KP’nin İşgale Ve Savaşa “Boyun Eğme”sinin Teorisi

Erdoğan faşizminin Efrîn işgaline/savaşına karşı, Okuyan-Güler KP’si, ikinci gün “Çekin Elinizi Suriye’den” bildirisi yayınladı. İşgale ve savaşa “operasyon” diyerek, savaşın boyutunu küçümsemek istedi.

Savaşa karşı direnişin cephesinden haber yapmamaya özen gösteren KP, Erdoğan faşizminin sivil katliamlarını bile ancak Rusya ve Suriye rejiminin açıklamaları üzerine ve açıkladıkları kadarıyla haber yapmakla yetindi.

Birkaç gün süren sessizlikten ve ancak Suriye rejiminin Efrîn işgalini sözle de olsa protesto etmesinden sonra, KP liderleri, işgal ve savaş kavramını daha sık kullanmaya başladılar. Ama KP, Efrîn direnişinden haber vermemeye ve savaş karşıtı mücadelesizliğe devam etti.

KP ve liderlerinin bu tavrı elbette rastlantısal değil. Bu tavır, sosyalizm adına merkezi görev belirlemede ve ulusal sorunda milliyetçi fikirlerinden kaynaklandığı için daha da önemli.

Efrîn İşgali Kimin Yurduna

KP, Efrîn işgalini/savaşını, başlangıçta “operasyon” olarak niteledi, küçümsedi: “AKP hükümetinin Suriye topraklarında başlattığı operasyon”, “bugünkü operasyon”.[1] Ancak Suriye rejimi Efrîn’e yönelik işgalden ve savaştan bahsettikten[2] sonra, KP liderleri, meselenin adını koyabildiler.

Bu düzeltmeyi A. Güler, savaşın üçüncü günü, Suriye rejiminin açıklamasındansa iki gün sonra yapmaya başladı. Sonraki süreçte neden işgal ve savaş olduğunu izah etmeye, AKP’yle heyecansız bir polemik içinde kendi tabanını ikna egzersizlerine devam etti.[3]

Savaş ve işgalin gerçekleri göz çıkarırcasına ortadayken ve kendi yorumlarıyla “hedef alınan Suriye” rejimi işgal ve savaşı kınamışken, bu değişiklik zorunluydu. Parti bildirisindeki “operasyon” basit ve yüzeysel bir niteleme olarak kalırdı.

Bu değişikliği yapan KP liderleri, Efrîn’e yönelik işgalin/savaşın, Kürt halkına, YPG’ye ve onların yurduna değil, Suriye’ye yöneltilmiş olduğu yorumunu değiştirmemekte ısrar ettiler. Israrda halen devam ediyorlar.

KP MK’nın savaşın ikinci günü yayınladığı bildirinin başlığı “Çekin Suriye’den Elinizi” idi.[4] Bildiride Efrîn adı, Kürt ulusunu çağrıştırdığı için, geçmedi bile.

KP ve liderleri, üçüncü dünya devletçisi teorik bakış açısına sahip oldukları, dahası emperyalizmin Türkiye’yi de bölüp parçalayacağı şovenist paranoyasını teori diye sundukları için, Kürt tarafının kirli ve işgalci bir savaşa maruz kaldığı gerçeğini söylemiyorlar. Onun yerine, Kürdistan'ın sömürgecisi/ilhakçısı olan ülkenin, Efrîn örneğinde Suriye’nin işgale uğradığından söz ediyorlar.

Üstelik Suriye Baas rejimi işgali/savaşı sadece sözle kınayarak, BM’ye başvurudan uzun süre sakınarak, hava savunma sistemlerini kullanmada Rusya’yı aşamayarak, PYD-YPG’nin işgalle zayıflamasını gözeterek, fiilen Efrîn’in işgaline izin verdiği halde, Kürdistan’ın değil Suriye’nin işgale uğradığını iddia etmek, Kürt ulusal özgürlük mücadelesine düşmanlıkla karakterize olan sosyal-şoven sahtekarlıktan başka bir şey değil.

Tercih Edilmeyi ABD’ye Dayatmak Mı, Kürdü Ezmek Mi

Erdoğan faşizminin sömürgeci işgalinin amacı konusunda, KP liderlerinden A.Güler, isim vermeden ama karşısına temel bir fikri alarak polemiğe girişiyor:

AKP’nin Afrin operasyonunu Kürt düşmanlığıyla açıklamak saçmadır. AKP, Kürt hareketiyle ittifak kuran ABD’ye bir öneri paketiyle gitmiştir: Şam-Moskova eksenini sınırlamak için Kürt faktörü yerine koskoca Türkiye’yi kullanabilirsiniz.”[5]

Güler, Erdoğan faşizminin Efrîn işgaliyle, ABD ile Rusya arasındaki rekabeti kullanarak, ABD’ye Suriye’de Kürtler yerine Türkiye’nin tercih edilir müttefik alınmasını dayattığını, Rusya-Şam cephesine ise yine Kürtler yerine esnek pazarlığa elverişli Türkiye’nin muhatap alınmasını önerdiğini söylüyor. Efrîn savaşının temel nedeninin bu olduğunu vurguluyor. KP liderleri, hayatı oluşturdukları milliyetçi teorilerine uydurmak için, yeniden ve sol adına milliyetçi argümanlar üretiyorlar.

Evet, diktatör Erdoğan son birkaç yıl boyunca, Rakka’nın IŞİD’den alınması için YPG’yle değil TSK’yla ittifak yapılmasını ABD’ye önerdi. Daha önce de, Esad’ı devirmek şartıyla TSK’nın kara savaşına sokulmasının NATO ve BM kararı haline getirilmesini ABD’ye önermişti. Bu kararların alınması için Reyhanlı bombalamasını bile gerçekleştirip Esad rejiminin üzerine atmıştı.

Dahası Erdoğan, başından itibaren Esad’ı devirecek kara savaşçısı olarak TSK’nın Suriye’ye girmesi planını önerdi. Bu işgal planı Suudi-Katar-Türkiye bölge troykasının planı olarak gündemleşti, ama ABD-Rusya savaşına yol açma riski ve savaşta IŞİD ile Nusra ve Ahrar gibi Kaide çizgisindeki politik islamcıların güçlenmekte oldukları kaygısı nedeniyle, ABD tarafından kabul görmedi.

Obama’nın son yılında benzer bir plan, “Esad’ı devirme amacı olmaksızın” Rakka’nın alınması için bir ara ABD tarafından dillendirildi. Fakat Esad’ı devirmekte ısrar eden Erdoğan, bu amaç olmaksızın TSK’nın işgalde kullanılmasını, “amaç-savaş maliyeti” çelişkisi nedeniyle kabul etmedi.

ABD, Rakka’nın ve Dêra Zor’un IŞİD’den alınmasında YPG/SDG’yle askeri ittifaka girdi. Suriye’de savaş sonrası masada etkili olacağı nüfuz bölgeleri yaratma siyaseti izliyor. ABD, Erdoğan faşizminin PKK’ye karşı sömürgeci savaşını desteklemek ile Rakka’nın alınmasında YPG/SDG’yle askeri ittifakı bağdaştırmak, bunu Erdoğan liderliğindeki Türk sömürgeciliğine kabul ettirmek istiyor.

Fakat saray faşizmi, içte ve dışta Kürde savaş stratejisinde karar kıldığı için, içte “Çöktürme Planı”yla 2015’ten başlayarak Kürt halkına karşı soykırımcı, devrimci ve demokratik güçlere karşı da tasfiyeci savaşı yoğunlaştırdı. Dışta da, ABD-Rusya çelişkisinden ve Kürdistan sömürgecilerinin ortak çıkarlarından yararlanarak, Cerablus-Azez-Bab işgalini gerçekleştirdi. Bu, Rojava devriminin ilan ettiği Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'nu engelleyen kama işlevi görüyor. Erdoğan ve bilumum şovenistler, “Kürt koridorunu engelledik” narası atarak bu amacı açıkladılar.

Erdoğan, Musul savaşına Başika’dan girerek, Şengal’i almaya girişti. Dahası, en sıkı müttefiki Barzani’nin bağımsızlık referandumuna karşı savaş tehdidi dayattı. Şimdi de Efrîn işgalini başlattı. Minbic ve Fırat’ın doğusunu, kısaca Rojava devriminin ilan ettiği Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun yurdunu işgal etmeyi amaçladığını, başarıp başaramayacağından bağımsız olarak, kendi ağzından dile getiriyor Erdoğan.

Bu alt başlığı bitirmeden değinelim. Erdoğan, başlangıçta Suriye gerici iç savaşını örgütlerken, bir gün içinde Emevi Camii’nde namaz kılma hayali kurarken, iki amaca sahipti. Suriye’de politik islamcı bir iktidar kurarak himayeci sömürgeciliğin yöneticisi olmak onun amaçlarından biriydi. Diğeri, Rojava Kürt halkının PKK öncülüğünde ulusal statü elde etme olasılığını önlemekti.

Uluslararası güçler ilişkisi buna el vermeyince ve 19 Temmuz devrimini karşısında bulunca, sömürgeci faşist şef, bu iki amacından birincisini, bir süre ABD ve AB’yle “eğit-donat” programı ve diğer yollarla sürdürdükten sonra, terk etmek zorunda kaldı, ama ikincisini ısrarla ve daha pervasızca sürdürdü.

IŞİD, Nusra ve diğer güçleri Kobanê’ye saldırtarak, Rojava devrimini ve Kürt halkının statüsünü tasfiye etmek istedi. Başaramayınca Cerablus işgaline başladı, Efrîn işgaliyle de Kürde savaş stratejisini acımasızca sürdürüyor.

Erdoğan faşizmi, bu temel amaçla Cerablus’tan Efrîn’e işgali gerçekleştirirken, elbette kendisini ABD tarafından Suriye’de de tercih edilmesi gereken askeri ve siyasi müttefik olarak, Rusya ve Suriye rejimine ise esnek pazarlıkçı muhatap olarak sunmaya çalışıyor. Fakat bunu, asıl amacının yanında ek bir kazanım olarak hedefliyor. Erdoğan faşizmi, Türk burjuvazisinin sömürgeci rejimi olarak, her şeyden önce, Rojava devrimini ve Kürt statüsünü tasfiye etmek, PKK’yi ezmek istiyor.

Efrîn işgalinin/savaşının, Kürde içte ve dışta savaş stratejisinin bir halkası olduğunu reddetmek, bu yönde teori üretmek, gerçekte, Efrîn direnişinin haklı bir savaş olmadığına mantıksal temel oluşturmayı amaçlıyor. Bu, Türk işçisi ve ezileni üzerindeki Kürt düşmanı savaş şovenizminin sürmesine hizmet ediyor.

Haklı Savaşı Haksız Göstermek

KP, gecikerek de olsa işgale “işgal”, haksız savaşa “haksız” nitelemesi yapmaya başladı. Ama elbette, KP liderlerine göre, işgal ve savaş “egemenlik sahibi ayrı bir devlet olan Suriye’ye karşı”, Rojava devrimine ve onun kurduğu Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’na değil!

Doğrusu, KP liderleri, Rojava devrimi ve onun öncü güçleri açısından işgale karşı direnişi haklı, devrimci, ulusal kurtuluşçu, ilerici bir savaş olarak görmek istemiyorlar. Rojava devrimini de, onun bir parçası olan Efrîn direnişini de, sonuç olarak emperyalist güçlerin bölgedeki stratejilerine hizmet eden “ezilen ulusların ayrılması” çizgisinde, haksız bir savaş ve mücadele olarak göstermeye çabalıyorlar.

Hatta öyle ki, KP hızını alamıyor, bildirisinde bazen burjuvazinin dilini kullanmakta bile bir sakınca görmüyor: “Evet, Suriye’de ABD ve onun 'müttefik' olarak gördüğü unsurlar tüm bölge halkları için olduğu kadar Türkiye için de tehdittir.”[6]

ABD, “Türkiye için tehdit” değil, halklar ve demokratik güçler için tehdittir. Sınıf işbirlikçi “Türkiye için” söylemi, Türk şovenizminden bulaşmıştır. KP’nin “müttefik”ten kastettiği PYD ve YPG/YPJ, yani Rojava devriminin öncü ve savunma gücü ise, “Türkiye için” tehdit değil, ama Türk burjuvazisi ve devletinin sömürgeci/ilhakçı boyunduruğu için, Erdoğan faşizmi için bir tehlike, Kuzey Kürt halkını, ayrıca Türkiyeli antifaşist güçleri de esinlendirdiği için ulusal özgürlükçü ve antifaşist bir tehlikedir. KP, Rojava devrimini ve onun öncü güçlerini, içine kendisini de dahil ettiği “Türkiye için” tehlikeli göstermekle, Efrîn işgali ve savaşında Türk burjuvazisinin sömürgeciliğiyle kendisini aynı safa koyan bir söylemi benimsiyor.

Hatta KP liderlerinden K. Okuyan, antiemperyalizm adına Türk milliyetçisi bir coşkuya kapılarak, partisinin karşı çıktığı görüşü, ABD’nin olası operasyonuna karşı Erdoğan’ı savunma görevini üstlenen görüşü bile heyecanla savunabiliyor: “Erdoğan’ı iktidara taşıyan … uluslararası operasyon(a) … zamanında karşı duranlar, aynı operasyonla Erdoğan’ın köşeye sıkıştırılmasına veya alt edilmesine de karşı dururlar.”[7]

Kaba Şovenizm: “Emperyalizm Türkiye’yi Bölmek İstiyor”

KP liderleri, tutumlarının doğruluğunu, her ne kadar Rojava devrimi güçlerinin 2014 Kobanê direnişinde emperyalistlerden hava yardımı almak zorunda kalmasına vurgu yaparak kanıtlamaya çalışsalar da, esasen, 2000’li yılların başında oluşturdukları temel bir görüşe dayandırıyorlar.

KP, uzun süredir, emperyalizmin Türkiye ve bölge devletlerini bölüp parçalamaya çalıştığı ve devrimci merkezi görevin emperyalizmin bu saldırısına karşı mücadele olduğu temel görüşünü benimsiyor. Daha doğrusu, burjuva partilerin ve sömürgeci devletin yaydığı şovenist bölünme paranoyasını, KP de temel görüş olarak benimsedi, bu görüşü sürdürüyor:

Bölünme, parçalanma … olasılık dahilindedir… Bizim ülkemiz içinden geçtiğimiz dönemde, Osmanlı devletinin son yıllarında olup bitene hayli benzer yollarla; provokasyonlarla, ekonomik diz çöküşle, iç karışıklıklarla, bölünme tehditleri ve hatta senaryolarıyla … sürüklenir haldedir.”[8]

2008’de partinin temel belgelerinde yer verdikleri bu tespiti, bir yıl önceki 8. kongre raporunda da kayda geçmişlerdi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanması/küçülmesi bir 'düşünce' olmaktan çıkıp emperyalist projelerde yerini alan seçeneklerden birisi haline gelmiştir.”[9]

Sayısız temel belge ve yazısı içinde KP ve liderlerinin benimseyerek yer verdikleri bu bölünme paranoyası, Türk burjuva devletinin Kürt ulusal özgürlük savaşına karşı geliştirdiği bayağı şovenizmi benimsemek demektir. Gerçekten KP’nin bu tespitinin, Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek’in görüşünden ne farkı var? Hiçbir farkı olmadığını vurgulayalım. Erdoğan'ın etrafında birleşen faşistler, Kürt ulusal özgürlük mücadelesi karşısında burjuva devletin sömürgeci boyunduruğunu korumak için bölücülük paranoyasını tırmandırarak, Türk halkını zehirleyip kirli ve kanlı savaşın destekçisi yapmaya çalışıyorlar. KP liderleri ise bölücülük paranoyasını, bu kaba şovenist demagojiyi sosyalizm mücadelesi ve komünizm adına benimsiyor, durmaksızın propaganda ediyor ve sonuçta ilerici kitleleri “bölücülüğe karşı” saf tutmaya özendiriyorlar. Bu konuda basbayağı Türk milliyetçisi kesiliyorlar.

ABD emperyalizmi Irak’ı işgal etti, ama bölmedi, çünkü merkezi Irak iktidarını ele geçirmişti. Son olarak, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı ABD ve AB emperyalistleri ile Kürdistan’ın sömürgeci bütün efendileri merkezi Irak rejimini destekleyip bölünmeye karşı çıktılar.

ABD ve AB emperyalistleri, hadi diyelim Suriye’de merkezi iktidarı ele geçiremeyince bölünmesini hedeflerler ya da İran’da rejimi yıkmak için bölünmeyi teşvik ederler. Ama KP’nin analizine göre “emperyalistlerin en sadık işbirlikçisi olan AKP” iktidarda iken ve önceki iktidarlar da emperyalizmin sıkı işbirlikçileri iken, emperyalizm Türkiye’yi neden bölsün? Emperyalistlerin çıkarları, Türkiye'nin bölünmesine karşı bütünlüğünden yana. Çünkü emperyalizm, zaten hakimiyetindeki bu daha geniş alanı sermaye ihraç sahası ve hammadde kaynağı olarak kullanmak ister.

KP liderleri, bu kaba şovenist tespitten hareketle, merkezi görevi de bölünmeye/parçalanmaya karşı mücadele olarak ele alıyor ve tüm diğer mücadelelerin buna tabi olması gerektiğini öneriyorlar. Onlara göre devrimci hareket, “Türkiye’nin emperyalist projeler doğrultusunda parçalanmasının gündemde tutulmasına karşı koymadan işsizlik, yoksulluk, özelleştirme, sendikasızlaştırma gibi başlıklarda söz sahibi olamayacaktır.”[10]

Bu argümanın, önce Perinçek ve Bahçeli’nin, sonra Erdoğan’ın savurduğu “emperyalizmin bölme/parçalama çabasına karşı ikinci milli kurtuluş savaşındayız” demagojisinden ve bu demagojinin oynadığı rolden nesnel olarak hiçbir farkı yok.

Eski ve neofaşist Türk burjuva liderlerinin söylemlerine benzer biçimde, KP liderleri de, bu aşırı sübjektif analizi ve “üçüncü dünya devletçisi” milliyetçi görev tespitini yutturmak için, durumun “Osmanlı’nın son dönemi ve kurtuluş savaşı dönemindeki” gibi olduğunu vurguluyorlar, benzer bir durum analizi yapıyorlar.

KP Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını Reddediyor

Bilindiği gibi, emperyalist sömürgeciliğin yıkılmasından sonra ulusal sorun ve devrimlerin iki ana kategoride, yeni-sömürge çok uluslu ülkelerdeki ezilen uluslarda ve emperyalizmin yeniden işgal ettiği uluslarda var olmaya daraldığı koşullarda, KP ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının (UKKTH), ayrılma hakkının devrimci ve ilerici rol oynayabileceğini birinci kategoridekiler için reddediyor.

Türkiye Komünist Partisi … 'ulusların kaderlerini tayin hakkı' ilkesini mutlaklaştıran bir yaklaşımı uzun bir süredir reddetmektedir.”[11] KP, bu görüşe dayandığı sürece, Kürtlerin ve diğer ezilen ulusların özgürlük mücadelelerini, hangi devrimci özelliği gösterirlerse göstersinler, “emperyalizme hizmet etmek” ile suçlayacaktır. Çünkü bu görüş, emperyalizmin bu devletleri bölüp parçalama hedefiyle ve büyük ölçüde sübjektif şekilde tanımlanan stratejisine karşı mücadeleye odaklanıp, “mutlaklaştırmamak gerekir” bahanesine de dayanarak, bu ülkelerdeki ezilen ulusların ayrı devlet kurma özgürlüğünü, UKKTH ilkesinin devrimci içeriğiyle ele alınmasını reddediyor. Emperyalist böl-parçala stratejisine karşı “üçüncü dünya devletleri” savunucusu bir milliyetçi bakış açısına tekabül ediyor.

KP, bu şoven görüşü doğrultusunda, Kürt ulusal özgürlük hareketini, “devrimci halk savaşı” politikasıyla sömürgeci boyunduruğu yıkmayı da hedeflese, “çözüm süreci” politikasıyla halkların demokratik mevzilerini güçlendirmeyi de hedeflese, her iki halde de emperyalizme hizmet etmekle suçlayacaktır. Zaten bunu yaptı ve yapıyor da.

KP’nin Kürt ulusal özgürlük mücadelesine dönük suçlamasından vazgeçmesinin tayin edici şartı, onun Kürdistan'ın Türk ve diğer sömürgecilerine karşı, yani hepsi de aşırı despotik, gerici ya da faşist olan sömürgeci devletlere karşı mücadeleyi değil, emperyalizmin bu devletleri bölüp parçalamasına karşı mücadeleyi önüne merkezi görev olarak koymasıdır! KP'nin bu şartı ve isteği, dosdoğru, Kürt ulusal özgürlük hareketinin faşizme ve gericiliğe karşı mücadeleyi sona erdirmesi anlamına geliyor. Gerçekten de, faşizme ve gericiliğe karşı mücadeleye ağır darbe vurmayı öngören bir perspektif ve öneri KP’ninki.

Faşizme Ve Savaşa Karşı Mücadele Önemli Değil Mi?

Nitekim KP liderleri, faşizme karşı mücadelenin sonuç alamayacağını vurgulayarak, savaşa karşı mücadele etmemenin teorisini yapıyorlar. Güler’in Efrîn savaşının yoğun bombardımanı koşullarında yazdıklarına göz atalım: “Sonuç alınması mümkün biricik mücadele sosyalizm mücadelesidir. Faşizme, savaşa, şuna buna karşı demokrasi mücadelesi koskoca bir yalandır.”[12]

Oysa Lenin'in ve Komünist Enternasyonal’in konuya ilişkin temel tezlerinin defalarca vurguladığı üzere, faşizme ve savaşa karşı ve demokrasi için mücadele edilmeden sosyalizm için kitlelerin eğitilemeyeceği, sosyalizm mücadelesinin zafere ulaştırılamayacağı açıktır: “Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış olan bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip değildir.” (Lenin)[13]

Fakat, sadece pratik açıdan baksak bile, komünistler ve devrimciler, eğer rejimin Erdoğancı faşist restorasyonunda zaferi önleyemezlerse, doğacak sonuç, tam da KP liderlerinin önemsemek istemedikleri sonuç olacaktır. Erdoğan Humeyni’nin başardığını başaracak şans ve yetenekte olursa, devrimci güçlerin imha edildiği ve zindana atıldığı, tüm demokratik örgütlerin zindan ve yasaklama yoluyla tasfiye edildiği, siyasal iklimin yıllarca çölleştiği bir sonuç... Ve sonucun bir parçası da KP’nin kapatılması, liderleri ve üyelerinin zindana atılması olacaktır.

Neyse ki, KP’den farklı olarak, başta Kürt ulusal özgürlük hareketi olmak üzere, komünist ve devrimci hareket, tutarlı demokratik güçler Erdoğan’a boyun eğmedikleri, teslim olmadıkları için, faşist şef Türkiye ve Kürdistan'ı mezar sessizliğine büründürmeyi başaramıyor.

Erdoğan, sömürgeci savaşla aynı zamanda tüm ırkçı şoven unsurları etrafında birleştirerek, tekçi faşist diktatörlüğünün inşasını tamamlamak istiyor. Bu nedenle savaşa/işgale karşı mücadele, aynı zamanda faşizme karşı mücadeledir. Erdoğan faşizminin yıkılması için, komünistler, devrimci hareket, faşizme karşı mücadelede katkısı olabilecek tüm demokratik örgütlenmeler güç birliği yapmak, mücadele ittifakı kurmak zorundalar. Bu ittifak dinamiklerinin başında Kürt ulusal özgürlük hareketi geliyor.

Ama KP, milliyetçi görüşleri nedeniyle, faşizme ve savaşa karşı mücadelesizlik önermesini yaldızlamak için sözüm ona sosyalizm hedefi dışındaki mücadelelerin yalan olduğu teorisini üfürüyor. Gerçekteyse Erdoğan faşizminin zaferini kolaylaştıran bir yol ve tutum önermiş oluyor.

O, Efrîn direnişinin yenilgisini bekleyip, sonuçta sosyalizm için mücadele dışındaki hiçbir mücadelenin sonuç almayacağının pratik tarafından kanıtlandığını iddia etmeye meylediyor.

KP, çoğu zaman, devrimci hareketin başarısızlıklarını, küçük burjuva devrimciliğinin kaçınılmaz yenilgisi ve kendisinin “sosyalizm için mücadele”sinin yolunun açılması diye gösterecek kadar gerici tutumlara düşmüşlüğüyle kötü ünlüdür. Bugün de Efrîn’in devrimci direnişine benzer bir saldırı yöneltiyor.

Kendi Hükümetinin Yenilgisi İçin Mücadele Etmek

Efrîn işgalinin/savaşının haksız olduğunu dillendirmeye başlayan KP, yine de işgal ve savaşa karşı mücadele görevini tamamen bir tarafa atıyor.

Her iki taraf açısından da savaşı haksız gören bir perspektifle hareket ettiğini düşünen KP, hiç olmazsa “haksız savaşlarda” yönünü kendi hükümetinin yenilgisi için mücadeleye çevirebilirdi.

Fakat KP, bunun da tersini yaparak, mücadelesizliği seçiyor. Erdoğan diktatörlüğü karşısında antifaşist ve ilerici bir kitle hareketi yaratmak için savaşın derinleştireceği krizden yararlanma perspektifiyle hareket etmiyor, bu görevden uzak duruyor. Sessiz kalarak ya da önüne “örgütlenme” kampanyası koyarak, bu görevden özellikle uzak duruyor.

Açıkça belirtmek gerekir ki, savaş şovenizminin saldırganlığı ve savaş hali sıkıyönetimi altında, KP liderleri, aslında savaş karşıtı mücadeleyi göze alamayarak, bunun gerektirdiği bedellerden korkarak, düpedüz mücadele kaçkınlığı yapıyorlar.

Efrîn: Halkçı Devrimi Savunma Direnişi

KP ne denli ideolojik saldırı yaparsa yapsın, Efrîn Rojava devriminin bir parçası. Rojava devriminin güçleri emperyalist savaşlar, gerici rejimlerin saldırıları, inançsal ve ulusal boğazlaşmalar içinde demokratik halkçı yönetimler kurmanın örneği oldular. Demokratik bir ışık olarak halkları etkilediler. Efrîn’de ise 7 yıl gibi uzun bir süre boyunca halkları savaşın yıkımından uzak tutmayı başardılar. Savaşın zulmünü çeken Suriye halklarının bir bölümü, Efrîn'de göçmenliği barış ve kardeşlik koşulları içinde yaşayabildi.

Eğer Efrîn halkı Erdoğan faşizminin sömürgeci savaşında ölüm kusan bombardımanına karşın iki ay boyunca kahramanca bir direniş sergilediyse, devrimin kitleleri ulaştırdığı bu politik gelişme düzeyi ve örgütleme gücü sayesindedir.

Efrîn direnişinde, KP’nin de inkar edemeyeceği gibi, ABD emperyalistleriyle ittifak olmadı. Kürt özgürlük hareketi, enternasyonal devrimciler, Türkiye devrimci hareketi, komünistler ve halk mücadele etti, direndi. Rusya, mevcut üssünü terk ederek, Türkiye’yi ABD’den koparmak için, ona işgal izni verdi. Türkiye’yi parçalamak için Kuveytvari bir tuzak da yoktu.

Rojava devriminin güçleri, Efrîn halkı, anlaşılması kolay bir sadelikte, Erdoğan faşizminin işgaline ve savaşına direndi. Şimdi işgale karşı yeni bir formda süren direniş zafer kazanırsa, Rojava devrimi gelişmeye devam edecek, Erdoğan faşizminin savaş mağlubiyetinin başlangıç olacağı bir yenilgi süreci başlayacak. Milliyetçi ve politik islamcı faşist mutabakat odağı dağılmaya gidecek. Türkiye’deki devrimci ve demokratik güçlerin faşizme karşı mücadelesi sıçrama yaşayacak. Sosyalizm için mücadele eden hareketlerin güçlenme koşulları gelişecek.

Efrîn direnişine katılanlardan faşizme karşı mücadele eden tüm güçlere uzanan bir cephede, sömürgeci savaşa ve işgale karşı dövüşmek öne çıkan görevlerin en acil olanıdır. Bu görevi, bölünme paranoyasının girdabına atan, doktriner laf yığınıyla bir kenara bırakan her parti ve birey, Erdoğan faşizminin tank paletleri ve uçak bombardımanları altında komünist ve devrimci hareketin tasfiye edilmesine hizmet ediyor demektir. Hele bunu komünistlik adına yapıyorsa, suçu daha da ağırdır.

KP’nin yaptığı budur.

KP’ye sosyalizm amacıyla gönül vermiş bireyler, liderlerinin önerdiği bu şovenist batağa gitmeyi reddetmeli, ırkçı faşizme ve sömürgeci işgale karşı mücadelenin yolunu tutmalıdırlar. Sosyalizm amacına bugün ancak bu yoldan geçilerek yürünebilir.

Dipnotlar

[1] Çekin Suriye’den Elinizi, KP MK, 21.01.18, tkp.org.tr

[2] “Suriye resmi haber ajansı SANA’ya Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak, 'Şam yönetimi, Suriye topraklarının ayrılmaz bir parçası olan Afrin’deki vahşi Türk saldırganlığını güçlü bir şekilde kınıyor' şeklinde konuştu.” (Jetlerimiz Afrin’i Vurdu, 21.01.18, Hürriyet)

[3] A. Güler: Bu savaş ne savaşı?, 23.01.18; Kürtler veya “sosyalizm yoksa…”, 30.01.18; “AKP Afrin operasyonuna işgal denince çok kızıyor”, İşgalciler, 03.02.18, habersol.org.tr

[4] Çekin Suriye’den Elinizi, KP MK, tkp.org.tr

[5] Kürtler veya “sosyalizm yoksa…”, A. Güler, 30.01.18, habersol.org.tr

[6] Çekin Suriye’den Elinizi, KP MK

[7] Erdoğan Atatürkçü Olursa, K. Okuyan, 31.10.17, haber.sol.org.tr

[8] Türkiye Cumhuriyeti Felaketin Eşiğinde, Temel Belgeler, 2008, tkp.org.tr

[9] 8. Kongre Raporu, tkp.org.tr

[10] 8. Kongre Raporu, tkp.org.tr

[11] 8. Kongre Raporu, tkp.org.tr

[12] Faşizmle Demokrasi Arasındaki Fark, A. Güler, 27.01.18, habersol.org.tr

[13] Marksizmin Bir Karikatürü Ve Emperyalist Ekonomizm, Sol Yayınları, 1. baskı, s. 23

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi