mücadelede her “durum”, devrimci bakımdan imkanlar ve riskler, avantajlar ve dezavantajlar içerir. Devrimci öncülük, bakışın, riskleri ve dezavantajları tabii ki hesaba katması, ama mutlaka, öncelikle avantajlardan yararlanmaya, imkanları realize etmeye yöneltilmesinde anlam kazanır. Böyle bir devrimci iyimserlikle beraber politik iddia ve özgüven, devrimci imkanları realize etme temelinde kurulu hareket planlarında kendisini gösterir. Devrimci iddia ve özgüvenden devrimci irade doğar veya bir başka ifadeyle, devrimci iddia ve özgüven durumu değiştirme iradesinde cisimleşir. Buna karşılık, devrimci çalışmadaki iddia ve özgüven zayıflığı, değiştirici perspektif, güç ve enerjiden yoksunluk demektir, idare-i maslahatçılık üretir.

Türkiye ve Kürdistan’ın politik tarihinde derin izler bırakmış olan başarılı pratiklerimize bakalım: Gazi Ayaklanması, gözaltında kaybetme saldırısına karşı kampanya, yükseköğrenim gençliğinin 4-5 Şubat atılımı, Sultanbeyli silahlı baskını, işçiler için kölelik yasalarına karşı Bayrak Yürüyüşü, NATO İstanbul zirvesine karşı fiili meşru ve politik askeri mücadele, kadına yönelik şiddete karşı 1 milyon imza kampanyası, Tuzla havza grevi, Gezi-Haziran ayaklanması, Kobanê serhıldanı, Rojava atılımı, Haziran seçim başarısı, Rojava cephelerinde savaş, Suruç Katliamı’nın göğüslenişi, kentlerde ve kırlarda kızıl gerillaların hamleleri... Partinin politik mücadele tarzının çeşitli formlarda somutlaştığı bu başarıların istisnasız her birinin harcında, politik bakımdan iddialı ve özgüvenli hareket etme özelliği de bulunur.

Politik iddia ve özgüven erozyonu, geride kalan dönemde, bilhassa faşist şeflik rejiminin ideolojik politik tasfiye kuşatmasının emekçi sol hareket saflarında yol açtığı başlıca sonuçlardan biridir. Bunun tipik görünümü, sömürgeci faşist odakları olduklarından daha güçlü ve devrimci demokratik örgütleri de olduklarından daha güçsüz görmek, gemi azıya almış faşist zorbalık ve yasakçılık karşısında geri çekilme psikolojisine ve eli kolu bağlanmışlık anaforuna kapılmak, nihayetinde politik mücadele iradesini pörsütmektir. Fakat politik iddia ve özgüvendeki aşınmalar, parti saflarında ve örgütsel hayatın her günkü pratiği dahilinde, aynı zamanda, antifaşist mücadeledeki başarıları küçümseme yaklaşımında, günlük kitle çalışmasının adeta bir kısırdöngü olduğu duygusunda, kitle katılım seferberliği hedeflerini ölçülü ele alma kaygısında, politik kampanyaların rolünü ve işlevini azımsayan düşünüşte, halihazırdaki siyasi çalışma alanlarının ve örgütlü kuvvetlerin sınırlılığıyla idare etme tarzında, öncü politik çıkış eylemlerinin devrimci anlamını görmeyen bakışta, güncel siyasal mücadele görevlerini mütemadiyen birleşik demokratik cepheye havale etme yöneliminde, hatta yereldeki örgütlü güçlerin yetersizliği gerekçesiyle bu görevlere düpedüz ilgisizlik içinde oluşta da yansıyabilir.

Politik iddia ve özgüven zayıflığına verilen bütün bu örneklerde, devrimci görevleri partinin politik çizgisinden ele alma özelliğinin yüzeyselliği veya güdüklüğü görülür.

Devrimci iddia ve özgüven nerede sınanır? Her şeyden önce, devrimci görevlerle ilişkilenişte sınanır.

Bir bütün olarak partinin kendi önüne çektiği devrimci görevlerle ilişkileniş tarzında olduğu gibi, aynı zamanda, parti örgütlerinin ve partili militanların kendi devrimci görevleriyle ilişkileniş tarzlarında da.

Bu ilişkileniş tarzı, dönemin somut politik hedeflerinin ve somut devrimci görevlerinin belirlenmesini, üstesinden gelecek bir dirayet ve azim sergilenmesini, dönemi kendini aşarak ilerleme ruhuyla yürümeyi kapsar. Politik iddia ve özgüven, devrimci görevlerle ilişkileniş tarzına devrimci ruh kazandırır.

Koronavirüs salgını sürecinin, faşist şeflik rejimi açısından da emekçi sol hareket açısından da yeni bir politik dönemin girişi özelliklerini taşıyan bu sürecin, partiyi politik iddia ve özgüven bakımından yeni bir sınava tabi tuttuğunu vurgulamak yerinde olur. Zira ortaya çıkan yeni “durum”, komünist öncüye meydan okumuştur. O ana kadar geçerli olan somut politik hedefleri ve şiarları, örgüt biçimlerini ve çalışma yöntemlerini yer yer kökten değiştirmeyi zorunlu kılmıştır. Dahası, parti örgütlerinden ve partili militanlardan, politik ve örgütsel önderlik kapasitelerini cidden zorlamalarını, kendilerini hem fiziken sakınmaksızın ve hem de yetinmeci hedeflere daraltmaksızın ortaya koymalarını istemiştir.

Komünist öncünün bu sınavdan alnının akıyla çıktığı, salgın sürecine özgü bir öncü politik duruş sergilemekte, örgütlenme ve çalışma tarzını salgın sürecine adapte etmekte, bileşenlerinin çoğunluğunun politik ve örgütsel kendiliğindenciliğin kaygan zemininde patinaj yaptığı emekçi sol hareketin en ileri bölüğü olarak hareket etmekte başarılı olduğu gerçeği, bilhassa fiili meşru mücadele cephesi pratiğinde, şimdi öyle fazla söz gerektirmeyen bir yalınlık ve olgusallıkla orta yerde duruyor.

Politik iddiası ve özgüveni güçlü olan, elbette mücadelenin her türden bedelini göğüslemekteki

tereddütsüzlüğüyle beraber, emekçi sol hareketin özellikle reformist kesimlerinde baskın olan sakınganlık içinde eve kapanma ve sosyal medya mecrasını politikanın hakim biçimi kılma halinin aksine, en çetin şartlarda bile, örgütsel dağınıklığa kapıyı kapatıp değişen koşullara uygun bir örgütsel işleyiş sistemine geçmenin, işçilere, yoksullara, kadınlara ve gençlere canlı politik ajitasyonla kesintisiz temas etmenin, kapitalizmin koronavirüs krizine karşı sosyalizm propagandasını yaygınlaştırmanın, işçi sınıfı ve ezilenlerin sokaktaki öncü mücadele kolu olarak seri eylemler gerçekleştirmenin, örneğin 1 Mayıs’ı faşist yasaklar cenderesinden kurtarmanın yolunu açıyor. Farklı işlevlerdeki cepheler ve örgütler toplamı olarak parti modelinin, yani her bir cephenin parti çizgisi doğrultusunda kendi sorumluluk sahasına önderlik etme kapasitesi, iddiası ve özgüveniyle donanmasını hayati derecede gerekli kılan bu modelin uygulanmasında böylece bir eşikten geçiliyor.

Keza böylece, bir yandan da komünist öncünün saflarında politik iddia ve özgüveni güçlendirmeye dönük iç ideolojik mücadelenin önemi bir kez daha deneyimlenmiş oluyor. Zira bir bakıma, faşist şeflik rejimine karşı hem öncü politik eylemle, hem de yaygın politik kitle çalışmasıyla ezilenlerin birleşik direnişini hazırlama, parti örgütlenmesini büyütüp yaygınlaştırma, ateş altında boşalan kurumsal ve kadrosal nöbet yerlerini yeniden doldurma, faşist ideolojik-politik tasfiye saldırganlığını püskürtme görevlerindeki politik ­örgütsel sürtünmelerin üstesinden gelmek ve devrimci başarı çıtasını yükseltmek için, yer yer kendini gösteren politik iddia ve özgüven zayıflığına, 2019 baharından bu yana yöneltilmiş kolektif eleştirinin meyveleri toplanıyor.

Örneğin, partinin 25. kuruluş yıldönümünü kutlama kapsamındaki politik kampanyayı hatırlayalım.

Komünist öncüyü Türkiye, Bakur Kürdistan, Rojava ve Avrupa’da on binlerle buluşturan yaygın propaganda çalışmaları ve kitlesel kutlama etkinlikleri, hem kendi verili örgütsel sınırlarına hücum etme ama hem de örgütsel güç sınırlılığını bizzat engele dönüştürme pratiklerine, hem bazı kentlerde antifaşist kitlelere moral ve güven kazandıran cüretli çıkışlar yapma, ama hem de bazı kentlerde faşist abluka altında ufkunu ve hedefini daraltma yönelimlerine tanıklık etmiştir. Politik iddia ve özgüvenin baskın kılınması sayesindedir ki, alışılagelene endeksli ve devrimci imkanlara şaşı yaklaşım tarzı parti kampanyasında yetinmeci bir el freni olmaktan çıkmıştır. Bu tabloda, partinin politik çalışmalarının yıllardır kesintili olduğu ve örgütsel gücünün son derece sınırlı bulunduğu bir kentte dahi, iddialı ve özgüvenli bir kutlama pratiği, devrimci ortamın özgürleştiriciliğine susamış yüzlerce antifaşistin bir araya geldiği bir çekim merkezine, kentin ilerici kesimlerine direnç aşılayan bir direniş gösterisine, faşizme karşı bir tür devrimci meydan okumaya dönüşmekte gecikmemiştir.

Bugünse, koronavirüs salgını sürecinin politik­ örgütsel çalışmalar bilançosundan çıkan dersler, kuşkusuz ki, bütün parti örgütleri ve kadrolarının politik iddialarını ve özgüvenlerini yeniden üretmeye dayanak olmalıdır ve olacaktır. Bu bilançonun, parti örgütleri, kadroları ve militanları arasında eşitsizlik içermesi olağandır. Parti çalışmalarında bayrağı önde taşıyan örgüt ve kadrolar, başarılı pratiklerine dayanarak, politik yön tayin etmedeki, karar alıp uygulamadaki, kitle çalışmasının özgün yöntemlerini ve politik eylemin öncü biçimlerini durmaksızın ve beklemeksizin devreye sokmadaki iddialı ve özgüvenli duruşlarını yeni politik muharebelere de taşıyacaklardır. Bu atmosferin edilgenleştirici rüzgarından etkilenen, politik İslamcı faşist şefin, salgını, devrimci ve demokratik mücadele dinamiklerini tasfiye etme manivelası yapma hamlelerini boşa çıkaracak yeni bir mücadele hattı örme girişkenliği gösteremeyen, süreci politik iddia ve özgüven dalgalanmalarıyla yaşayan kimi örgüt ve kadrolar da, yoldaşlarının başarılarından öğrenecek ve devrimci özeleştirinin tazeleyiciliğine başvuracaklardır.

Evet, parti, faşist şeflik rejiminin gitgide ağırlaşan saldırıları altında, politik iddiasını ve özgüvenini tazeleyerek yürüyor ve yürüyecek. Peki, yeni bir politik döneme girerken, politik iddia ve özgüven, parti örgütlerinin ve militanlarının politik ve örgütsel çalışmalarında nasıl hayat bulacak?

Kitle çalışması, politik iddia ve özgüvenin devrimci pratiğe işlemesi gereken alanların en başında geliyor. Buradaki politik iddianın ve işlev bilincinin, en azından, faşist saray diktatörlüğünün devrimci örgütlemeyi ve devrimci öncülerle emekçi kitleler arasındaki ilişkiyi önemsemesine denk bir düzeyde kurulması gerekiyor. Öyle ki, politik iddia ve özgüven, yüz yüze gelinen işçiler ve ezilenlerle kurulan diyalogun üslubuna ve tonuna bile sirayet etsin, onları ırkçı, sömürgeci, ataerkil, politik İslamcı faşizm karşısında devrim saflarında örgütlenmeye çağırmaktaki girişkenlik ve ısrarda kendini göstersin.

İradeli, iddialı ve özgüvenli bir örgütlenme faaliyeti, elbette, faşist devlet terörü sonucu dağılan örgütleri ve organları, yeni güçlerin görevlendirilmesi yoluyla yeniden kurmakta duraksamayacaktır.

Aynı zamanda, parti kitlesinin düşük örgütlülük düzeyini yükseltmeye, salgın sürecinde partinin en aktif güçlerine doğru daralmış olan günlük politik ­örgütsel çalışma enerjisini mutlaka çoğaltmaya odaklanacaktır. Örgütçünün devrimci iddiası ve özgüveni, öncelikle, parti tabanındaki örgütsüzlük haliyle ve bunun sebep olduğu ciddi enerji kaçağıyla uzlaşmama yaklaşımında hayat bulmalıdır.

Politik iddia ve özgüven, bir yandan işçi sınıfının, yoksulların, kadınların ve halk gençliğinin bağrında biriken devrimci imkanlara hücum edecek politik kampanyalarda dile gelirken, bir yandan da parti kadrolarını ve militanlarını parti görüşleriyle donatacak ve daha büyük sorumluluklar ile daha büyük mücadelelere hazırlayacak eğitim çalışmaları yoğunluğunda ete kemiğe bürünecektir.

İşçilerin ve ezilenlerin gerek devrimci şiddet eylemlerinin çoğalmasının yolunu açacak birleşik devrimci örgütlenmelerde, gerekse sokak hareketlerinin kitleselleşmesinin kanallarını genişletecek birleşik demokratik mevzilerde, partinin politik bakımdan inisiyatifli ve yönlendirici ağırlıklar oluşturması da belli ki, öncelikle bu alanlarla ilişkili parti örgütlerinin ve kadrolarının devrimci iddia ve özgüvenlerinin düzeyine bağlıdır. Politik mücadele tarzındaki birleştiriciliğin devrimci sonuçları, komünist öncünün sürükleyici politik pratiğiyle yakından ilgilidir.

Açık ki, kitlelerde politik İslamcı faşist şeflik rejiminin pekâlâ yıkılabileceği, özgürlüğün, adaletin, ulusal ve cinsel eşitliğin kazanılabileceği inancını filizlendirmek, ister etkili bir politik askeri eylem gerçekleştirecek bir komünist militan bakımından, isterse özgür yeraltı örgütlenmesini genişletecek ya da kitlesel fiili meşru gösteriler örgütleyecek bir komünist militan bakımından olsun, bu muhtevada bir yıkıcı ve kurucu devrimci eylem iddiasını ve özgüvenini şart koşmaktadır.

Böyle bir politik iddia ve özgüven, sarsılmaz dayanağını, özgürlük ve sosyalizm ideallerinin haklılığında, devrimin tarihsel kaçınılmazlığında, devrim için partili olmanın sonsuz meşruluğunda bulur. Çünkü haklı ve meşru olanı gerçekleştirmeye adanmanın asla karşılıksız kalmayacağı bilinir.

Böyle bir politik iddia ve özgüven, sarsılmaz dayanağını, işçilerin, yoksulların, kadınların, bilcümle ezilenlerin bunca yoksunluğa, zulme ve aşağılanmaya karşı biriktirdikleri öfkede ve yeşerttikleri arayışta bulur. Çünkü o öfke ve arayış devrimci öncüsüyle buluşmayı beklemektedir.

Böyle bir politik iddia ve özgüven, sarsılmaz dayanağını, tarih boyunca ezilenlerin onur ve özgürlük savaşımında ölümsüzleşenlerin bugüne meşale olan eşsiz devrimci mirasında bulur. Çünkü ölümsüzlerimizin mirasından en parıltılı kesitler, üstesinden gelinemeyecek hiçbir zorluk, başarılamayacak hiçbir görev olmadığına işaret eder.

Malum, Che’nin o meşhur sözü, varoluşu politik pratiğe bağlı komünist militan için, yalnızca hoş bir kartpostal sloganı değildir asla: “Gerçekçi ol, imkansızı iste!”

*Bu yazı Partinin Sesi dergisinin Mayıs-Haziran 2020 tarihli 100. Sayısında yayınlanmıştır.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi