1945-46  Rojhilat Devrimi, Güney Azerbaycan ve Rojhilat’ın İşgali

Şah rejimi 1930’ların sonlarında Nazi Almanyasına yanaşınca, hem İngiltere ve ABD’nin emperyalist çıkarları hem de Sovyetlerin güvenliği riske girer. Bunun üzerine 1941’in Ağustos sonlarında SSCB ve İngiltere “Batı İran”ı işgal eder. “Batı İran” denilen Rojhilat ve Güney Azerbaycan’daki askeri işgal ikili karaktere sahiptir. Bir taraftan yabancı orduların işgalidir; diğer yandan işgal bölgenin gerçek sahibi Kürtleri ve Azerileri değil, bu iki ülkede işgalci olan İran’ın askeri ve siyasi kurumlarını geriletmeyi ve denetim altında tutmayı hedefler. İngiltere’nin sömürgeci emellerinin varlığı ve Kürtlere herhangi bir statüye karşı olmasından dolayı İran işgalciliğinin yerine ikame olur. Sovyetlerin sömürgeci amaçları yoktur, 1944 ortalarından itibaren SB, artık Kürtler ve Azerilerin ulusal, politik ve örgütsel özne olmalarının kalkanı, destekçisi ve teşvikçisidir.

Rojhilat’ta Ulusal Güçler

İşgal ile birlikte, Kürtlerde farklı nitelikte dört kanaldan ulusal mücadele ivme kazanır. Birincisi; 16 Eylül 1942’de Mahabad'da Komelê Jîyaneweyê Kurdistan*’ın (Kürdistan Diriliş Cemiyeti)  kurulmasıdır. Kentli küçük burjuvaların önderlik yaptıkları örgüt, ulusal demokratik bir oluşumdur. Hızla kitleselleşerek iki yıl içinde bütün ulusal güçler için de çekim merkezi haline gelir.

Komeley’in söyleminde, nihai hedefi bağımsız ve birleşik Kürdistan’dır. Asgari stratejik hedefi Rojhilat’ın bağımsızlığıdır. Antifeodal, yurtsever, halkçı ve demokratik bir örgüttür. “Kürt halkının haklarını kendi çıkarları uğruna satıp feda eden eşraf, ağa ve mütegallibe takımına”1 eleştiriler getirir. Toprak reformunu savunur. Geleneksel Kürt siyaset tarzına duyduğu tepkiyle silahlı mücadele biçimlerine başlarda mesafelidir. Sosyal ve ekonomik sorunlar toplumun sınıfsal yapısıyla açıklanmaya çalışır. Ancak sınıf mücadelesini kavrayışı son derece yüzeyseldir. Büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin emek sömürüsünü egemen mülkiyet biçimiyle değil, ağa ve patronun aç gözlülüğü gibi öznel eğilimlerle açıklar. Toplumun ahlaki eleştirisi ön plandadır. İllegal bir örgüttür. Üç-beş kişilik gizli hücrelere dayalı bir örgütlenmedir. Siyaset ve örgüt anlayışı belli düzeyde ilkellik ve amatörlükler taşır.

Komite bir örgüt inşa etmez. Geleneksel Kürt üst tabakası olan aşiret reisleri ve tarikat şeyhleriyle birebir görüşmeler, toplantılar yaparak onları ulusal davaya destek vermeye ikna etmeye çalışır. Bu çalışmada Kadı Muhammed ve Nakşibendi Şeyhi Abdullah Gilani Efendi başı çeker.

Üçüncü politik aktör ise Rojhilat’ın kuzeyinde ve Urmiye çevresinde silahlanarak yarı-özerk statülerini geri kazanan aşiretlerdir. Sovyet temsilcileri ile bu aşiretlerin reisleri arasında 22 Mayıs 1943’de yapılan toplantıda Kürt heyeti silahların taşınmasına izin verilmesi “Kürtlerin kendi ulusal işlerini çekip çevirmekte bağımsız olmalar , anadilde eğitimin serbest bırakılması, Kızıl Ordu İşgal Bölgesi’nin Urmiye çevresindeki kırsal bölgeyi de kapsayacak tarzda genişletilmesi” taleplerinde bulundular. Bir anlaşmaya varılamasa da toplantıdan sonra Sovyetlerin uyarısı doğrultusunda baskın, yağma ve aşiretler arası çatışmalarda ciddi bir azalma yaşanır. Kürt aşiretleri fiilen silah taşımaya devam ederler; diğer talepleri gerçekleşmez. Ancak silahlarını ve yarı-özerk statülerini korumaları, geleneksel iktisadi ve kültürel yaşam tarzlarına geri dönmeleri, ulusal duygu ve düşüncelerin ivmelenmesinin zemini olur.

Dördüncüsü ise, Hame Reşid Han’ın aşiretini silahlandırarak Bane yakınlarında beyliğini ilan etmesi olur. İran yönetimi bölgenin yerel özerkliğini tanır ve bir vali atar. Ancak vilayeti fiilen iki yıl Hame Reşid Han yönetir. Hame Reşid Han geleneksel bir Kürt siyaset ve örgütlenme anlayışına sahiptir. Aşiretçi rekabetle hareket eder. Tutarlı ulusal bir çizgi izlemese de bu konjonktürde nesnel olarak ulusalcı duygu ve düşüncelerin gelişmesine zayıf da olsa katkısı olur.

Komeley JK’dan  KDP’ye

1945’e gelindiğinde Kürt ulusal hareketi kitleselleşmiş ve Komeley hareket üzerinde hegemonya kurmuştur. Hem Kürt ulusal güçlerinin en geniş birliğini sağlama arzusunu hem Sovyetler’in daha meşru bir muhatapla ilişkiye geçme talebini karşılamak için 16 Ağustos’ta Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) kurulur, Komeley feshedilir.

Komeley’in son 1-1.5 yıldır yaşadığı dönüşüm onu yeni bir eşiğe getirir. KDP’nin kuruluşu hem bu evrimin sonucu hem de ondan kopuştur. Kadı Muhammed Merkez Komite’de yer almaz. Fiiliyatta ise birlikte çalışmayı tercih ettiği bir kaç kişilik ekiple siyasal önderliğin merkezinde ve tepesindedir. Kent yönetiminde, Rojhilat’ın genelini ilgilendiren politikalarda ve Sovyetlerle ilişkilerde yetki, fikir sorma, gerektiğinde uzlaşmayı ihmal etmese de ondadır. Örgütsel önderlik, propaganda, genel siyasal, örgütsel, kültürel faaliyet vb. işler MK’dadır. MK kent yönetiminde onu aşan müdahalelerde bulunmuyor, talep ve önerilerini ona iletiyordu. Onun otoritesine saygılıdır. Bu durum çift başlığın zeminidir. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra da devam eden bu durum kendiliğinden oluşmuş özgün bir parti ‘devlet’ ayrışmasının biçimiydi. Karşılıklı uzlaşma ve uyum çift başlılığı örterek, işlevsel bir işleyişe yol açar.

Kadı Muhammed’in parti ve ‘devlet’ önderi olarak tanımlanmamış ve sınırları net olarak çizilmemiş otoritesi onu fiilen partinin üstünde bir otorite merkezi haline getirir. Yöneticilik yabancılaşmasının derinleşmediği koşullarda ciddi bir sorun, gerilim ve yetki paylaşımı kavgasına yol açmaz.

Sovyet otoritesinin yönlendirici varlığı, sürmekte olan İran tehdidi, mevcut olanaklar ve statünün geleceğinin belirsizliği Kürt ulusalcılarını iç gerilim ve klikleşmeden yenilginin ön gününe kadar uzak tutar. Ancak parti, ‘devlet’ ve toplum içi sınıfsal farklılıklar, kimi büyük toprak sahipleri, aşiretler, tarikatlar ve geniş aileler arası rekabet; klikleşme ve gerilimin nesnel zemini olarak varlığını korur.

İKDP, Komeley’in “bağımsız Rojhilat ve bağımsız birleşik Kürdistan” ile “toprak reformu” programatik hedeflerinden, Rojhilat’ın ulusal özerkliği hedefine ve toprak reformundan vazgeçmeye doğru geri düşüş yaşar.

Bir başka açıdan bakıldığında Komeley’in devrimci programatik hedefi ile devrimci mücadele araç ve biçimlerine mesafeli duran pratiği arasında bariz bir çelişki vardır. İşin ağırlığına denk bir hazırlığı yoktur. Devrimci strateji ile reformcu strateji arasında yalpalar. Bağımsız Rojhilat ve birleşik Kürdistan hedefi terk edilince programı ile siyasal pratiği uyumlu hale gelir. KDP kurulmadan önce ulusalcı Kürt üst tabakasını kapsamak için söyleminde geri adım atmaya başlamıştı. KDP’nin kurulmasıyla tamamlanan programatik geri adım yalpalamayı tasfiyeci biçimde sona erdirir. KDP ulusal demokratik reform partisi olarak doğar.

Son bir-bir buçuk yıldır Komeley’de adım adım aşılmaya başlayan aşırı temkinlilik, ilkellik ve amatörlük önemli oranda geride kalır. KDP yeni kurum ve olanaklara kavuşur. Meşruiyet bilinci ayağa kalkarak açık politik ve örgütsel faaliyetin olanaklarını sonuna kadar zorlar. Şüphesiz yakalanan bu meşruiyet bilincinin devrimci bir program ve stratejiyle de sağlanmasının önünde engel yoktu. Güney Azerbaycan ve Rojhilat’ta devrimci yükselişin emareleri ortaya çıkmışken bu geri adımları atmak ironiktir.

Kadı Muhammed ve Kürt ulusal demokratik önderliğinin diğer bileşenleri Sovyetlerin desteğine güvenirler, onların dostluğuna değer verirlerdi. Kürt ulusal hareketinin Sovyetlerin vesayeti altına girdiğine dair söylentilere kulak asmazlardı. Bu yolu kendileri tercih etmişti. Sovyetlerin buna zemin oluşturup destek verdiğinin bilincindeydiler. Sovyetlerin kimi müdahaleleri olsa da bunlar dayatma tarzında değildi.

Sovyetlerle işbirliği stratejik olmaktan uzaktı. Güney Azerbaycan’daki Azerbaycan Demokrat Partisi (ADP) gibi sosyalist yurtsever bir hareket değildi. TUDEH’in Rojhilat’daki örgütlülüğü yok denecek kadar zayıftı.

Kürt ulusal önderleri 1945 Eylül başında Bakü’ye ikinci defa gittiklerinde irade birliğini sağlamış, daha örgütlü, daha hazırlıklı açık bir partinin yöneticileriydiler artık.

Kürt heyeti Bakü’de öncekinden farklı olarak yüksek bir devlet protokolüyle karşılanıp ağırlanır. Bakırof’un başında bulunduğu Sovyet heyetiyle görüşür. Bakırof, Kürt ulusal özerkliğinin

koşullarının oluşmadığını, Güney Azerbaycan ulusal özerk cumhuriyeti içinde bir ulusal statüyle yetinmeleri gerektiğini söylese de Kürt heyeti bunu kabul etmez. Bunun üzerine Bakırof, Kürt heyetinin itirazına karşı çıkmaz, tartışmayı uzatmaz. Açıkça Kürt ulusal özerk cumhuriyetine onay verdiğine dair de herhangi bir şey söylemez. Öyle anlaşılıyor ki Bakırof bu fikir ayrılığını sessizce geçiştirerek ilk olarak Kürt ulusal iradesi karşısında durmaya isteksiz olmuş; ikincisi ise bu sorunun çözümünü zamana bırakarak, olası durum değişikliklerine bağlı olarak nihai kararı geleceğe havale etme tavrı sergilemiştir. Bakırof bu görüşmede, Sovyetler adına askeri, maddi ve teknik yardımda bulunma sözü verir. 

Rojhilat Devrimi

1.Dünya Savaşı’nın zaferi dünya halklarında devrimci ve demokratik bir coşku seli yaratır. İran siyasi sınırları içinde de durum farklı değildir. Güney Azerbaycan ve Rojhilat’da ise 1945 yazı ve sonbaharında devrimci duruma işaret eden halk ayaklanmaları gündeme gelir. Bu durum karşısında Sovyetler aşırı temkinli politikadan vazgeçer. Bu iki ülkede ulusal demokratik statü mücadelesine destek verme kararı alır. Eylül başında TUDEH’in Azerbaycan kolu ADP adıyla yeniden yapılandırılır. 12 Kasım’da Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC) kurulur.

1942 başından beri Mahabad’da İran devlet otoritesi sembolik düzeydedir. Gerçekte kenti, saygınlığına, manevi otoritesine ve birkaç aşiretin askeri desteğine dayanarak Kadı Muhammed yönetmektedir. 17 Kasım ve 17 Aralık 1945’de halk ayaklanarak ilkinde polis karakolunu, ikincisinde adliye binasını basarak İran devlet otoritesinin son kalıntılarını da tasfiye eder.

17 Kasım’daki halk ayaklanması ile İran’ın askeri ve siyasi otoritesinin son kalıntılarının tasfiye edilmesi devrim niteliğindedir. Halkın kitlesel seferberliği, inisiyatifi ve kararlılığıyla gerçekleşmiştir. Halk öncülerinin önüne geçip eski iktidarı tasfiye etmiştir. Yeni iktidarın önü açılmıştır. Aynı zamanda bağımsız ve özgür Rojhilat kazanılmıştır.

Gerçekte bu tarihten itibaren, İran ordusunun yeniden işgaline kadar Rojhilat’ın bu parçası bağımsız ve özgürdür. 17 Aralık ayaklanması, biçim olarak İran işgalciliğine karşı olsa da esas olarak ulusal statü ilan etmede ayak direyen Kürt ulusal yönetimini adım atmaya zorlama hamlesidir. Kürt Cumhuriyeti (KC) fiilen bağımsız ve demokratik bir cumhuriyettir. Buna ulusal demokratik özerklik kılıfını giydiren, elde edilmiş bağımsız Kürdistan devletini ilan etme, buna uygun bir strateji, siyasi ve askeri hazırlık yapma cüreti ve gücü kendinde bulamayan KDP ve KC yönetimleridir.

17 Kasım ve 17 Aralık ayaklanmalarıyla açığa çıkan halkın ulusal özgürlük isteği Rojhilat’ın kuzey yarısındaki kentlerin ve bazı aşiretlerden halkın ortak eğilimidir. Bu eğilim KDP’nin MK’sı dahil bütün örgütlerinde ağırlıktadır. Bu kesim içinde geleneksel yaşam tarzı ve tutucu düşünceleri savunanlar olsa da giderek modern yaşam tarzına ve ulusal mücadeleye eğilim güçlenmektedir. Mahabad başta olmak üzere kentlerde yaşayan küçük burjuva ailelerden gençler ulusal bağımsızlık özlemi taşımaktalar. Bu özlemlerini ifade etmekte ve fiili meşru mücadele konusu yapmaktan geri durmazlar.

Kadı Muhammed’in merkezinde bulunduğu önderlik kadrolarının bir kısmı, kimi risklere dikkat çekerek ulusal bir statü ilan etmek için henüz erken olduğunu düşünüyorlardı. Ancak ayaklanmalardan sonra halkın ulusal özgürlük özleminin daha fazla ötelenemeyeceğini anlamışlardır.

Kadı Muhammed Tebriz’e giderek son bir kez Sovyetlerin, AHC ve ADP’nin nabzını yoklar. Sovyet yetkililer büyüyen ve artık zapt edilmeyen Kürt ulusal duygu ve bilincinin farkındadır. Gönülsüzce ve AHC’yle “bütünleşme değilse bile birleşme”de ısrarlı olmayı sürdürseler de Kürdistan Cumhuriyeti’nin (KC) ilanına karşı çıkmazlar. ADP önderliği ise bu girişimi kabullenmez.

Böylece hazırlıklar tamamlandıktan sonra 22 Ocak 1946’da Çuwarçıra (Çarçıra/Dörtçıra) Meydanı’nda büyük ve coşkulu bir kalabalık eşliğinde KC ilan edilir.

KC, sınırlarını bütün Rojhilat’ı kapsayacak tarzda genişletme perspektifi olmakla birlikte şimdilik Mahabad, Bukan, Naqadeh ve Uşraviye şehirlerinin içinde olduğu Doğu Kürdistan’ın üçte birini kapsamaktadır. Yanı sıra Kürtler kadar Azerilerin de ağırlıkla olduğu Hoy, Salmas ve Urmiye’nin nereye ait olduğu ADP ve KDP arasında tartışmalıydı. Bu ve benzeri anlaşmazlıkların çözümü nihai kurtuluşa kadar ertelenir.

KDP köylülerle yeterince yaygın ve sıkı bağlar kuramamış, kırdaki zayıflığı cumhuriyet merkezi yönetiminin onlar üzerindeki doğrudan etkisini sınırlandırmıştır. Büyük toprak sahipleri ve bazı aşiret reisleri cumhuriyetin kurulmasını maceracı bir girişim olarak görüp mesafeli durur. Daha ileri gidip cumhuriyet aleyhine çalışmak için İran hükümeti ile  işbirliğine girenleri de vardır. İngiltere’nin işgali altındaki bölgede kimi aşiretlerle ilişki kurulup, Mahabad’a gelip destek veren ve görev talep edenlerin varlığına rağmen, oralarda etkin bir Kürt ulusal mücadelesi örgütlenemez. İngiltere’nin işgali ve Sovyetlerin onları rahatsız etmeme politikası da aşılmayı bekleyen önemli bir engel olarak durmaktadır.

Cumhuriyet’in Niteliği

30 kişilik Kürdistan Milli Meclisi (KMM) oluşturulur. KMM’nin 11 Şubat’ta yaptığı toplantıda, cumhuriyetin ilan edildiği mitingde halka onaylatılan Kadı Muhammed’in Cumhurbaşkanlığı resmileştirilir. 14 kişilik hükümet kurulur. Bayrak ve milli marş belirlenir.

Hükümetin ve cumhuriyet bürokrasisinin politik söylemine ve tarzına ağırlığını koyan kentli küçük burjuvazi ve ticaret burjuvazisinin alt ve orta kesimidir. Bu kesim ulusal demokratik bir çizgiye sahiptir. Bağımsızlık ve reform yanlısıdır. Sınıfsal ittifakın diğer kanadı, ulusalcı büyük toprak sahiplerinin çoğu ise ulusal, toplumsal ve iktisadi tutuculuğa eğilimlidir. Kentlerde siyasal yönetim, sosyal hayat ve eğitimde baskın eğilim modern yaşam tarzı ve ulusal demokratik bilinçtir. Kırda ise geleneksel feodal yaşam tarzı ve iktisadı sürdüren göçebe aşiretler ve onların reislerinin etkisi hala güçlüdür. Dolayısıyla hayat bulan geleneksel feodal yönetici yapı ile modern siyasal kurumların bir sentezidir. Kırda KC’nin etkisi yerel feodal yapının süzgecinden geçerek pratiğe yansır.

KDP’nin yönetici organlarında ve KC bürokrasisinde küçük burjuva ulusal devrimci bir kanat vardır. Ama birleştirici program ve strateji reformcudur. Söylemlerinde Sovyetlere ve Stalin’e övgüler olmakla birlikte sosyalizm sempatisine denk düşmez. AHC’nin aksine, toprak reformu ve ulusallaştırma gibi toplumsal devrimci hamlelerden uzak durulur.

Uluslar arası faşist-emperyalist bloka karşı açık ve net bir duruş alınmış olsa da İngiltere ve ABD’yi de kapsayacak bir antiemperyalist söylem yoktur. Kritik kimi eşiklerde bu devletlerin bölge temsilcilerinden yardım talep etmekten imtina etmezler. Bu devletlerin destek vermemeleri KDP ve KC’nin karşı duruşundan kaynaklanmaz; bu emperyalist devletlerin İran ve bölge gerici devletleriyle kurdukları stratejik işbirliğini riske sokmak istememelerindendir. Dolayısıyla çerçevesi çizilmiş bir antiemperyalist program ve siyasi çizgiye sahip olmamakla birlikte fiilen ve nesnel olarak antiemperyalist bir rol oynadığı söylenebilinir. SB’yle var plan işbirliği sürdükçe öznel olarak da antiemperyalist duruş gelişiyordu.

KC’nin ilanıyla birlikte Kürtçe resmi dil ilan edilir, eğitim dili Kürtçe’ye dönüştürülmeye çalışılır. Sovyetlerin hibe ettiği matbaa ile Kürtçe kitaplar, dergiler ve bir günlük gazete yayınına başlar. Kürtçe okuma-yazma seferberliği yapılır. Yine Sovyetlerin teknik yardımıyla Kürtçe radyo yayınına geçilir.

Kadı Muhammed hem ekonomik hem de siyasi olarak liberal demokrat bir çizgiye sahiptir. İran ile işbirliği yapan, cumhuriyet karşıtı ve vergi ödememekte ısrar eden kimi toprak ağalarına karşı zor araçları devreye sokulmaz. Kızıl Ordu’nun varlığı caydırıcı bir etkiye sahiptir. Doğrudan cumhuriyeti yıkmaya dönük açık faaliyetlerden uzak dururlar. Ancak Kızıl Ordu çekilip, İran Ordusu ilerlemeye başlayınca psikolojik üstünlük karşı devrimcilere geçer, açıktan KC karşıtı faaliyetlere girişirler.

Ulusal Ordu: Peşmerge Gücü

KC kurulduğunda daha önce Sovyetlerin verdiği ve İran ordusundan arta kalan silahların halka dağıtılmasının yanı sıra bireysel silah temin etme çabası yaygındır. Bununla birlikte göçebe aşiretler ve mülk sahibi kesimler de silahlanır. Başlangıçta cumhuriyetin silahlı gücü, Barzanili ve güvenilir aşiretlerin savaşçıları ve milislerinden oluşuyordu. Bu dağınık tabloya son vermek için düzenli ordu kurulur.

Orduya fedailiğin Kürtçe karşılığı olan “önde ölenler” anlamına gelen “Peşmerge Gücü” adı verilir. İlk halk ayaklanmasının günü olan 17 Kasım “Peşmerge Günü” ilan edilir. Doğrudan KC hükümetinin kontrolünde olan bin 200 Peşmerge Gücü’nün yanı sıra 8 bin 800 piyade ve bin 700 süvarilik aşiret milislerden oluşur. Peşmerge Gücü-aşiret milisleri ağırlıkla KC’nin güney ucunda Sakız-Bane yakınlarındaki hatta mevzilenir. Bunun ilk nedeni İran ordusunun saldırı olasılığının en yüksek olduğu hat olması; ikincisi KC’yi güneye doğru genişletme amacıdır.

Peşmerge Gücü, Saqız-Bane-Serdeşt hattında İran ordusuna karşı üst üste başarılar elde eder. İran- Sovyet petrol anlaşmasından sonra Sovyetler’in telkinleriyle çatışmalar durdurulur, genel saldırı planından vazgeçilir.

Haziran ortalarından itibaren cephede bir, bir buçuk aylık bir durgunluk yaşanır. Aşiret milislerinin ideolojik donanımı zayıftır. İdeolojik birliği yoktur, politik-örgütsel bilince sahip değildir. Savaşçıları gün boyu hareketli kılacak ideolojik, politik, örgütsel ve askeri eğitim mekanizmaları kurulmamıştır. Politik atmosferdeki her değişimden etkilenmektedir. Başlangıçta üst üste gelen askeri başarılar, sıcak savaş olasılığı düşman bilincini diri tutuyor; savaşma istek ve arzusunu körüklüyor; birlik dayanışma ve feda ruhunu besliyordu. Bu koşullar altında bir buçuk aylık durgunluk aşiretler ve savaşçılar arasında çözülmeye yol açar. Milisler kendiliğinden biçimde parça parça kuzeye, aşiret bölgelerine doğru çekilmeye başlar. Bir tek Barzani Peşmergeleri bu çözülmenin dışında kalır.

Diplomatik Yenilgi ve İran’ın İşgali

İran Sovyet petrol anlaşmasının imzalanması, hükümete üç komünistin dahil edilmesi, Sovyetler, Güney Azerbaycan ve Rojhilat’da; TUDEH ve diğer devrimci-demokratik güçlerde iyimser bir beklenti yaratır. ABD ve İngiltere’nin ağırlığını koymasıyla hükümet dağılır. Yeni kurulan hükümet, Güney Azerbaycan ve Rojhilat’ı işgal hazırlıkları başlatır. Kadı Muhammed’in Tahran’daki diplomatik görüşmelerinden bir sonuç çıkmaz.

Kürt ulusal önderliği, İran başbakanı Kıvamussaltana’nın kurduğu hükümetler ile İran devleti ve bağımlı olduğu emperyalist blok arasındaki gerilimi doğru analiz etmemiştir. Başbakan burjuva bir liderdir. Fars burjuvazisinin, Fars ulusunun ve İran devletinin nihai çıkarlarına bağlıdır. Bu durum bir dizi burjuva demokratik manevralar yapmasının önünde engel değildir. Bu demokratik görünüm ve adımlar gerçekte İran devletiyle ilgili hayali beklentiler ve yanılsamalar yaratmak dışında bir işe yaramaz. Bu yanılsamalar ve hayali beklentiler sayesinde SB, TUDEH, AHC ve KC yönetimleri bekleme koridorlarında tutularak oyalanmıştır. ABD ve İngiltere’nin desteğiyle İran devleti bu sayede aleyhine sonuçlanabilecek bir süreci, bu uzlaştırıcı burjuva hükümet eliyle atlatarak lehe çevirebilmiştir. Bu durum bir daha göstermiştir ki, “kötünün iyisi” demokrat, solcu görünen düzen içi bir lider, parti veya hükümet uzlaştırıcı siyasetiyle yarattığı sahte beklentiler ve oyalama sayesinde herhangi bir burjuva gerici iktidarın salt zor araçlarıyla oynayabileceğinden daha büyük bir rol oynayabilmektedir.

11-13 Aralık günlerinde katliamla işgal edilen Güney Azerbaycan karşısında SB, TUDEH ve İran’daki demokrasi güçlerinin sessizliğini koruması karşısında Rojhilat’da direniş kararlılığı yenilgiye uğrar. Direnişi bir tek Molla Mustafa Barzani savunur, O da Kadı Muhammed’i ikna edemeyince güçlerini toplayarak Mahabad’ı terk eder. İçlerinde KDP ve KC yöneticilerinin de bulunduğu toprak ağalarının ve aşiret reislerinin önemli bir bölümü İran’a bağlılıklarını bildirme yarışına girerler.

Kadı Muhammed kimi kazanımları koruyabilme umuduyla ve kansız bir geçiş ile İran’la uzlaşmayı kabul eder. Böylece tek kurşun atmadan başkent Mahabad işgal edilerek 330 gün sonra KC yıkılır. Kürt ulusal önderleri tutuklanır.

Kadı Muhammed tutuklanmadan kısa süre öncesine kadar iyimser bir yaklaşıma sahip olsa da devletin asıl niyeti açığa çıkınca bütün sorumluluğu üzerine alıp diğer Kürt önderlerini cezadan kurtarmaya çalışır. Bu andan sonra bütün uzlaşıcı eğilimlerini, yalpalamaları ve zikzakları bir kenara bırakıp fedai bir ruhla hem mahkemede hem de idam sehpasında başı dik bir duruş alır. Hem ulusal özerk cumhuriyet çerçevesinde Kürt ulusal davasını savunur hem de İran siyasi sınırları içindeki diğer ezilen halkların ve Fars halkının mücadelesine demokratik ve özgürlükçü bir

perspektifle sahip çıkar. Savcı ve mahkeme heyetinin çabalarına rağmen SB’yi eleştiren bir cümle çıkmaz ağzından. Artık idam edileceğinden emindir. Kürt ulusunun özgürlüğü ve geleceği için konuşmaktadır.

Savunmalarda İran devlet otoritesinin yok olduğu olağanüstü koşullar altında, kaos ve kargaşayı önlemek için bu boşluğu anayasal zeminde doldurmaya çalıştıklarını belirtirler. Gerçeğe denk düşmese de anayasanın özerklik anlayışının buna imkan verdiğini iddia ederler.

İranlı asker ve polislerin öldürüldüğü çatışmalar söz konusu olduğunda ise, bireysel sorumluluklarını reddederler. Ortaya çıkan belgeler ve kanıtlar Kürt önderlerini zaman zaman zor duruma düşürür. Rojhilat Devrimi, KC ve birçok eylemleri gerçekte anayasa zeminini aşıyordu.

Kaldı ki Rojhilat Devrimi, demokratik ulusal özerkliği aşar, fiilen ulusal bağımsızlığı getirir. Mevcut Kürt ulusal önderleri baştan beri devrimci bir program, strateji ve konumlanışa sahip değildi. Fiili statüyü ulusal özerklik düzeyine geri çekmek isterler. Ancak halk ayaklanmalarının yarattığı fiili devrimci durum sık sık önderliğin sınırlarını zorlar; devrimci durumun basıncı altında sürüklenirler. O yüzden cepheden bir devrimci savunma beklemek onların gerçekliğine uymaz. Bu durum aynı zamanda onların anayasayı abartan kavrayışlarıyla onun gerçek sınırlı durumu arasındaki çelişkiden kaynaklanır.

Rojhilat- Rojava Devrimleri Karşılaştırmaları

Kimi farklılıkların yanı sıra Rojhilat Devrimi ile Rojava Devrimi arasında güçlü paralellikler kurmak mümkün. Her şeyden önce tarihsel konjonktür tamamen farklı. Birincisi, 2. Dünya Savaşı ile Sovyetler Birliği’nin varlığı ve desteğinin yarattığı fırsatın ürünüdür. Rojava Devrimi ise Tunus’ta fitili ateşlenen Ortadoğu devriminin dalga dalga yayılarak Suriye ve Rojava’yı etkisi altına almasının yol açtığı fırsatın sonucudur.

Rojava Devrimi, Ortadoğu devriminin başarıya ulaşmış bir üssü misyonunu yüklenir. Perspektifi Rojava ile sınırlı değildir. Bir yandan Kürdistan’ın birliği nihai hedefini korurken diğer yandan Suriye devrimine yönelir. Buna uygun olarak Suriyeli devrimci demokrat oluşumlarla cephesel ittifak yapılır. Kuzey Suriye’nin bir bölümünü kapsayacak tarzda etki alanını genişleterek birleşik devrim hattını derinleştirmeye çalışmaktadır. Bu hamle aynı zamanda birleşik demokratik Ortadoğu doğrultusunda atılmış bir adımdır.

Rojhilat Devrimi ise politik konjonktür elverişli olmasına rağmen Kürt ulusal önderliğinin, SB’nin ve İran siyasi sınırları içindeki diğer devrimci-demokratik önderliklerin birleşik devrim perspektifleri olmadığından her bir özne kendi imkan ve olanaklarıyla Şah rejiminin saldırılarına karşı koymak zorunda kalır. AHC ile İran siyasi sınırları içindeki devrimci demokratik güçlerle ve diğer parçalardaki Kürt ulusal güçlerle yapılan cephesel ittifaklar anlamlı olmakla birlikte esas oynaması gereken rolü oynayamadılar, sınırlı bir etkileri oldu. Bu durum başarısızlığı ve yenilgiyi koşullayan en temel etkendir.

2.Dünya Savaşı’ndan önce inkar ve imha saldırılarıyla Kürt ulusal direnişleri ezilmiş olsa da ulusal duygu, öfke güçlüdür. Ulusal bilinç çarpık ve örgütsüz olmakla birlikte yaygındır. Sovyet varlığı ve desteğini fırsata çeviren Kürt ulusal önderleri oluşan görece demokratik ortamı kullanarak Komelê Jîyaneweyê Kurdistan ve Kürt Selamet ve Güvenlik Yüksek Komitesi kurarak ve silahlanan aşiretlerle devrimi mayaladılar. Rojava ise Ağrı ayaklanmasından itibaren Kürt ulusal direniş ve isyanlarının cephe gerisi işlevi görür. ‘70’lerin sonlarından itibaren de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne (KUDH) yataklık yapmaya başlar. Halk örgütlenir; gençlerini diğer parçalarda savaşmaya gönderir. Uzun yıllar Xoybun ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin ana karargahına ev sahipliği yapar. 21. yüzyılın başlarında, örgütlülüğünü diğer parçaların uzantısı olmanın ötesine taşıyarak, Rojava’nın ulusal kurtuluşu örgütlenir. Dolayısıyla önderliği ve ideolojisi Bakur’daki mücadelenin birikimine yaslanarak yapılandırılır. Ortadoğu devriminin dalgaları Rojava’ya ulaştığında, uzun yıllara dayanan devrimci hazırlıkla buluşur. Ulusal eşitlik ve özgürlük konusunda kafası açık önderlik ve hazır örgütlülük devrimin başarısının dayanağı olur.

2.Dünya Savaşı'nın bitmesiyle değişen uluslar arası politik konjonktür ve İran’daki yeni durum Rojhilat Devrimi’nin aleyhine işlemeye başlar. KUDH’un gerek politik süreci doğru okuma ve ona göre manevra yapma gerekse en başından kurtulamadığı programatik, ideolojik, örgütsel ve askeri zaafları ile güvenilmez sınıf ve katmanlarla yaptığı stratejik ittifak anlayışı; öz güçlerine dayalı direniş çizgisinde ısrarlı davranmaması onu yenilgiye sürükler.

Rojava Devrimi önderliğinin ise uluslar arası ve bölgenin politik deneyimlerini iyi okuması; giderek daha büyük potansiyel risk haline gelen zaaflarını dışta tutarsak emperyalist ve bölge gerici devletleri arasındaki çelişkilerden yararlanma özgüveni başarısı göstermesi; öz gücüne ve enternasyonal dayanışmaya dayalı direniş çizgisinde ısrar etmesi devrimin bugüne kadar ayakta kalmasında belirleyici bir rol oynar.

Rojhilat Devrimi önderliği esasta halkların eşit özgür ve bir arada yaşamasından yana olsa da, ufku sınırlıydı; ülkede yaşayan ulusal toplulukların politik yaşama eşit ve özgür katılımının mekanizmalarını yaratamadı. Rojava devriminde ise ulus ve ulusal topluluklara ulusal kimliklerini, sosyal ve politik yaşamda üretmelerinin; her düzeyde yönetime katılmalarının olanakları ve mekanizmaları yaratılır.

Rojhilat Devrimi’nde KDP’nin kadın kollarının kurulması, yayınlarda sınırlı düzeyde de olsa da kadınların taleplerine yer verilmesi gibi kadınların özneleşmesi ve kadın özgürlük mücadelesinde sembolik denilebilecek sınırlı adımlar ancak atılabildi. Rojava Devrimi ise diğer niteliklerinin yanı sıra kadın devrimi niteliği de kazandı. Kadınların kadın devrimi perspektifiyle örgütlenip mücadele etmesi, özgün kurumlar oluşturması, eş başkanlık sistemi, yönetimlerde eşit temsiliyette yer almaları muazzam ilerleme kaydetti.

Rojhilat Devrimi’nde halkın yönetime doğrudan katılmalarının mekanizmaları sınırlıydı. Halk, KDP ve KC yönetimlerinde sınırlı düzeyde yer alarak, mitingler, özgür kürsü konuşmaları, politik gösteriye dönüşen tiyatro gösterimleri ve ayaklanmalarla Kürt ulusal demokratik yönetimine etkide bulundu. 17 Kasım ve 17 Aralık ayaklanmalarıyla Kürt ulusal demokratik yönetimini ulusal statü ilan etmeye adeta zorladı. Rojava Devrimi ilanı sürecinde önderlik kitlelerin önünde olmayı, tıkanan noktada hareketin önünü açmayı başarır. Halk, komün, konsey ve halk meclisleri olarak örgütlenmesiyle daha fazla özneleşip yönetime göreli bir katılım sergiler. KC, geçiş dönemini henüz tamamlayamadan yıkıldığından, halkın yasama ve yürütme organlarını belirlediği bir seçim yapılamadı. Rojava’da ise halk doğrudan yönetime katılma olanağına sahip olmakla birlikte genel seçimler de düzenli yapılıyor.

İki devrim arasında bir diğer fark ise Marksist Leninist Komünistlerin Rojava ile Birleşik Kürdistan ve Ortadoğu devrimi perspektifleri ile bağ kurmaları olur. Türkiye ve Bakur’da mayalanıp büyütülen devrim mücadelesinin birikimine yaslanarak devrim perspektifini genişleten Marksist Leninist Komünistler Kürdistan’ın diğer parçalarında sosyalist yurtsever öncüsü olduğunu ilan eder. Komünistlerin Rojava Devrimi’ne katılmalarının ikili bir karakteri vardır. Hem kendi devrimlerinin mücadelesine etkin katılımdır hem de enternasyonal destek niteliğine sahiptir. Bu hamlesi ile enternasyonal dayanışmaya öncülük ederek birçok ülkeden devrimcilerin ve komünistlerin dikkatini Rojava’ya çekmeye çalışır. Rojhilat Devrimi sırasında birleşik devrim perspektifine sahip bir komünist parti yoktu. AHC’nin Rojhilat’a asker göndermesi enternasyonal dayanışmanın seçkin örneklerinden biridir. Keza Kızıl Ordu’nun Rojhilat’ın savunmasına katkıları subaylarından birinin Peşmerge Gücü’nün eğitim komutanı olarak konumlanıp, son ana kadar askeri eğitim işleri ile uğraşması; SB’nin silah, matbaa, radyo vericisi hibe etmesi; 60 Kürt öğrencinin eğitimini üstlenmesi; diğer maddi ve manevi yardımları enternasyonal dayanışmanın güzel örnekleri olarak tarihteki yerini alır.

Rojava Devrimi’nin çıtası birçok temel kategoride Rojhilat Devrimi’nin önündedir. Ancak bütün bu karşılaştırmalardan da anlaşılacağı gibi nihai olarak başarısızlığa sürüklenmiş olsa da, Rojhilat Devrimi derslerinden öğrenecekler vardır. Rojhilat Devrimi’nin yenilgisini koşullayan zaaf ve hatalardan birçok ders çıkarılabilir. Öz gücüne dayalı örgütsel ve politik askeri hazırlığın süreklileşerek rutinleştirilmesi, birleşik devrim perspektifini korumak, devrimci cephesel ittifakı koruyup işlevlendirmek, ezilenlerin devrimci ve demokratik birliğinde ısrar, başarısızlığı alt etmenin mihenk taşlarıdır. Uluslar arası değişken politik dengeleri ve diplomasi trafiğini doğru okuyup çözümlemek, emperyalist ve bölge gerici güçleriyle yapılan kimi taktik ittifakların çizgileşerek zaafa dönüşmesini engellemek konusunda net bir kararlılığa ve pratik duruşa sahip olmanın gerekliliği dersini bırakmıştır. Rojava Devrimi’nin bugüne kadar ki pratiği kadar Rojhilat Devrimi de göstermiştir ki başarı ve zafer kimse tarafından bahşedilemez. Başarının yolu devrimci akla ve kendine güvenmekten; öz gücüne ve ezilenlere dayanmaktan geçer.

 

* Kimi tarihçiler Komeley Jîyanaweye Kurd, kimi tarihçiler ise Komeley Jîyanaweye Kurdistan olarak yazıyor. Yazıda bundan sonra  “Komeley” şeklinde kullanılacaktır.

** Yazıda bundan sonra “Komite” olarak kullanılacaktır 

1 Faik Bulut, Tarih Boyunca Kürtlerde Diplomasi, sayfa 220, Evrensel Basım Yayın

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi