Gündem: Görüşme Süreci - 1 Mayıs - Metal İşçileri - Soma Katliamı

AKP Odaklı Cephe Daralıyor Halkçı Demokratik Cephe Büyüyor

İşçi sınıfının, kadınların, gençlerin, yoksulların, Kürt ulusal demokratik güçlerinin, ulusal toplulukların, demokratik Alevi hareketinin özlemlerinin, özellikle de politik özgürlük odaklı taleplerinin cepheleştiği HDP ile burjuva devlet terörünün, sömürünün ve inkarcı sömürgeci boyunduruğun temsilcisi AKP ve Erdoğan cephesi arasındaki çatışmanın merkezinde durduğu seçim çarpışması tüm hızıyla sürerken, saflaşma ve cepheleşme büyüyor.

Durum, işçi sınıfı ve ezilenler lehine, halklarımız lehine gelişiyor ve buradan ilerleyecek.

Seçim süreci, siyasal saflaşmanın eksenlerinin bütünüyle değiştiği gerçeğini de belirgin biçimde gözler önüne seriyor. Dün, merkezinde Kürt ulusal mücadelesinin durduğu işçi sınıfı ve halklarımızın direniş ve mücadeleleri sonucunda yönetememe krizine giren, emperyalist küreselleşme sürecinde emperyalist burjuvazinin dönüşüm ihtiyaçlarına uyum çerçevesinde iç çelişkileri derinleşen burjuvazi içindeki yarılma, iki siyasal cephede saflaşmalarına yol açmıştı. Saflaşmanın bir tarafında generaller partisi-CHP-MHP bloku, diğer tarafında sermaye oligarşisi, AKP, değişik politik islamcı örgütlenmeler ve burjuva liberaller bloku duruyordu. AKP, burjuvazinin Kürt sorununda en geri adımını bireysel-kültürel haklar çerçevesinin oluşturduğu tavizler ve PKK ve ulusal taleplerin reddi-tasfiyesi düzleminde bir burjuva çözümü de içeren değişim programının sözcülüğünü üstlenmiş, “yetmez ama evet”çileri, kimi sol aydınları vb. toplumun değişim isteyen çeşitli kesimlerini de yedeklemişti.

Bugün, bu değişim programının iflas ettiği, burjuvazi cephesindeki saflaşmanın diğer kutbundaki generaller partisi-CHP-MHP blokunun yenilgi aldığı ve dağıldığı, AKP’ninse rejim krizinin çözümüne damga vuran konularda değişim bayrağının taşıyıcısı olmaktan çıktığı koşullar var. Toplum bu kez başka eksenlerde yarılıyor ve dünkü ittifaklar yok.

Burjuvazi cephesinde bu farklılaşmanın ortaya çıkardığı en ciddi sorun, burjuva değişim programının bir siyasal öncüsünün olmaması. CHP, kimi girişim ve iddialarına rağmen bu öncülüğü üstlenmenin çok uzağında.

AKP ve Tayyip Erdoğan cephesindeyse, burjuva değişim programının öncülüğünü üstlendiği dönemdeki ulusal ve uluslararası yedeklerini, destekçilerini yitirmekte olması bir yana, cemaatle yaşadığı yarılmayı, hükümet-Erdoğan arası ilişkilerde boy veren çatlaklar takip ediyor. Erdoğan, ordu ve bürokrasiyle ilişkilerini güçlendirerek taktik imkanlar yaratmaya çalışıyor. AKP ve Erdoğan, seçimlere büyük bir zayıflamayla giriyor.

Burjuvazinin iki cephede saflaştığı koşullarda, komünist öncü, işçi sınıfı ve ezilenleri, Kürt ulusunu, gençliği, kadınları bir üçüncü cephede saflaştırmanın mücadelesini veriyordu.

Bugün bakımından böyle bir seçenek yaratılmış, saflaşmanın ekseniyse değişmiş durumdadır. Seçim mücadelesi bunun en belirgin biçimde açığa çıkışıdır.

HDP, var olan tek siyasal değişim programının öncüsü haline geldi ve bu, demokratik hak ve özgürlüklerin merkezde durduğu bir değişim programıdır. Dahası, geçmişte AKP etrafında saflaşan liberallerden, “yetmez ama evet”çilerden, demokrat eğilimli aydınlardan da tek tek ya da gruplar halinde kopuşlar oluyor, kimileri HDP’nin değişim programının etki alanına giriyor. Alevi emekçilerde CHP’den, özellikle Türkiye cephesindeki Kürt emekçilerde AKP’den, emekçi solun kimi bölüklerinde CHP ile ittifak eğiliminden, devrimci güçler arasında geleneksel boykotçuluktan, sol-ilerici-demokrat kitlede CHP’yle ittifak eğilimli ya da HDP’ye mesafeli siyasi partilerden (ÖDP, TKP vb) kopuşlar belirginleşmeye başladı.

Türkiye cephesinde devrimci durum gerçeği, HES’lerden kadın cinayetlerine, iş cinayetlerinden devlet terörüne dek çok çeşitli gündemler etrafında lokal ya da geniş çaplı patlamalar yaratmayı sürdürürken, yeni bir demokrasi bilinci ve mücadele isteği, özgüven ve kazanımlarla ilerleme duygusu, işçi ve ezilen kitlelerde belirginleşiyor.

İşçi sınıfının, Alevi-Kızılbaş emekçilerin, değişik ezilen kesimlerin, hiçbir dönemde Kürt ulusal demokratik hareketi gibi güçlü bir müttefiki olmamıştı. Öte yandan, Kürt ulusal demokratik mücadelesi de hiçbir zaman Türkiye cephesinde emekçi çözümün muhatabı olarak gelişim potansiyeli bu denli güçlü bir bileşen bulamamıştı. Tüm bu kesimler ilk kez bir seçim sürecinde kendi alternatifini bu derece yaygın ve geniş bir ittifak olarak oluşturmuş durumda ve giderek daha geniş bir kitlenin dikkati buraya yöneliyor.

Bu buluşmayı engellemeye çalışan AKP ve Erdoğan ittifakının yanı sıra, MHP dahil eşitlik, kardeşlik seçeneğinin büyümesinden rahatsız olan başkaca burjuva siyasi güçler, HDP’nin özellikle de çalışmasının zayıf olduğu, emekçi solun bir kitle tabanı olmasına rağmen örgütlü olmadığı kentlerde örgütlenmeye başlaması, bu bölgelere birleşik demokratik mücadele fikrinin ve örgütünün taşınması çabalarını polis destekli sivil silahlı saldırılarla kesmeye çalışıyor.

Bartın, Aydın, Isparta, Trabzon, Kütahya, Uşak gibi onlarca kentte 50’ye yakın saldırı düzenlendi. Bazıları HDP bürolarını, bazıları HDP’nin sokak çalışmalarını hedef alan bu saldırılar, BBP'li, MHP'li sivil faşistler ve AKP’nin sivil-silahlı koruculuğu görevini üstlenen güçlerce gerçekleştirildi.

Selahattin Demirtaş şahsında karalama kampanyaları, Van belediyesinin su tasarrufu için başlattığı kampanyanın yalan ve çarpıtmalarla maniple edilmesi örneklerinde olduğu türden, “HDP bölge halkını tehdit ederek oy topluyor” iddiası etrafında özetlenebilecek iftiralar, bu fiziki saldırılara eşlik ediyor. AKP ve Erdoğan, yalana ve demagojiye dayalı üçüncü sınıf faşist propaganda yöntemleriyle HDP’yi baraj altına düşürmeye çalışıyor.

Ancak seçim mücadelesi şimdiden kazanımlarla sürdürülüyor. Diyanet’in makam aracının iadesi bunun belirgin bir örneği oldu. Özgüven ve inisiyatif halk güçlerinin yanında. HDP saflarında birleşme eğilimi, AKP ve diğer burjuva partilerin, siyasi kuvvetlerin saflarında ayrışma-dağılma eğilimi artıyor. Seçim çarpışmasının kazanılması, yeni bir politik iklim yaratacak, mücadele azmini güçlendirecek, “yeni yaşam” bilincini kökleştirecektir.

Görüşme Süreci

Görüşme sürecinin müzakereye dönüşmesinin başlangıç adımı olan Dolmabahçe ortak açıklaması, daha ilk adımında, burjuvazinin en kararlı siyasi figürü olan Tayyip Erdoğan’ın müdahaleleriyle boşa çıkarıldı. Tarafların izleme heyeti konusundaki çelişkili açıklamalarıyla patlak veren bu müdahalelerle, AKP-Erdoğan cephesindeki çatlakların varlığı da gözler önüne serilmiş oldu.

Bu gelişme bir sürpriz olmadı. Kürt ulusu bakımından onurlu bir ulusal barışı ve Türkiye’de kapsamlı bir demokratik dönüşümü içeren 10 madde ile burjuvazinin bireysel-kültürel haklar zeminiyle sınırlı taviz marjı arasında bir anlaşma olasılığı görünmüyor.

Dolmabahçe, bununla birlikte, Kürt ulusal demokratik mücadelesi bakımından bir kazanım, onun kolektif varlığının ve statüsünün sömürgeci faşist devlet tarafından şimdiye kadarki en üst düzeyde kabulü anlamına geliyordu. İnkarcı sömürgeci faşizm bundan böyle ne kadar saldırgan bir siyaset geliştirirse geliştirsin, Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorunu yoktur söylemini yeniden yükseltmesinde olduğu türden inkarcı söylemlere girişsin, toplumsal düzlemde yeni eşik, Dolmabahçe açıklamasıyla Kürt ulusal demokratik güçlerinin daha ileri bir düzeyde resmen tanınmasıdır.

Öte yandan, AKP-Erdoğan ittifakının seçimlere hazırlığı, aynı zamanda Kürt ulusal demokratik güçlerine yönelik yeni bir saldırı dalgasının hazırlığı olarak ele aldıkları, sandıklardan AKP ve HDP bakımından çıkacak tabloyla bağlantılı olarak böyle bir saldırıya girişecekleri, görüşme sürecinin de yeni aşamasının, bu çarpışmanın sonucunda oluşan yeni dengeler temelinde gelişeceği rahatlıkla söylenebilir.

PKK önderliğindeki Kürt ulusal demokratik mücadelesinin Kuzey Kürdistan sınırlarını çoktan aştığı ve dört parçanın gerçeği haline geldiği, dahası Rojava devrimiyle ve Ortadoğu-Kuzey Afrika devrim ve ayaklanmalarıyla bir bölgesel devrimci sürecin geliştiği koşullarda ulusal barışın, burjuvazinin en liberal kanadının dahi değişim/tasfiyeci çözüm programının dünkü koşulları ve dünkü çerçevesine sığmayacağı, her durumda gerek savaş-askeri çarpışma, gerekse görüşme süreçlerinin temel bir verisi olacak.

1 Mayıs Ve Devlet Terörü

HDP’ye yönelik ırkçı saldırılar; üniversitelerde sivil faşistlerin, polisin saldırıları; metal işkolundaki grev yasağı; Ermeni soykırımının yıldönümü eylemlerine polis saldırısı; İtebrak Alevi katliamını protesto eylemine polis saldırısı; Berkin Elvan’ın katillerinin açıklanması talepli adliye eyleminde katliam, eylemin ardından, şehit düşen devrimcilerin cenazelerine yönelik saldırılar ve avukatlara yönelik tırmanan baskı ve saldırganlık; kadın cinayetleri protestolarına saldırılar ve daha sayısız örnekte görüldüğü gibi, halka saldırı yasasıyla pekiştirilen devlet terörü, tüm ezilen, emekçi kesimleri kapsamına alıyor.

Devlet terörünün doruk noktası ise, 1 Mayıs’ta Taksim meydanının yasaklanması, kuşatılması ve tüm kentin büyük bir terör ve baskı altında tutulması oldu. Söz ve eylem özgürlüğünün gaspından başlayarak, kayıtdışı gözaltılar, işkence ve cinsel saldırı, sağlık hakkının engellenmesi, avukatların saldırıya uğraması ve görev yapmalarının önlenmesi gibi biçimlerde dizginsiz bir vahşet ve saldırganlıkla işçi ve ezilenlerin görkemli buluşması engellendi ve bastırılmaya çalışıldı. İşçi ve ezilenlerse yüzünü Taksim’e döndü, en ileri bölükleri tüm tehditlere ve yasağa rağmen Taksim’de buluşmakta, Taksim’de cepheleşmekte, Türk burjuva devleti ile ezilen ve sömürülenler arasındaki çarpışmanın sembolleşmiş mevzisini korumakta kararlılık ve ısrar gösterdiler.

Halka saldırı-devlet terörü paketinde cisimleşen faşist saldırganlık ve baskının hedefinde, Türkiye cephesinde çok çeşitli gündemler etrafında gelişen toplumsal kabarış ve patlamalarda kendini gösteren devrimci durumla, Kürdistan’da güncel olarak Rojava Devrimi merkezli ilerleyen ulusal demokratik mücadele arasında gelişmekte olan buluşma eğilimin önünü kesmek duruyor. Ancak bu buluşma, saflaşma ve cepheleşme eğilimi, yasakları ve saldırıları aşarak ilerlemeyi sürdürüyor.

Metal İşçilerinin Bursa Silkinişi

Metal işçileri, işçi sınıfı mücadelesinde 60'lı yıllardan günümüze öncü hamlelerin temsilcisi oldular. Geçtiğimiz aylarda Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin coşkulu grev eğilimi ve pratik yönelimi patlak vermişti. Hükümetin grevi yasaklaması, halklarımızın desteğiyle etkili bir toplumsal hareketin gelişmesinin önüne geçti. Sendikal öncünün işçilere ve halklara dayanarak faşist yasa ve yasakları aşmayı deneme cüreti gösterememesi hareketin geri çekilişine yol açtı. Yakın dönemde, bu kez de Bursa'nın demokratik bilinci gelişkin metal işçileri ekonomik ve sosyal haklarını toplu sözleşmenin ötesine taşımak için ayağa kalktılar. Patron uşağı, faşist ve gerici güruhların yönetimindeki Türk-Metal'i toplu sözleşmelerin yenilenmesi için harekete geçmeye zorladılar. Bir aşamadan itibaren istifa hareketine yöneldiler. Polis, jandarma destekli Türk-Metal'in faşist çetelerinin saldırılarına uğradılar. İlginçtir, Birleşik Metal-İş tıpkı 1988'de olduğu gibi bu kez de Bursa metal işçilerini örgütleme cesareti gösteremedi.

Metal işçilerinin tutumları, eğilimleri işçi sınıfı saflarında biriken iş ve yaşam koşullarının düzeltilmesi, demokratik hakların genişletilmesi, sendikaların patronlara karşı mücadelede öncülük işlevlerini yerine getirmeleri isteklerinin ve fiili meşru mücadele eğilimlerinin akacak bir kanal bulursa bendini yıkabileceğine işaret ediyor. Bu, işçi kitlelerinin gerisinde, hizasında durmaya dayalı, kuyrukçu ve sağlamcı politikalarla değil, işçilere güven temelindeki cüretli öncülükler ve önerilerle çözülebilecek bir mesele.

Soma İşçi Katliamı Yıldönümü Eylemleri

Soma işçi katliamının birinci yıldönümü, Çanakkale’den Hopa’ya, Bartın’dan Şırnak’a dek onlarca kentte yürüyüş ve gösterilere sahne oldu. Erdoğan-AKP cephesi, en geniş kitlelerde büyük bir öfke, acı ve tepki biriktiren Soma katliamı yıldönümünün meşru zemininde, katliamı teşhir eden, adalet ve iş cinayetlerinin önlenmesini isteyen işçilerle, destek veren toplumsal kesimlerle ve siyasal öznelerle açık bir çarpışmaya girmeye cesaret edemedi. Barışçıl gösteriler biçiminde gelişen anma eylemlerine onbinlerce kişi katıldı. “Unutmayacağız, affetmeyeceğiz” sloganı, katillerin yargılanması ve adalet talebi öne çıktı. Eylemler, burjuvazinin ve faşist sömürgeci devletin çok çeşitli suçları karşısında adalet talepli mücadelelerin birleştirici potansiyeline olduğu kadar, iş cinayetlerinin son bulması için mücadelede öncü, sürükleyici, kararlı duruş ve eylemin yükseltilmesi görevinin güncelliğine de işaret ediyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi