1. Rojava Konferansı Ve Rojava’ya İşgalci Saldırı

Rojava devrimi 19 Temmuz 2012’de başladı. Devrim başlar başlamaz, daha birinci ayında, 2012 Ağustos'unda MLKP'ye bağlı ilk savaşçı grubu Rojava'ya geldi. MLKP, 14 Eylül 2013’te Serêkaniyê savaşında ilk şehidini verdi. 18 Mayıs 2015’te, Rojava'daki ilk şehidinin ismi ile, Şehit Serkan Taburu’nu kurdu. Başlangıçta YPG taburlarında kalarak savaşa katılan askeri gücü, bundan sonraki savaşlara ve hamlelere MLKP Şehit Serkan Taburu olarak katılmaya başladı. MLKP, Rojava devriminde yer alış biçimiyle, hem Türkiye devrimci hareketi üzerinde, hem de enternasyonal alanda güçlü etkiler yarattı.

Avrupa, Kürdistan ve Ortadoğu'da enternasyonal dayanışmanın farklı biçimlerde örgütlenmesinin yollarını açtı. Haziran 2015’te Enternasyonal Özgürlük Taburu’nun kuruluşuna öncülük etti. Rojava devrimini sahiplenme ve savunma savaşlarında bugüne değin, içlerinde MLKP Merkez Komitesi üyesi Baran Serhat’ın da yer aldığı onlarca komünist savaşçı ölümsüzleşti ve yaralandı.

MLKP’nin Rojava devrimi ile kurduğu ilişki bununla sınırlı kalmadı. Rojava’da Kürtler ve diğer halklar arasında kitle çalışması yürüttü. Bu çalışmaları 2015’te kurumsal bir nitelik kazandı. Bu yönde pek çok kampanya örgütledi. Ez Naçim (Gitmiyoruz), Emê Şoreşê Xwe Biparezin (Devrimimizi Savunuyoruz), Li Dijî Dakirkeriyê Azadiya Xwe Biparezê (İşgale Karşı Özgürlüğünü Savun), 1 Mayıs bunlardan bazılarıdır.

TC destekli Daiş çetelerinin yenilgiye uğratılması, Rojava devriminin Kuzey ve Doğu Suriye devrimi halini alarak eski Suriye devletinin üçte birinde hakim hale gelmesi, ABD ve Rus emperyalizminin bölgedeki hegemonya mücadelesi, Türkiye ve Suriye sömürgeci devletlerinin devrimi yıkma ve devrim topraklarını yeniden sömürgeleştirme girişimleri, devrimin yeni bir aşamaya geçtiğini gösteriyordu. Bu aşamanın temel özelliği, bir yandan devrimin askeri savunmasını güçlendirme, diğer yandan devrimin siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak inşasını hızlandırmaktı. Savunmanın yanı sıra, bu ikincisinin de devrimin kaderini belirleme bakımından giderek öne çıkmasıydı.

Türkiye ve Suriye işgalci tehditlerini yükseltirken, ABD de devrimi ideolojik ve siyasi tasfiyeye uğratma gayreti içindeydi. ABD, bir yandan Türkiye ile ittifak halinde PKK’yi ezme girişimine ortaklık ederken, diğer yandan PYD’ye silah ve mühimmat yardımını sürdürmekten geri durmuyordu. Emperyalist çıkarlarının bir gereği olarak Rojava devrimini denetim altında tutmayı, Kuzey ve Doğu Suriye üzerinden İran’ı perdeleme ve Rusya’yı dengelemeyi hedeflemekteydi.

Hiç kuşkusuz Rojava devrimi, emperyalist ve sömürgeci güçler arasındaki hegemonya mücadelesinden faydalanmalıydı. Devrimin soluklanması, savunmasını güçlendirmesi, siyasi ve ekonomik inşası için zamana ihtiyacı vardı. Ne var ki, devrim ancak ve ancak halklara, ezilenlere dayanarak ayakta kalabilirdi. Örgütlü ve bilinçli bir halk örgütü ve yönetimi olmadan hiçbir devrim ayakta kalamaz. Emperyalistlerin çıkarları gereği her türlü manevraya girişmeleri sürpriz olmayacaktı, onlara güvenilerek adım atılamayacağı açıktı. Daha da önemlisi, Rojava halklarının bu konuda bilinçlendirilmesine özel bir önem verilmeliydi.

PYD önderliğindeki yurtsever devrimci hareketin devrimi inşa programı yetersizdi. Demokratik halk devrimi başarılmış olsa da, devrimin siyasi, ekonomik ve toplumsal inşasında pek çok sorun vardı ve sorunlar birikmekteydi. Devrimin sosyalist yurtsever perspektif ve yönelime ihtiyacı giderek daha yakıcı hale gelmekteydi. Rojava’da kendilerini sol, sosyalist ve komünist olarak tanımlayan pek çok parti vardı, ama bunların bazıları, ya gerçekte parti formu kazanmamış bir çeşit akraba derneği niteliğindeydi ya da daha başlangıçta devrime katılım düzeyleri zayıf kaldığı için kitleler içinde etkisizdiler.

MLKP ise, Rojava’daki yedi yıllık varlığı, devrimin savunması ve inşasına katılımı ile, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının komünist öncüsü olmaya adaydı. Fakat bu öncülüğü eski varlık biçimi ile sürdüremezdi. Güçlerini bu ihtiyaca göre düzenlemeli, Rojava Örgütünü yeniden inşa etmeli, Rojavalı kadroların etkin olduğu bir yapı kurmalı, savunma görevlerini aksatmaksızın kitle çalışmasına, devrimin siyasi ve ekonomik inşa görevlerine ağırlık vermeli, Kuzey-Doğu Suriye devriminin özgün program ve stratejisini oluşturmalıydı. “Demokratik devrimimizin geliştirilmesi ve sosyalizme doğru ilerletilmesi”, program ve stratejinin ana hedefi olarak belirlenmeliydi.

Konferans ihtiyacı tam da buradan doğdu.

Demokratik tartışma ve karar mekanizmalarını işletmeyi örgütsel yapıtaşı haline getiren MLKP, Kürdistan Seksiyonunun yetkin kadroları Rojava’da olsa da, bu yeni durumu geniş katılımlı bir konferansta tartışmayı ve yeniden yapılanma kararlarını bu temelde oluşturma yolundan ilerlemeyi tercih etti. Baran Serhat yoldaşın başında olduğu hazırlık sürecinde çok sayıda çalışma grubu kuruldu. Bu çalışma grupları, Rojava devrimin askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarını, politik durumu, gençlik ve kadın gerçeğini inceledi, devrimin program ve stratejisini ortaya çıkardı. Çalışma gruplarının inceleme ve raporları, Rojava Örgütünün görevlendirdiği bir komisyon tarafından redakte edildi. Program bölümünü çalışmayı Baran Serhat yoldaş üstlendi. Sömürgeci faşist Türk devletinin alçakça saldırısı öncesinde hazırladığı taslağı komisyona sunmuştu. Bu materyaller, incelenmek üzere, MLKP Rojava Örgütüne bağlı bütün üye ve aday üyelere dağıtıldı. Ardından bütün üye ve aday üyelerin katılımı ile Konferans toplandı. Belirlenen konular üzerinde etraflıca tartışmalar yapıldı ve kararlar alındı. Konferans Baran Serhat yoldaşa ithaf edildi.

Rojava’da bir yerel kitle partisi kurulması için, Konferans bir sonuç değil, başlangıç olarak kabul edildi. Böyle bir örgütlenme hamlesi, bizatihi partinin Rojavalı güçleri tarafından omuzlanacağından, karar ve perspektiflerin onlar tarafından benimsenmesi ve özümsenmesi temel öncelikti. Yine, bu güçler içinde program, strateji ve öteki temel konularda, eleştiri ve önerileriyle katkıda bulunabilecek, fakat üye ve aday üye olmadıkları için Konferansa katılamamış yoldaşların katkısı örgütlenmeli, bunlara dayanarak metinlerde gerekli tüm değişiklikler yapılmalıydı. Konferansın bu kararı doğrultusunda, Konferans belgeleri, incelenmek, tartışılmak, deyim yerindeyse, gerekli her konuda yeniden şekillendirilmek üzere ülkenin Rojava parçasında doğmuş yoldaşlara sunuldu.

Konferans hazırlık sürecinde faşist sömürgeci Türk devletinin tehditleri, saldırıları ve geniş çapta işgal hazırlıkları devam ediyordu. Komünistler, o dönem aynı zamanda, devrim yönetimi ile birlikte, her an başlayabilecek bir saldırıya karşı siyasi ve askeri çalışmalar yürütüyordu. Konferans, Baran Serhat yoldaşın alçakça katledilmesinde olduğu gibi, yeni suikast saldırıları ve MLKP mevzilerine yönelik hava saldırısı tehdit ve olasılığı koşullarında toplandı.

Her bakımdan canlı, coşkulu ve yoldaşça bir atmosfer vardı. Rojava’dan partiye katılmış üyelerin partinin dilinin hala Türkçe olmasına, yoldaşların her yerde Türkçe konuşmasına ve ortam içinde kendilerini Rojava topraklarında “yabancı ve dışlanmış” hissettiklerine dair eleştirileri, muhatap delegeler üzerinde derin bir etki yarattı. Bunca zamandır Rojava’da olmalarına karşın Kürtçe öğrenmemelerine dair özeleştiriler peş peşe geldi. Partinin kendisini bir de bu açıdan görmesi bakımından da Konferans önemli bir işlevi yerine getirdi, bu temeldeki ihtiyaca cevap verdi.

Parti Rojava’da geçici değil kalıcı bir güç olacaksa, ki olmalıydı, varlık biçimini değiştirmeliydi. O güne kadar MLKP savaşçıları, ağırlıklı olarak savaş mevzilerine gitmek için hazırlanıyorlardı. Bu mevziler Rojava’dan Şengal’e, Medya Savunma Alanları’ndan, Bakur dağlarına ve şehirlerine kadar çeşitlilik gösteriyordu. Böyle olduğu için, bu alandaki partililerin Rojava’daki varlığı “geçici”ydi. Rojava’daki “kalıcı” çalışma, esasen politik kitle çalışması niteliğindeydi. Oysa bu tarz, hem partinin yönelimine, hem de gelişmelerin akışına uygun değildi. Mesela Şehit Serkan Taburu’nun yanına, Kürt ve Arap halklarımızdan 200’ü aşkın Rojavalı savaşçının eğitildiği Şehit Alişer Deniz FOC’u kurulmuştu. Bunların askeri eğitimlerinin ve yanı sıra ideolojik, politik, kültürel eğitimlerinin yapılması gerekiyordu. Burada komutan olan Kuzeyli kadrolar, partililere komuta etme tarzları ile bu görevlerinin üstesinden gelemezdi. Dilin ve tarzın yenilenmesi, ve en önemlisi, askeri görevler yürütenlerde “geçici”lik duygu ve düşüncesinin sökülüp atılması gerekiyordu. Keza buradaki askeri görevler, gerçekte aynı zamanda, kitle çalışmasını da içeriyordu. “Savaşırım, görevimi yaparım” anlayışı değişmeliydi. Komünist öncü, buralardan da devrimin inşasına, kitlelerin demokratik ve sosyalist bilinçle aydınlatılmasına tüm gücüyle katılmalıydı.

Parti hem devrimi savunma hem de inşa görevlerine dört elle sarılmalı, kendisini tam da bu ihtiyaca göre tepeden tırnağa bir Rojava gücü olarak yeniden örgütlemeliydi. Konferansa katılanlar, sadece fikri katkı sunmayacak, aynı zamanda bu yeni tarzda örgütlenmenin temel kadroları olarak kendilerini yeni baştan kuracaklardı. Rojava çalışması için görevlendirilen komünistler “geçici”liği bir kenara bırakacaklardı.

Rojava’ya İşgalci Saldırı

Rojava Konferansında ortaya çıkan belgeler Kürtçe ve Arapçaya çevrildi, Konferans karar ve perspektiflerine dair kitle toplantıları yapıldı. Bu süreç devam ederken, sömürgeci faşist Türk devletinin saldırısı başladı.

Saldırı, Konferans kararlarının ve öngörülerinin ne denli isabetli olduğunu gösterdi.

Politik Durum” başlıklı tartışma ve karar metninde şu belirleme yapılıyordu:

Savaş, bölgemizin siyasal ikliminin ve halklarımızın güncel yaşamının bir parçası-gerçekliği olarak var olmaya devam edecektir. Dolayısıyla halklarımızın kendi öz savunmasını gerçekleştirecek örgütlenme, irade ve güncel yaşama sirayet etmiş hazırlığı, devrimimizin geleceği açısından hayati önemdedir. Rojava devrimimizin ezilen halklara, kadınlara, gençlere dayanarak ortaya çıkardığı kazanımların sürekliliği ancak güçlü bir öz savunma bilinci ile sağlanabilir. Daiş'in Rakka'da yaşadığı stratejik yenilginin ardından Türk devletinin ve işbirlikçi çetelerin Efrîn işgali bunu göstermektedir. Faşist Türk devletinin Rojava’ya dönük savaş tehditleri, provokasyonları, işgal planları devam etmektedir. Türk devleti ve işbirlikçi çeteler devrimimiz karşısında yeraltı çalışmaları yaparak, devrimimizin kadrolarına, kurumlarına, savaşçı yapısına karşı saldırılar örgütlemektedir. Tüm bu saldırılar karşısında Kobanê direniş ruhuyla bir öz savunma geliştirmek Rojava devriminin gençlerinin, kadınlarının ve devrimci kuvvetlerin temel görevi olarak durmaktadır.

MLKP’nin askeri mücadelede ve politik kitle faaliyeti içinde bulunan bütün güçleri, tam da bu perspektife uygun biçimde konumlandı. MLKP, devrim ordusunun bir bölüğü ve katılımcısı olarak, böyle bir saldırı olasılığına karşı geliştirilen hazırlık çalışmasına en aktif biçimde katılmaktaydı. Nitekim Kürdistan komünistleri, kumanda ettikleri güçlerle savaş siperlerinin en önüne geçtiler. Tüm halkın silahlandırılarak seferber edilmesi için çalıştılar. Serêkaniyê’nin kahramanca savunulmasında belirleyici rol oynadılar.

Aynı metinde, Rusya, ABD, Türkiye ve Suriye’nin Rojava politikaları tahlil edilirken, “Astana görüşmeleri Rusya, İran, Suriye ve Türk devletini ortak bir politik eksende birleştirme çabası olarak şekillenmiştir. Bölgede NATO güçleri karşısında bir alan inşa etmek hedefini taşımaktadır. Rojava devrimimiz açısından ortaya çıkan gerçeklik, gerici devletlerin kuşatması karşısında kendi öz gücünü, halkların ortak iradesini ve ortaya çıktığı ilk günden bugünlere kadar sürdüregeldiği 3. cephe çizgisini devam ettirmek olacaktır. Devrimimiz gücünü halkların özgürlük özlemlerinden alacaktır. Devletler arasındaki ittifak ilişkileri egemen sınıfların çıkarlarına bağlanmıştır. Devrimci bir durumun yaşandığı coğrafyamızda tüm bu ilişkiler kaygan bir zeminde var olmayı sürdürecektir. Ancak insanlık tarihi göstermektedir ki, devrimin geleceği halkların özgücündedir. Rojava halklarının asli stratejik ittifakı dünya ve bölge ezilen halkları ve onların örgütlü kuvvetleridir” deniliyor.

Faşist sömürgeci TC’nin saldırısı ile ortaya çıkan durum tam da bu gerçekliğe denk düşmüyor mu?

Rusya ve İran, Türkiye’yi Rojava’ya saldırı için cesaretlendirdi. Böyle yapmakla, hem Türkiye’nin ABD ile çelişkilerini keskinleştirecek, hem de Rojava devrimine boyun eğdireceklerdi. Türkiye’nin dayattığı “güvenli bölge” gerçekte, sömürgeci Türk devletinin Rojava’yı işgal ve ilhak etmesini, Rojava’yı Kürtsüzleştirmeyi içeriyordu. Kuşkusuz İran ve Rusya, Türkiye’nin Rojava’yı ilhak etmesine onay vermiş değillerdi, ama ilk anda yukarıda belirtilen iki amaç hasıl olursa, bu kez onu Suriye’den çıkarabileceklerini hesaplıyorlardı. Metnin bir başka yerinde belirtildiği gibi, “ABD emperyalizmi ise SDG ile askeri bir ittifak yaparken siyasi ittifaktan uzak durmakta, Türk devletini durdurmak yerine yatıştırma siyaseti izlemekte, Rojava topraklarını İran’ı çevrelemek ve Rusya’nın bölgede hegemonik güç olmasını engellemek için kullanmaktadır.

ABD, bu yatıştırma siyasetini, Türkiye ile Kuzey ve Doğu Suriye yönetimine arabuluculuk yaparak, bir üst noktaya taşıdı. Devrim yönetimi, Türkiye’nin durdurulması için taviz vermeyi, güçlerini ve ağır silahlarını sınırdan geri çekmeyi ve Türkiye ile ABD’nin ortak devriye atmasını kabullendi. ABD’nin verdiği güvenceye inandı. Türkiye bu sayede sınırda elini kolunu sallayarak gezme ve saha ile ilgili birinci elden istihbarat toplama imkanı buldu. Bu arada, Türkiye işgal tehditleri savurmaya devam ediyordu. ABD’nin kendisini engelleme niyeti olmadığını anladığında saldırdı. ABD sonuçta emperyalist çıkarlarına göre hareket etti. Bu çıkarların hangi politikayı gerektirdiği ABD’de tartışma konusu, ama en nihayetinde ABD’nin bir NATO devleti ile Rojava için çatışmayı tercih etmeyeceği belliydi.

ABD, Daiş’e karşı YPG ve daha sonra SDG ile askeri ittifak kurdu, fakat bunun, özerk Rojava’yı ve yönetimini siyasi olarak resmen tanıma biçimi almaması çizgisi izledi. Öyle ki, Suriye topraklarının üçte birini denetimi altında tutan devrim yönetimi Cenevre görüşmelerine dahi kabul edilmiyordu. Eylül ayında son şekli verilen ve 30 Ekim’de toplanmasına karar verilen Suriye Anayasa Komitesi’ne politik islamcı çeteler “muhalifler” kontenjanından alınırken, devrim yönetiminden kimse çağrılmamıştı. Bunlar ABD’nin niyetini ve yönelimini yeterince ortaya koyuyordu. Trump, yalnızca Türkiye’ye yolu açmadı, sömürgecilerin 30 km derinliğe kadar inme isteklerini de onayladı.

Bir kez daha ortaya çıktı ki, “Rojava halklarının asli stratejik ittifakı dünya ve bölge ezilen halkları ve onların örgütlü kuvvetleridir.” İşgal karşında dünya halklarının verdiği tepki, emperyalist devletler üzerinde kurdukları baskı, işgalci sömürgeci Türk devletini diplomatik yalnızlığa mahkum etti. Faşist Türk devletinin katliamcı, soykırımcı yüzü tüm çıplaklığı ile teşhir edildi.

Suriye Rejimiyle İlişki Sorunu

Konferansın en dikkat çekici tartışma konularından birisi de Suriye rejimiyle ilişki sorunuydu. Rejim, Türkiye’nin Rojava’ya dönük tehditleri, Rusya ve İran’dan aldığı güçle devrimin kazanımlarını yok etme ve Rojava’yı eskisi gibi sömürgeci boyunduruk altına alma niyetindeydi.

Oysa çok şey değişmişti. Kuzey-Doğu Suriye halklarının, aşağıdan yukarıya kendi özyönetimlerini kurduktan, devrimi tattıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi Esad rejimine boyun eğmesi beklenemezdi. Konu yalnızca Kürtler değildi. Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan Araplar da elde ettikleri özgürlüğü kolaylıkla bırakmayacaklardı. Devrim yepyeni bir iklim ve yaşam yaratmıştı.

Buna karşın, Rojava’nın de içinde yer aldığı Kuzey-Doğu Suriye’nin kazanımlarını koruması ve bu doğrultuda statü kazanması zorunluydu. Amerika ile kurulan askeri ittifaka güvenilemezdi, bu en fazla biraz soluklanmaya yarardı. Dört parça Kürdistan’ın birliği ve Kürdistan’ı sömürgeci boyunduruk altında tutan rejimlerin yıkılması stratejik hedef olmalıydı. Devrimimizin bu doğrultuda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmesi gerektiği gibi, bugünkü kaygan politik zeminde Kürdistan’ın birliği yönünde imkanlar doğabilirdi. Fakat bu imkanlar doğabilir diye beklenemezdi. Öncelikli hedef kazanımları korumaktı, çünkü bunlar korunmadan daha ileri hedeflere yürünemezdi. Açıktı ki, bu ancak Suriye’nin demokratikleşmesi ile gerçekleşebilirdi. O halde stratejide öncelikli hedef, Suriye demokratik devrimini başarmak, Kuzey-Doğu Suriye devrimini bütün Suriye’ye mal etmekti.

Böyle stratejik hedefler belirlenirken, sınıf mücadelesi stabil durmuyor. Sömürgeci devletler bulundukları yerden Rojava devriminin gelişmesi ve güçlenmesini seyretmiyorlar. Emperyalistler demokratik halkçı bir sisteme dönük “barışçı” bir politika güdecek değillerdi. Bu durumda, devrimin kazanımlarını korumak kaydı ile rejimle bir taktik anlaşmaya varılabilirdi.

Konferansın ifadesiyle, “Komünist hareketin stratejik hedefinde Suriye'nin demokratikleştirilmesi durur. Rojava-Kuzey Suriye devrimci demokratik halkçı sistemini bütün Suriye'ye yaymayı amaçlar. Emperyalizmle işbirliği ve bağımlılık, bölgesel sömürgeci güçlerin müdahaleci varlıkları koşulları altında Suriye'nin demokratikleştirilmesi hedefini bir devrim sorunu olarak koyar.

Komünist hareket, Rojava devriminin geldiği aşamanın kalıcılaştırılması ve uluslararası bir statü elde etmesi için önerilen özerk yönetim ya da federasyonları bir kazanım olarak görür ve savunur. Ayrıca Ermeni, Süryani ve Asuri halkların özerklik haklarını tanır. Ancak, kalıcı bir çözüm için, devrimin Suriye topraklarının geneline ve bölgeye yayılması gerektiğini, mevcut egemenlik sisteminin yıkılmasının zorunlu olduğunu vurgular. Bunun için örgütlenme, eğitim ve hazırlık çalışmalarını kesintisizce sürdürür.

Komünist hareket, Rojava-Kuzey Suriye devriminin kazanımlarını korumak kaydıyla, Suriye rejimi ile yasal-anayasal güvenceler içerecek federasyon, siyasi özerklik benzeri birlikler oluşturmayı taktik bakımdan yanlış görmez. Ayrıca sömürgeci Türk devletinin işgali altında olan Efrîn, Bab, Azez ve Cerablus'un özgürleştirilmesini öncelikli görevleri arasında sayar.

Sömürgeci Türk devletinin soykırımcı işgalci saldırısı, bu yönde bir taktik ittifakın kapısını açtı. Rusya’nın arabuluculuğunda sınırları korumayı esas alan bir askeri ittifak yapıldı. Bunun başkaca sonuçları olacaktır. Rusya ve Suriye rejimi devrim kazanımlarını tasfiye etme, devrim yönetimi de kazanımları koruma mücadelesi verecektir. Askeri ittifakın siyasi bir anlaşmaya, TC işgalciliğine ve Daiş’e karşı bir siyasi ittifaka dönüşme biçim ve içeriğini bu mücadele belirleyecektir. Halk savunması ve örgütlülüğü güçlendirildiği ölçüde, kazanımların korunması da mümkün olacaktır.

Devrimimizin Siyasi, Ekonomik Ve Toplumsal Yapısı

Devrimi işgalcilere karşı savunmak ve kazanımlarını korumak kadar, devrimin siyasi ekonomik ve toplumsal inşa sorunları da birikmektedir.

Konferans bu sorunları etraflıca tartıştı ve sosyalist bir perspektifle çözümler ortaya koydu.

Siyasi Yapı

Rojava devrimimiz ulusal kurtuluşçu bir devrim olarak başladı, diğer halkların katılımlarıyla yeni bir toplumsal düzen kurmayı hedefleyen demokratik, halkçı, cins eşitlikçi bir devrime dönüştü.

Halklar, devrimimizde komünler aracılığıyla yerelde egemenliği kurar, yukarıya doğru mahalle, il, bölge, kanton ve federasyon meclisleri ile genel egemenliğe katılır.

Komünlere katılım ve işleyişte yaşanan sorunlar devrimimizin inşa sorunlarındandır. Mevcut durumda komünler, siyasi karar organı olma özelliklerinden uzaklaşmış durumdadırlar. Komünler, aşağıdan yukarıya siyasal iktidarın hücresi olarak yeniden işlev kazanmalıdır. Toplumsal inşa içinde elbette öncü iradeye gereksinim vardır. Buna rağmen devrimimizin temel dayanağı olan komün-konsey-meclislerin halk iradesine dönüştürülmesi için, politik öncü son kararı verme değil, halk iradesinin oluşumuna öncülük etme anlayışıyla hareket etmelidir. Bu ilişkilenme, devrimin bir toplumsal devrim olarak gelişmesini kolaylaştırır. Komünlerde, erkek eş başkanların, kadın eş başkanların görevlerini en yüksek etkinlikle yerine getirmelerini engelleme örnekleri ve uyum sorunları yaşanmaktadır. Henüz genç olan devrimimizin, gençliğin dinamizmini komünlere taşımaya ihtiyacı vardır. Başından itibaren gençlik komünlerinin kurulup işlevlendirilmesi amaçlansa da, bu gerçekleştirilememiştir. Bugün genellikle orta yaş ve üstü kadın ve erkeklerin gidip geldiği komünler dinamizmden, sürükleyicilikten yoksundur. Deneyim ve gençliğin enerjisini komünlerde buluşturmayı başarmalıyız.

Halk kitlelerinin demokrasi ve mücadele bilinç ve kültürünü güçlendirme çalışmalarının yoğunlaştırılması, somut ilerlemeler sağlanması temel önemdedir. İşleyişini güçlendirmek için komünlerde bizzat yer almak, örnek komünler yaratmak, yaratıcı ve ilgi çekici projelerle halkın katılımını sağlamak başarmanın ilk adımlarındandır.

Farklı halkların, ulusal toplulukların, inanç gruplarının komün ve meclislerde, federatif sistemin tüm yönetme ve karar alma süreçlerinde özneleşmeleri sağlanmalıdır.

Ekonomi

Ekonomi genel olarak kapitalist niteliktedir.

Devrimden sonra Suriye devletinin ve devrime karşı savaşanların elindeki topraklara el konuldu. Bu toprakların bir bölümü kooperatiflere, bir bölümü şehit yakınlarına kullanım hakkı olarak verildi, bir bölümü de hala kamu mülkiyetinde değerlendirilmektedir.

Rejim döneminden kalma toprak mülkiyetine esasen dokunulmamıştır. Bu toprak mülkiyetinin iki biçimi var. İlki, kamu topraklarının uzun süreli kiraya verilmesi. İkincisi, doğrudan özel mülkiyet. Kamu mülkiyeti olarak kiraya verme, gerçekte özel mülkiyetin bir biçimi halini almıştır. Topraklar çok büyük, haliyle onun maliki olanlar da büyük toprak sahibi oluyordu. Büyük toprak sahipleri, aşiret ve mellaklar toprağı küçük parçalara bölerek yoksullara kiralıyor. Bu, toprak rantı sistemidir. Devrim bunu değiştirebilmiş değil. Toprağın eski sistemle işletilmesi ideolojik ve politik bir sorundur. Kapitalist nitelikte olduğu için sınıflar arası eşitsizliği artırmakta, emek sömürüsünü sürdürmektedir. Tarım işçiliği, topraksız ve yoksul köylülük, köylü nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Doğrudan özel mülkiyet ise, çoğunluğu ailelere ait küçük toprak mülkiyetidir.

Toprağın özel mülkiyet biçiminde işletilmesine ve işlenmesine karşı, alternatif üretim biçimi olarak kooperatifler yeterince geliştirilemedi. Bu alanda atılan iyi niyetli adımlar olumludur, ama var olan üretim ilişkisini özel mülkiyetten çıkartacak ve toplumcu karakterde ilerletecek nitelik ve nicelikten uzaktır. İlk başta bu amaçla başlamış olsa bile, bu kooperatiflerin birçoğu, zamanla, parası olanın katıldığı, kar payının egemen olduğu birer ticari işletmeye dönüşmüştür. Kar esasına, özel mülkiyet temeline dayanan kooperatifçilik hızla terk edilmeli ve gerçek anlamda toplumsal mülkiyet eksenli kooperatifçilik geliştirilmelidir.

Petrol çıkarma sanayii ekonominin temelini oluşturmaktadır ve kamu mülkiyetindedir, kimi kuyular işletilmek üzere kişilere ve şirketlere kiralanmaktadır. Petrol hammaddesini işleyecek tesisler olmadığı için ilkel rafinerilerde düşük kaliteli mazot ve benzin üretilmektedir. Mazot ve benzin, yaşamın birçok alanında önemli bir yer tutmaktadır. Petrol ticareti ise ambargodan kaynaklı çok sınırlı yapılmaktadır.

Kooperatiflerin öncülük ettiği konserve, cips, tekstil, terlik, makarna, su dolum tesisleri, temizlik malzemeleri üretimi, ekmek ve çeşitli atölyeler, zift fabrikaları ve bir çimento fabrikası dışında sanayi tesisi yoktur. Genel olarak üretim çok sınırlıdır. Küçük esnaf ve buna bağlı ticaret hakimdir. Sanayide ve tarımda çok yüksek bir oranda çocuk işçiliği vardır.

Kuşatma, ambargo, savaş ve bölgesel istikrarsızlık devam ediyor. Yatırım büyük oranda savunma harcamalarına gidiyor. Bundan dolayı, siyasal sorun ağırlığını korumaktadır. Ekonomik kalkınma aciliyetini ve zorunluluğunu göstermekle birlikte, siyasal başarı sağlanmadan ekonomik inşa da güvencelenemez. Ekonomik inşayla bu gerçeklik unutulmadan ilişkilenilmelidir.

Tarım, hayvancılık ve sanayi alanlarında merkezi, bölgesel ve dönemsel planlamalar yapılmalı ve toplumsal mülkiyetin geliştirilmesi esas alınmalıdır. Her alanda toplumsal mülkiyetin geliştirilmesi hedeflenmeden kapitalizme karşı mücadelede başarılı olunamaz. Devriminin bir başka özgünlüğü de, kadının askeri alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da özne olmasıdır. Kendine ait üretim fabrikaları, atölyeleri, kooperatifleri vardır, bunlar daha da geliştirilmelidir.

Artan oranlı tek bir vergi sistemi uygulanmalıdır.

Toplumun en acil ihtiyacı olan ürünlerden başlanarak üretim yapılmalıdır. Kooperatifler, komünler, ekonomi komiteleri-konseyleri bu temelde örgütlenmeli ve çalışmalıdır.

İşsizlik çok fazladır. Devrimimiz genç bir nüfusa sahiptir. Genç nüfus başta olmak üzere toplum üretken güce dönüştürülmezse, bu durum, devrimin ideolojik, politik, kültürel zayıflamasına yol açabilir.

Toplumsal Durum

Suriye devletinin sömürgeci politikası sonucu, Arap halkında şovenizm egemen bilinç haline gelmiştir. Buna karşılık, Kürt ulusunda Arap halkına karşı bir ulusal güvensizlik oluşmuştur. Arap halkının Kürtlere karşı milliyetçi-şoven yaklaşımları devrimden bu yana önemli ölçüde değişmiş durumda, Kürt halkında da Araplara karşı güvensizlik duygusu adım adım değişiyor.

Toplumsal yaşamda dinin etkisi sınırlıdır, ancak siyasal yaşamda dini ve inanç örgütlenmeleri önemli yer tutar.

Tarih boyunca, sadece Kürtler arasında değil, Ortadoğu toplumu içerisinde aşiretsel yapı hep var olmuştur. Bundan dolayı, devrimin kazanımları ve değerleriyle bütünleşme gereken hızda ilerleyemiyor.

Devrim, aşiretsel kuralları ve kültürü bir çırpıda ortadan kaldıramaz. Eski ilişki biçimlerini yıkarak yeni toplumsal ilişki biçimlerinin inşası ile, bu tür geleneksel yapılar nesnel olarak gereksizleşir ve tedrici biçimde tasfiye olur. Ancak toplumsal inşada hıza ihtiyacımız vardır ve tedriciliğin yanı sıra, devrimimizin bazı tedbirler geliştirme, devrim yasalarının ve toplumsal sözleşme hükümlerinin uygulanması yönünde girişimlerle topluma öncülük etme görev ve sorumluluğunun altını çizmek gerekir.

Kentleşme giderek gelişirken, ticari yaşamda da canlanma artmaktadır. Devrimimizin sınıfsal karakterindeki bir zaaf olarak, Rojava-Kuzey Suriye ekonomisinde zengin köylülük ve ticaret burjuvazisi hala etkin bir konuma sahiptir. Sınıfsal olarak sömürücü olmakla birlikte, siyasal olarak devrimden yana oldukları için geçici bir ittifak söz konusudur. Devrimin aslında tasfiye edeceği bir sınıftır bu.

Topraksız köylüler, küçük esnaflar, doktorlar, öğretmenler, zanaatkarlar, işçiler, mevsimlik tarım işçileri ve yarı-proleterler toplumun büyük bölümünü oluşturdukları gibi, devrimimizin de temel dayanaklarıdır.

Rojava’da Kürt ve Arap uluslarının yanı sıra, Süryaniler, Asuriler, Çerkesler, Çeçenler, Türkmenler, Ermeniler gibi farklı ulus ve ulusal topluluklar vardır.

Baas döneminde Hristiyan topluluklar kendi içlerine çekilmiş halde, rejimin öfkesini çekmekten kaçınarak yaşamlarını sürdürdüler. Hristiyan halkımızın bir kesimi henüz rejimle tüm bağlarını koparmış değil. Diğer halkların ve inançların devrime katılımı olumludur.

Kadın Devriminin İnşa Süreci Ve Gençlik

Kadın devrimi Rojava devriminin parlayan yanıdır.

Kadın komünleri taban örgütlenmesidir ve meclislerle birlikte çalışmaktadır. Köy, mahalle, şehir, eyalet, komün ve meclis örgütlenmesi üzerinden gelişir. Devrimimizin inşa çalışmalarının belli bir döneminden itibaren kurulmasına dönük tüm çabalara rağmen, kadın komünlerinde, gerek kadınların katılımı, gerekse işlevlendirilmesinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Gelinen aşamada ayrı kadın komünleri oluşturmak yerine, genel komünler içinde kadınların örgütlenmesi fikri geliştirilmiştir. Komünler, kadınların toplumsal taban örgütlenmesi olarak, yerel iktidar organına dönüştürülmelidir. Komünlerin kadın özgürlükçü politikaları, kararları meclisler aracılığıyla üst meclislere taşınarak yönetme ilişkisine doğrudan müdahale olanağını açığa çıkaracaktır. Komünler kadınların kendi kendini yönettiği bir yapıya kavuşmalıdır. Toplumsal üretime dayalı komünler ise kooperatiflerle birlikte ele alınarak, kadınların toplumsal üretkenliğin yanı sıra, dayanışma bilincini de geliştirmesini sağlayacaktır.

İkinci olarak, kadınların toplumsal yaşama, üretime, yönetme ilişkisine katılımlarının önündeki temel engel, toplumumuzun erkek egemenlikçi, aşiretsel yapısıdır. Dünkü sistemin kalıntıları, kadınların geleneksel rollerden sıyrılıp toplumsallaşmasının önündeki engeller olmaktadır. Bu yanıyla, kadın devrimimizin geliştirdiği güçlü adımlara, kazanımlara rağmen, devrimimiz evlerde henüz bir zihniyet değişimini tamamlayamamıştır. Bu da, kadınların devrimin inşasına katılımını zayıflatmaktadır. Devrimin kurumlarında var olan erkek egemen anlayış ve yaklaşımlarla mücadele etmek ve kadın yasalarını uygulatmak temel görevlerimizdendir.

Kadınların evlerinden çıkıp toplumsal yaşama katılımlarını sağlamak önceliğimiz olmalıdır. Kadını hiçleştiren aşiretsel ilişkilere karşı ideolojik mücadelede süreklilik sağlanmalıdır. Bununla beraber, kadınları eve mahkum eden ev içindeki tüm işlerin toplumsallaştırılmasına dönük projeler geliştirmeliyiz. Çocuk evleri, toplu yemekhaneler, yaşlı bakım merkezleri, çamaşırhaneler vb. Üretim komün ve kooperatifleri aracılığıyla toplumsal üretim projelerinin geliştirilmesi, kadınların sosyal ve toplumsal yaşama katılımlarının önünü açacağı gibi, kadının erkek karşısında ekonomik olarak bağımsızlaşmasını da sağlayacaktır.

Gençlik

Rojava-Kuzey Suriye devrim kurumlarına baktığımızda, devrimin yönetim ve karar mekanizmalarında, komünlerde, meclislerde, bakanlık ve yerel yönetimlerde, gençliğin dinamizmiyle henüz yeterli düzeyde yer almadığını görüyoruz. Bu durum, gençliğin siyasete karşı mesafeli durmasına yol açıyor. Ayrıca toplumsal yaşam, aile ve aşiret ilişkileri, gençliğin devrimin inşasında oynayabileceği etkin rolü zayıflatıyor. Yine kendileri ile ilgili konularda aile-aşiret büyükleri karar veriyor. Devrim toplumsal alanda derinlik kazanmadıkça, geleneksel ilişki biçimi yeniden dirilir. Devrimimiz bununla mücadeleyi de bir görev edinmelidir.

Rojava-Kuzey Suriye devrimi gençliğe özgürlük getirdi, ama bu, bireysel özgürlük ile sınırlı kalırsa fazla bir anlam taşımaz, özgürlük siyasette rol üstlenme ile birleşirse gerçek değerini kazanır.

Devrim öncesi geleneksel ilişkilere geri döndürülme durumu, genç kadınlar açısından daha yaygın yaşanmaktadır. Devrimin savunmasında YPJ'ye katılarak kendi devrimini de gerçekleştiren genç kadınlar, kadın devriminin mimarları oldular. Ancak bugün, bu genç kadınlar da, gerçekleştirdikleri devrimin inşa görevleriyle etkin bir ilişkileniş içinde değiller. Rojavalı genç kadınların geleneksel kadınlık rollerine geri dönüşleri, devrimin geri gitmesi anlamına gelir, bu düzeyde stratejik bir tehlikeye işaret eder.

Nasıl Bir Program, Nasıl Bir Strateji?

Kürdistan’ın özgürleştirilmesi ve sosyalizmi inşa etmek birbirine bağlı ve iç içe geçen iki temel stratejidir. Bu strateji aynı zamanda, bir Ortadoğu devrimi ve demokratik ve sosyalist Ortadoğu federasyonunu da kapsar.

Rojava özelinde ise konuyu önceki bölümlerde kısmen ele almıştık. Konferans demokratik devrimin sosyalizme doğru ilerletilmesini en yakın stratejik hedef olarak koymakta ve bu hedefe bağlı bir asgari program önermektedir.

Rojava ve Suriye'nin ekonomik ve toplumsal koşulları, proletaryanın nicel ve nitel gelişkinlik düzeyi, devrimin gerçekleştiği bölgesel koşullar, emperyalist ve gerici bölge devletlerinin varlık biçimleri, demokratik devrimden sosyalist devrime geçiş için koşulların çok zorlu olduğunu göstermektedir. Bu görevin gerçekleşebilmesi için devrimin temel güçleri arasında, proletarya partisinin kurmaylığında, hem bilinç hem de örgütlülük düzeyinin yükseltilmesi gerekir. Bunun için devrimin stratejik bileşenlerinin kazanılması esastır. Bu durum, öncü partinin yüksek bir kararlılık ve güçlü bir taktik esneklik sergileyerek, emekçi tabakaların bilinç, örgütlenme ve hazırlık düzeyini yükseltmesini gerekli kılmaktadır.

Komünist hareket, demokratik devrimi geliştirmeyi, kitleleri bu süreçte eğitip dönüştürmeyi sosyalist devrim hedefine bağlı bir görev sayar. Bu yüzden o, bir yandan ulusal, demokratik köylü, demokratik kadın ve genel demokratik halk kazanımlarını destekler, gelişimi için mücadele eder, ama bir yandan da Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Türkmen, Çerkes topluluklardan kadın ve erkek işçileri, genel demokratik hareketten ayrı olarak, sınıf çizgisinin örgütlü kuvvetleri haline getirmeye çalışır.

Demokratik devrimi geliştirirken, piyasa temelli ekonomik görüş açısına göre değil, devrimin gelişim stratejisi ile uyumlu bir politik ekonomi anlayışı doğrultusunda hareket eder.

Devrimin sürekliliği ve geleceği için, halk yönetiminin, işçilerin, emekçilerin, yoksulların meclis ve komün tarzında örgütlenmesi, bu kurulların etkin ve sürekli kılınması için çalışır. Devrimin kesintisiz biçimde sosyalizme ilerlemesinin koşullarını hazırlamak üzere, halk iktidarının iktisadi temellerini güçlendirecek toplumsallaştırma önlemleri için çalışır. Bu kapsamda, mevcut sınıf ilişkilerinin sosyalist devrim lehine gelişmesi için, örgütsel ve hukuksal kazanımları çoğaltmayı esas alır.

Kadın devrimine sahip çıkmak, onun kazanımlarını pekiştirmek temel önemdedir; devrimci proletaryanın nihai zaferi kadın devriminin sürekliliğinden geçer.

Devrimi savunma ve geliştirmede şehitlere bağlılık, yeni insanın yaratılmasında şehitleri örnek alma, devrimci prototipler olarak şehitleri topluma tanıtmayı ideolojik, ahlaki ve vicdani görev olarak yerine getirir.

Demokratik Devrimimizin Geliştirilmesi Ve Sosyalizme Doğru İlerletilmesi

Programdaki kimi bölümleri şu biçimde özetleyebiliriz:

İşçi-emekçi-kadın meclis ve komünlerine ve halklar meclisine dayalı halk egemenliğinin toplumsal maddi temelleri güçlendirilecektir.

Devrimci bir yönetim altında olan Rojava ve Kuzey Suriye’de Baas'çı burjuvazinin sömürgeci diktatörlüğünün geriye dönmesine, emekçiler arasında bu bilincin canlı kalmasına hizmet edecek tüm kurumlar devrimin egemenlik alanlarının dışına çıkartılacaktır. Sömürgeci dönemin mirası olan bütün iktisadi, siyasi ve toplumsal kalıntılar tasfiye edilecektir. Suriye’nin geri kalan coğrafyasında egemenliğini sürdüren burjuva gerici Baas rejiminin devrimle yıkılarak, yerine, ayrılma hakkının korunduğu, işçi-emekçi meclis ya da komünlerine dayalı birleşik halk cumhuriyetleri iktidarının kurulması devrimimizin temel görevlerinden olacak, bu devrimde kadınlar iktidarın eşit ve bağımsız ortağı olacaktır.

Emperyalistlerin devrimimizin temel düşmanlarından olduğu gerçeğine uygun olarak hareket edilecek, bu kapsamda, özgüce dayalı, bağımsız bir çizginin sürdürülmesi esas olacaktır. Emperyalistler arası çelişki ve çatışmalardan devrimin gelişimi ve korunması kapsamında yararlanma imkanları kullanılırken, bağımsız çizginin güvencelenmesini sağlayacak önlemler alınacaktır. Yapılan tüm uluslararası anlaşmalar halka açıklanacaktır.

Büyük toprak sahipleriyle, eski devletin mülkiyetinde bulunan tüm yapı ve topraklar, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile üretim aletleri, kentsel araziler ile büyük iç ve dış ticaret halk mülkiyeti haline getirilecektir. Devrimin inşası ve savunması esasına uygun kullanılacaktır.

Halk mülkiyetine dönüştürülen toprakların, üretim aletlerinin vb. bir bölümü örnek çiftlikler olarak değerlendirilecek, bir bölümü kooperatiflerde örgütlenecek yoksul ve az topraklı köylülerin kullanımına sunulacaktır. Ekonominin bütün sektörlerinin yönetimini elinde tutan meclis ve komünler iktidarı, ekonominin diğer sektörlerinde işçi-emekçi meclisleri aracılığıyla işçi denetimi sağlayacaktır.

İşçi-emekçi meclisleri iktidarı, dünya proletaryası ve halklarının ulusal kurtuluş, devrim ve sosyalizm savaşımlarını bütün olanaklarıyla destekleyecek, tüm dünyayı köleleştirmeye çalışan emperyalist devletlere karşı dünya halklarının devrimci bir üssü olacaktır.

Filistin ulusunun devrimci ve demokratik muhtevalı tüm talepleri desteklenecek, Filistin devriminin zaferi için yürütülen mücadeleyle omuz omuza hareket edilecektir. Halkların birleşik mücadelesi büyütülecektir.

İşçi-emekçi meclisleri iktidarı, bütün insanlığı tehdit eden nükleer, biyolojik, kimyasal ve diğer silahların yok edilmesi, yasaklanması için dünya halkları ve devrimci, demokratik güçleriyle birlikte kararlı bir savaşım verecektir.

İşçi-emekçi meclisleri iktidarı, azami kar elde etmek için doğal ve tarihsel çevreyi yok eden kapitalistlerin ve emperyalistlerin tersine, insanlığın bu ortak mirasını özenle koruyacak, geri ve bağımlı ülkelerin emperyalist devletlerin sanayi atıkları için bir çöplük olarak kullanılmasına karşı duracak, küresel ısınmaya karşı mücadeleleri destekleyecek ve dünya çapında gerekli önlemlerin alınması için çaba gösterecektir. Hayvanlara yönelik işkence ve değişik canlı türlerinin varlığını tehdit eden eylemler yasaklanacak, toplumun doğayla uyumlu ilişki kurması hedefiyle çalışmalar yürütülecektir.

Devrimcinin Görevi Devrimi Savunmaktır

Rojava devrimi büyük bir saldırı altında. Türk burjuvazisinin faşist sömürgeci devleti, paralı askeri durumundaki faşist politik islamcı çetelerle birlikte, soykırımcı katliamlar yapıyor. Rojava halkları devrimci öncülerle birlikte savaşıyor, direniyor, sömürgecilere kök söktürüyor. Bugünün görevi her türlü araç ve yöntemle devrimi savunmaktır. Bu savunma sadece Rojavalıların omuzlarına yüklenemez. Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler Rojava devrimini savunma eylemini yükseltmeli, her türlü mücadele yöntemi ile direniş cephesini mümkün olan en geniş alana yaymalıdırlar. Dünyanın bütün devrimcileri, halklarını ayağa kaldırarak sömürgeci faşist saldırganın teşhir ve tecrit edilmesini sağlamalıdır. Günün öne çıkan enternasyonalist görevi budur.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi