AKP İmhayı Umarken Devrimci Halk Savaşını Buldu

AKP, İmralı ve Oslo görüşmelerini PKK’yi tasfiye etme, oyalama ve kitle desteğini zayıflatma stratejisinin aracı yaptı. Özellikle 2011 seçimleri sırasında bu durumu daha net olarak anladıktan sonra, PKK, devrimci halk savaşıyla hedeflerine varma stratejisini geliştiriyor.

Bilindiği gibi Öcalan’la hükümet temsilcilerinin görüşmesi döneminde de, daha önce de defalarca PKK tek taraflı ateşkes ilan etmiş, ama karşılık bulamamış, hatta Oslo ve İmralı görüşmeleri sırasında bile kirli savaş saldırılarını yoğun olarak sürdürmüştü.

Seçim sonrasında ve özellikle kış aylarında AKP iktidarı kimyasal silah kullanarak gerillaları toplu olarak katletmiş, Güney’deki tüm PKK kamplarına yoğun hava saldırıları düzenlemiş, tonlarca bomba yağdırmıştı. Bu saldırılarda yüzleri bulan gerillanın yanı sıra Rüstem Cudi ve Yücel Halis gibi önemli üst düzey yöneticiler yaşamını yitirmişti.

Kara savaşıyla Güney’e inmeyi planlayan Erdoğan, bundan Güney itirazı ya da ABD’nin izin vermemesi nedeniyle değil, kara savaşının 2008 kışında hüsrana uğramış olması nedeniyle vazgeçmişti, şimdi de yine aynı nedenle göze alamıyor.

AKP yönetimindeki sömürgeci diktatörlük, Kürt ulusal demokratik hareketini (KUDH) tasfiye etme amacıyla diğer başlıca saldırı biçimi olarak 2009’dan bu yana 10 bine yaklaşan BDP’li kadro ve sempatizanı F tipleri zindanına attı, atmaya devam ediyor. Bu siyasi kırımla, KUDH’nin kitle çalışmasını bitirmeyi veya marjinal duruma düşürmeyi, boşluğu politik İslamcı örgütlenmelerle, devletin imam ordusunu seferber ettiği çalışmalarla, açlığa mahkum edip sadaka yardımlarının etkisiyle doldurarak KUDH’ni en az hakla teslim almayı amaçlıyor. Kentlerde polis terörünü kullanarak KUDH’nin kitle eylemlerini en aza indirerek zayıf bırakmayı hedefliyor.

Ulusal özgürlük mücadelesine kitlesel desteğini artırdığı Hakkâri ve Şırnak gibi yerlerde, Roboski katliamıyla Kürt halkımızı dehşetle korkutmaya, sindirerek teslim almaya çalışıyor.

Bu saldırılarla amacına varmak için bazı taktikleri de kullanıyor. Başlangıçta “PKK içinde güvercinler/şahinler” bölünmesi yaratmaya çalıştı. Bu taktik, Peru, Kolombiya ve en son Sri Lanka karşıdevriminin deneylerinden edinilmiş ve özellikle Sri Lanka diktatörlüğünün Tamilleri yenilgiye uğratmasında etkili olmuştu.

KUDH ve destekleyen kitle hareketini bölmek için Güney Kürt liderlerinin, etki potansiyelini hesapladığı politik şahsiyetlerin uzlaşma arayışını kullanıyor. Barzani’yi ABD’yle bu amaçla buluşturuyor ve Ankara’ya davet ederek görüşme yapıyor. Bur- kay ve Leyla Zana’yla bu hedefle görüşüyor.

Kürdistan “STK”larının KUDH’den “bağımsız” hareketini yine bu taktiğin başarısı için teşvik ediyor.

Yine aynı amaçla Kürdistan burjuvalarını rüşvetle yanına çekiyor.

KUDH’ni ezmek için ABD’den askeri ve politik, AB’li emperyalistlerden politik destek sağlıyor. Hatta öyle ki KUDH’ne karşı NATO’ya savaşa katılması çağrısı bile yapıyor

Ayrıca geçen yıl gerici iç savaşı örgütlemeye karar verinceye kadar on yıl oğul Esad’la, füze kalkanını Türkiye’ye yerleştirinceye kadar İran molla rejimiyle, KUDH’ne karşı askeri ve politik işbirliği yaptı. Öyle ki 2011 güzünde ateşkesle sona erinceye kadar sürdürülen İran’ın top-tank-uçak ve füzelerle PJAK ve Kandil’e düzenlediği büyük çaplı savaşını Ankara ve Tahran birlikte planladılar.

AKP sömürgeci diktatörlüğünün bu stratejisi Sri Lanka diktatörlüğünün Tamillere uyguladığı stratejinin bir benzeri, kısmi Sri Lanka stratejisiydi. Sri Lanka diktatörlüğünün soykırımcı zaferini ilk önce Ankara başarı mesajıyla kutladı. Sri Lanka yönetimi, soykırım öncesi son görüşmesini Ankara’yla yapmıştı. AKP diktatörlüğünün kalemleri bu kanlı zaferi kutlarlarken ‘Sri Lanka gibi yapalım’ önerisi yaptılar, tehdit ettiler.

Erdoğan, emperyalistlerden daha çok heveslenerek, Suriye gerici iç savaşını örgütlüyor. Suriye’deki olayların başlangıcında Kürt bölgesinde tampon işgal alanı yaratarak, diğer bir ifadeyle “önleyici savaş”la, Kürtlerin özerklik kurmasını engellemeye ve savaş koşullarında kirli savaşı daha yüksek düzeye çıkarmayı hesaplayarak KUDH’ni ezmeyi planlamıştı. Ayrıca Arap baharını gerici parlamentarizmle restorasyona uğratmaya öncülük ederek kazandığı politik nüfuzu, içte büyük devlet şovenizmine dönüştürerek büyüteceği kitle desteğini KUDH’ne karşı kirli savaşta kullanmayı da hedeflemişti. Hatta öyle ki Erdoğan’da büyük devletin diktatörü tavrı KUDH’ne karşı yansıdı. Ortadoğu çapında nüfuz kazanan lider KUDH’yle uzlaşma yapar mı tavrına girdi.

AKP liderliğinde sömürgeciliğin bütün bu planlarının politik hedefi Kürtçe seçmeli dersi azami sınırıyla KUDH’ni silahsızlanmaya razı etmek ve umut kırarak boyun eğdirmektir.

Sömürgeciliğin Erdoğan liderliğindeki bu hedefler doğrultusundaki stratejisini KUDH’nin lider kadrosu daha net kavradı. Seçimler sonrasında yaptığı açıklamalarda devrimci halk savaşını yükselteceğini daha sık vurgulamaya başladı. 2011 sonundaki Çele’deki (Çukurca) eylemiyle başladığı bu yükseltmeyi bugün Şemzinan-Çukurca bölgesinde aylardır süren alan hakimiyetiyle ve yaygın gerilla eylemleriyle sürdürüyor.

Devrimci Halk Savaşı...

KUDH’nin liderleri AKP hükümetleri döneminde samimi olarak sorunu masada çözmek için hareket ettiklerini ama AKP diktatörlüğünün tasfiyeci saldırısı ve hileleri nedeniyle siyasi çözüme varılmadığını belirtip, bunun 3. dönemdeki mücadelelerini kararsızlığa düşürdüğünü tespit ediyorlar. Geçen dönemin derslerinden yararlanarak 4. dönem olarak adlandırdıkları bu dönemde devrimci halk savaşı (DHS) stratejisini oluşturduklarını, kararlılıkla uygulayacaklarını vurguluyorlar.

Büyük çaplı askeri eylemlerden, Şemzinan-Çukurca hattının aylarca hakimiyet altına alınmasına, yoğun ve yaygın kır ve kent gerilla eylemliğine varan yükseliş bu stratejiyi uygulama kararlılığının pratiğidir.

DHS stratejisiyle, KUDH, demokratik özerklik statüsünü AKP liderliğindeki sömürgeci diktatörlüğe dayatmayı amaçlıyor. Bununla Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin kitlesel gücünü koruma ve büyütmeyi hedefliyor. Böylece sömürgeci diktatörlüğü yenilgiye uğratmayı öngörüyor.

DHS stratejisi, kırda gerilla savaşını yükselterek ve yayarak, sömürgeci imha savaşına karşı direnişi koruma ve büyütmeyi, kentlerdeki kitlesel tutuklama kırımıyla tasfiye saldırısına karşı KUDH kitlesinin moral zayıflamasını önleyip gelişmesine etki yapmayı, böylece sömürgeci diktatörlüğün umut kırma hesabını bozguna uğratmayı öngörüyor. Bu yaz boyunca yaşanan pratik bu işlevi oynamakta olduğunu gösteriyor.

Özellikle başta ABD olmak üzere emperyalist güçleri ve İsrail siyonizmi dahil bölge gerici devletlerinin askeri-politik desteğini alarak yoğunlaştırdığı kirli tasfiye savaşına karşı KUDH’nin DHS stratejisiyle gücünü koruyabilmesi, yenilgiye uğratılamaması AKP liderliğinde karşıdevrimin şovenist kibri doruğa çıkaracak politik istikrar kazanmasını engelleyen tayin edici bir başarıdır.

KUDH’nin kitlesine, Kürt halkımıza, moral ve mücadele gücü kazandırdığı gibi, Türkiye devrimci ve antifaşist hareketini, karşıdevrimin şovenist kibriyle zehirlenmiş olası zaferinin gericilik dönemine girilmesinden kurtarıyor.

DHS stratejisi tek yanlı kır gerilla savaşını kent-kır dengesine doğru geliştirmeyi öngörüyor, kentte serhildanlarla birleştirmeyi hedefliyor.

Kentte kitle eylemlerini sürdürme ve serhildanlara vardırma bu stratejinin diğer temel bileşenidir.

DHS stratejisi, AKP iktidarının tasfiyeci kirli savaşını yenilgiye uğratarak demokratik özerklik statüsünü kazanmayı hedeflediği gibi, demokratik özerkliğin kitlesel seferberliğini kapsıyor ve örgütlenmesini fiilen kurmaya çalışıyor.

DHS’nın Bölgesel İşlevi

Bu strateji gücünü yalnızca Kuzey halkından almadığı gibi mücadelesinin hedefleri Kuzey’de AKP iktidarını yenilgiye uğratmakla sınırlı değil. Rojava’da devrimi başarmaya ve sürdürmeye destek olduğu ve olacağı gibi, Rojava’daki ulusal devrimi ezmeye yönelecek -önceden işgali planlayan- Ankara’nın işgalini Kuzey’den de bozguna uğratma işlevini görüyor. Kuzey ve Güneybatı ulusal özgürlük mücadelesinin birliğini yeni ve üst düzeydeki mücadelenin ateşi içinde gerçekleştiriyor.

Bu durum yankısını Doğu’da ve ABD taraftarlığının son 20 yıldır etkili olduğu Güney’de de bulacaktır. Güney’de Araplarla komşu bir kentte merkezi iktidarın saldırılarına karşı peşmergelerin kendilerini korumamaları üzerine kent yönetiminin PKK’ye talepte bulunması bu etkinin bir biçimidir. Kandil köylerinin savaş uçaklarıyla bombalanmasına karşı Güney kentlerinde yaygın gösterilerin yapılması diğer bir kanıtıdır. Daha özgül olarak en son olarak açlık grevlerini destekleyen onbinlerin Xaneqin’de başlayıp diğer kentlerde süreceği anlaşılan kitle eylemleri bu etkinin Güney’de de büyümeye başladığını gösteriyor.

Bu etkiler Kürdistan halkının mücadelesinin birliğini geliştiriyor.

Fakat asla bununla sınırlı kalmıyor. Bölgede KUDH’nin haklılığının etkisini diğer halklar arasında da yayıyor. Ona desteği artırıyor. Geçen yıl Amed’de gerçekleştirilen Mezopotamya Sosyal Forumu’nda özellikle Arap halklarının devrimci ve ilerici örgütlerinin geniş çaplı olarak yer alması, Arap aydınları arasında -Güney’in olumsuz etkisine karşılık- Kürtlerin ulusal haklarının kabulüne ilişkin düşüncenin yaygınlaşması, Kuzey’in yenilmeyen uzun süreli mücadelesinin DHS kararlığı döneminde büyüyen etkisidir.

Suriye’deki gerici iç savaşta bağımsız duruşunu koruyan PYD’nin Suriye halklarının devrimci demokratik güçleri üzerinde sempati, dayanışma ve destek yaratması bu etkinin yükselerek devam edeceğine işaret ediyor.

İran molla diktatörlüğüne karşı zaman zaman gençlik kitle hareketleriyle kendini gösteren mücadele liberal etkileri de önemli ölçüde taşırken, PJAK’ın mücadelesi kesintisiz sürebilmekte. Yanı sıra Beluci ulusal mücadelesi İslami ideolojik egemenlik altında ve bölge gericiliği-emperyalizmin yedeğine düşerken PJAK bu ve benzeri gerici etkiden bağımsızlığını koruyarak olası halklar devri- minin başlıca güçlerinden biri olarak hazırlanmaktadır.

KUDH Kürdistan çapında mücadelenin birliğini geliştirirken birlikte yaşadığı halklarla ortak mücadele stratejisiyle de -ezen ulus halklarındaki şovenizme rağmen- demokratik, devrimci parti ve güçlerle birleşik mücadeleyi örgütlemekte, birleşik devrimlerin hazırlanmasına doğrudan katkıda bulunmaktadır. Bu durum ezen-sömürgeci ulus halkları üzerinde demokratik devrimci etkinin sürmesinin önemli bir aracıdır, hızlanacak devrimci halk ve emekçi hareketleri koşullarında birleşik devrimlerin gelişmesinin başlıca etkenlerinden biri olacaktır.

KUDH’nin devrimci halk savaşı stratejisini bu koşullarda uygulamaya koyuyor. Kuzey Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinin düzeyini koruyup geliştirmeye, Kürdistan ulusal mücadele birliğini inşa etmeye çalışırken Kürt halkımızda devrimci özellikler üretiyor ve bölge halklarını etkiliyor. Arap halk ayaklanmalarında siyasal İslamcı-emperyalizm ekseninin, gerici restorasyonu şimdilik hakim kılmasına karşılık, devrimi bu eksene karşı yeni koşullarda sürdürmeye çalışan devrimci güçlerin yanı sıra, Filistin’de FHKC’nin direngen mücadelesi El Fetih önderliğinin çürümüşlüğüne ve Hamas’ın baskıcı rejimine alternatif olarak ortaya çıkmakta, KUDH’nin egemen olduğu 3 parçadaki mücadele bağımsızlığını ve gücünü sürekli koruyabilmekte, böylece bölge devrimci hareketinin gelişmesine dayanak olan güçleri oluşturmaktadırlar.

Olasılıklar

KUDH, DHS stratejisiyle şimdiden kanıtları ortaya çıkmaya başladığı gibi tasfiye saldırısını yenilgiye uğratan bir gelişme gösterdi. Bu gelişmenin öncülüğünü dağ ağırlıklı askeri mücadelesi çekiyor. Askeri bakımdan KUDH son 1 yıl içindeki, özellikle yaz ayları boyunca atılımı ve hücumuyla sömürgeci diktatörlüğün askeri imhayla umut kırarak en az hak çizgisine boyun eğdirme ve bu yolla galip gelme saldırısını yenilgiye uğrattı.

Şimdi askeri açıdan sıkışan sömürgeci diktatörlüktür. Bu nedenle Erdoğan yeniden İmralı’yla görüşmeyi dillendiriyor. Fakat KUDH’nin taleplerini kabul etmeyeceğini ön şart olarak belirtiyor ve Kürt halkımızı KUDH’ne karşı kışkırtarak yapıyor. Erdoğan kirli savaşın askeri imha saldırısındaki yenilgi durumunu beklentiyle oyalama manevrasına dönüştürmeye çalışıyor. Bu taktiğe zorunlu kaldığı için başvuruyor ve kış mevsiminde askeri darbeler vurma ve görüşme/beklentiyle umut kırma/halk kitlelerini yorma taktiği izleyecek.

Uzayan ulusal kurtuluş mücadelesinde zaferi etkileyen etkenler güç ilişkisinin yönünü tayin edecektir.

Birincisi KUDH’nin doğrudan yedeği olan ve birleşik devrimin temel güçlerinden Türk halkımızın sınıf mücadelesinin geriliğine ve şovenimin hegemonyası altında olmasına sömürgeci diktatörlük güvenmekte, uzayan savaşta bu destek sayesinde zafer kazanacağını ummaktadır.

Fakat hesap etmediği şey, işçi ve emekçi hareketinin mücadelesinin yeni etkenlerle ivmeleneceği olasılığıdır. Bugün bu hız henüz yavaşsa da birçok belirti hızlanacağını gösteriyor. Kapitalist saldırganlığa karşı tekil işçi direnişlerinin artması, kentsel toplu yıkıma karşı semt halkının direnişlerinin artma olasılığı, yaşam alanlarını sermayenin yağmasına karşı koruma mücadelesinin geçen süreçte gelişmesi ve bunun önümüzdeki süreçte gelişmeye devam edeceği gerçeği, demokratik Alevi hareketinin yeniden canlanması ve AKP’den beklentisinin ya da Ergenekoncuların kuyruğuna takılma olasılığının en geri noktaya inerek yığınsal demokratik kitle hareketi olarak gelişme imkânı, bütün bunların olası ekonomik sert krizle birleşme ihtimali Erdoğan’ın hesaplarını bozacaktır.

İkincisi, bu durumu göz önüne alan Erdoğan, Suriye’ye erken bir askeri saldırı ve erken zaferle kabartılmış şovenizm ve işgal altına alınmış Güney Batı Kürdistan (Suriye Kürdistanı bölgesi/Rojava) durumuyla kitle desteğini korumaya, Kürt hareketinin umudunu kırmaya çalıştı. Ancak KUDH ve koşullar bu planı bozduğu gibi, Kürtler Güneybatı Kürdistan’ın ağırlıklı bölümünde özerklik ilan ederek ve olası bir işgale karşı güç hazırlamaya başladı. Böylece sömürgeciliği güçlendirecek bir etken KUDH’ni güçlendirdi. AKP’nin işgal planını provokatif olaylar ve NATO’ya işgal kararı çağrısı çıkarmayla yeniden uygulama yoluna sokmaya çalışması yakın vadede tutmayacak gibi görünüyor.

Üçüncüsü, KUDH’ni kentlerdeki kitlesel mücadelelerini tutuklama kırımıyla çökertme ve etkisizlik sınırlarına hapsetme saldırısıdır. Tutuklu binlerce BDP kadrosu mahkemeleri ulusal talepler için mücadele mevzisine dönüştürerek moral bozma planını tersine çevirdi. Roboski katliamı da kitle desteğini kırma ve halkı cezalandırma amacını taşıyordu. Roboski katliamı bumerang etkisine dönüştü. Fakat kabul etmek gerekir ki, kitlesel tutuklama kırımı her günkü kitle çalışmasında boşluk yaratmaktadır. Bu boşluğu, AKP, cemaatler-siyasal İslamcı hareket çalışmaları ve sadakayla değerlendirmeye çalışmaktadır. Buna karşı KUDH’nin yeni kadrolarla her günkü kitle çalışmasını yeniden yeniden geliştirmeye önem vermesi elbette gerekir. Ama Erdoğan siyasi kırımla umduğunun tersine yüzlerle başlayıp onbinleri bulan tutsağın açlık grevleri, bunun yol açtığı serhildanları kışkırtmış oldu. Açlık grevleri serhildalarını yükselten kaldıraç rolü oynamakta.

Dördüncüsü, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin ve bölge gericilerinin desteğini aktif biçimde harekete geçirme olanağı yakalayan AKP’nin, mevcut koşullar altında bu desteği etkili tarzda elde edip edemeyeceği meselesidir. AKP geçen 10 yıllık sürede bu desteği etkili tarzda sürdürebilmişti.

Doğrudan yedek güç olarak rol oynayan ABD’nin askeri-politik desteğinin aktifçe süreceği açık. Yine doğrudan yedek güç olarak Suriye rejiminin desteği Erdoğan’ın Esad rejimine karşı savaş politikası nedeniyle ortadan kalktı.

Yine yaklaşık on yıldır KUDH’nin kadrolarını idam ederek, PJAK’a ve Kandil’e savaş açarak AKP hükümetlerini askeri-siyasi bakımdan aktif olarak destekleyen molla rejiminin bu desteğini geri çekmesine neden olan yine AKP’nin Suriye’ye yönelik savaş politikası ve İran’a yönelik ABD füze-radar üssünü Kürecik’e kurma kararı oldu.

AKP’nin bölgede artan desteği daha çok birçok Arap ülkesinde İhvan’nın iktidar ortaklığına gelmesidir. Doğrudan yedek güç konumundaki bu desteği İhvan hükümetlerine karşı gelişecek halk hareketleri zayıflatacaktır.

Arap halklarında Erdoğan’nın anti-siyonist ajitasyonun yarattığı etki de, AKP’nin Suriye’ye işgal politikasını Siyonist rejimin desteklediği gerçeği tarafından erimeye başlamıştır. Bu desteği Sunni-Şii ve Alevi çelişkisine dayanarak güçlendirme çabasının ne kadar etkili olacağı ise ortada ve belirsizdir.

Böylece 10 yılı aşkın süredir KUDH’ne karşı ABD’den bölge gerici devletlerine uzanan yelpazedeki dünya gericiliğinin Erdoğan’ın arkasında birleşen desteği çatırdamaya başlamış, bazı devletler şahsında yıkılmıştır.

BU durum, KUDH’nin imha saldırısına karşı çetin askeri direnişinin lehine bir durum yaratmakta, uzayan savaşta beklediğinin tersine Erdoğan liderliğindeki sömürgeci diktatörlüğü yıpratmaktadır. KUDH’nin ancak mevcut programatik talepleri üzerine anlaşmaya yanaşacağı DHS stratejisi kararlılığından anlaşılıyor. Bu durumda AKP iktidarı ya bu talepler üzerine bir anlaşmaya yönelerek demokratik bir gelişmenin kapağını açmak zorunda kalarak zayıflayacak ya da aleyhindeki etkenlerin büyüyerek ilerleyeceği bir savaş ortamını sürdürerek birleşik mücadeleyi kışkırtan ve sonunu yaklaştıran bir rol oynayacaktır.

Bu denklemde temel rol oynayacak Türk emekçilerinin mücadelesinin yükseltilmesi yalnızca KUDH’ne yönelik kirli imha savaşını bozguna uğratmakla kalmayacak birleşik devrimi mayalayacak, diktatörlüğü onulmaz bir sona doğru yaklaştıracaktır.

Komünistlerin ve antifaşist hareketin görevi Türk emekçilerinin mücadelesini yükselterek ve KUDH’yle ittifakını geliştirerek AKP iktidarının sonunu yaklaştıracak süreci hızlandırmak olmalıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi