Kentsel Dönüşüm Ve Sosyalist Perspektif

Kapitalist sistemdeki anlamıyla Kentsel Dönüşüm, kent alanlarının, kent rantının yeniden paylaşımı ve yapılandırılmasıdır. Uluslararası sermayenin doğrudan projelerinin bir parçasıdır. Toplumsal ve siyasal yaşamın diğer alanlarında yürütülen yeniden yapılandırma politikalarının bir unsurudur. Temel amaçlarından biri sermaye birikiminde tıkanıklıkları açmakken bir diğeri inşaat sektörünün ekonomideki dönemsel lokomotif rolündeki devamlılığı sağlamaktır.

AKP diktatörlüğünün kendi egemenliğini iyice şekillendirmesinin, sermayenin vazgeçilmez partisi olarak kendisini kanıtlamasının önemli bir adımıdır da Kentsel Dönüşüm projesi. AKP iktidarlaşmasının bir unsuru olarak imar diktatörlüğü kurarak pekiştirici bir adım atmaktadır. İmarla ilgili karar alma hakkını bütünüyle hükümetin eline alarak, merkezi olarak inisiyatifi tümden ele almaktadır. Belediyeleri, yerellerde seçilmişleri devreden çıkarmaktadır. Ancak kendi projelerine onay verip uygulayanlara, o da bahşettiği sınırlar içinde, inisiyatif tanıyacaktır. Bu dönüşüm projesini kentlerin sınıfsal dokusuyla birlikte toplumsal dokusunu da temelden değiştirme amacı vardır. Dün kent merkezinin etrafını kuşatan emekçilerin şehrin genişlemesiyle birlikte merkezlerde yer almasından rahatsızlar ve durumu değiştirme hedefindeler. Merkezde yer alan emekçilerin devrimci patlama potansiyeli taşıyor olması kâbuslarından, temel kaygılarından biri. Bu yüzden emekçileri yeniden oluşmuş kentin tekrardan dışına çıkarma, sürgün etme çabasındalar.

Kentin yeniden yapılandırılmasının elbette sınıfsal bir arka planı var. Kentte emekçilerin barınma hakkını yok saymaya dönük bir bakış açısı. Emekçilere bu yasayla layık görülen kentte sadece burjuvaziye hizmet etme, kölelik etme pratiğidir, kentin zenginliklerinden kendi koşullarına uygun olarak dahi yararlanması elinden bütünüyle alınmakta.

Emekçi semtlerdeki yaşam ve düşünüş tarzını, mücadele dinamiklerini dağıtmayı böylece emekçileri bireycileştirmeyi hedefliyorlar. Kendisinin, en fazlasından ailesinin çıkarını gözeten, bu konuda komşusunu satmayı ahlak haline getiren bir hat izlemenin önünü açıyorlar.

Kentsel Dönüşüm Ama Hangi Şartlarda

Sosyalistler kentsel dönüşüm hiçbir koşulda uygulanmaz demez. Kentler yaşanılmaz bir hal aldığında, çarpık yapılaşma başını alıp gittiğinde, kentin, semtin altyapısı tedrici yöntemlerle yeni teknik düzeye yükseltilemez bir hale geldiğinde elbette ki kentsel dönüşüm yapılacaktır. Ancak Kentsel Dönüşüm rant sağlamak için yapılamaz.

Sosyalistler kentleri, semtleri, binaları, yeşil alanları, arsaları vb. ile bir rant alanı olarak değerlendirmez, bunları bir değişim değeri olarak ele almaz. (Proletarya iktidarında, gitgide, konut meta olmaktan, barınma hakkı piyasaya endekslenmişlikten kurtarılır.) Buralar tüm kent emekçilerinin kullanım alanlarıdır ve tüm yurttaşlarındır. Bu yüzden kentsel dönüşüm yaşayanların, kent emekçilerinin yaşam düzeyini yükseltmek perspektifi ile ele alınmak durumundadır. Yenilenme ve/veya dönüşüm yurttaşların demokratik katılım haklarının olduğu süreçler sonunda uygulanabilir. Hatta yaşadıkları kentlere dair çok sayıda alternatif proje ile yurttaşlar karar alma ve seçme haklarını kullanabilmelidirler.

Tapuya sahip olup olmama sosyalistler için geçerli bir değerlendirme kıstası değildir. Bina sahibi dışında kiracısı da, mülksüzü de tüm yurttaşlar yaşadıkları şehre, mahalleye dair karar alma ve söz söyleme hakkına sahiptirler.

Kapitalist sistemlerde ise Kentsel Dönüşüm tamamen kent rantını artırma ve bu rantın bölüşümünde sermayeyi, hele de o anki iktidara yakın olan sermayeyi, güçlendirme bakış açısına göre planlanmakta ve uygulanmaktadır. AKP iktidarındaki devletin de yaptığı budur.

‘Afet Yasası’ İhtiyaç Mıdır?

Yukarıda saydığımız sosyalist perspektifle ve ihtiyaç yaklaşımından yola çıktığımızda özellikle İstanbul merkezli bir Kentsel Dönüşüme ihtiyaç vardır. Ancak AKP herkesi kör, alemi sersem sanan bir yaklaşımla alenen rantsal yaklaştığı bir dönüşümü afete karşı hazırlık olarak sunmaktadır.

Kentsel denetim ve dönüşüme ihtiyaç vardır çünkü İstanbul’daki emekçilerin yaşadığı ve çalıştığı binaların azımsanmayacak bir kısmı miadını doldurmuştur. Bina temelindeki demirlerin ömürlerini doldurması bir yandan, yıllarca denetlenmeyen önü açılan müteahhitlerin ucuz olsun diye kullandığı deniz kumu vb. malzemelerin binaları güvenliksiz ve sağlıksız yapmış olmaları diğer yandan. Bunlara bir de yeterince yeşil alan, park, bahçe bulunmaması eklenmesi İstanbul’u iyice yaşanmaz bir kent haline getirmektedir. Bunlar merkezi plana dayanan, yurttaşlarının bütünlüklü çıkarını düşünen, değişim değil kullanım değerini esas alan bir sosyalist sistemde ele alınabilir illa ki alınacaktır. Fakat AKP bu eksiklikleri söylemsel olarak kullanarak, esas emellerini gizleyerek tam bir dolandırıcı gibi hareket etmektedir. Afet yasası adlandırması bu üçkâğıtçılığın daha isimden başlayan yansımasıdır.

‘Afet Yasası’ aslında afete karşı önlem yasası değildir. Çünkü bilimcilerin dikkat çektiği deprem tehlikesinde yurttaşların en temel ihtiyacı boş alan olacaktır. İnsanlar depremin yol açacağı sonuçlardan en az zararı görmek için ilk etapta boş alanlara çekilmek durumundadırlar. Ancak bu yeni Rantsal Dönüşüm projesinde boş alanlar arttırılmadığı gibi azaltılmaktadır.

‘Afet Yasası’ demokratik değildir. AKP bu yasayla tam bir merkezi imar diktatörlüğü kurmaktadır. Ele geçiremediği belediye yönetimlerini dahi by-pass edip karar alma yetkisini merkezileştirmiştir. Son kararı verecek olan doğrudan hükümet olacaktır. Değil yurttaşın çıkarları ile çelişmek kadim kentlerin tarihi değerlerinin zarar görmesi dahi AKP’ye engel olamayacaktır.

‘Afet Yasası’ hukuki değildir. Kelimenin burjuva yorumlanışıyla bile hukuki değildir. Çünkü burjuva hukuk sistemine göre dahi mücadeleler sonucunda karara itiraz hakkı bulunmaktadır.

‘Afet Yasası’ halkın evlerini ve arsalarını zoralım yoluyla gasp etmeye yönelik bir düzenlemedir. İstediği yere istediği zaman el koyabilecektir. Bir yurttaş mahkemeye başvursa bile, TOKİ veya yetkilendirilmiş şirket mahkemenin sonuçlarını beklemeden binayı yıkma yetkisine sahiptir.

Erdoğan’ın kuvvetler ayrılığına dönük eleştirel söylemleri, sınırlı yansıması olsa da yürütme ile yargı arasındaki çelişkilerin yansımasından çıkan yargı kararlarından rahatsızlığı gösteriyor. AKP kentsel dönüşüm projesinde de böyle kararlar çıkma ihtimaline karşı hazırlık yapmış durumda. Yasanın içeriğinde kuvvetler ayrılığını by-pass eden maddeler mevcut.

‘Afet yasası’ yurttaşları devlete ve sermayeye borçlu hale getirme yasasıdır. Tefecilik mantığı vardır. İnsanları bankalara, devlete borçlu hale getirip tüm birikimlerine el koyma anlayışındadır. Yasa mevcut görünümüyle yıkılan alanda yaşayan ev sahiplerinin dışarı atılması, kiracıların kovulması, ev sahiplerinin evlerinin ellerinden alınması yetmezmiş gibi borçlandırmayı esas almaktadır. Hem yıkacak hem de konutunun, arsasının önemli bir kısmına el koyacak ve bu da yetmezmiş gibi bankalara borçlandırarak ayrıca bir yükümlülük altına sokacaktır. Yıkım masrafları ayrıca halk tarafından ödenmesi zorunluluğu getirilerek bu yolla da borçlandırma yoluna gidilmektedir.

‘Afet Yasası ’ tam bir havuç sopa yaklaşımı içindedir. Binasını sermayeye satmayan, peşkeşe müsaade etmeyen bina sahiplerinin ve kiracılarının temel insani ihtiyaçları olan elektrik, su, doğalgazları kesilebilecektir. Karşı koymayan, kararlara demokratik katılım hakkını, itiraz hakkını kullanma yerine hükümete biat edenler ise cüzi de olsa kira yardımıyla ödüllendirileceklerdir. Tabii bu da hükümetin büyük lütfu gibi sunulacaktır.

Yıkımlar Karşısında Politikamız Ve Taleplerimiz

Daha önce sosyalistlerin kullandığı ‘yerinde dönüşüm’ talebi artık kendi başına yetersizdir. Çünkü yerinde dönüşüm şu anda egemenlerin de sunduğu bir seçenek olarak gündemleşiyor. Şöyle ki semt arazisinin beşte birini oranın sakinlerinin de konut edineceği apartmanlar dikmek için kullanıp geri kalan araziyi istedikleri gibi binalarla donatmayı bir seçenek olarak sunuyorlar. Böylelikle esasında arazinin büyük bölümünü istedikleri gibi mülkiyetlerine almış oluyorlar. Ayrıca daire yoğunluğunu arttırarak semtteki nüfusu üç beş misli arttırmış oluyorlar. Bu da semtteki insan yoğunluğunu arttırarak semti yaşanabilir olmaktan iyice çıkarmak demek oluyor.

Yerinde dönüşümün kabul edilmesinin tek yolu bu dönüşümün emekçilerin inisiyatifinde gerçekleşmesidir. Tavsiye vb. değil doğrudan karar sürecinde, planların yapılmasında emekçilerin ve temsilcilerinin bulunmasıdır. Böylelikle karar mekanizmalarında ‘sermayenin kârı için değil halkın barınması için konut üretimi’ anlayışı yer bulabilecektir. Aksi halde yerinde dönüşüm egemenlerin değirmenine su taşımaya yol açar.

Ayrıca sadece konut hakkı ekseninde mücadele yürütmek bu dönemin ‘kentsel dönüşüm’ saldırısına cevap olabilecek bir kapsama denk düşmüyor. AKP kentleri tümden yenileme hesabında. Bu yüzden “Yaşanılabilir kent istiyoruz” talebiyle barınma ekseni dışındaki kenti ilgilendiren diğer konularda da emekçileri taraf olmaya çağırmak gerekiyor.

Egemenlerin ezilenleri bölmek için de kullandıkları tapuya sahip olma ve olmama sorununu da mücadelenin içinde ele almak gerekir. Sosyalist bakış açısına göre tapusu olsun olmasın yıllardır bir yerde ikamet eden emekçi artık orada söz söyleme, karar alma hakkı olan kişidir. Özel mülkiyeti olsun olmasın emekçilerin yaşanılabilir kent hakkını ve konut hakkını savunma ekseninde yaklaşmak doğru olandır.

Bir diğer konu da kiracı olan emekçilerin durumudur. Bir konutta ikamet eden emekçilerin kentsel dönüşüm gibi konularda söz hakkı da, karar hakkı da olduğunu savunarak mücadele yürütmeliyiz. Kiracı olan emekçilerin konut hakkına da alternatif öneren planlamaları gündemleştirmek önemlidir.

Kent bütün içerdikleriyle hak mücadelesinin konusu olarak ele alınmalıdır. Bir semti ele aldığımızda sadece binalarla değil oradaki çocuk bahçesi, meydan, boş alan, park vb. bütünlüğüyle ele almayı savunmalıyız. Örnek vermek gerekirse bir deprem olduğunda emekçilerin ihtiyacı olan şey ilkin çıkabilecekleri boş arazidir. Bunu sağlamayan dönüşümler emekçileri gözetmiyordur. Emekçilerin sadece konutlarını değil bu toplumsal gereklilikleri de gözeten bir yerden konuyu ele almalarını sağlamamız gerekir.

Emekçilerin bölünmeden bütünsel tavır sergilemesi tayin edici önemdedir. Geride bıraktığımız tecrübeler gösteriyor ki emekçiler ne zaman devletle, şirketlerle veya onların avukatlarıyla masaya oturmaya yönelse o semtte mücadele kaybedilmiştir. Emekçilerin örgütlü bir güç olarak bütünsel olarak tavır geliştirmeleri tayin edici önemdedir. Bunu sağlamak, bu bilinci vermek önemlidir. Emekçilerin düzen partilerine mevcut eğilimlerinin bölünme nedeni olmasını engelleyerek yaşanılabilir kent hakkı için emekçileri bir araya getirmeyi başarabilmek sosyalistlerin görevidir. Emekçilerin bir araya gelip gerektiği anlarda dişe diş mücadeleyi bütünsel tavır sergileyerek örmesini sağlamak bu burjuva saldırıyı püskürtmede yegâne yoldur.

Emekçi semtlerin büyük çoğunluğu yıkım kapsamında bulunuyor. Burası yoğunlaşılması gereken noktadır. Devlet ve hükümet buralarda kendilerine karşı bir hareketin gelişmesinin olanaklarını ortadan kaldırmak istiyor. Kent merkezinde her zaman potansiyel risk olarak gördükleri durumdan ‘afet’ mazeretiyle kurtulmak istiyor. Maya kıyameti gerçekleşmemiş olsa bile sermayenin kıyameti olan devrimci hareketin gerçekleşmesi durumu akıllarından bir an bile çıkarmadıkları sınıfsal korkuya dayanan içgüdüleridir. Ezilenler ve emekçiler tam da bu sermaye için potansiyel olan tehlikeyi gerçek kılmak misyonuyla yüz yüzeler.

Nihayetinde kentlerde sağlıklı planlı bir yapılaşma olacaksa bu emekçilerin çıkarlarının korunması temelinde olması gerekir. Emekçilerin uzun yıllara dayanan borçlandırma köleliği temelinde değil, karşılıksız kredi yoluyla kendi kentini, mahallesini ve evini; mimar ve mühendis odalarının, demokratik kitle örgütlerinin de katılımıyla birlikte düzenlemesi esastır. Bu yolda mücadele örmek ve yaşanabilir bir kent ve konut mücadelesini yükseltmek günün görevidir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi