“İklim Adaleti” Mücadelesinde FfF

"Bazı insanlar okulda olmam gerektiğini söylüyorlar. Bazı insanlar okuyup bilim insanı olarak iklim krizini çözümleyebileceğimi söylüyorlar. Lakin iklim krizi çoktan çözümlenmiştir. Bütün bilgiler ve çözümler bizde. Ve bugün geleceği savunan olmazsa, belki hiç olmayacak bir gelecek için neden okuyayım ki? Ve öğretilen bilgilerin çoğunun toplumumuz açısından hiçbir değerinin olmadığı bir bilgiyi neden öğreneyim?” Greta Thuneberg [1] 21. yüzyıl bir ayaklanmalar çağı olarak gelişmeye devam ediyor. Patlak veren iklim krizi ve krize karşı bölgesel ve giderek küreselleşen iklim isyanı, bu ayaklanmalar çağına “yeşil” bir sayfa açtı.

Fridays for Future (FfF) ile doruğuna ulaşan, ama ulusal ve bölgesel çapta farklı biçimlerde açığa çıkan ekoloji mücadeleleri, 21. yüzyıl girişi, özellikle de 2007-2008 sonrası ayaklanmalar zincirinin bir bileşeni olarak yükseliyor. Fransa'da Sarı Yelekliler hareketi de, 8 Mart kadın grevinde zirveleşen küresel kadın isyanı da, eşzamanlı olarak –kesintilerle birlikte– akmaya devam ediyor.

FfF öncülüğünde yükselen küresel iklim isyanının perde arkasında da –tıpkı Sarı Yeleklilerde olduğu gibi– kapitalizmin kendini yeniden üretme koşullarını yitirmiş olması ve kendini “düzeltmesinin” imkansızlığı[2] yatıyor.

Kapitalizmin üretim güçlerini geliştirme, dolayısıyla teknolojiyi üretime uyarlama yeteneğini kaybetmesiyle, tekeller, bir taraftan mali ve spekülatif alana yönelirken, diğer taraftan da doğanın ve emek gücünün vahşi sömürüsünü artırarak kar elde etmeye, mutlak artıdeğer üretimine yöneliyorlar, bu doğrultuda üretimlerini mali-ekonomik sömürgelere taşıyorlar. Kapitalizmin “yeni” ve “yeşil” dönüşümünün, yani “yeşil” kapitalist üretime geçişin imkansızlığının güncel nedeni, işte bu yapısal ekonomik bunalımın temelinde yatan burjuva toplum krizidir.

İklim krizi gizlenemeyecek kadar “felaket öncesi” bir aşamaya gelince, kapitalistler ve burjuva politika, gelişen ekolojik bilincin de baskısıyla, kimi sınırlamalar/düzenlemeler yapmak zorunda kaldı. Ne var ki, bu düzenlemeler emperyalist merkezlerde yoğunlaştırıldı. Oysa emperyalist küreselleşmeyle, karbona dayalı üretim mali-ekonomik sömürgelere taşınmış, emperyalist merkezler birer mali sermaye ülkelerine dönüşmüştü. Somut “ekolojik düzenlemeler”, sorunun ana kaynağı karbona dayalı kapitalist üretimi dönüştürecek uygulamalar değil, “petrol vergileri”, “aşırı karbon ile çalışan araçların kentlerden çıkarılması”, “karbon sınırlamaları” gibi tali uygulamalardı ve bu düzenlemelerle burjuvazi, ekolojik krizin de bedelini emekçilere ödetmenin yollarını aradı.[3] Sarı Yeleklilerin sözde “iklim düşmanlığının” altında yatan gerçek de buydu.[4] Bugünün sanayi ülkelerinde ekolojik bilincin ve hareketin zayıflığı da eklenince, bütün bu düzenlemelerin, “felaketi” merkezden kaçırmanın veya zayıflatmanın dışında bir şeye yaramadığı ortada. Kapitalizmin varoluş krizine bağlı şiddetlenen emperyalistler arası rekabet, bozulan dengeler, gelişen çok kutupluluk ve bütün bunların sonucunda Birleşmiş Milletler, G7, G20 gibi küresel regülatör örgütlerin işleyememesi, küresel hedeflerin ve planların somutlanmasını ve uygulanmasını imkansızlaşmaya yakın zorlaştırıyor.

Dikkat edilirse FfF, Paris Anlaşması’nın uygulanmasını istiyor. Paris Anlaşması, Aralık 2015'te Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde imzandı ve küresel ısınmanın 2°C altında kalmasını hedefliyor. Bu hedefin bile “yetmediği” bilimsel olarak kanıtlanmışken, Paris Anlaşması yürürlüğe sokulamıyor. Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke anlaşmayı imzalasalar da, kendi ülkelerinde uygulamaya sokulması için “onay” vermiyorlar. Trump ABD'si ve Bolsonaro Brezilya'sı ise anlaşmayı iptal edeceklerini açıkladılar. İklim krizini çözemeyecek olan, ama emperyalistlerin büyük bir gösteriyle açıkladıkları Paris Anlaşması'nın uygulanması, dolayısıyla, aslında düzen içi bir talep iken, kapitalizmin varoluş krizi bağlamında, düzendışılaşmaya yönelen bir hareketin kalkış noktası olabiliyor.

Kapitalizmin varoluş krizi, karbona dayalı kapitalist üretim temelinde yaşayan insanlar ile doğa arasındaki ilişkinin “geri dönüşsüz” bozulmanın eşiğine gelmişliğiyle de karakterize olur. Dolayısıyla iklim krizi günceldir ve acildir.[5]

Emperyalist küreselleşmenin halk gençliğinde yol açtığı yıkım, “okumuş” gençlerin kitlesel ve kronik işsizliğe mahkum edilmeleri, “sınıf atlama” olanaklarının “hiç yok düzeyine” yaklaşması, yükseköğrenim görmüş olmanın ebeveynlerinden daha iyi yaşam koşulları veya daha yüksek ücretli iş garantisi sağlamaması, yani halk gençliğinin proletaryayla kader birliğine itilmesi, ideolojik bakımdan da neoliberalizmin teorik ve pratik tükenişi sonucu, toplumsal geleceksizlik hakim ruh hali olarak ortaya çıkmıştı.

İklim kriziyle buna, “gelecekte dünyanın yaşanılabilirliği”, dolayısıyla bir “fiziki yok oluş”, “yok oluşu” koşullayan küresel ekolojik felaket tehlikesi, “fiziki geleceksizlik” de eklenmiş oldu.

Genç komünistler, “Daha birkaç yıl öncesine kadar olduğu gibi, bu mücadele torunlara güzel bir dünya bırakma mücadelesi değil. Halklar iklim krizinin ve doğanın barbarca sömürüsünün kalıcı hasarlarını şimdiden hissetmektedir”[6] derken, FfF'ın ve gençliğin ekoloji mücadelesindeki öznelleşme dinamiklerini açıklamışlardı.

Öğrenci gençliğin öncülüğündeki 2018-2019 küresel iklim isyanı, işte bu nesnel zeminin üzerinde yükseliyor.

Kısa Kronoloji Ve Hareketin Gelişim Aşamaları

15 yaşındaki Greta Thuneberg, 20 Ağustos 2018'den başlayarak, üç hafta boyunca dersleri boykot edip, Stockholm’de bulunan İsveç parlamentosu önünde oturma eylemi yaptı. Eyleminde Greta, “Skolstreijk for klimatet”[7] dövizi taşıdı. İsveç'te 9 Eylül'de düzenlenen milletvekili seçimleri sonrası Greta, eylemini her Cuma gerçekleştireceğini açıkladı. Greta'nın temel talebi, İsveç'in Paris Anlaşması’na uymasıydı. Greta'nın eylemi farklı ülkelerden öğrenci gençliğin ilgisini çekti ve Fridays for Future İsveç'ten sonra Avustralya, İngiltere, İtalya, Almanya, Hollanda, Belçika, Kanada, Fransa, İsviçre, Avusturya, İrlanda ve İskoçya'dan başlayarak, Mart 2019'da ABD, Japonya, Meksika, Şili, Filipinler ve Hindistan'a da yayılarak, küresel bir harekete evirildi.

Henüz Greta Thuneberg'in çağrısı Almanya'ya ulaşmamışken, Ekim 2018'de Young Struggle üyeleri, Hambach Ormanı'nın yıkımına karşı Köln'de “ders boykotu” çağrısı yapmış, “yeni bir dünyaya okul gezisi” düzenleyerek 200 öğrenciyle Hambach Ormanı'nı ziyaret etmişti.[8]

Anlaşılacağı üzere, hareket bir “ders boykotu” veya “öğrenci grevi” biçiminde gelişti ve gelişmeye devam ediyor. Eylem biçimi, hareketin toplam gelişim niteliği ve dinamikleri açısından belirleyici bir yerde duruyor. Emperyalist merkezlerde on binlerce çocuğun ve gencin kitlesel olarak derslere katılmayışı düzen için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Reformcu talepleri bir yana, FfF'ın merkezinde durduğu ekoloji hareketleri fiili meşru zeminde yükseliyorlar. Belli bir politik talep etrafında kitlesel “ders boykotu”, burjuva okul düzeninin yapısal olarak sorgulanmasına yol açıyor.

Kapitalizmin içinde bulunduğu derin politik kriz, aslında düzen içi bir talebin, düzen dışı potansiyel taşıyan eylem biçimlerine, burjuva okul düzeninin aylara yayılmış bozulmasını sağlıyor. Denklemi tersinden kurup soruyu şu şekilde soralım: Örneğin, bir yıldan fazladır, AB ülkelerinde ise Ocak’tan bu yana, yüz binlerce öğrencinin “boykotu” nasıl olur da yasaklanmaz veya önlenmez?

Kuşku yok ki, devletler göz yumuyor. Eylemin ilk haftalarında sağcı burjuva partiler, öğretmen sendikalarına, okul idarelerine ve ebeveynlere, çocukları okullara gönderme çağrısı yaptılar. Ne var ki FfF, ailelerin Parents for Future, bilim insanlarının Scientists for Future, üniversitelilerin Students for Future isimleri altında bir araya gelmeleriyle zenginleştirilince ve gençler ile çocuklara karşı toplumsal sempati yüksek, tersinden toplumun büyük kısmının burjuva partilerin bu sorunu çözebileceğine güveni de düşük olunca, devletler şimdilik süreğen ve kitlesel “ders boykotuna” karşı savaş açmıyor ve zamanla sönümlenmesi taktiğini izliyor.

Hareketin en küçük örgütlülük birimleri, okul sınıfı temelinde “arkadaş grupları”. Araştırmalar hareketin gelişimini tetikleyen iki temel etkenin varlığına işaret ediyor. Birinci etken WhatsApp grupları iken, ikinci etken arkadaş gruplarının toplu katılımıdır.

FfF ile eşzamanlı olarak Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı), daha radikal görünümlü, “boykotu” aşan dolaysız eylem biçimleriyle, Birleşik Krallık'tan dünyaya yayıldı. Kitlesellikten çok etkin eylemlerle, yol kesmelerle, die-in, flashmop ve işgallerle kitle isyanını örgütlemeye çalışan Extinction Rebellion'ın da 49 ülkede 330'u aşan kent örgütü oluştu.

Düzenlenen “Global Climate Strikes for Future”, yani “Küresel İklim Grevleri”, hareketin küreselleşmesi ve birleşik hattan yükselmesi açısından ayırt edici bir role sahipler. Birincisi, 15 Mart'ta düzenlenen küresel grev ile birlikte FfF, yüzden fazla ülkede 1700 eylem yaparak, küresel bir olguya dönüştü. 24 Mayıs'ta, 1,8 milyon insanın katılımıyla, dünyanın her köşesinde 1350 eylem düzenlendi. Harketin merkezine dönüşen Almanya'da, 24 Mayıs'ta 200'ün üzerinde kentte yüz binlerce genç sokaklara çıktı.

Hareketin gelişiminde genç bireylerin inisiyatifi belirginleşti. FfF, her zamankinden çok, tek tek genç bireylerin öne çıktığı, burjuva siyasetle ve toplumla “muhataplaştığı” bir harekettir. Fakat “başta” inisiyatif gösteren genç bireylerin hareketteki manevi otoritesi, gelinen aşamada bir “şeffaflık” ve “demokrasi” sorunu açığa çıkarıyor. Çünkü bu, çoğu zaman burjuva basın tarafından da bilinçli öne çıkarılan gençlerin hareketi yönlendirmesine yol açıyor. Örneğin, FfF'ın en güçlü olduğu Almanya'da, burjuva Yeşiller Partisi'nin hegemonyasındaki genç bireyler öne çıkarıldı.

Greta ise, öncü etkinliğiyle davet edildiği düzen kürsülerine başı dik çıkmayı ve inmeyi, dolayısıyla “iklim adaleti” mücadelesine sadık kalmayı başardı ve başarıyor.

25 yıldır insanlar, Birleşmiş Milletler iklim konferanslarının karşısında durdular ve ülkelerimizin liderlerinden emisyonların durdurulmasını talep ettiler. Ve emisyonların devam etmesinden de açıkça görüleceği üzere, bu başarılamadı.

Dolayısıyla ben, onlardan hiçbir şey istemeyeceğim.

Onun yerine ben, basına krizle kriz gibi ilişkilenmeye başlaması çağrısı yapacağım.

Onun yerine ben, dünyanın her yerindeki insanlara, politik liderlerin başarısızlıklarını ve bu sorunu çözmeyeceklerini görmeleri çağrısı yapacağım.

Çünkü biz, bir varoluşsal tehditle karşı karşıyayız ve bu aptalca yolda ilerleyecek zamanımız yok.”[9]

Ağustos'ta düzenlenen Lozan Konferansı’nda, dünyanın birçok ülkesinden aktivistler, irade birliğini geliştirmek ve hareketin gelişimini tartışmak üzere bir araya geldiler. Ne var ki konferans, talepler konusunda ancak bir asgari sonuca varırken (eylemde barışçıllık, küresel ısınmanın 1,5°C sınırını geçmemesi), hareketin “sosyal” niteliği bağlamında da geleceği sıcak tartışmalara yol açtı. Konferansta, FfF'ın “yeşilcileri” ve “antikapitalist ekolojistleri” arasındaki saflaşma belirginleşti.

20 Eylül küresel iklim grevi de, hareketin toplumsallaşması, küresel iklim isyanı ve onun taleplerinin diğer toplumsal mücadelelerin gündemine sokulması açısından belirleyici bir yerde durmaktadır. Başta “genel grev” niteliğiyle planlanan ve geliştirilen, daha sonra reformcu damarın “politik grev yasak” kaygısıyla küresel iklim günü ve haftası olarak düzenlenen 20 Eylül-27 Eylül grevini sendikalar da destekledi, bazı şirketlerse “işçilerine” eylemlere katılmak üzere izin verdiler. Üçüncü iklim grevi kapsamında mali-ekonomik sömürge ülkelere de yayılan eylemlere, Almanya'da 1,5 milyon, dünya genelindeyse 4 milyon insan katıldı.

Aylardır inşa edilen ve beklendiği gibi yaz sürecinde sonra sönümlemek yerine küresel iklim greviyle yeniden canlanan FfF:

a) Liseli ve öğrenci gençliğin politizasyonunu ve toplumsal güç olarak yeniden dizilişini geliştirdi, burjuvaziyi kendisiyle “muhataplaşmaya” zorladı.

b) İklim krizini ve küresel iklim isyanını hem burjuva devletlerin, hem de emekçi solun gündemine soktu, burjuvazinin çözümsüzlük ekseninde politik krizini derinleştirdi.

c) Hareket içinde gençleri demokrasi ve politika okulundan geçirdi, yerelde meclislerle ve komisyonlarla yönetme ve doğrudan demokrasi örnekleriyle özgüven kazandırdı, burjuva demokrasisinin seçilmiş parlamenterler temelinde “düzgün işleyişini” bozdu.

d) Mekan olarak “liseleri” politikleştirdi, ideolojik olarak eğitimin ve okulun “her şeyin üstünde” olduğu varsayımını yıktı.

e) Küresel iklim isyanının kuruluşunda muazzam bir itilim ve öncülük rolü oynadı, “iklim adaleti” mücadelesini küreselleştirdi.

f) Kent ayakları güçlü örgütlenmesi ve eylemiyle, Almanya'nın ve Avusturya'nın bazı belediyelerini “İklim Acil Durumu”[10] bildirimi yapmaya zorladı.

FfF öncülüğünde yükselen yeni dalga ekoloji mücadelesi, talep eden, bunun için eyleme ve pratiğe geçen, konuşmalarıyla ve eylemiyle düzene ve burjuva politikaya meydan okuyan ve küreselleşen bir atılım durumunda.

Engeller Ve Hareketin Gelişim Dinamikleri

Her kendiliğinden kitlesel hareket gibi FfF'ın da gelişim engellerini ve olanaklarını kendi iç dinamikleri belirliyor.

FfF, homojen bir yapılanma olmadığı gibi, iklim krizine karşı “harekete geçme” eksenli irade birliğiyle eyleme yöneliyor. Kent örgütlerinin ve komisyonların bileşimi ve politik-fikirsel yapısı oldukça değişken. Şimdiye değin belirleyici olanlar, toplantılara katılanlar, telekonferansları kaçırmayanlar ve emek verenler oluyordu.

Gelinen aşamada Almanya, İsviçre ve kimi başka ülkelerde, değişken olmayan sistemler inşa edilmiş durumda. Örneğin, FfF ilk süreçte burjuva basının ve burjuva siyasetin “muhataplaşacakları” kimi yüzler ortaya çıkarmıştı ve bu gençler bugün bir ülkenin koordinasyonunu oluşturabiliyorlar. Tabii bu, hareketin niteliğine aykırı antidemokratik bir tehlikeye dönüşebiliyor.

Bu gerçek aynı zamanda, sosyal medyanın ve WhatsApp/Telegramm gibi iletişim araçlarının sınırlarına işaret ediyor. İlk dönemde özellikle WhatsApp'ta kurulan gruplar üzerinden örgütlenen FfF, artık kongreler ve konferanslara, ulusal ve bölgesel buluşmalara yöneliyor. Telekonferanslar ile “somut” eylemler planlanabilinirken, hareketin yön birliği ve sistemler oluşturulamıyor.

8 Mart kadın grevinde de sorunlaşan bu demokratik merkeziyetçilik sorunu, yani oldukça heterojen bir kitle hareketinin kendi “yönetimini” örgütlemesi ve sistemini inşa etmesi sorunu, FfF'ın güç kaynağı Almanya'da antidemokratik ve burjuva biçimde çözüldü. Türkiye gibi henüz bu tarza bulaşmamış kimi ülke FfF'ları ise, sorunun demokratik ve devrimci çözümünü yaratarak örneklendirebilirler.

Ne var ki, tek tek kentlerde ve merkezi komisyonlarda hareketin antikapitalist niteliğini geliştirme olanakları halen mevcut. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu örgütsel sistem inşasının burjuva biçimde ilerleyişinde komünistlerin ve emekçi solun “gecikmesi” büyük bir rol oynuyor. Komünist hareketin hem “politik öngörü zayıflığı”, hem de kendiliğinden kitle hareketlerine yer yer “üstten” yaklaşımı, bu hareketi antikapitalist bir zemine oturtma fırsatlarını değerlendirmeyi zorlaştırıyor.

Hareketin emekçi ve devrimci yönden ilerlemesinin önündeki bir başka engel, “beyaz” ve “orta sınıf” ağırlıklı oluşu. FfF, emperyalist merkezlerde doğdu ve gelişti. Mali-ekonomik sömürgelerde ise hareket zayıf. Bundan ziyade, FfF'ın güçlü olduğu emperyalist merkezlerde de, hem göçmenlerin, hem de yoksul ailelerin çocuklarının harekete katılım oranı çok zayıf. Hareketin merkezi Almanya'da yapılan bir anket sonucu, katılımcıların yarısına yakınının üst-orta tabakadan, dörtte birinin ise alt-orta tabakadan çocuklar olduğu ortaya çıktı. İşçi ailelerinden gençlerin katılım oranı ancak yüzde 5-6’larda. Katılan gençlerin yaklaşık yarısının ebeveynleri yükseköğrenim görmüş, yüzde 96,9’luk ezici çoğunluğu Almanya'da doğmuş ve sadece yüzde 16,8’i göçmen.[11]

FfF en kitlesel görünürlüğünü Almanya'da kazandığı için buradan örneklendirdik, ama bu veriler FfF somutunda toplam ekoloji hareketlerinin bir sorununa işaret etmektedir. Emperyalist merkezlerdeki yoksulların ve göçmenlerin kazanılması, hareketin devrimci ve emekçi yönden ilerlemesi açısından belirleyici bir yerde durmaktadır.

Sarı Yeleklilerin ekoloji düşmanı olup olmadıklarını soran bir gazeteciye, eylemci bir kadın, “egemenler dünyanın sonu hakkında endişeliler, biz ise ay sonu hakkında endişeliyiz” cevabını vermişti. Komünistler, işte “ay sonunu getiremeyenleri”, “dünyanın yaşanılabilir geleceğini” savunma mücadelesine dahil etmeye kilitlemelidirler.

Bu hattı, küresel bakımdan da, Türkiye, Brezilya, Hindistan gibi iri mali-ekonomik sömürge ülkelerde FfF'ın kuruluşu ve geliştirilmesi muazzam besleyecektir.

Hareketin en umutlandırıcı gücü, genç kadınların öncü dinamik olarak öne çıkmalarıdır. Almanya'da katılımcıların yüzde 57,6’sı kadın, yüzde 41,8’i erkek ve yüzde 0,6’sı non-biner. Dolayısıyla küresel iklim isyanı, genç kadınların öncülüğünde gelişirken, küresel kadın isyanını da besliyor ve geliştiriyor.

FfF içinde devrimci ve reformcu çizgiler arasındaki gerilim hatları giderek keskinleşiyor. Bu gerilim, FfF'ın bir bölüm temsilcisinin Fransa’daki G7 zirvesine katılması, diğerlerininse sokakta polisle çatışmasında, 20 Eylül'ün “genel grev” olarak ilan edilip edilmemesi tartışmalarında veya küresel iklim grevi çağrısının muhatabının “şirketler mi, işçiler mi” olması gerektiği yönündeki tartışmalarda yeniden ve yeniden alevleniyor.

Reformculuk, eylem biçimlerindeki durağanlıkla da besleniyor. Başta güçlü bir fiili meşru mücadele çizgisi oluşturan “Cuma derslerinin boykotu”, yeni ve daha da etkin fiili ve meşru eylem biçimleriyle geliştirilmezse, “geri düşüş” ve “yorgunluk” engellenemez. Burjuva devletlerin dört gözle bekledikleri de bu.

Emperyalist merkezlerde komünist hareketlerin zayıflığı ve hatta “kaçamakçı” yüzeyselliği ile FfF içindeki reformcu öğelerin antikomünizmi birleşince, ortaya çıkan tablo komünistler ve emekçi sol için dezavantajlı görünebilir.

Ne var ki, FfF içinde çalışan genç komünistler, planlı çalışmakla ve emek vermekle, kentlerde ve merkezi komisyonlarda hareketi antikapitalist çizgiye çekmenin mümkün olduğunu her defasında deneyimliyorlar.

Genç komünistler, başta Almanya gelmek üzere, Avrupa'da ikili bir taktik izliyorlar. Bir taraftan kimi kentlerde ve merkezi Enternasyonalizm Komisyonu’nda etkinliklerini güçlendirir ve çalışmaları antikapitalist ve devrimci çizgiye çekerken, FfF içinde başkaca antikapitalist örgütlerle Change for Future'u (antikapitalist platform) kurup, emekçi sol güçlerin ve antikapitalist bireylerin iç örgütlülüğünü güçlendiriyorlar. Bu platform ile genç komünistler, hem hareket içinde devrimci çizginin organikleşmesini ve iradeleşmesini hedefliyorlar, hem de yakın gelecekte oluşabilecek muhtemel bölünmelere hazırlanıyorlar.

Greta'yı dışta tutmakla birlikte, yönetimin ve “tanınmış sıfatların” büyük bir bölümü burjuva yeşilci çizgide sabitlenmiş olsalar da, “iklim adaleti” için dünyanın yedi kıtasında sokaklara çıkan gençlerin mesajı net: “Bu dünyanın en zengin yüzde 1’i, bütün insanlığın geleceğini, kendi karları uğruna yok edemez.

İklim adaleti” sloganının sosyal içeriği nesnel olarak antikapitalisttir ve devrimcidir. Burjuva ekoloji hareketinin gelişim ve çözüm üretme olanakları her zamankinden daha da sınırlıdır. Bu nesnel zemin üzerinden komünistlerin emeği, planı ve özverisi yüz binlerce gencin dönüştürücü coşkusuyla birleşince, FfF tükenmez, ekolojik bir düzenin kurucu kadrolarını yaratır.

Sonuç

Öğrenci gençliğin kendiliğinden eylemiyle ortaya çıkan FfF öncülüğünde küresel iklim isyanı ilmek ilmek örülüyor.

Emperyalist küreselleşme her zamankinden fazla “geleceksizlik” ile karakterize olurken, “gelecek” vurgusuyla sosyalizmin ekolojik karakteri öne çıkarılmalı, “geleceğin savunuculuğunu” toplumsal mücadelelerle birleştirmenin yol ve yöntemlerinin keşfine yoğunlaşılmalıdır.

Emperyalist merkezlerde ve iri mali-ekonomik sömürgelerde gençlerin kendiliğinden eylemiyle deneyimledikleri üzere, “dünyanın yaşanılabilir geleceği bugün savunulmalıdır”.

Bilimsel sosyalizmin aydınlığıyla krizin özünü kavrayan komünist hareketin, çözümlerini ve çıkış yollarını FfF ve ekoloji hareketlerine özgüvenle haykırmasının zemini vardır. FfF ve ekoloji hareketlerindeki marksist etkinlik, aynı zamanda, neoliberalizmin beslediği antikomünizme güçlü bir darbe vurmak için de bir olanak olarak değerlendirilmelidir.

Öyleyse öncelikli görev, liseli ve öğrenci gençliğin FfF'ını büyütmek, yaygınlaştırmak ve geliştirmektir. Bu yolla küresel iklim isyanının inşasına girişmek ve “iklim adaleti” mücadelesini güçlendirmektir. İlan edilen 29 Kasım dördüncü küresel iklim grevi, bunun için güçlü bir kaldıraç olabilir.

Genç kuşaklar üzerinde geleneksel inanç kalıplarının ve ahlak normlarının, geleneksel burjuva ana akım partilere bağlılığın etkisi daha sınırlı olduğundan, hele de iletişim ve ulaşım araçlarının bugün varmış oldukları gelişmişlik düzeyinde, eski düşünüş biçimlerinin her yerde hızla çözülmesinin ve yeni düşünüş biçimlerinin hızla evrenselleşmesinin devasa olanakları birikiyor. Gençliğin kapitalizme bağlanmışlıktan nesnel kopuşu ve evrensel bir ‘kopuş kuşağının’ doğuşu, burjuva ideolojik hegemonyanın çöküşünün, işçi sınıfı ve tüm ezilenlerin burjuva düzenden kopuşunun başlangıç noktasını simgeliyor.”[12]

21. yüzyıl devrimlerinin, aynı zamanda, “iklim adaleti” talepli “ekolojik” devrimler biçiminde de gelişeceklerinin işaretleri hayli güçlü.

Öyleyse başladığımız gibi, “kopuş kuşağının” bir öncüsünün, Greta'nın sözleriyle bitirelim: “Her şey değişmeli. Ve değişim bugün başlamalı.

Dipnotlar

[1] Greta Thunberg’in Katowice’de BM genel sekreteri António Guterres’e konuşması: “Liderlerimiz çocuk gibi davranıyorlar”, 03.12.2018

[2] Sarı Yelekliler ile ilgili bakınız: Arif Çelebi, Sarı Yelekliler: Ezilenlerin Patlayan Öfkesi, Ezenlerin Çaresizliği, Marksist Teori sayı 35, Ocak-Şubat 2019

[3] Yaşam Uzun, Ekolojik Krizden Nasıl Bir Çıkış?, Marksist Teori sayı 37, Mayıs-Haziran 2019

[4] Akaryakıt vergisi zamlarına karşı protesto sonrasında Macron hükümeti, vergi zammının iklimi koruma amacıyla yapıldığını vurguladı. Sarı Yeleklilerin “çok fazla vergi, çok fazla zengin, çok fazla yoksul, çok fazla intihar” sloganı ise farklı bir hakikate işaret ediyordu. Sarı Yelekliler özelinde “hem iklimi savunun diyorsunuz, hem de uygulamalara karşı ayaklanıyorsunuz” ucuz demagojisi, uçaklar için kullanılan kerozine vergi uygulanmaması, iklim için otomobillerle kıyaslanamayacak kadar zararlı yolcu gemilerinin zamdan muaf tutulması, Macron'un “Ekolojik Dönüşüm Programı”na ayırdığı bütçenin kısıtlanmasıyla ve zenginlere yaptığı vergi hediyeleriyle teşhir edilmişti.

[5] İklim krizinin tanımı, hareketlerin değerlendirmesi ve marksizmin ekoloji sorununa yaklaşımı için Marksist Teori’nin “Marksizm ve Ekoloji” dosya konulu 37. sayısına bakınız.

[6] KGÖ Avrupa Komitesi’nin “Geleceğimiz İçin Genel Grev Genel Direniş” başlıklı açıklamasından.

[7] Skolstreijk for klimatet: İklim için ders boykotu

[8] YS'li Weingartz: Küresel İklim İsyanında Devrimci Seçeneği Geliştirelim, www.etha1.com/Haberler/ysli-weingartz-kuresel-iklim-isyaninda-devrimci-secenegi-gelistirelim/18/13551

[9] Greta Thunberg’in Katowice’de BM genel sekreteri António Guterres’e konuşması: “Liderlerimiz çocuk gibi davranıyorlar”, 03.12.2018

[10] İklim Acil Durumu Bildirimi, yasama ve yürütme kurumları tarafından açıklanabilecek bir deklarasyondur; climateemergensydeclaration.org

[11] www.protestinsitut.eu/wp-content/uploads/2019/03/Befragung_Fridays-for-Future_online.pdf

[12] İnan Özgür, Burjuva İdeolojinin İflası, Marksist Teori sayı 25, Mart-Nisan 2017

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi