24 Haziran Siyasal Çarpışmasının Gösterdikleri

24 Haziran cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri, gerek egemen sınıfın iki cephesi arasında, gerekse bunlar ile halkçı demokratik cephe arasında süregelen siyasal sınıf mücadelesinin önemli bir anı olarak siyasal tarih kayıtlarına geçti.

24 Haziran seçimleri kuşkusuz darbeci tarzda düzenlendi ve gayrimeşru nitelikteydi. Tepeden tırnağa antidemokratikti, her şey diktatöre yasallık kazandırmak üzere ayarlanmıştı. Propaganda, ajitasyon ve örgütlenme özgürlüğünün büyük ölçüde tasfiye edilmiş olması bir yana, kendini “Millet İttifakı” olarak tanımlayan burjuva muhalefet cephesinin “sıfır baraj”a yanaşmaması, sömürgeciliğin partilerinin daha derindeki HDP karşıtı ittifakına işaret ediyordu. İradesi kırılamayan ve fiilen tasfiye edilemeyen HDP’nin ezilmesi, baraj altında kalmasının sağlanması diktatörün amaçlarına ulaşabilmesi için kilit önemdeydi. 24 Haziran seçim sürecinde faşist burjuva devletin bütün güç ve imkanları bu uğurda seferber edildi, Suruç’ta olduğu gibi kanlı saldırılar devreye sokuldu, tutuklama terörü şaha kalktı vs.

24 Haziran seçimleri ilan edildiği ve yasallaştığı andan itibaren gayrimeşru olmasına karşın, halkçı demokratik cephe, orada diktatöre ve faşist şeflik rejimine geçişe karşı mücadeleyi yükseltme, antifaşist direnişi ve antifaşist cepheyi büyütme imkanı gördüğü için, bütün koşullar aleyhinde olmasına rağmen, egemen sınıfların “cumhur” ve “millet” ittifakları cepheleriyle bu zeminde de mücadeleden kaçınamazdı. Şimdi geride kalan 24 Haziran seçim sonuçlarına dönelim, çarpışan belli başlı kuvvetlerin durumuna, ortaya çıkan imkanlar ve risklere, kazanımlar ve kayıplara bakalım.

“Cumhur İttifakı” Faşist Şeflik Rejiminin Kuruluşunu Tamamladı

OHAL koşulları altında azgın devlet terörü eşliğinde ve çalma-çırpma yöntemlerini de kullanarak diktatörlük, 24 Haziran 2018 seçimleriyle faşist şeflik rejiminin “yasallığını” güçlendirdi, tahkim etti. Böylece “parlamenter rejim”in yerini “cumhurbaşkanlığı rejimi” diye tarif edilen ucube faşist şeflik rejiminin alması süreci tamamlandı. Parlamenter rejim “dönemi” kapandı.

Faşist şeflik rejimi, son beş-on yıllık süreçte parlamenter rejimin adım adım tasfiye edilmesi yolundan oluşturuldu. Faşist şeflik rejimi, parlamenter rejimin içerisinden, onun imkanlarını kullanarak, çevreden merkeze (siyasi gücüne dayanarak bürokrasinin kontrolünü ele geçirme) ve aşağıdan yukarıya doğru (kitle desteğine dayanarak) kuruldu. Politik islamcı ırkçı Erdoğan-AKP kliği ve onun alabildiğine yozlaşmış ve çürüyen hali saray cuntası, her aşamada resmi ideolojiyi dönüştürmeye çalıştı. Şimdi faşist şefin, elde ettiği güce dayanarak, politik islamcı restorasyonu sonuna kadar götürmeye ve politik islamcılığı resmi ideoloji haline getirmeye çalışacağından kuşku duyulamaz.

Devletin varoluşsal krizi egemen sınıfın ve bürokrasinin bir kesimini, özellikle de 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, faşist şeflik rejiminin öncü gücü Erdoğan’ın saray cuntası etrafında birleştirdi. Türk sömürgeciliği, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yarattığı zapt edilemez bilinç ve örgütlülüğe ve halkçı ittifaklara dayanarak oluşturduğu toplumsal-siyasal gücü ve bunun burjuva meclise yansımasını, bir yandan faşist devlet terörüyle Türkiye’de politik özgürlük ve siyasi demokrasi mücadelesinin bu en güçlü temelini örgütsüzleştirip atomize ederek, diğer yandan da meclisin yetkilerini büyük ölçüde tasfiye ederek, sömürgeciliği faşist şeflik rejimi biçiminde yeniden örgütleyerek aşmayı program edindi. Faşist şeflik rejiminin mimarları Erdoğan-Bahçeli ittifakı, 24 Haziran seçimlerinde bir biçimde istedikleri sonucu elde etmiş olsalar bile, ne burjuva devletin varoluşsal krizini ve ne de egemen sınıfın yönetememe krizini aşabildiler.

Egemen sınıf, devletin yönetim biçiminde ikiye bölünmüş durumda: Ucube cumhurbaşkanlığı rejiminden yana olanlar (“Cumhur İttifakı”), parlamenter rejimi restore etmek isteyenler (“Millet İttifakı”). Her iki kesimin de halkçı demokratik cephenin yükselen özgürlük mücadelesinin baskısı altında olduğunu bu tabloya muhakkak eklemeliyiz.

Sömürgeci Savaş Rejimi Güç Kazandı

Türk burjuvazisi, Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı 30-40 yıldır yürütegeldiği savaş içerisinde, sömürgeciliği bir savaş rejimi biçiminde yeniden örgütledi. "Sömürgeci savaş rejimi" Türk egemen sınıfları ve hükümetlerinin 1980'lerden günümüze Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı süregelen siyasal çizgisi olmakla birlikte, Erdoğan’ın faşist saray cuntası sömürgeci savaşı TC'nin sınırları dışına taşıyarak nitelik bir sıçrama yarattı. Sömürgeci savaş rejimi, Rojava'da kurulan cins ve ulus eşitlikçi, halkçı demokratik iktidarın, Güney Kürdistan Bölge Yönetimi’nin, Kürt halkının bölgedeki en tehlikeli ve en saldırgan düşmanıdır. Halen Ortadoğu devrimi için en büyük tehlike AKP-MHP, Erdoğan-Bahçeli patentli politik islamcı, ırkçı alaşımlı faşist sömürgeci savaş rejimidir. Kürt halkı nasıl bölge devriminin öncüsü, öncü gücü ise, sömürgeci savaş rejimi de bölgede karşıdevrimin kanlı yumruğu, bölge devrimi ve halklarının baş düşmanıdır. Varoluş kriziyle korku nöbetleri yaşayan, yeni pazarlar, nüfuz alanları ve enerji kaynakları elde ederek, askeri sanayi ve militarizmi geliştirerek bölge gücü haline gelmek için yanıp tutuşan, gözü dönük ve hırslı Türk sömürgeciliği, ABD-Rusya arası çelişkiler sahasında her şeyi yapmaya hazır bir işbirlikçi savaş rejimidir.

Meclisin Rolü Büyük Ölçüde Tasfiye Edildi

Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinin yarattığı bilinç ve örgütlenme, biriktirdiği kazanımlar, ulusal demokratik hareket ile emekçi sol hareketin geliştirdiği, emek hareketi ve demokratik Alevi hareketiyle buluşan, birleşen cepheleşme siyaseti, 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’yi yüzde 10 barajını yıkıp geçecek siyasal-toplumsal kuvvet düzeyine ulaştırdı. Kuşkusuz diktatörlük için asıl tehlike sokaktan, halkçı demokratik cephenin yükselen politik özgürlük ve siyasal demokrasi mücadelesinden geliyordu. Ancak diğer yandan, HDP’nin 80 vekille yer aldığı bir meclis üzerinden, hele de AKP’nin tek başına hükümet kurma imkanını kaybettiği koşullarda, sömürgeci savaş rejimini yasal biçimde sürdürmek, sömürgeci savaş rejiminin yasallığını ve meşruiyetini sağlamak da mümkün değildi. Barajı aşan HDP ile birlikte oluşan kompozisyonuyla meclis, sömürgeci savaş rejiminin sürdürülebilmesinin önünde ciddi bir engel haline geldi.

AKP-MHP’yi, Erdoğan-Bahçeli’yi, bu en gericileri, en şoven ve en saldırganları birleştiren halkçı demokratik cephenin yükselişi oldu. Bu ittifak daha önce değil, 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra oluştu ve kabul etmek gerekir ki, üç yıl sonra 24 Haziran seçimlerinde bu ittifak belirleyici olabildi. O arada 7 Haziran seçim sonuçlarının tasfiyesine CHP’nin verdiği desteğin süreç üzerindeki rolünü hatırlamakta da fayda var. Zaten CHP bütün kritik anlarda bu rolü hep oynadı.

24 Haziran seçimleriyle “parlamenter rejim”in yerine “cumhurbaşkanlığı rejimi”nin kuruluşunun “tamamlanmasıyla” faşist şeflik rejimi, meclis engelinden, onu tamamen tasfiye ederek değil, “yetkisizleştirerek” ve “etkisizleştirerek” kurtuldu, faşist şefi kanun hükmünde kararname çıkartma ve meclisi feshetme, üst bürokrasiyi atama yetkisiyle donatarak, iktidar tekeli yarattı.

İşlevi kanun yapmakla sınırlandırılan TBMM’nin, siyasi iktidarı ve yürütmeyi denetleme yetkisi tasfiye edildi, meşruiyet ve halkın rızasını oluşturma işlevi oldukça sınırlandı.

AKP Ve Faşist Şefin Kaybettiği De Önemli

İlk bakışta, politik islamcı faşist şef 24 Haziran seçimlerinde kazanmış görünüyor. Ama bu eksik ve yanıltıcı. AKP 1 Kasım 2015'te kitle katliamları ve hile ile elde ettiği meclis çoğunluğunu kaybetti, oyları yüzde 49,5'ten yüzde 42,56'ya geriledi. AKP'nin meclisteki çoğunluğunu kaybetmesi 24 Haziran seçimlerinin önemli sonuçlarından birisidir. Erdoğan’ın AKP'si 24 Haziran seçimlerinin en çok oy kaybeden partisidir.

Faşist şef, dünkü kadar güçlü değil. Meclisteki AKP çoğunluğunu kaybederek de dizginlerini bir ölçüde MHP’ye kaptırdı, MHP’ye mahkum hale geldi. MHP’nin iktidar içerisindeki payı ve etki derecesi cürmünden fazla büyüdü.

Irkçı Faşist MHP'nin Özel Pozisyonu Ve Sorumluluğu

Türk ırkçılığını partisi MHP, faşist şeflik rejiminin siyasi tekelinin tahkim edilmesi ve "yasallık" kazanmasının en büyük suç ortağıdır. 24 Haziran seçimleri MHP'yi sömürgeci savaş rejiminin kilidi haline getirmiştir. Politik islamcı faşizm ile Türk ırkçı faşizminin iktidar alaşımı, politik islamcı ve ırkçı gericilik, cumhuriyet döneminin sivil iktidarlar tarihinde görülmemiş bir saldırganlık ve gericilik üretme kapasitesine sahiptir. Ancak faşist diktatörlüğün bundan öte gidebileceği bir yer de kalmamıştır.

Politik islamcılıkla Türk ırkçılığının özel alaşımı, reaksiyoner ırkçı faşist güruhları harekete geçirme, politik islamcı-ırkçı paramiliter güçleri örgütleme kapasitesi, başta ulusal demokratik hareket ve emekçi sol hareket gelmek üzere işçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın özgürlük mücadelesi için büyük bir tehlike ve tehdittir. Türkiye'de iç savaş tehlikesi her zamankinden daha büyük ve günceldir.

MHP'nin elde ettiği sonuç, seçimlerin sürprizidir. 24 Haziran seçimlerinde AKP-MHP oy tabanındaki geçişkenlikte, bir yanda politik islamcılığın kimyasındaki Türk ırkçılığı, diğer yanda Türk ırkçılığının kimyasındaki politik islama yatkınlık belirgin biçimde kendini göstermiştir. AKP ve MHP tabanında yaratılan beka sendromu koşullarında "Cumhur İttifakı"nın "rahatlatıcılığı", AKP'ye giden MHP oylarının geri dönüşünü kolaylaştırmıştır.

Toplumda Siyasal Saflaşma Derinleşiyor

24 Haziran seçimleri, toplumun keskin şekilde iki kutupta saflaşmakta olduğunu, 16 Nisan referandumundan sonra bir kez daha gösterdi. Faşist şeflik rejimini destekleyenler ve karşı çıkanlar biçimindeki saflaşmanın bir kutbunda HDP etrafında oluşan ve son seçimlerde daha geniş bir temele dayanan ve genişleyen halkçı demokratik cephe, diğer kutbunda ise politik islamcı ve ırkçı iki şefin oluşturduğu politik islamcı ırkçı faşist ittifak merkezi duruyor.

İki kutbun ortasında kalan burjuva sol ve diğer merkez düzen güçleri, sömürgeci savaş rejimi ile özgürlük mücadelesinin keskinleşme koşullarında mukadder bir çözülme, erime sürecinde bulunuyorlar. Emekçi sol hareketin ve halkçı demokratik cephenin etkisini hızla artırma imkanlarının büyümekte olduğunu 24 Haziran seçimleri de gösterdi.

Daha geniş bir çerçevede, "kutuplaştırma" siyasetinin seçmenler ve toplumun yarı yarıya bölünmesini getirmesine rağmen, faşist şeflik rejiminin toplumun yarısına boyun eğdiremeyişi, biat ettiremeyişi bir an olsun gözden kaçırılmaması gereken temel bir siyasal ve toplumsal gerçekliktir. Faşist şeflik rejiminin kuruluşunu gören, ama ona karşı direnen toplumun diğer yarısını görmeyen, anlamlandıramayan bakış açıları, siyasal bakımdan miyop oldukları kadar, faşizmle uzlaşmaktan tutalım da, ucu teslimiyete kadar açık potansiyel tehlikelerle yüklü kötümser yaklaşımlardır. Aynı şey, burjuva sola umut bağlayan, tutarlı antifaşist direnişin çekirdeğini HDP'nin merkezinde durduğu halkçı demokratik cephenin oluşturduğu gerçeğini anlamayan yaklaşımlar için de geçerlidir.

“Millet İttifakı”nın Sağ Kanadı

CHP, İyi Parti, Saadet Partisi'nin oluşturduğu "Millet İttifakı", bir yandan Erdoğan şahsında faşist şeflik rejimine karşı parlamenter rejimin restorasyonu temelinde tavır alarak birleşirken, diğer yandan HDP'ye konan barajı koruyarak demokratlığının sınırını da daha baştan gösterdi. "Millet İttifakı" Erdoğan şahsında tek adam rejimine tavır almasına karşın ilkesel temelden yoksundu. Seçimlerden hemen sonra dağılması da tesadüf değildir. Erdoğan şahsında tek adam rejimine tavır alıyor olsalar da, özellikle İyi Parti ve Saadet Partisi’nin bir gözü AKP'ye, faşist şeflik rejimi ile işbirliğine bakmaktadır.

CHP'nin siyasi inisiyatif ve atraksiyonu ile seçimlere katılabilen, keza "Millet İttifakı"yla yüzde 10 barajını aşabilen İyi Parti'nin, MHP'nin hükümetteki yerine göz dikmesi ve AKP ile ittifaka yönelmesi hiç de şaşırtıcı olmaz. Kimi akademisyen çevrelerinin Meral Akşener ve İyi Parti’nin MHP kitlesine demokratik aşı olduğu yolundaki analiz ve değerlendirmeleri, gerçeklerden pek de nasiplenmemiş dilek ve temenniler olmaktan da öte, yanıltıcı ve MHP taslağı bu ırkçı partiye ilişkin hayal yayıcıdır. İyi Parti, politik islamcılığın ve Türk ırkçılığının ana partileri MHP ve AKP'ye ve onların önderlerine tepkili ve hayal kırıklığı içerisindeki kitlenin oylarını kendi etrafında toparladı. Geçerken, MHP ve İyi Parti’nin toplam oylarının toplumda iç savaş unsurlarının çok tehlikeli bir seviyede biriktiğine ve ırkçı çürümenin derinliğine işaret ettiğini de burada kaydetmeliyiz.

Burjuva Solun Durumu

24 Haziran 2018 seçimleri, "merkez sağ"ın, politik islamın ve Türk ırkçılığının belli kesimleriyle ittifak yapan ve emekçi sol hareketten bir kesimi de yedeklemeye çalışan CHP'de somutlaşan burjuva solun kitlelerde umut yaratamadığını, bu yoldan faşist şeflik rejimine alternatif oluşturamadığını bir kez daha açığa çıkardı.

 

Genel seçimler

Oran

Oy sayısı

7 Haziran

 % 24,95

11.518.070

1 Kasım

 % 25,31

12.109.985

24 Haziran

 % 22,65

 11.348.710

 

Burjuva solun gelişemediği ve hatta güç kaybettiği ortada. Emekçi sol ile burjuva sol arasındaki oy oranı daraldı, aşağı yukarı yüzde 10 seviyesine kadar indi. Burjuva solun kendi sağına yaslanan politikalarla faşist şeflik rejimine karşı oluşturabileceği bir alternatifin yapabileceği fazla bir şey olmadığı çarpıcı biçimde ve defaatle açığa çıktı.

Önderliğin silikliğine karşın burjuva solun arkasından sürüklediği halk kitleleri diktatöre ve faşist şeflik rejimine teslim olmadı, boyun eğmedi. Buna rağmen 24 Haziran seçim sonuçlarının burjuva solun etkisi altındaki büyük kitlelerde yol açtığı hayal kırıklığı önemlidir. Burjuva solun etkisi altındaki antifaşist kitlelerin ancak bir dizi krizden geçerek uyanıp dönüşebileceği kuşkusuz öngörülebilir bir durumdur. Bununla birlikte “seçim yenilgisi”nin yarattığı demoralizasyonun teslimiyetçi sonuçlar yaratması da ciddiye alınması gereken bir tehlikedir.

Devlete sıkı sıkıya bağlı, korkak ve kifayetsiz liderliğine karşın burjuva solun etkisi altındaki geniş antifaşist kitlelerde demokratik halkçı cepheye yakınlaşma eğiliminin belirginleştiği de açık bir gerçektir. Demokratik halkçı cephenin ve emekçi sol hareketin burjuva solun etkisi altındaki kitleleri antifaşist cepheye yaklaştıracak, ikna ederek etrafında toplayacak, birleştirecek politikaları, politika dili ve ilişki tarzını geliştirmesi, antifaşist stratejinin temel bir sorunu olmaya devam ediyor.

Emekçi Solda Strateji Sorunları

Yasal imkanlardan yararlanmayı, “yasaların izin verdiği ölçüde mücadele ederim” şeklinde algılayan ve pratikleştirenlerin durumu, önümüzdeki yeni dönem için birkaç misli daha zorlaştı. 24 Haziran seçimleri, söz konusu emekçi sol güçleri, antifaşist mücadele stratejilerini gözden geçirmeye zorlayacaktır. Bu güçlerin, özellikle burjuva sola yedeklenerek, ulusal demokratik harekete mesafeli durarak antifaşist mücadele ve antifaşist cephenin tutarlı demokratik ve halkçı bir çizgide geliştirilemeyeceği gerçeğiyle yüzleşmeleri gerekecektir.

Faşist şeflik rejimine karşı politik özgürlüğün savunulması, antifaşist cepheleşme, ancak ve ancak fiili meşru mücadele yolundan ilerletilebilecektir, ki geride kalan süreçte görüldüğü gibi burjuva solun kimi cılız atılımlarına karşın buna takati de niyeti de yoktur. Zira onları da burjuva devletin bekası yönlendirmektedir. Demektir ki, "açık faşizme geçiliyor", "faşizm kurumlaşıyor" diyen politik hareket ve partiler, antifaşist cephe ve antifaşist mücadele konusunu yeniden düşünmek zorundadırlar.

Antifaşist cephenin genişletilmesi, özgürlük mücadelesinin her zamankinden daha acil ve yaşamsal ana sorunudur. Emekçi sol hareketi oluşturan politik özneler bu devrimci-demokratik görevi başarmakla sorumludurlar.

Halkçı Demokratik Cephe

HDP-HDK gerçekliğinde somutlaşan ve 24 Haziran seçimlerinde emekçi sol hareketten anlamlı bazı parti ve hareketlerinin katılımıyla genişleyen halkçı demokratik cephenin, işçiler ve ezilenlerin, halklarımızın birleşik özgürlük ve demokrasi mücadelesinin dikkat merkezinde durduğu ve sahiplenilmekte olduğu 24 Haziran seçimleriyle tekrardan teyit edildi.

Mücadele ettiği koşullar dikkate alındığında, HDP'nin seçimlerde barajı aşarak elde ettiği başarının politik anlam ve değeri göründüğünden daha büyüktür. Faşist saray rejiminin özellikle de 7 Haziran seçimlerini izleyen saray darbesinden sonra HDP ve bileşeni partiler üzerinde tutuklama terörünü yoğunlaştırdığı ve durmaksızın tırmandırdığı, HDP eş genel başkanlarının, vekillerinin tutuklandığı ve vekilliklerinin düşürüldüğü, belediyelerin zorbalıkla kayyumlara peşkeş çekildiği, parti binalarının saldırıya uğradığı, merkez, il ve ilçe yöneticilerinin tekrar ve tekrar tutuklanarak örgütlenmesinin tasfiye edilmeye ve kitlesinin teslim alınmaya çalışıldığı, cumhurbaşkanı adayının seçimlere tutukluluk koşullarında katılabildiği vb. bütün bu şartlar altında HDP'nin başarısı, diktatöre ve faşist şeflik rejimine karşı geliştirilen büyük direnişin eseri olduğu gibi, antifaşist mücadeleyi geliştirmenin güçlü bir hazırlığı ve kaldıracıdır. Halkçı demokratik cephe nasıl dün faşist şeflik rejimine geçişin önündeki en büyük barikat olduysa, bugün de onun alternatifi en büyük direniş odağıdır.

 Sur, Cizre ve Nusaybin'de görkemli özyönetim direnişlerini bastırmasına, referandumda Kürt halkının irade beyanından, kendi geleceğini belirleme isteğinden öfkeye kapılarak Güney'de Kürdistan Bölge Yönetimi'ne karşı, İran ve Irak yönetimiyle sömürgeci ittifaklarını güncelleyip abluka uygulamasına, Efrîn'e vahşice saldırmasına, Kuzey Kürdistan'da devlet terörünü ayyuka çıkarmasına karşın, faşist despot Erdoğan ve faşist Türk sömürgeciliği Kürdistan'da istediği sonuca ulaşamadı, Kürt halkını öncüsünden ve HDP'den uzaklaştırıp kopartamadı, iradesini kıramadığı gibi özgürlük tutkusunu da söndüremedi. HDP'nin 17 Kürt ilindeki oy kaybına rağmen 24 Haziran seçimleri bunların sağlaması oldu. Kürt halkımız biat etmeyeceğini, asla boyun eğmeyeceğini, ulusal demokratik taleplerinden vazgeçmeyeceğini en ağır koşullar altında bir kez daha beyan etti.

İstanbul, İzmir, Ankara seçim sonuçları, ulusal demokratik hareket ile emekçi sol hareketin oluşturduğu, emek hareketi ve demokratik Alevi hareketini de kapsayan, halklarımızın antifaşist demokratik cephesinin, bu tarz bir cepheleşme yöneliminin, Batı’da işçiler ve ezilenlerin, halklarımızın talep ve özlemi olduğunu, ağır devlet terörüne karşın sahiplenildiğini gösterdi. Halklarımızın antifaşist demokratik cephesinin büyüme ve gelişme potansiyelini açığa çıkarttı. Evet, faşist şeflik rejimi büyük saldırı ve zulüm dalgalarıyla kuruldu, ama unutulmasın ki, en başta halkçı demokratik cephe olmak üzere toplumsal muhalefet de her şekilde bir o kadar güçlü direndi, teslim olmadı!

 

7 Haziran Seçimleri

 

İller

Alınan oy sayısı

Oy oranı

İstanbul

1.030.761

% 12,43

İzmir

 273.089

% 10,32

Ankara

 167.634

% 5,23

 

24 Haziran Seçimleri

 

İller

Alınan oy sayısı

Oy oranı

İstanbul

1.195.602

% 12,67

İzmir

334.935

% 11,49

Ankara

227.129

% 6,40

 

Özetle, HDP’nin 7 Haziran’da üç büyük ilden 1.471.484 oy alırken, 24 Haziran’da 1.757.666 oy alması, yani oylarını 286.182 artırması, halkçı demokratik cephenin gelişme eğilimini yeterli açıklıkla yansıtmaktadır.

HDP'nin başarısı, emekçi sol hareket açısından da her bakımdan anlamlı ve değerlidir. HDP merkezli halkçı demokratik cephe, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde olduğu gibi, 24 Haziran seçimlerinde de emekçi sol hareketin temsilcilerini meclise taşıdı, onlara halka hitap edecek önemli bir kürsü kazandırdı. Sosyalistlerin mecliste işçi sınıfı ve ezilenlere, halklarımıza hitap edecek daha geniş olanaklara sahip küçük bir grupları var. Bu önemli ve değerli bir politik imkandır. Eğer bu mevziyi Türk işçi ve emekçilerinin, Türk ezilenlerinin faşist şeflik rejimine ve burjuvaziye karşı mücadelesini geliştirmek, Türk işçi ve emekçilerine, Kürt halkının haklı özgürlük ve kendini yönetme talebini anlatmak için hakkıyla değerlendirebilirlerse, Türk halkı ve Kürt halkı arasındaki demokratik güven ve antifaşist işbirliği köprüsü, mücadele yoldaşlığı güçlenecek, Türk işçi ve ezilenlerinin ayağına vurulan ırkçı milliyetçilik, şovenizm ve sosyal-şovenizm prangasını kırma yolunda ilerlenebilecektir, ki bu, faşist şeflik rejimine karşı mücadeleye büyük bir itilim sağlayacaktır.

HDP'nin meclis grubu içerisinde sosyalistlik iddiasındaki güçlerin genişleyen varlığı, antifaşist ittifakın genişletilmesi için çok değerli bir imkandır. Antifaşist cephenin geliştirilmesi, faşist şeflik rejimine karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesinin en hayati konusudur. HDP grubu içerisindeki "sosyalist grup", fiili meşru mücadele zemininde antifaşist cephenin geliştirilmesinde önemli bir itici güç olabileceğini bilmelidir.

Kürt ulusal demokratik hareketi parlamentodaki mücadele ile kitle mücadelesini birleştirmede önemli bir deneyim birikimine sahiptir. Son yıllarda ulusal demokratik hareketle ittifak halindeki emekçi sol güçler de önemli bir deneyim kazanmışlardır. Faşist şeflik rejimi altında çok daha sert ve karmaşık bir mücadele dönemine girilmiş bulunuyor. Kuşkusuz meclisin rolü faşist şeflik rejimi altında en alt seviyeye sıkıştırılarak minimize edilmiştir. Yeni dönemde parlamenter hayaller her zamankinden daha tehlikelidir, faşizmle uzlaşıcı ve teslimiyetçi sonuçları koşullar. Demokratik cephenin meclisteki güçleri çok daha enerjik ve yaratıcı tarzda sokağı, kitlelerin örgütlenmesi ve mücadelesini desteklemekle, kitlelerin mücadelesine sarsılmazca bağlanmakla, her an kitlelerin yanında, kitle mücadelelerinin içinde ve en önünde durmakla, kitlelerin talep ve özlemlerinin meclisteki gür sesi olmakla, faşist şeflik rejimini meclis kürsüsünden var güçleriyle teşhir etmekle yükümlüdürler.

Geleceği faşist şeflik rejimine karşı mücadele belirleyecektir. Bütün fırtına kitleleri kimin kazanacağı sorunu etrafında kopmaktadır. Halkçı demokratik cephe ve emekçi sol hareket, faşist şeflik rejimine karşı politik özgürlük ve siyasal demokrasi mücadelesinde kitleleri, işçiler ve emekçileri, tüm ezilenleri örgütleme ve seferber etmede, iradeleştirmede, keza antifaşist cepheyi büyütme ve geliştirmede tarihi bir sınavdan geçecektir. Gelecekte yalnızca mücadelenin bu hayati ihtiyaçlarına yanıt olmaya kilitlenenlerin öncülük ve önderlik iddiasından bahsedilecektir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Gazete Dergi adına Yazı İşleri Müdürü: Tülin Gür
Posta Çeki Hesap No: Varyos Gazete Dergi 17629956
Türkiye İş Bankası IBAN: TR 83 0006 0011 1220 4668 71

Bize Ulaşın

Yönetim Yeri: Aksaray Mah. Müezzin Sok. İlhan Apt. No: 12/1 D:7 Fatih/İSTANBUL
Tel: (0212) 529 15 94  Faks: (0212) 529 06 75
Web Sitesi: www.marksistteori5.org
E-posta: info@marksistteori.org
Twitter: @mt_dergi