Demokratik Alevi Hareketi Ve Güncel Durumu

Demokratik Alevi hareketi, 2008 başından bu yana toplumsal ve siyasal yaşamda belirgin bir gelişme ve canlanma yaşadı, siyasi bakımdan yükselişe geçti. Demokratik ve devrimci potansiyeliyle, başta gelen politik gündemlerden biri olmayı sürdürdü. Demokratik Alevi hareketi ve onun bileşeni olan Alevi örgütleri siyasi ağırlık oluşturmaya başladılar. Alevi kimlik sorununu, taleplerini ve bu taleplerin karşılanmasını dayatan yükselişin özneleri olarak öne çıktılar.

Demokratik Alevi hareketinin (DAH’ın) belirtilen dönemdeki siyasi çıkışı, yönelimi, müdahil olduğu toplumsal siyasi gündemler, taleplerin karşılanması için harekete geçirdiği dinamikler, gerçekleştirdiği eylemler hem nicelik ve yoğunluk, hem de nitelik bakımından yeni bir düzeyi temsil ediyor.

Bu son dönemde yaşanan siyasi çıkış, DAH bakımından, önceki sınırları aşmak, yeni bir mücadele dönemine geçiş olarak tanımlanabilir.

Demokratik Alevi Hareketi

Demokratik Alevi hareketi, “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın”, “zorunlu din dersi son bulsun”, “cem evleri ibadethane olarak tanınsın”, “Alevi köylerine cami yapımı durdurulsun, daha önce yapılanlar kaldırılsın veya köy halkının talebi varsa mimarisi düzenlenerek cem evine dönüştürülsün”, “Alevileri de hedef alan nefret suçları cezalandırılsın”, “Madımak Oteli utanç müzesi yapılsın”, “zaman aşımına uğratılan Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarının dosyaları yeniden açılsın, suçlular ortaya çıkarılsın”, “işyerlerinde, devlet kurumlarında inancı nedeniyle Alevi insanlarımıza uygulanan ayırımcılıklar son bulsun ve suç ilan edilsin”, “Hacı Bektaş Dergahı Alevilere teslim edilsin”, “Abdal Musa türbesinin yanı başında taş ocağı yapılmasına müsaade eden yapım ruhsatı iptal edilsin”, “Munzur vadisine, Alevilerin kutsal mekanlarının yok olmasına yol açacak biçimde yapılması planlanan barajların yapımı durdurulsun”, “Antakya ve çevresinde yaşayan Alevilerin, kutsal günü sayılan ‘Ğadiri Hum’ resmi tatil ilan edilsin” gibi talepler zemininde yükseliyor.

Bu talepler temelinde ayrı ayrı veya birleşik mücadele yürüten güçler nesnel olarak demokratik Alevi hareketinin bir parçasıdır. Farklı görüşlere ve programa inanmaları, farklı sınıf ve tabakalara mensup olmaları bir şey değiştirmez. Örneğin, yukarıdaki taleplerin altına, üyeleri ve destekleyenleri arasında burjuva reformist, ilerici, demokrat, antifaşist, devrimci, komünist kişilerin yer aldığı 400’e yakın örgüt imza atabildi. Doğaldır ki, bu taleplerin bir kısmı elde edilerek eskiyebilir. Meselenin tam çözümü ise, din-devlet, din-okul işlerinin birbirinden tamamen ayrılarak, dinsel inanışın, bireyler ile inandıkları kutsallık arasındaki bir mesele olarak kabul edilmesi, halklarımızın, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Alevi, Ezidi inanışlardan kesimleri arasında, her tür eşitsizliğe, ayırımcılığa, düşmanlaştırıcılığa karşı yasal, eğitsel, kültürel alanlarda sistematik bir çalışma yürütülmesiyle sağlanacaktır. (Bkz. ESP programı)

DAH, Alevi emekçilerinin tarihten gelen mücadele geleneğiyle birleşen antifaşist devrimci mücadeleye katıldıkları, devrimci hareketin kitle temeli ve kadro kaynağı oldukları, faşist katliamlara maruz kalıp direndikleri ‘70’li yılların toplumsal mücadelelerinin deneyimi ve birikimine yaslanmaktadır. Ancak bir “demokratik Alevi hareketi”nden ancak 90’lı yıllardan itibaren söz edebiliyoruz. (Yeri gelmişken devrimci hareketin, baskı ve eşitsizlik altında tutulan Alevilikle belirlenen özgün taleplere dayalı bir demokratik hareketin geliştirilmesine, 70’li yıllarda, neden ilgisiz kaldığının ve bunun strateji sorunuyla ilişkisinin marksist- leninistlerce 90’lı yılların ortalarına doğru ele alınıp, analiz edildiğini hatırlatalım.) Kürt ulusal mücadelesinin yükselişte olduğu, emek hareketinin bahar atılımı yaşadığı, devrimci hareketin canlanmaya başladığı anti- faşist mücadelenin ivme kazandığı ‘90’lı yılların başlarında Alevi hareketi de oluşmaya başladı. Bu açıdan, 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı ile başlayan süreç, Alevi toplumu ve demokratik alevi hareketi için bir sıçramaya, kopuşa yol açtı. Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı yeni koşulların da etkisiyle, ezilen, baskı altında tutulan Alevi inancını ve taleplerini gündemleştirip mücadele konusu haline getiren bir yönelim oluşturdular. Böylece Alevi dernekleri eliyle genişleyen ve yaygınlaşan bir hareket ortaya çıktı. 95 Gazi katliamı ve peşi sıra geliştirilen antifaşist direniş bu süreci hızlandırdı, coğrafya çapında gelişen bir siyasi ilgi ve örgütlenme yarattı.

DAH’ın bir ayağı da Avrupa’da gelişti. ‘90’lı yılların ikinci yarısından itibaren Avrupa’nın belli başlı ülkelerin de çok sayıda Alevi Birliği kuruldu ve hızla yaygınlaştı. Bir süre sonra, ilkin ülke federasyonlarına, ikinci adımda Avrupa çapında konfederasyona dönüştürüldü.

Ancak bu dönemde oluşan hareketlilik, ‘90’lı yılların sonlarına doğru yerini durgunluğa bıraktı. Hızla büyüyen, yaygınlaşan hareket, başlangıçta eş güdümü zayıf çok sayıda eğilimi barındıran, parçalı örgütler eliyle gelişti. Zamanla hantal bir yapıya dönüştü, birleşik ve koordineli bir odak olarak merkezileşme ihtiyacının iç gerilimlerini ve yetmezliklerini yaşadı. Hareketin içerisinde bulunan gerici burjuva eğilimler ile demokratik yönelimler arasında bir hegemonya mücadelesi yürüyordu. Söz konusu dönemde bu paralelde ayrışmalar yaşandı, saflaşmalar oluştu ve belirginleşti. Cem Vakfı, Ehli Beyt Vakfı gibi devlet destekli burjuva işbirlikçi örgütlerin gerici çalışmaları belli bir düzeyde sürse de, Alevi hareketinin ana gövdesini oluşturan, mücadele geleneğini temsil eden, en geniş demokratik bileşimi sağlayan demokratik Alevi hareketi siyasal ve örgütsel ağırlık kazandı. Bu saflaşma mücadelesi aynı zamanda Alevi hareketinin demokratik taleplerinin belirlenmesinde de yaşandı. Bu süreçte DAH bileşeni kurumlar federasyon tarzında merkezi yapılar oluşturarak aralarında bir eşgüdüm sağlayabildiler.

Bu süreç, Alevi kimliğinin görünür kılınmasını, temel taleplerinin netleşmesini ve geniş bir toplumsal zeminde bilince çıkarılmasını sağladı. Bir kimlik bilinci ve aidiyeti oluşturdu. Hem Alevi kitlelerinde hem de geniş toplumsal kesimlerde bir farkındalık yarattı. DAH, toplumsal mücadelenin önemli bir bileşeni oldu. Ancak bu durgunluk döneminde siyasi bakımdan kendisinden beklenen hamleyi yapamadı, belli oranda tıkandı, zayıfladı, hatta daraldı.

Siyasi Atılım Dönemi

Demokratik Alevi hareketinin ‘90’lı yılların sonlarında başlayan siyasal ataleti, 2008 başlarından itibaren yerini yeni bir siyasi çıkışa bıraktı. DAH o tarihten bu yana canlı, enerjik, siyasi bakımdan yükselen, hızlanan ve yoğunlaşan bir eylemsellik göstermeye başladı.

AKP’nin duyurduğu “Alevi açılımına ve bu çerçevede Ocak 2008’de kurduğu “Hızır Paşa sofrası”na karşı gösterilen tepkilerle başlayan yüz bin kişilik 9 Kasım 2008 Ankara mitingine kadarki süreç, Alevi toplumunun ve DAH’ın siyasi atılımının ilk evresini, ısınma dönemini oluşturdu.

“Hızır Paşa sofrası” akamete uğratıldı. Aynı günlerde on bini aşkın alevi emekçisi “öğretime saygı” mitingiyle İstanbul’da sokağa çıktı. Peşi sıra Sivas katliamının 15. Yılı nedeniyle on binler Sivas’a, Madımak önüne aktı. Coğrafya genelinde birçok merkezde “Madımak utanç müzesi olacak” kararlılığı ve ısrarıyla yürüdüler. Bu söz bütün bu dönem boyunca DAH’ın da kararlılık ifadesi oldu, devlet ve hükümeti sıkıştırdı. Ağustos-Eylül döneminde okullar açılıncaya kadar her hafta belli başlı merkezlerde yapılan oturma eylemleri ile zorunlu din derslerinin kaldırılması talebi gündemleştirildi; okullar açıldıktan sonra ise ders boykotuna dönüştürüldü; asimilasyoncu zihniyet ve eğitim sistemi aşındırıldı. Aynı dönemde Ehli Beyt Vakfı, Cem Vakfı gibi işbirlikçi örgütlerin AKP ile Dolmabahçe görüşmeleri ve AKP’nin Alevileri devlete/hükümete yedekleme denemeleri yaygın ve kitlesel tepkilere yol açtı; Alevi emekçileri “devletin Alevisi olmayacağız” söylemi ve bilinciyle güçlü bir siyasi tavır aldılar. Bu yoğunlaşan, ivmelenen siyasi gerilim 9 Kasım’da yüz bin kişilik Ankara Mitingiyle artık yeni bir evreye girmiş oldu. O gün Ankara’da DAH’ın taleplerini “uç fikirler” olarak tanımlayan hükümete karşı yüz bin Alevi:

Diyanet İşleri Başkanlığı dağıtılsın,

Zorunlu din dersi kaldırılsın,

Madımak utanç müzesi yapılsın,

Cem evleri ibadethane olarak tanınsın,

Alevilere dönük katliamların hesapları verilsin,

AKP eliyle yürütülen asimilasyon siyasetine ve “devletin Alevisi” yaratma gayretlerine son verilsin, taleplerini yükselttiler.

Bu miting Alevi toplumu ve DAH için yeni bir dönemeç oldu. Alevi kitlelerinin özgüvenini artıran, demokratik Alevi hareketini, siyasi bakımdan umutlandıran, moral veren, cesaretlendiren önemli bir gelişme oldu.

Bu özgüven ve Alevi kitlelerinin yükselen siyasi refleksi, Sivas ve Gazi katliamları dışında, Alevilere yönelik önceki katliamların gündeme getirilmesi bakımından yeni bir yönelimi hazırladı: “geçmişle yüzleşme, devletle hesaplaşma”.

Bu kapsamda Maraş katliamının 30. yılına denk gelen Aralık 2008’de, Adana’da ilk kez anma mitingi yapıldı. 2009 Temmuz’unda, Sivas katliamıyla aynı günlere denk gelen 1980 Çorum Katliamı 29 yıl sonra ilk kez eylemle lanetlendi, bir anma etkinliği yapıldı. Bu yaklaşım, 31. yılında Maraş anmasını Maraş’ta yapma, Sivas anmasına on binlerle katılma, Çorum anmasını devam ettirme biçiminde süreklileştirildi. Bu anmalar, coğrafya genelinde birçok merkezde on binlerin sokağa çıktığı gündemler haline getirildi; her yıl tekrarlanır oldu.

“Geçmişle yüzleşme, devletle hesaplaşma” duygusu ve bilincinin en önemli konularından biri olan 193738 Dersim katliamı da, Alevi hareketinin gündemleri ve eylemleri arasında öne çıktı. CHP’li Onur Öymen’in Ağustos 2009’da faşist bir görüş açısıyla açtığı birinci Dersim tartışması ve 2011 sonlarında yine CHP marifetiyle gündeme gelen ikincisine müdahil olan DAH, katliamların hesabının sorulması bakımından olumlu bir siyasi refleks ve bilinç oluşturdu. Bu tartışmalarda Mustafa Kemal’in ve CHP’nin katliamdaki rolü daha net ortaya kondu; Kemalizm’den, CHP’den köklü bir kopuşu ifade etmese de, bu yüzleşme ve hesaplaşma yönelimi derinleşmeye doğru oldu.

Bu çerçevede Sivas davası da önemli gündemlerden biri haline getirildi. Katliamın faillerinin korunduğunun ortaya çıkması, kimi katillerin hakkındaki davanın zaman aşımından düşmesi, Avrupa’da yakalanan bir failin getirtilmemesi gibi olaylar, Alevi emekçilerinin adalet mücadelesinin temel gündemlerinden biri olarak bu dönemde de öne çıktı.

Demokratik Alevi hareketinin politik basıncı, başta hükümet olmak üzere, burjuva çevreleri yeni “açılımlara” zorladı. AKP’nin “Alevi açılımları”, soytarıca bir gösteriden ibaret olan “Alevi çalıştayları”na dönüştürüldü. “Alevisiz Çözüm” anlayışının ürünü olan bu sahtekarlık, Aleviliği, politik İslamcı fetvacılara havale edip, Maraş’ın faillerinden faşist katil Ökkeş Şendiller’i “çalıştaya” dahil edince, AKP ve devlet zihniyetinin inkârcı, tekçi yüzü daha fazla deşifre oldu; bu “çalıştay” süreci de boşa çıktı. Ancak bu dönemde Aleviler, DAH “bileşenleri”, peş peşe ve geniş katılımlı tartışmalar yaptılar. Siyasi bakımdan ortak bir irade oluşturmalarına hizmet eden büyük toplantılar, kurultaylar örgütlediler.

Bu dönemde ortaya çıkan bir örgütlenme aracı olarak kurultaylar, sempozyumlar, ikincisi 2011, üçüncüsü 2012 Ocak aylarında yapılan Büyük Alevi kurultaylarının başlangıcı oldu. Böylece her önemli gündeme dair kolektif tavır belirlemede yeni bir mevzi olan kurultaylar, on bine varan Alevi’nin katıldığı demokratik bir dinamizm yarattı. Ayrıca yeni bir kolektif platform olarak işlev kazanıyor.

Bütün bu gelişmeler güçlü bir siyasi duyarlılık yarattı. 9 Kasım Ankara Mitinginden tam bir yıl sonra, 8 Kasım 2009’da İstanbul Kadıköy’de beş yüz bin Alevi demokratik taleplerini kararlılıkla dile getirdiler.

Bu dönemde coğrafyamıza paralel biçimde Avrupa’da da önemli bir siyasi yükseliş yaşandı. Alevileri aşağılayan TV dizisi protestoları; Alevi kimliğinin devletçe tanınması, Alevi inancının anlatılmasının eğitim programlarına alınması gibi somut kazanımlarla sonuçlanan kampanyalar yürütüldü. Keza Türk burjuva devletinin asimilasyoncu siyasetinin hukuk yoluyla mahkûm edildiği ve zorunlu din derslerinin insan hakkı ihlali olduğunu vurgulayan örnek sonuçlar alındı.

Coğrafyamızda mücadelelerin de somut kazanımları oldu. DAH’ın yarattığı baskı hükümeti adım atmaya zorladı ve hükümet Madımak’ı kamulaştırdı. Bu hareketin başarısıdır. Ancak Alevilerin, Utanç Müzesi olsun talebine kulak tıkayan hükümet, yine katillerden ikisinin ismini Sivas şehitleriyle bir arada sergileyince büyük öfke topladı. 2011’de Sivas’ta yapılacak anmayı da yasakladılar. Buna rağmen Madımak’ın önünde toplanan ve kararlıca direnen kitle “Madımak Utanç Müzesi” tabelasını fiilen binaya astılar. Bu eylem Alevi emekçilerinin mücadele azmini, kararlılığını ve yükselen öfkesini yansıtıyordu. Fiili meşru mücadele hattının gücünü ve yarattığı iradeyi de resmediyordu. Ayrıca zorunlu din dersleri kaldırılsın kampanyaların etkisiyle, devlet yine tuzak açılımlara girişti. Din dersi zorunluluğuna son vermek yerine, Aleviliğe dair -yine devlet aklının ve algısının ürünü- konuları ders kitabına eklemeye girişti. Ancak Alevi emekçileri nezdinde her iki tutum da mahkûm oldu.

Bu siyasi atılım sürecinin önemli sonuçları oldu. DAH, Alevi toplumunu ilgilendiren hemen her konuda politik refleks geliştirebilen demokratik, kolektif bir irade oluşturabilen, ona yön verebilen, kitlesel, canlı, kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen bir hareket olarak gelişiyor. Genel anlamda olumlu bir siyasi rota tutturdu. Devleti, hükümeti sıkıştıran, işbirlikçileri ve gericileri tecrit eden, somut kazanımlara yönelen, kazanma umudu ve becerisini geliştiren bir siyasi psikoloji yarattı. Eylemlerde zenginlik, müdahil olduğu konularda genişleme, örgütsel araçlarda yenilikler sağlandı.

Gelişmenin Yönü Ve Olanakları

Bu tablonun gösterdiği bir gerçek daha var: DAH ve Alevi toplumu, mücadelenin gelişme seyri içerisinde, daha önceden doğrudan eyleminin ve örgütlenmesinin konusu yapmadığı, üzerine etraflıca kafa yormadığı yeni durumlarla yüz yüze geliyor. Bu yüzleşme hem hareketin potansiyelini açığa çıkaran, mücadele yeteneğini geliştiren olanaklar yaratıyor, hem de zaafların görülmesini ve aşılmasını sağlayacak zeminin pekişmesine yol açıyor.

Peki, nedir bu olanaklar? Gelişmenin yönü ve sorunları neler? Son süreçte yaşanan siyasal çıkışın verileri ışığında bu bakımdan neler göze çarpıyor?

Kemalizm Ve CHP’den Kopuş Eğilimi

Güncel siyasi yönelimin yüzleşme konusu yaptığı en önemli hususlardan biri Kemalizm’den ve CHP’den kopuşma ya da kopuşamamadır.

DAH’ın kitlesi ve örgütlü parçaları içerisinde burjuva kurumlarla siyasi, örgütsel veya zihinsel bağlarını sürdüren, yüzü çoğunlukla CHP’ye ya da onunla temsil olunan siyasi kulvara dönük bir damar hep olageldi. Bunun temel dayanaklarından birisi Kemalizm’in Alevi yığınları içerisindeki etkisidir. Alevilerin önemli bir kısmında yerleşik olan, “Osmanlı şeriat düzenine son veren otorite” biçimindeki M. Kemal algısı, Kemalizm’le kurulan sorunlu ilişki CHP’nin siyasi etkisinin ideolojik zemini olmayı sürdürüyor. Bununla birlikte, hem Alevi tabanında geniş bir örgütlülüğü olan, hem de bilhassa yerellerde Alevi örgütleriyle ve yöneticileriyle karşılıklı girift ilişkiler kuran CHP’nin somut örgütsel gücü de unutulmamalıdır. Keza CHP’nin olanaklarıyla örgüt yönetimlerine gelen ya da pozisyonlarını korumak için yine bu olanaklara yaslanan kadroların varlığı da, CHP’den kopuş yönelimini zayıflatıyor.

Alevilerin maruz kaldığı büyük katliamlarda sorumluluk taşımak bir yana, günümüzde de, temel demokratik Alevi taleplerine dair tek söz etmeyen, yalandan bir seçim vaadinde bile bulunmayan, bilhassa seçim süreçlerinde yine Alevilerin çekim merkezi olabiliyor. Şimdi Kılıçdaroğlu gibi Dersimli ve Alevi bir devşirmeyi vitrine koyarak, Alevi kitlelerinde yeni bir yanılsama ve beklenti yaratmış oldular. Alevi kitlelerinin, politik islamcı kimliği temelinde AKP’ye duydukları derin güvensizlik ve kaygı da, CHP ipini tümüyle elden bırakmama, onu yedekte tutma zaafını besliyor.

Bu yanılsamaları DAH içerisinde en ileri düzeyde besleyen tutumlar, biliniyor, görülüyor. Hareketin son yükseliş döneminde Ali Balkız ve beraberindeki bir grubun, 12 Haziran 2011 seçimlerinde CHP’nin kapısında aday adayı kuyruğuna girişleri en çarpıcı veya ibretlik örnektir. Bu durum, Balkız’ın yöneticisi olduğu kurumu bağlamıyordu; üstelik adaylığı da onaylanmadı, ancak bu yaklaşımların verdiği siyasi mesaj ve yönlendirme gücü çok açıktı; CHP yine adres olarak gösterildi.

Bu zeminde ikinci seçim verisi Turgut Öker’in bağımsız adaylığı oldu. Öker, CHP’den ya da Kemalizm’den kopuşmayı temsil eden bir kimlik değildi, ama siyasi atmosferden görev çıkarmayı biliyordu. Bu yüzden seçim sürecinde CHP’den özellikle uzak durdu. Alevi toplumundaki siyasi tepkileri arkalamaya çalıştı, esas itibariyle “damardan girip” Alevicilik yaptı. Ancak yine de Alevi kitlesinin yöneldiği bir adres olamadı. Bu zaaf, öte yandan DAH’ın gelişiminin bir sorunudur da. Üstelik son dönemdeki mücadelelerin yarattığı olanakları ve deneyimler bu konuyla yüzleşmeyi koşulluyor, aşmanın araçlarını ve fırsatlarını hazırlıyor.

DAH günlük siyasette sürekli Kemalizmle ve CHP ile karşı karşıya geliyor. Hem zihniyetiyle hem de siyasi geleneğiyle çatışıyor. Bu durum son dönemde sürekli ve yoğun bir hal aldı. “Geçmişle yüzleşme, devletle hesaplaşma” algısı CHP’yi, M. Kemal’i ve Kemalizmi; onların suçlarını bir yüzleşme ve hesaplaşma konusu olarak daha fazla gündemleştiriyor. Dersim tartışmaları bu açıdan güçlü bir zemin ve olanak sunuyor, bilinçlerde sarsıcı bir etki yapıyor. Dersim katliamı ve diğer katliamlar deşildikçe bu bilinç ve yaklaşım derinleşecek, netleşecek ve siyasi bir tutumun, kopuşmanın hazırlayıcı noktalarından biri olarak gelişecektir.

Bu bağlamda, aynı zamanda Kemalist devletçi laiklik anlayışı da, öteden beri, Alevi yığınları içerisinde eşitsizlik unsuru olarak algılanıyor, demokratik Alevi hareketinin temel talepleri tarafından mahkûm ediliyor. Bu, başka bir kopuşma zemini ve olanağıdır.

Kontrgerilla aparatlarından Ergenekon’un ve kemalist-darbeci-statükocu ordu komutanlarının tasfiye edildiği süreçte ortaya çıkan bilgiler, ilişkiler ve suçlar da bu açıdan bir kopuşma imkânıdır. Üstelik bu süreç bunun nasıl bir siyasi yönelimle yapılacağının bilgisi ve deneyimini de barındırıyor.

Burjuva siyasi çıkarları için Alevi toplumunu kullanmayı, laik-antilaik saflaştırması temelinde Alevileri yedeklemeyi, gerici politikaları için taban olarak örgütlemeyi amaçlayan, hatta bunun için provokasyonlara girişen, Ergenekontracıların 2007 yazındaki “cumhuriyet mitingleri” hatırlardadır. Bu büyük mitinglere Alevilerin kitlesel katılımları da unutulmamalıdır. Ancak bu süreç derinleşmemiş, Alevi tabanındaki siyasi enerji burjuva kliklerin kanallarına değil, demokratik Alevi talepleri etrafında demokratik bir kanala yöneltilebilmiştir. Yüz bin kişilik Ankara, 500 bin kişilik İstanbul mitingleri, “cumhuriyet mitingleri” projesinin boşa çıkışının alanı olmuş, keza yürünecek yolu göstermiştir.

Kürt Halkının Ulusal Taleplerine Yaklaşım

Demokratik Alevi Hareketinin geçmişten bu yana sancısını yaşadığı bir diğer konu da Kürt sorunuyla kurduğu ilişkinin, sorunun hak ettiği düzeyde olmamasıdır. İlerici, devrimci, sosyalist ve yurtsever geleneklerden gelen kadroların yakın ilgisi ve yönelimlerine rağmen DAH, bu konuda esasen siyasi tavır geliştirememiş, tutuk kalmıştır. Bu durum, aynı zamanda onun zayıf yanını da gösteriyor.

Alevi hareketi içerisinde Kürt sorununa mesafeli duran şovenist, sosyal şovenist bir damar var. Kürt Aleviler bile bu mesafeyi koyarken, Alevilik vurgusu yapıyorlar. Bu tutumda mezhepsel yargıların beslediği bir yan da var. Keza kimi devrimci demokrat yapıları da sakatlayan sosyal şovenist damar, Alevi toplumuna sirayet ediyor.

Oysa DAH, gelişimini, Kürt ulusal devrimci hareketinin açtığı demokratik ve devrimci uyanış ortamında sağladı. ‘90’lı yılların başında yükselen ulusal devrimci mücadele, aynı zamanda ulus kimliğinin inşasını ve gelişimini sağlarken, ezilen, baskı altında tutulan kimlikler vurgusu, giderek daha büyük ölçekte bir yankı buldu. Bu süreç, Sivas katliamı ve öteki etkenlerle birleşerek demokratik Alevi hareketinin şekillenip yükselişine hizmet etti.

DAH, içerisinde bir iç gerilim ve mücadele konusu olacağı muhakkak olan Kürt sorununa mesafenin bir zihniyet dönüşümüyle aşılmasının güçlü zemini ve olanakları mevcut. Halklarımızın alevi bölüklerinin ve demokratik Alevi hareketinin bir parçası olan kitle örgütlerinin Kürt halkının ulusal taleplerini sahiplenmesi için bilinçli bir yönelim oluşturulursa, bu olanaklar daha da zenginleşecektir. Böyle belirgin bir dönüşüm, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın toplumsal-siyasal atmosferinde büyük değişiklikler yaratacaktır. Demokratik mücadele dinamiklerini çoğaltıp güçlendirecek, harekete çarpan etkisi yapacaktır. En başta yakıcı bir çağrı olarak yükselen Kürt halkımızın barış talebini batıda kucaklayacak, şovenizme ve asimilasyoncu politikalara karşı güçlü bir barikat olacaktır. Keza Kürt Alevilerin ulusal bilincinin gelişmesine de olumlu katkıda bulunacaktır.

Örgütsel Yapı Ve Olanaklar

DAH’ın bu dönemdeki siyasi çıkışının örgütsel olanakları ve örgüt siyaseti de önemli bir tartışma konusudur. Üstelik bu konu yeni olanaklar kadar riskler ve engeller de taşıyor.

Her şeyden önce DAH yetersiz de olsa bir sokak hareketi olarak gelişti ve Alevi yığınlarını sokakta iradeleştirdi. Hemen hemen her önemli gündemde sokaklara yönelen, haklılık ve meşruluk temelinde siyasi tavır alan bir duyarlılık ve canlılık gelişti. Buna paralel olarak DAH’ın taban iradesini açığa çıkaran, geniş bir bileşim oluşturarak, temel gündemlere dair Alevi iradesini ve tutumunu belirlemeye hizmet eden kurultay benzeri mevziler de oluştu. Sokak hareketiyle birleşen ve karşılıklı olarak birbirlerini besleyen bu tip platformlarda oluşturulan kolektif bilinç ve irade, DAH’ın siyasi netlik ve kararlılık zeminini güçlendiriyor.

Tartışma platformlarının ve sokak mücadelesinin ikili dinamik yapısı, eylemin bilince dönüşmesi ile kolektif aklın eyleme kılavuzluğu bakımından yeni bir düzey oluşturdu

DAH’ın Alevi toplumu içerisinde ve genel toplumsal mücadeledeki siyasi etkisi ve temas yüzeyi genişledi, arttı. Ancak demokratik Alevi hareketinin bir parçası olan örgütler, ne yazık ki bu siyasal enerjiyi ve ilişkilenilen dinamikleri birebir örgütsel, kurumsal yapıya dönüştüremiyor. Harekete geçen kitleler, kararlı bir yapıya sahip nispeten küçük çekirdek yapıların etrafında kümelenmiş çok daha büyük ama yoğunlaşmamış bulut görünümündeler. Yani bu denli geniş kitleyi bir arada tutan şey örgütsel yapılar değil, doğrudan doğruya siyasi harekettir. Bu durum siyasi harekette yaşanabilecek bir tavsama ve gerilemenin yaratacağı riskler bakımından düşündürücüdür.

Öte yandan bu süreçte örgütlerin, kadro ve örgüt yapılarının siyasi hareketin düzeyine uygun bir genişleme ve büyüme göstermesi bekleniyor, ama bu yön hep zayıf kaldı. Kurultay benzeri mevziler de henüz durumu değiştirmiş değil. DAH’ın tüm bileşenlerinde ve bu bileşenlerin bütün örgütsel kademelerinde, tabandaki siyasi dinamizmin örgütsel karşılığı olan büyüme ve yenilenme sağlana- bilmelidir. Hareketin içinden gelen taze, enerjik damarın önü açılmalıdır. Siyasal gelişim düzeyine uygun bir kurumlaşma siyaseti yürütülmelidir.

Kimlik İnşası Ve Mücadelesi

DAH bir kimlik mücadelesi yürütüyor. Ancak bu kimlik mücadelesi sadece Alevi kimliğinin savunulması, tanınması ve taleplerinin karşılanması ile sınırlı değildir; aynı zamanda bir kimlik inşasını ve tanımlanmasını da içeriyor.

Alevi toplumu ve Alevilik, kabaca 1960’larla başlatılabilecek köklü bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyor. Zira kapitalizmin gelişmesi, köy toplumunun çözülüşü, Aleviliğin toplumsal, örgütsel yapısında da etkili oldu. Aleviler de ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel-ideolojik dönüşümler yaşamaya başladı.

Aradan geçen sürede çok şey değişti, farklılaştı. Şehirlerde daha geniş bir toplumsal yapının parçası olan Aleviler, her şeyden önce kendi aralarında dışa açılmış oldular. Aralarındaki farklılıkları, yerellikleri aşan, daha geniş bir kimlik olarak kaynaştılar. Bu durum kimlik bilincini ve aidiyeti de değiştirdi. Sonrasında Aleviler gerçek anlamda dışa açılmış oldular. Dışlarındaki kesimlerle kaynaştılar. Sınıfsal olarak çözüldüler. Yeni toplumsal bileşim içerisinde Alevi emekçiler diğer sınıf kardeşleriyle beraber mücadele ettiler. Alevi hareketi bu siyasi damardan gelişti. Değerler sistemi ve yapısı bu dönemin birikimlerinden, devrimci, ilerici, sosyalist değerlerden etkilendi. Yeni bir toplumsal bilinç ve mücadele zihniyeti olgunlaştı.

Bunlara paralel olarak, Aleviler bu dönemde bir iç aydınlanma süreci yaşadı, yaşıyor. Alevi kimliğine dair araştırmalar-tartışmalar bir kimlik bilincinin oluşmasına ve gelişmesine hizmet etti. Ayrıca kimliğin daha açık, yaygın ve cesurca tartışıldığı, savunulduğu bir dönem oldu. Süreç, aynı zamanda, Alevi kimliğinin güncel tartışmalar ve verilerle, bütün dönemleri kapsayacak biçimde yeniden tanımlanması mücadelesi olarak sürüyor.

Bu dönem boyunca Aleviliğin yaşaya geldiği yapısal dönüşümler de ciddi tartışma konusu, bir kimlik inşası, kuruluşu süreci ve mücadelesi olarak gündemleşiyor. Zira Aleviliğin geleneksel kurumları yeni koşullarda işlevsizleşti; inancın yaşam tarzını yönetme gücü ve olanakları neredeyse bütünüyle geriledi. Örneğin dedelik-babalık, musahiplik, ayin-i cem, düşkünlük gibi kurumlar geriledi ya da çözüldü. Yeni kuşaklarla birlikte dedelik-taliplik ilişkileri farklılaştı; inanç ve ibadetler eski geleneklerle yürütülemez oldu. İnançsal anlatımlar bilimsel mantığın itirazlarına tabi oldu, inanç alanında kaldı. Dedeler ve dedelik kurumu bilgi ve aydınlanma kaynağı olmaktan çıktı; araştırmacılar ve yeni kuşak toplum önderleri, dernekler vs. inisiyatif kazandı. Bilgi aktarım yöntemi ve iç eğitim sistemi kökten değişti. Toplumsal ilişkilerin ekonomik, sosyal ve siyasal karakterindeki köklü değişikliklerden sonra “Alevilik bir yaşam biçimidir” sözünün karşılığı olabilecek, yaşam tarzını ve ilişkileri örgütleyen, düzenleyen ve yöneten kurumlar, kurallar toplumsal yaşamın dışına düştü, inanç alanında kaldı. “Felsefe” bakımından da benzer bir gerileme söz konusudur.

Bütün bunlara karşılık yeni araçlar, örgütsel yapılar ve kurumlar gelişti, gelişiyor. DAH ve onun bir parçası olan örgütler bu gelişimin ürünleridir. Güncel olarak mesela akademilerin, enstitülerin kurulması, özellikle Avrupa’da Alevi inanç eğitimine dair kaynakların hazırlanıp eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi gibi. Ayrıca inanç önderleri olarak dedelerin yetiştirilmesi için Dedeler Kurulu gibi bazı restorasyon girişimleri -ara formüller- de var. Ayrıca Alevi kimliğinin ve inanç esaslarının sorunlarının tartışıldığı, toplumsal bilincin ilerletilme- sinde önemli katkılar sağlayan dergi, radyo, TV kanalı internet siteleri gibi araçlar da etkin biçimde kullanılıyor. Bu da aydınlanma sürecinin bir parçası olarak işlev görüyor.

Sınıfsal olarak esas karakterini emekçi sınıflardan, Alevilerin toplumsal, siyasal yaşayışından ve mücadelesinden alan Aleviliğin değerler sistemi de, Alevi toplumunun yaşadığı değişimlere uygun bir dönüşüm yaşıyor. Alevilik çağımızın ilerici toplumsal değerleriyle buluşuyor. Alevi emekçilerinin yaşam tarzlarını yansıtacak biçimde ideolojik dönüşümlere uğruyor.

Son yarım asırlık sürecin ekonomik, sosyal, siyasal ve ideolojik değişme ve gelişmelerinin yaşandığı bu dönemi, Alevi toplumunun ve Alevi kimliğinin yeniden örgütlendiği, canlandığı ve yapısal bakımdan yeniden inşa edildiği Alevi Rönesansı olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç henüz tamamlanmamış, sonuçlarına ulaşmamıştır. Ancak DAH bu kimlik inşası mücadelesinin geçmişten bu yana olgunlaşan ve artık kendini dayatan gündemleri ve sorunlarıyla da yüz yüze gelmeye başladı.

Bu dönemde kimlik inşası ve mücadelesinin en özgün çarpışma konusu Aleviliğin tanımlanması tartışmasında somutlanıyor. Devlet ve hükümet “açılımları”, “çalıştayları” Aleviliği diyanet bünyesine alma, dedeleri “eğitme” okullardaki din dersleri marifetiyle Aleviliği sözde anlatma projeleriyle bir “devlet Aleviliği” ve “devletin Alevisi” yaratma uğrasında. Eskiden yok sayıp, ehlisünnet dışı, sapkınlık olarak tanımlayıp, asimile etmek için her türlü zorbalığa başvuranlar, bugün “islamın içi”nde tanımlıyorlar Aleviliği. Bu zihniyetlerine ve amaçlarına uygun bir tanımlama ve örgütlenme içerisindeler. Bu konuda kendilerine yardımcılık eden yol düşkünü Hızır Paşalar da eksik olmuyor. Ancak Alevi emekçilerinin “devletin Alevisi olmayacağız” söylemi büyük bir kararlılık ifadesi olarak bu dönemdeki mücadelelerde öne çıktı.

Yine de bu kimlik mücadelesi siyasi, ideolojik hegemonya mücadelesi biçiminde devam ediyor. DAH’ın Alevi toplumunun talep ve özlemlerini temsil etmede ve mücadelelerine önderlik etmede hegemonya kurması, toplumda çözüm gücü ve muhatabı olarak algılanması, bu mücadelenin tamamlandığı anlamına gelmiyor. Üstelik hegemonya mücadelesi daha da kızışıyor. Tarihsel, toplumsal ve politik etkenlerin koşulladığı güncel bir durum olarak Alevi kimliğinin tanımlanmasında DAH bileşenleri arasında hatırı sayılır görüş ayrılıkları var. Bu yüzden hegemonya mücadelesi devletin, devlet yanlısı, burjuva gerici anlayışları hedef alırken, bu mücadele DAH içerisinde de şu ya bu görünümle, şu ya da bu sorun etrafında yaşanacaktır. Bu çerçevede, meselenin doğru bir zeminde ele alınması ve tanımlanmasının yanı sıra; doğru bir mücadele hattı ile Alevi emekçilerinin ve örgütlerinin burjuva düzenden, devlet yönelimlerinden, saflaştırılması hattında ilerlemek görevi öne çıkıyor. “Alevilik Alevilere bırakılmaz” diyen hükümet “çalıştay”larına karşı, Alevi toplumu ve DAH kendi kaderine kendi çizme iradesi, iddiası ve yöneliminin sürdürülmesi, bu mücadele görevlerine daha güçlü biçimde hazırlanılmasının hayati önemi gözler önündedir.

Devrimci Odak İhtiyacı

Bugünkü siyasal atmosfer ve Alevi hareketinin canlı, dinamik yapısı bir dizi olanak ve fırsatı sunuyor. Üstelik Alevi sorunu rejimin yapısal sorunlarından biridir. Bu konuyla ilgili her yeni gündem, yeni mücadeleleri, yüzleşme ve hesaplaşma konularını devrimci sosyalist hareketin gündemine taşıyor.

DAH’ın devrimci ve sosyalist güçleri hem taban iradesinin açığa çıkarılması, hem de bu iradenin örgütsel kurumsal ve siyasal program düzeylerinde karşılığını bulması mücadelesinde öne çıkma sorumluluğuyla yüz yüzedir. Bu mücadele Alevi emekçilerin kazanılması ve burjuva düzenden koparılıp saflaştırılması bakımından bir hegemonya mücadelesini de kapsamaktadır. Demokratik Alevi hareketini parçaları olan demokratik kitle örgütlerinde ve öteki kurumlarında yer alan devrimci ve sosyalistlerin, yapacakları katkılar DAH’ın gelişimine, zaaflarını aşmasına, mücadele dinamiklerinin kararlı hale gelmesine, siyasi hattının derinleşmesine hizmet edecektir. Keza Alevi hareketinin diğer toplumsal konulara ve mücadele gündemlerine daha fazla ve daha ileri düzeyde katılımını sağlayacaktır.

Mücadele Fırsatları

Alevi sorunu, son dönemde, Kürt sorununa benzer biçimde, kendisini ilgilendiren her gündemde yeni mücadele fırsatları ve olanakları yaratıyor. Bütün toplumsal kesimleri içine çeken bir siyasal tartışma dönemi kapıda duruyor ve önümüzdeki günlerde Alevi sorununa dair tartışmalar yeniden yoğunlaşacak ve kızışacaktır. Bilhassa burjuvazinin “yeni anayasa” tartışmaları, tıpkı Kürt sorunu gibi, Alevi sorununun da gündemin ön sıralarına çivilenmesinde belirgin bir rol oynayacak; bu süreçte, yığınların siyasete olan ilgisinin artmasının yanı sıra, ezilen ulus, ulusal topluluk ve inançsal kimlik sorunlarını gündemleştiren tartışmalar da alevlenecektir. Nitekim Alevi örgütleri, “anayasa sempozyumları” tarzında tartışmalarla döneme giriş yaptılar. Ancak bu sürecin düzen içi anayasal reformlar biçimine bürünmesi ve bir “taslak” öneri paketiyle bitirilmesi riski büyüktür. Bu riski bertaraf edecek siyasi hat, esas itibarıyla sokağı işaret etmelidir. Alevi emekçilerinin fiili meşru mücadele kararlığını koruyan, aynı oranda taban iradesini kolektif program olarak açığa çıkaran son dönemdeki siyasi yönelimi, bu konuda da sürdürülmelidir. Böylece kazanımları korumak, mevzileri pekiştirmek, yeni mevzilere yönelerek toplumsal mücadele dinamiklerini büyütüp geliştirmek mümkün olacaktır.

Netice itibarıyla, Kürt ulusal özgürlük sorunu, ulusal toplulukların demokratik hakları sorunu, Alevi, Ezidi inançlarının eşitsizlik, baskı ve ayrımcılıktan kurtulma sorunu gibi konular, devletin yapısal kriz unsurlarıdır. Nesnel olarak devrimci olanaklar ve dinamikler taşıyorlar. Alevi sorunu, bu anlamda, sosyalistler için taktiğin değil, stratejinin konusudur. O yüzden günü birlik, dönemsel siyasi tutumlarla değil, devrimci programın stratejik perspektifleriyle ele alınmalıdır. Alevi hareketinin güncel siyasi çıkışı, bunu bir kez daha hatırlatmış; olanaklarını ve fırsatlarını belirginleştirmiş; devrimci görev ve sorumlulukları tanımlamış; gelişimin yönün göstermiştir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi