Kürt Sorununa Emekçi Çözüm Bildirgesi

16 Mart 2008 İstanbul - 21 Mart 2008 Diyarbakır

Ezilenlerin Sosyalist Platformu tarafından ilan edilen bu bildirge, 16 Mart’ta İstanbul’da başlayan ve 21 Mart’ta Diyarbakır’da son bulan “Emekçi Çözüm Yürüyüşü’nde okundu. Kürt sorununa emekçiler cephesinden devrimci müdahale çabasının bir belgesi olarak okurlarımızla paylaşıyoruz.

Kürt ulusal sorununda devletin 85 yıllık politikaları iflas etti. Süregelen, uygulanan yöntem ve politikalarla sorunu çözemeyeceği gerçeği devlet nezdinde bile açığa çıkıyor. Aczin ifadesi olarak tırmandırdığı saldırganlığına, geliştirdiği yaygın, alabildiğine yoğun baskı ve teröre karşın, devlet kendini “çözüm” adına yapageldiklerinden daha farklı şeyler yapmak zorunda hissediyor. Kürt ulusal sorunu kendini, çok yakıcı ve ertelenemez biçimde dayatıyor; hemen “bir çözüm” istiyor!

Son “sınırötesi harekât” bu iflasın en yakın, çarpıcı ve açık kanıtı oldu. AKP Hükümeti’nin ve generallerin bu harekâtı 25. kez çözümsüzlük ve hezimet getirdi. Yıllardır söylene geldiği üzere; “sınırötesi”nin çözüm olmadığı, bir kez daha, bizzat ordunun kendi ‘eylem’iyle kanıtlanmış oldu.

Devletin resmi çözümsüzlük politikasının iflas ettiği koşullarda, ABD emperyalizminin inisiyatif alarak geliştirdiği “çözüm” paketinden de bir iki güdük kültürel düzenleme ile Kürt yoksullarını ekonomik araçlarla satın alma çabası dışında bir şey çıkmadı. Bu planı Başbakan Erdoğan’ın öncelikle Amerikan gazetelerine açıklaması anlamlıdır.

Emperyalistler için halkların hakları yoktur. Sadece tekellerin çıkarları vardır. Bu yüzden her kim Kürt sorununun Brüksel’de, Washington’da çözüleceğini iddia ediyorsa, ya politik bir körlük içindedir, ya da emperyalizmin hizmetindeki bir demagogdur.

TÜSİAD’ın temsil ettiği Türk burjuvazisinin de Kürt sorununa yaklaşımının çerçevesi; mevcut ulusal boyunduruk ve sömürü düzeninin sürgit devamıdır. “Bireysel hak” düzeyine indirgenmiş bazı kültürel haklar Kürt sorununun derin tarihsel-sosyal gerçekliği karşısında hiçbir anlam ifade etmez. Onlar, bizzat Kürt halkının omzundaki ulusal-sömürgeci boyunduruktan nasiplenmektedir. TÜSİAD’ın amacı, Kürt halk mücadelesini tasfiye ederek, bölgenin zengin doğal ve insani kaynaklarını rahatça sömürebileceği ve emperyalistlere pazarlayabileceği “politik istikrar” ortamını yaratmaktır.

Sorunu bölgenin “azgelişmişliğine” bağlayan tüm ikiyüzlü burjuva çevreler, bunda kendi suçlarının bir örtüsünü aramaktadır. Yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından, yaşadığımız toprakların en zengin kısmını oluşturan bu bölgenin, bu kaynakların yağmalanması sonucunda nasıl korkunç bir sefalete mahkûm edildiğini gizlemeye çalışıyorlar. Aynı çevrelerin, yoksulluk, işsizlik ve açlık içindeki Kürt halkını makarna ve kömürle aldatabileceklerini sanmaları trajiktir. Kürt halkı sadaka değil özgürlük istiyor. Bu yoksunluğun altında yatan toplumsal ve siyasal koşulların değişmesi için 7’den 70’e mücadele yürütüyor.

Kürt sorununa ne mevcut devlet politikaları, ne TÜSİAD, ne ABD-AB emperyalistleri çözüm getiremez. Bunlar sorunun parçasıdır.

Biz hem “askeri çözüm” denilen terörist baskı siyasetinin, hem de “sivil-siyasi çözüm” denilen içi boş burjuva ve emperyalist çözüm programlarının karşısındayız. Emekçi çözümden yanayız. Bu sorun, bu topraklarda ve emekçilerce çözülecektir.

ESP, bunun için İstanbul’la Diyarbakır’ı barış, özgürlük ve eşitlik için birleşmeye çağırıyor.

Kürt Sorununun Kapsamı

Kürt sorunu; Kürt ulusunun ve üzerinde yaşadığı Kürdistan coğrafyasının dörde bölünmüş, paylaşılmış, doğal ve insani kaynakları yağmalanmış, ulusal varlığı, dili ve kültürü inkâr edilerek boyunduruk altına alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Ulusal bir sorundur. Kürt ulusu, dünyanın diğer uluslarının sahip olduğu hakların tümünden yoksun kalmış, ulus olduğu bile inkâr edilmiştir. Yaşadığı tüm devletlerde asimilasyona maruz bırakılmıştır. Anadilinde eğitim yapması engellenmiş, kültürü üzerinde türlü baskılar kurulmuştur.

Kürt ulusu 20. yüzyıl boyunca, İran, Irak-İngiltere, Suriye-Fransa ve Türkiye devletlerine karşı isyan etmiş, ulusal varlığını ve haklarını olanaklı tüm yol ve yöntemlerle savunmuştur. Bu savaşımda emperyalizm her zaman gerici bölge devletlerinin yanında olmuştur. Zaten 1950’lere kadar Suriye Fransız, Irak da İngiltere egemenliğindeydi.

Savaş Siyasetine Son

Bugün artık Kürt halkı, ulusal varlığını reddedilemez biçimde dayatmaktadır. Türk burjuvazisi, eski yöntemlerle egemenliğini sürdürememektedir. Sayısız yok etme, ezme operasyonları artık hiçbir sonuç vermemekte, Kürt halkının mücadelesi ve direnişi karşısında hükmünü yitirmektedir.

Büyükanıt’lar, Erdoğan’lar, Baykal’lar, Bahçeli’ler yoksul halk evlatlarını dağlara, ölüme yolluyorlar. Bir tane zenginin, bürokratın, milletvekilinin çocuğu gitmiyor çatışmalara. Kendi çocuklarını Amerika’da okutan, savaştan uzak tutan Başbakan Erdoğan, halk çocukları üzerinden “Bedeli neyse öderiz”, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diye ahkâm kesiyor. Kendi savaşlarının bedelini emekçi Türk halkına ödetiyorlar. Bu haksız, kirli savaşın hem can bedeli, hem ekonomik yükü Türk ve Kürt emekçi halklarımızın omuzlarındadır. Cepheden gelen ölüm haberleri anaların yüreğine acı düşürürken, savaş zamları mutfaklara yangın düşürmektedir.

Savaş cephesi, savaşı sorgulayan hiçbir sese tahammül edemiyor. “Ölüm değil, çözüm” diyen Bülent Ersoy için siyasi linç kampanyası başlattılar. Savaş politikasına sorgusuz itaat etmeyi reddederek “Vatan sağ olsun demiyorum” itirazını dile getiren asker annelerini tehditle susturdular.

Savaş cephesi, ölüme yolladıkları yoksul halk çocuklarının ardından timsah gözyaşları döküyor. Oysa onlar için “en büyük asker ölü asker”dir. Dağlıca’daki çatışmada bunu açıkça sergilediler. Esir düşen askerleri “hain” saydılar, hapse tıktılar. “Sağ kurtulduğuna sevinemedik” dediler.

Bu karanlığı dağıtacak güç, Türk halkıdır. Türk emekçileri, savaş çığırtkanlarına, yoksul halk gençliğini kendi kirli hesapları için ölüme gönderenlere karşı sesini yükseltmelidir.

Söz Sırası Türk Halkında

Kürt sorununda herkes konuştu. ABD, AB konuştu. Türk burjuvazisi, generalleri konuştu. Kürt halkı zaten direnişiyle konuşuyor. Türk halkımızın geniş kesimleri ise henüz suskun. Kendi sesiyle konuşmuyor. Kürt sorununda tavrını ortaya koyan henüz sadece Türk halkının devrimci, sosyalist kesimleri. Bu savaştan, kirli oyunlardan rahatsız olan milyonlarca Türk emekçisi henüz sesini yükseltmedi!

Oysa bu savaşa karşı muazzam bir sorgulamanın başladığını görüyoruz. Resmi klişeler artık sorgulanıyor. Halkı ikna etmiyor.

Kürt sorununun gerçek muhatabı Türk halkıdır. “Halklara barış” demek için Türk halkı bu kirli savaşa karşı durmalıdır.

Türk halkı bir çözüm gücü olarak ortaya çıkmadıkça, kirli savaş baronları Türk halkının bilincini zincire vuruyor. Irkçılıkla, şovenizmle zehirliyor. Devlet, Türk halkını inkâr ve imha politikasına dâhil ediyor. Bu, halklarımız arasındaki güven bağlarını da zedeliyor.

Tutarlı Demokratlık

Kürt halkı, “Barış ve özgürlük” talebini kendi dilinde ortaya koyuyor. Bu topraklarda, kendi ulusal kimliğiyle, ezilmeden, özgürce yaşamak istiyor. Türk halkı, Kürt halkının barış elini tutmalıdır. Burjuvazinin, hükümetin, generallerin savaş elini bırakmalıdır. Apoletlerin gölgesinden çıkmalıdır.

Kürt sorununda özneleşmelidir.

Barış için özgürlük, kardeşlik için eşitlik gerekir.

Özgürlüğün olmadığı bir barış, köleci barıştır. Biz, “barış”tan Kürt halk mücadelesinin tasfiye edilmesini, Kürt sorununun varlığından dolayı dağlara çıkan gençlerin katledilmesini anlayanların karşısındayız. Bu ancak geçici bir mezarlık sessizliği olabilir. Sonra, bir kez daha Kürt halkının isyanı başlar. Biz, adil, onurlu, demokratik bir barıştan yanayız.

Eşitliğin olmadığı bir kardeşlik sahtedir. Kardeşler eşittir! Biz “kardeşlik”ten Kürt ulusunun adaletsizliğe-zulme uysalca boyun eğmesini anlayanların karşısındayız. Ancak tam ulusal hak eşitliği, kardeşliği sağlayabilir.

Tutarlı demokratlık, emekçi çözümün anahtarıdır. Türk halkı, kendisi sahip olduğu ulusal hakları Kürt halkı için de istemelidir. Tüm uluslar eşittir, eşit haklara sahip olmalıdır.

İki ulus gerçeğini reddetmekte burjuvazinin çıkarı vardır. Çünkü burjuvazi böylece Kürt ulusunu ezdiğini gizlemektedir. Türk emekçilerinin, Kürt kardeşlerinin ulusal kimliğini tanımakla kaybedeceği hiçbir şey yoktur. Ama bu yoldan Türk ve Kürt emekçilerinin sınıf kardeşliğini yaratacaktır. Ezen ve ezilen ulustan emekçiler arasında güven bağları bu yoldan geliştirilebilir.

Biz, Kürt halkının demokratik haklarını istediğimizde, Başbakan Erdoğan; “ya Çerkesler, Araplar, Lazlar da isterse?” diye soruyor. Kürt halkından başlayan uyanışın, tüm ulusal topluluklara yayılmasından, “tek dil, tek millet, tek kültür” prangasını tümüyle yok etmesinden korkuyor. Korkusu gerçek olsun! Çünkü her halkın kültürü bir çiçektir. Anadolu coğrafyasını bir halklar bahçesine çevirecek olan bu anlayıştır. Anadolu bir halklar mozaiğidir. Bu mozaiği betonlamak insanlık suçudur.

Türk halkının ulusal sorunla yüzleşmesi, demokratik aydınlanması demektir. Türk halkını şovenizmin zincirlerinden özgürleştirecektir. Bir başka ulusu ezen ulusun işçi sınıfı ve emekçileri de özgür olamaz.

Kürt ulusal varlığını ve haklarını inkâr eden devlet düzeni, Türk emekçilerini de faşist bir baskı rejimiyle eziyor. İşçilerin, köylülerin, kent yoksullarının hak arama mücadeleleri zorbalıkla bastırılıyor. İşten atılan, evi başına yıkılan, sosyal güvencesi-sağlık hakkı yok edilen Türk emekçisini sömüren güçle, Kürt halkını ezen güç aynıdır. Sınıfsal sömürü de ulusal sömürü de tekelci Türk burjuvazisi tarafından gerçekleştirilmekte, onun yumruğu olan devlet tarafından güvencelenmektedir.

Kürt halkı gibi, Türk işçi-emekçilerinin de politik özgürlüğe ekmek gibi, su gibi ihtiyacı var. Kürt sorununun emekçi çözümü, her iki halkın faşizme karşı özgürlük mücadelesinin ortaklaşması demektir.

Türk ve Kürt halklarımızı düşmanlaştırmaya, boğazlaştırmaya çalışan, Kürt halkını “sözde vatandaş” sayan faşist devlet siyasetinin karşısında Türk halkı, kardeşlikten, barıştan, özgürlükten yana taraf olmalıdır. Militarizme, sömürgeciliğe, savaşa karşı çıkmalıdır.

Irkçı çakalların ulumasını bastıracak olan, Türk halkının “Barış” sloganını yükseltmesi olacaktır.

Emekçi Çözümün Ufku: Emekçi Halklar Federasyonu

Türk burjuvazisinin Kürt ulusu üzerindeki egemenliği, emperyalist dünya düzeninin bir parçasıdır. Emperyalistlerin onayına ve inayetine bağlıdır. Emperyalizmin rızasını almadan sürdürülemez. Bu nedenle Kürt ulusu üzerindeki siyasi ve ekonomik boyunduruğun sürdürülmesi, Türkiye’yi emperyalizme bağlayan en önemli zincirlerden birisidir. Son sınırötesi saldırı, bunu açık biçimde ispatlamıştır. Türk burjuvazisi, Kürt ulusu üzerindeki boyunduruğu sürdürmek için emperyalizme sürekli diyet ödemiş, sınırsız tavizler vermiştir. Türk halkının emperyalizmin boyunduruğundan kurtulması ile Kürt halkının ulusal kurtuluşu arasında tam bir örtüşme vardır.

Kürt halkını ezmek-yok etmek-katletmek için rıza alamadıklarından dolayı emperyalistlere öfkelenen ırkçı-şovenler asla antiemperyalist değillerdir. Tam tersine. Kasaplık için onay aldıklarında efendilerinin ayaklarına kapanacak denli işbirlikçi, uşaktırlar.

Gerçek antiemperyalistler, Türkiye üzerindeki emperyalist Amerikan boyunduruğuna karşı durdukları gibi, Kürt halkının sırtındaki Türk burjuvazisinin boyunduruğuna da karşı durmalıdır.

Ancak Türk ve Kürt halklarının özgür, gönüllü birliğine dayanan bir emekçi halklar federasyonu emperyalizmin karşısında durabilir. Bu, Kürt ulusunun kaderini tayin hakkının, ayrılma ve devlet kurma hakkı da dâhil olmak üzere, koşulsuz tanınmasını gerektirir.

Ayrılma hakkının olmadığı bir birlik gönüllü değil zorunlu birliktir. Köleci bir birliktir. Boşanma hakkının olmadığı bir evliliğe benzer.

Kürt sorununda emekçi çözümün ufku, Türk ve Kürt uluslarından emekçilerin birlikte kuracağı, Laz, Çingene, Abhaz, Gürcü, Çerkez, Arap, Ermeni, Rum ve diğer ulusal toplulukların da kendi kimliğiyle yer alacağı İşçi-Emekçi Cumhuriyetleri Federasyonudur. Aynı model tüm bölgemiz için geçerlidir. Tek bir büyük aile oluşturan Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya halkları, demokratik ve sosyalist federasyonlar içinde birleşmelidir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine karşı halkların alternatifi demokratik ve sosyalist federasyonlardır. Halklarımızın eşit ulusal haklar temelinde birliğini ancak sosyalizm sağlayabilir. Burjuvazinin iktidarı devrilmeden ulusal soruna köklü ve kalıcı bir çözüm getirilemez. Kapitalizm, sonu gelmez ulusal boğazlaşmalar demektir. Kapitalizm var oldukça bağrından sürekli ulusal baskıyı üretecektir. Sosyalizm; sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya yürüyüş demektir. Ayrılma hakkının tanınması temelinde devrimci federasyon birliği; tam ulusal hak eşitliği; tüm halkların kültürlerini özgürce geliştirmesi; herkese anadilde eğitim hakkı; ulusal baskı siyasetinin tarihe gömülmesi: Kürt halkının ulusal boyunduruktan, Türkiye’nin ve tüm bölgemizin emperyalist boyunduruktan kurtulmasının emekçi programı budur.

Güncel Talepler

Emekçi Türk halkı, Kürt sorununda güncel demokratik taleplerin mücadelesini de yükseltmelidir. Emekçi çözüm seçeneği, bu talepler uğruna mücadeleyle güçlenecektir.

-Hükümet, Kürt ulusunun varlığını tanımalı, anayasal güvenceye kavuşturmalı, Kürt halkının oylarıyla seçilmiş DTP’li milletvekilleriyle diyalog başlatmalıdır.

-Kürt halkına yönelik kirli ve haksız savaşa son verilmelidir. Kürt sorununun “terör sorunu” olarak tanımlanmasından ve askeri operasyonlardan acilen vazgeçilmelidir.

-Kirli savaş suçluları yargılanmalıdır. Boşaltılan-yakılan köylere koşulsuz geri dönüş imkanı sağlanmalı, mağdurlara tazminat ödenmelidir.

-Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yönelik saldırganlığa, aşağılamaya, karalamaya son verilmeli; hükümet, Bölgesel Yönetim’i tanımalı ve resmi ilişki kurmalıdır.

-Savaşa ve silahlanma harcamalarıyla çarçur edilen bütçe kaynakları sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe harcanmalıdır.

-JİTEM, TİT, JİT ve tüm diğer kontrgerilla çeteleri, kirli savaş aygıtları, koruculuk örgütlenmesi dağıtılmalıdır. Susurluk’ta, Şemdinli’de, Ergenekon’da patlak veren çete devleti gerçeği tüm boyutlarıyla ortaya serilmeli, sorumlular yargılanmalıdır.

-Musa Anter’den Hrant Dink’e kadar tüm aydın cinayetlerinin; Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi’den, Vedat Aydın cenazesi, 1992 Newrozu, Lice ve Şemdinli’ye kadar tüm kitle katliamlarının sorumluları açığa çıkarılarak yargılanmalıdır. Katledilenlerin yakınlarına tazminat ödenmelidir.

-Kürtçe başta olmak üzere, bu topraklarda yaşayan diğer ulusal toplulukları da içerecek tarzda, anadilde eğitim hakkı sağlanmalıdır.

-“Askeri bölgeler” adı altında yeniden hortlatılan OHAL uygulaması tümüyle iptal edilmelidir.

-Anayasa’da, Siyasi Partiler Kanunu’nda, bütün yasalarda ve uygulama alanlarında Kürtlerle ilgili her çeşit ulusal baskı ve eşitsizlik kaldırılmalıdır.

-Bölgede askeri operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığına ilişkin iddialara açıklık getirmek üzere bağımsız heyetlerin inceleme yapmasına izin verilmelidir.

-DTP’ye yönelik kapatma davası derhal iptal edilmeli, Kürt halkının meşru, seçilmiş temsilcilerine yönelik her türlü saldırganlığa son verilmelidir.

Türk Halkı, Muhatap Sensin

Şimdi, emekçi çözüm için sesimizi yükseltme zamanıdır.

Şimdi, ‘barış için özgürlük, kardeşlik için eşitlik’ diye haykırma vaktidir.

Şimdi, Türk halkının sonu gelmeyen bu haksız savaşın gerçekleriyle yüzleşme anıdır.

Şimdi... Sonra değil! Artık yitirilecek vakit yok.

Adil, demokratik onurlu barış. Kirli savaş değil! Artık akıtılacak kan yok.

Türk halkı, muhatap sensin. Savaş baronları değil! Artık kaybedecek bir şey yok.

EZİLENLERİN SOSYALİST PLATFORMU (ESP)

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi