Amacımız Tam Demokratik Filistin Devleti Kurmaktır

Ezilenlerin Sosyalist Platformu ve Atılım gazetesinin davetlisi olarak ülkemize gelerek bizleri onurlandıran Wadiya ve Osame yoldaşlarla Filistin gerçeğini konuştuk. FHKC (Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi) ve FDKC (Filistin’in Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe) gibi Filistin davasının ayrılmaz parçası ve köklü iki örgütünün deneyimlerini de yansıtmaya çalıştığımız röportajı okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

Wadiya Ebu Hani: Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi (FHKC) Merkez Komite üyesi. Suriye’de sürgünde yaşayan bir Filistinli. Sürgündeki Filistinlilerin dönüşü için çalışma yürüten W.A. Hani, sosyal alanda faaliyet gösteren örgütlenmelerde aktif olarak görev alıyor. Konuyla ilgili geliştirdiği tezleri var.

Osame El Tamimi: Filistin’in Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe (FDKC) Merkez Komite üyesi. Suriye’de sürgünde yaşayan bir Filistinli. Sosyal yardım faaliyetlerinin yanı sıra, bir kültür derneğinin başkanlığını da yürüten O.E. Tamimi, sürgündeki Filistinlilerin dönüşü için aktif faaliyet yürütüyor.

“Kudüs Ulusal Birliğin Simgesidir”

O.E. Tamimi: Sizinle aramızda birçok ortak noktalarımız var. Bunu sizler de bizler de gördük. İlk başta bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederiz. Özellikle Filistin demokratik Halk Cephesi Genel Sekreteri Naif Havatme'nin selamları ve saygılarını sunuyorum. FDKC 1969 kuruldu. O dönemdeki Arap yurtseverleri mücadele ediyordu. Biz Marksizme-Leninizme ve enternasyonalizme inanıyoruz. İnanıyoruz ki sosyalizm, insanların sorunlarını çözecek tek sistemdir. FDKC, Filistin'deki emekçileri temsil eden partilerden bir tanesidir. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum, bir cephenin ya da partinin halkla arasındaki bağ demokratik merkeziyetçilikle sağlanabilir.

Her dört senede bir kongremizi topluyoruz. Şu an beşinci kongrenin toplanması için hazırlığımızı yapıyoruz. İki kongre arasında da konferanslar topluyoruz.

Mücadelemizin şu anki hedefi, Filistin topraklarını işgalden kurtarmak, sürgünde yaşayan Filistinlilerin dönüşünü sağlamak. Başkentimiz Kudüs'tür. Bizim istediğimiz Kudüs, ulusal birliğin simgesidir. Bunu geçici çözüm olarak kabul ediyoruz. Ama Filistin sorununun kökten çözümü düşünüyoruz ki bu, bütün Filistin toprakları üzerinde demokratik bir Filistin devleti kurmaktır. Bütün insanlara eşit bir şekilde yaşamalarının ortamını hazırlamak.

Bu konuda mücadelemiz şu: 194 no'lu BM kararının sürgündeki bütün Filistinliler için uygulanmasını istiyoruz. Bu karar, BM'in Filistin sorunu için aldığı en eski kararlardan bir tanesi. Sizin aracılığınızla Amerika'nın BM'yi bu kararı uygulamaya zorlaması isteğimizi duyuruyoruz.

“Biz direniş için döndük teslimiyet için değil”

Wadiya Ebu Hani: İlk başta bizi misafir ettiğiniz için çok memnunuz. Çok mutluyuz. Sizin aranızda bulunmaktan gurur duyuyoruz. Özellikle Halk Cephesi’nin bütün yoldaşları, bütün kadroları ve özellikle Halk Cephesinin kurucusu George Habaş’ın ve şu andaki Genel Sekreterinin saygılarını sunuyoruz. Daha iyi bir işbirliği ve daha iyi bir Ortadoğu için çalışacağımıza inanıyorum.

Türk ve Filistin halklarının çektiği sıkıntılar aynıdır. Her zaman bütün halkların özgürlüğü ve geleceğini tayin hakkını onurlu ve insanca bir şekilde savunacağız. Biliyorsunuz 1948’den bu yana 5 milyon Filistinli sürgünde yaşıyor ve bunlar da dönüşü bekliyorlar. Kendi kaderini tayin hakkını istiyorlar. Özellikle bizimle yan yana Filistin devleti kurmak ve onurluca yaşamak için mücadele ediyorlar.

Bildiğiniz gibi biz siyasi ve silahlı mücadeleyi savunan bir örgütüz. Bunun için Filistin halkını bilinçlendirmeyi ve bilinçli olarak silah taşımasını amaçlıyoruz. Yurtsever ve devrimciyiz. Bizim başkentimiz Kudüs’tür. Hedefimiz, Filistinlilerin haklarının iade edilmesini sağlamaktır. Bu da özgür bir devlet içinde olabilir. En önemlisi sürgündeki Filistinlilerin dönüşünü sağlamak. Bizim amacımız tam demokratik Filistin devletini kurmaktır. Bundan sonra kapitalizme karşı sosyalizm için mücadele eden bir halkı yaratmayı amaçlıyoruz. Orada, hiç kimsenin diğer azınlıkların haklarını yok saymadan ve bastırmadan saygıyla kabul eden yeni bir toplum yaratmayı amaçlıyoruz. FHKC, şu andaki varolan durumu değiştirmek ve iyi analiz etmek için Marksizm ve Leninizm’i kılavuz olarak alıyor. Filistin’deki yöresel inançları da baz alarak bunu somut koşullara uygulamaya çalışıyoruz.

Şu andaki kurtuluş döneminde bütün ilerici, demokrat ve komünist güçler hepsi birlikte olmak zorundalar. Filistin’de bir kurtuluş savaşı olduğu için direnen tüm güçler ile birlikte olmaya çalışıyoruz. Ezilen işçi ve emekçilerin haklarını temsil eden önderlik rolünü teşvik ediyoruz. Mücadelenin bütün yollarını ve onun başındaki silahlı mücadeleye inanıyoruz. Çünkü şu andaki siyonist yönetimden dolayı silahlı mücadeleden başka bir mücadeleyle çözüm alamayız. Biz enternasyonalizme, kardeşliğe inanıyoruz. Mücadelemizi, Arap milletinin mücadelesi ve enternasyonal mücadelenin bir parçası olarak kabul ediyoruz. Enternasyonal ittifakları birleştirmeye çalışıyoruz. Siz, enternasyonal mücadelenin bir parçası olduğunuz için birlikte çalışacağız, çünkü emperyalizme karşı ancak bu şekilde hedeflerimize ulaşabiliriz. Siz de bunu biliyorsunuz; Siyonizmin programı, emperyalizmin Ortadoğu’daki kolu olarak yerleştirilmiştir. Onların uzantıları bütün gerici yönetimler de aynı planın parçalarıdır. Biz insan haklarına ve ulusların haklarına inanıyoruz. Sömürüsüz bir dünya yaratmak istiyoruz.

İç tüzüğümüz gereği demokratik merkeziyetçiliği esas alıyoruz. Cephenin son kongresi, 2000 senesinde yapıldı ve onların yeni heyetleri seçildi. Eski genel sekreteri George Habaş istifa etti ve bir daha aday olmayacağını açıkladı. Bunun ardından seçilen Abu Ali Mustafa yeni Genel Sekreter oldu. Ama 2001’in Ağustos’unda bir savaş uçağıyla gerçekleştirilen saldırı sonucu Abu Ali Mustafa öldürüldü. Öldürülmesinin temel nedeni şu sloganıydı: “Biz direniş için döndük. Teslimiyet için değil.” Bu slogan ne Filistin yönetiminin ne de İsrail’in hoşuna gitmedi. Bu yüzden onu hedef olarak aldılar.

Ali Mustafa’nın öldürülmesinden kırk gün geçmeden yeni bir genel sekreter seçildi, Ahmet Sedat. Onu da hemen tutukladılar ve cezaevine koydular. O da şüpheli bir operasyon. Filistin yönetimi ve uluslararası tarafların katıldığı bir operasyon sonucu tutuklandı. Şu an Amerikalı ve İngiliz gardiyanları n denetiminde bir hapishanede yatıyor. Tabi onu tutuklamaları, İsrail Turizm Bakanı’nın öldürülmesinden sonra ve bu nedenle oldu. Şu anda o Ariya’da Filistin denetiminde bir bölgede, ama hapishane Amerika ve İngiliz denetiminde. Batı ülkeleri ve Filistin yönetimi arasında bir anlaşma yapıldı. Onu tutuklayacağız ama İsrail’e vermeyeceğiz denildi. Filistin yönetimi dış baskılara dayanamayarak siyasi tutuklamalar yapmaya başladı. Biz özellikle yönetimle bir iç savaş yaşamamak için siyasi müzakerelerle sorunu çözmeye çalışıyoruz.

Sizin aracılığınızla birlikte bütün dünyada yeni bir kampanya başlatıyoruz. Bütün siyasi tutsakların serbest bırakılması ve siyasi nedenlerle tutuklamalara son verilmesi için. Biz hiçbir siyasi devrimcinin tutuklanmasını istemiyoruz. Yalnız Filistin’de değil bütün dünyada. İleride gelecek bir yönetim hapishaneleri temel alacaksa, onu istemiyoruz. Dünyadaki bütün ilerici, devrimci ve siyasileri ödüllendirmek gerekir, hapse atmak değil. Hapishaneler sırf hırsızlar, katiller ve vatan hainleri için yapılmıştır.

Enternasyonal Destek Olmadan Hiçbir Şey Olmaz

* Filistin sorununu tarihsel ve güncel boyutuyla nasıl değerlendiriyorsunuz?

W. A. Hani: Filistin gibi tam yüz yıl önce başlayan ve devam eden bir sorun, kestirme ve hızlı çözümlerle asla ve asla sonuca ulaşamaz. Filistin halkının çıkarları bakımından bu böyle. Çünkü Filistin, emperyalist-Siyonist programla seçilen bir ülke olduğu için, planlı bir hedef. Filistin sorununun coğrafya, din, stratejik ve tarihi bakımdan çıkmazları var. Şu andaki dünyanın durumu ve Arap aleminin yaşadığı süreçler Filistin sorununu daha da zora sokuyor. Dünyadaki güç dengesinin köklü değiştiği dönemlerin faturası hep bize çıkıyor. Dünyanın hiçbir yerinden destek bulamama durumu yaşanıyor. BM kararları unutuluyor, rafa kaldırılıyor. BM devre dışı bırakılmaya çalışılıyor.

Arap ülkelerinin durumu berbat olduğu için Arap kurtuluş ve ulusal hareketleri bu yüzden büyük bir çıkmaz içindeler. Demokratik olmayan bütün Arap ülkelerinin halkın isteklerine cevap vermeyişi, Filistin’de burjuva sınıfın şu an egemen olması, vb. bu söylediklerimden bizim mücadelemizin geçmişe göre daha zor ve uzun olacağı sonucuna varıyoruz. Şu an Amerika’nın dayatmak istediği, güç mantığıdır. Akıl ve müzakere mantığı değildir. Özellikle de 11 Eylül’den sonra Siyonist yönetim Amerika’ya baskı yaparak, Filistin mücadelesini bir terör olarak değerlendirmesini sağlamaya çalışıyor.

Şaron şu an seçimlerde dile getirdiği saldırgan sloganı uygulamaya çalışıyor: “bırak ordu kazansın!” Bizim sloganımız ise şu: Halkın kayıpları ne kadar olursa olsun, en sonunda kazanacak olan odur. Bizim halkımız, 57 seneden beri Filistin sorununun ayakta kalması ve canlı bir şekilde savunulması için her şeyden fedakarlık yapıyor. İlk başta, hayatta kalma hakkımızı savunmak için bunu yapıyoruz. İkincisi kimliğimiz ve kendi yönetimimiz altında yaşamak için. Böyle bir halkın, her şeyden fedakarlık yapan bir halkın hakkını kimse yiyemez.

Filistin yönetimleri siyasi çözümü denediler. Ondan sonra Oslo Anlaşması doğdu. Biz Oslo Anlaşması’na karşı çıktık ve haklı olduğumuz görüldü. Çünkü bu anlaşmaya göre 1999’da Filistin devleti kurulması öngörülüyordu. Ama olmadı. Avrupa Birliği ve Amerika Oslo Anlaşması’na göre yeni bir ‘Singapur’ modeli devlet kurmayı hedefliyorlardı. Sonucu ne oldu? Bunun sonucu İkinci İntifada’nın başlamasıdır. Filistin Kurtuluş Örgütü, dünyadaki bütün devrimcilere bir umut olarak yeniden doğdu İntifadada. Şu anda Filistin’de uygulanan politikalar ve İsrail’in yaptıkları, George Bush’un kurguladığı zincirin ilk halkasıdır. Filistin’de başladı, Afganistan ve Irakla devam ediyor. Irak’la da bitmeyecek. Daha devamı da var. Biz Filistin direnişini destekleyen güçlerin yardımı ile Filistin sorununun yeniden dünya halklarının gündemine oturmasını umut ediyor ve amaçlıyoruz. Şu an önerilen tüm çözümler adaletsizdir. Adil değildir. İnanıyoruz ki bir halk, arkasında mücadele eden insanlar varsa asla unutulmaz.

Emperyalizmin çıkarları şunu bize gösteriyor, Siyonist hükümetin üzerinde bir baskı yapmayacaklar. Şu an emperyalist kapitalizmin gücü Ortadoğu’da kendini hissettiriyor. Bu yüzden istikrarsızlık devam edecek. Bu alev daha çok yayılacak. Filistin sorununu, bu topraklardaki bütün sorunların ana kaynağı olarak değerlendiriyoruz. Bizim halkımız ve Arap halklarından hiç kimse, hiçbir zaman inanmıyor ki, ABD tarafsız olacak ve barış için rol oynayacak. Halk Cephesi olarak, Filistin sorunu 4’lü koalisyonun elinden alıp BM sahasına götürerek ve 7. bendinin tam uygulanmasını istiyoruz. BM Genel Konseyi’nin kararlarının uygulanmasını istiyoruz.

Uluslararası destek Filistin için önemli bir halkadır. Hala uluslararası desteği almadık. Sizin aracılığınızla ve dünyadaki tüm ilerici, demokrat, devrimci basının katkılarıyla Filistin sorununu yeniden gündeme oturtmaya çalışabiliriz. Çünkü şu anda biliyorsunuz ki dünyadaki medya ABD ve Siyonistlerin elindedir. O yüzden her zaman Filistin sorununun kötü bir şekilde yansıtmaya çalışıyorlar. Yalnız Filistin’deki sorunu düzeltmek yetmez. Enternasyonal destek olmadan hiçbir şey olmaz.

O.E. Tamimi: ABD’nin her zaman bilinen bir siyaseti vardır: havuç ve sopa. Emperyalistler, Irak’ı işgal ettikten sonra ‘Yol haritası’ diye bir program sundular. Bizim için o ‘yol haritası’ bir havuç. Filistin’deki Arap burjuvazisine Irak’ın işgali karşısında gözlerini yumdukları için verilen bir ödüldür. Irak için sustunuz, işte ben de sizi ödüllendireceğim; halkınıza yutturabilirseniz iyi olur, diyor emperyalistler. Tabii bunu da ABD, AB, Rusya ve BM birbirlerine danışarak ve işbirliği içinde sundular bize. Özellikle bu yol haritası Filistinlilere sunulduktan sonra, Şaron onun üzerine 14 itirazda bulundu. Ve tabii, o 14 itiraz da işleme sokulduktan sonra yol haritası bomboş kaldı. İçinde elde edilecek hiçbir hak da yok. Amerikalılar Şaron’un itiraz ettiği noktaları anlayışla karşılıyoruz, dediler. Şaron yol haritasını geçersiz kılmak için elinden geleni yaptı. Özellikle savaş alanında... Şaron’un planına göre, İsrail Gazze’deki bütün yerleşim bölgelerinden çekilecek. Batı Şeria’nın topraklarından yüzde 45’ini geri verecek. Ve sözde bütün bunları, orada Filistin devleti kurulsun diye öneriyor. Ancak biz biliyoruz ki bu program, bu haliyle bile bizzat Şaron tarafından uygulanmayacaktır. Ama ABD bu öneriyi hemen destekledi ve askeri ve ekonomik destek sağladı. Çünkü Şaron’nun önerdiği program, ‘yol haritası’nın bir parçasıdır. Programın ilk ürünü olarak duvar örülmeye başlandı. Şaron bu programı Likud’e sundu. Ve tabii reddettiler. Bu da gösteriyor ki Likud Partisi Şaron’dan daha sağcıdır. Şaron’un programı kendi adamları tarafından kabul edilmeyince, Filistin’deki baskılar artırılmaya başlandı. Evler yoğun bir şekilde yıkılmaya başlandı. Rafah kentinin 2/3’si gitti. Aynı şey Hanyunus kenti içinde geçerli. Cabalia şehrine giriyorlar, yıkıyorlar ve çıkıyorlar. Nablus, Cenin’de de aynı şey geçerli. Biz gelmeden bir saat önce Cenin’de bir operasyon düzenlediler. Bunun sebebi parti içinden daha çok destek almak içindir. Ben sizden daha sağcıyım demek istiyor Şaron.

Şaron’un Filistin sorunu için siyasi bir çözümü yoktur. Onun bütün amacı BM ve kamuoyunu oyalamak. Biz inanıyoruz ki bir çözüme varmak için Filistin iç cephesini daha çok güçlendirmek ve üstüne daha iyi çalışmak gerekiyor. Sırf Şaron’un ve Siyonist yönetimin yaptığı baskılara dayanabilmek için iç cephe daha güçlü olmak zorunda. Bu nasıl gerçekleştirilecek? Bütün Filistin örgütleri ve cephelerine de Kahire’de bir toplantıya davet ediyoruz. Şu an davet edilenler; Hamas, El Fetih, FHKC, FDKC, İslami Cihad. Biz bu toplantıdan umuyoruz ki ulusal bir çizgi altında hepimiz bir yola gideceğiz. Ve oradan, islamcıların da içinde olduğu ulusal bir önderlik çıkmasını bekliyoruz.

Tek Yolumuz Silahlı Mücadeledir

* Somut çözüm arayışlarınızdan söz edebilir misiniz?

W. A Hani: Bizim amacımız, şu anda işgale karşı olan ve direnen bütün görüşleri bir çatı altında toplamak. Zaten Hamas ve İslami Cihad işgalin kalkması için savaşıyorlar. Onlar FKÖ’nün üyeleri olmayan iki örgüt ama biz FKÖ’nün üyeleriyiz. Mademki onlar FKÖ’nün içine girmiyorlar. O zaman gelin bir ulusal çatı altında toplanalım bu ulusal mücadeleyi bir cepheye götürelim diyoruz.

İki tane çözüm önerimiz var. BM kararlarının uygulanması ve intifadanın sürmesi. Ama şu andaki kabul edilebilen çözüm tam bağımsız bir Filistin devleti kurmak. Stratejik çözüm, sosyalist bir toplumu demokratik bir devlet altında kurmak. Özellikle emperyalist Siyonist programı bitirdikten sonra.

Bizim mücadelemiz Yahudilerle dini bir mücadele değildir. Sınıfsal bir mücadeledir. Bunu gerçekleştirmek için bir tek yolumuz silahlı mücadeledir. Şu an savunduğumuz, 1967’de kabul ettiğimiz yasalara göre iki devlet. Eğer İsrailliler bunu kabul etmezse, eğer Güney Afrika yönetimi gibi (ortak devlet) bir şekli kabul ederlerse, biz onu kabul ederiz. Ancak bunlar özellikle bizi sürgün etmeye zorluyorlar. Biz, halkımızı savunmak için yapmamız gerekenleri yapacağız. Şaron iktidar olmadan önce 100 gün içerisinde İntifadayı bitireceğine söz verdi. Ama şu anda İntifadanın 1442. gününü yaşıyoruz. Şu anda duvar var. Gazze-Batı Şeria şeridinde sürekli operasyonlar düzenleniyor. Ama bizim generalimizden asla azaltamayacaklar. Bizim durumumuz bellidir. Herkesin alabileceği bir şekilde düşünülmüştür ve o kadar kompleks bir çözüm değildir. Gerçek çözümdür. Ama Siyonizm ve Yahudi topluluğu barış için hazır değildir. Bundan eminiz.

O. E. Tamimi: Bu sorunu cevaplamak için kısaca Filistin sorununun geçmişine inmemiz gerekiyor. Özellikle Filistin sorunu ne zaman ve nasıl başlamış. O zaman çözüm önerilerimiz daha makbul olur. Filistin sorunu tam 1917’de başlamış. O tarihte Britanya Dışişleri Bakanı Yahudilere Filistin’de bir devlet kurma sözü verdi. Biz buna, toprak sahibi olmayan bir devlet, hak etmeyene devlet sözü veriyor dedik. Ve tarihe böyle geçmiştir. Kime vadediyor! Yahudilere, hak etmeyenlere vaat ediyor. Bu tarihten itibaren Filistin ulusal sorunu başlamıştır.

O tarihten beri, yani 1. Dünya savaşından sonra, İngiltere Filistin’i işgal etti. O zamanlar İngiliz yönetimi dışardan gelen bütün Yahudiler için yardımcı oldu. Özellikle Osmanlı’nın vakıf arazileri üzerine yerleştirmeye başladılar. Yani hazine arazisi. İngiliz yönetimi, o hazine arazileri üzerine Yahudilere yerleşim yeri kurmaya başladı. Tabii o dönem emperyalizmin başı İngiltere’ydi. Özellikle ABD emperyalizminin yardımıyla da yerleştiler. Amaçları Tevrat’taki bir ülküyü yerine getirmek, Yahudilere ‘vaat edilmiş toprakları’ vermekti. Ondan sonra dünyanın bütün ülkelerinden Yahudiler, Filistin’e akmaya başladılar. Bu süre içerisinde Yahudiler de çok iyi örgütleniyordu İngilizlerin desteğiyle. O dönem Yahudi çeteleri vardı. İngilizler, 1948’de çekildiklerinde ellerindeki bütün silahları ve ağır cephaneleri Yahudilere verdiler. BM Filistin raporunu hazırlamak için bir görevli gönderdi. Daha İsrail devleti kurulmamıştı o zaman. Filistin içinde o görevliyi öldürdüler. Onun hazırladığı raporlar, bu topraklar Arap topraklarıdır, diyordu. Tabii onlar bu raporu beğenmediler. BM’ye ulaşmadan o adamı öldürdüler.

BM, 1947’de bir yasa çıkardı: Taksim Yasası. Filistin iki devlete bölünecek; Yahudilere bir devlet, Filistinlilere bir devlet. BM’nin 181 No’lu Kararı’nda, o dönemdeki Yahudiler, Filistin topraklarındaki nüfusun yüzde 7’sini temsil ediyorlardı. Toprakların ise yüzde 10’una sahiptiler. Halkın yüzde 7’si, toprakların yüzde 10’u ama, BM’nin 181 No’lu Taksim Kararı’na göre toprakların yüzde 43’ünü alacaklar. Yüzde 57’sinde de Filistin devleti kurulacak. Bu karara dayanılarak 1948’de İsrail devleti resmen kuruldu. İsrail, dünya tarihinde ilk ve son olarak BM kararıyla kurulan devlet oldu. ABD ve İngiltere, İsrail’i ilk tanıyan devletler oldu. Biz onun için korsan devlet diyoruz İsrail’e. O dönemden beri İsrail’i himayeleri altına aldılar. Çünkü İsrail, emperyalizmin ileri kolu olacaktı Ortadoğu’da. O zaman zorunlu göç başladı. 1967’deki savaşla Filistin toprakları işgal edildi.

Bu verilere dayanarak bizim çözüm önerilerimiz şöyle; İsrail’in 1967’de işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze’deki bölgelerden çekilmesi ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması. Onun başkenti de Kudüs’tür. En önemlisi de sürgün edilen mültecilerin sorunlarının çözülmesi. Bunun için, siyasi ve silahlı mücadeleye bütün şekilleriyle devam edilmesi. Bizim haklarımız verilmez, ancak söke söke alırız. Ancak silahlı mücadeleyle bunu gerçekleştirebiliriz. Bu geçici çözüm. Ama kalıcı çözüm demokratik Filistin devletini bütün Filistin toprakları üzerinde kurmak. Sosyalist bir yönetim altında bütün insanları eşit bir şekilde temsil etmek. Burada ne ulusal, ne dinsel, ne sınıfsal hiçbir ayrımcılık olmayacak. Filistin devleti, bütün sorunlarını sosyalizmle çözecek. Tabii Siyonist ırkçılığı bitirmek şartıyla. Bizim Yahudilerle aynı topraklarda yaşamak bakımından bir sorunumuz yok, çünkü biz iki bin seneden beri aynı toprakları paylaşıyoruz. Bizim sorunumuz Siyonizmle, Yahudilerle değil. Bizim mücadelemiz dine dayalı değil, sınıfsal ve Siyonizme karşı bir mücadeledir.

W.A. Hani: Şimdi bizim önemli bir sorunumuz var. Basın onların elinde olduğu için İsrail kendisini saldırıya uğrayan bir ülke olarak gösteriyor. Onun için şu anda Filistin halkı her gün Amerikan silahlarıyla yok ediliyor. Ve yalnız insanları değil, altyapı, binalar, yollar tahrip ediliyor Filistin’de.

Sonuç olarak Gazze’den Batı Şeria’ya her şey yok edilmiş. Arafat, ‘Gazze Singapur olacak’ diye anlaşmalar imzaladı Oslo’da. Müzakerelerle devletin kurulacağını sanıyordu. Onun için devlet, bir havaalanı olması, kırmızı halı olmasıdır. Bunlar yanlış hesaplardır her zaman. Yaser Arafat şunu anlayamadı, biz şu anda savaştayız. Biz bir devletin dış görünüşünün derdinde değiliz. O hala devleti bir kaç bina, müessese olarak anlıyor. Devlet böyle olmaz. Bizim inancımız da devlet, kurtuluştan sonra olur. Bizim egemenliğimiz topraktır. Toprak ve halkın olması gerekiyor. Biz uluslararası alanda Filistin devleti için destek istiyoruz. Ve diyoruz ki, Filistin de tahrip edilen her şeyi, kim tahrip etmişse onlar yeniden yapmalıdır.

Amerikalılar bölgenin yeniden imarı için petrol karşılığı ödeme öneriyorlar. Ama Filistinliler yıllardır petrolden daha değerli olan kanlarıyla ödemişlerdir bu bedeli. Bu ancak işgalden kurtulduktan sonra gerçekleştirilebilir.

O.E. Tamimi: Bir devlet sana verilmez, sen alırsın o devleti. Siyonistler ve emperyalistler, şu anda sanki bir çözüm öneriyorlarmış gibi propaganda yapıyorlar. Mesela, Filistin yönetiminin yeniden Gazze’nin yönetimini alması gibi sözler sarf ediyorlar. Onun için Filistin devleti kurmak zor olacak bu yıkıntılar arasında. Bizim apartmanlara ihtiyacımız yok şu anda, sorunumuz bu değil. Örgütlerin alt yapısına, örgütlenmeye ihtiyacımız var bizim.

Şu anda Filistin toprakları üzerinde bir devlet kurulabilir. Tabi ki işgalin bitmesi koşuluyla. Irkçı rejimin ve destekçilerinin Güney Afrika’dan çekilmelerinden sonra olduğu gibi. Bu şekilde olursa Filistin’de de bir devlet kurulabilir. Bu nasıl gerçekleştirilebilir? Filistin mücadelesi daha büyük olmazsa, Arap dünyasının ve dünyadaki devrimcilerin desteği olmazsa olamaz. Yani Siyonistlerin iradesinin kırılmasıyla olabilir.

Birinci İntifada Sırtından Hançerlendi

* İntifadalardan söz edelim isterseniz biraz. Filistin’in kurtuluş davasında 1. ve 2. İntifadanın rolleri nedir? Ne gibi ayırt edici özellikleri var?

W.A. Hani: Taş İntifadasıyla, özgürlük ve bağımsızlık intifadasının her ikisi de işgalin sona erdirilmesi ve kendimizi savunma kararlılığında buluşuyor. 1987’de Filistin yönetimi yoktu. Uluslararası yasalara göre, Filistin işgal altındadır. İsrail işgalcidir ve bütün insanların ihtiyacını karşılamak zorunda. O dönemde direniş çeşitli bölümlere bölünmüştü.

Şu anda direniş, eğitimden, sağlıktan tutalım da, işçilerden silahlı mücadeleye kadar, her türlü mücadeleye açıktır. İkinci İntifada’da da Filistin toprakları üzerinde uluslararası alanda tanınmış bir yönetim var. Ama yönetimin iradesi yok. Evet, Filistin’in yönetimindekiler Filistinliler ama, gerçekte hiçbir hakları yok, kararları bağımsız değil. Ne iktisadi ne sosyal bağımsız bir karar alamazlar. Kuşkusuz Birinci İntifada da, işgal altındaki halkın bütün ihtiyaçları karşılamak zorundaydı, ancak şu anda Filistin halkının sorunlarını yönetim çözmek zorundadır. Yani Filistin yönetimi özerk bir yönetimdir. Ama halkın sorunlarını çözmeye gücü yetmez.

Birinci İntifada özellikle dışarıdakiler tarafından yönetiliyordu, önderlikleri dışarıdaydı. Ama şu anda tam içeriden yönetiliyor. Özellikle FKÖ’nün kadroları Filistin’e döndükten sonra içeriden yönlendiriliyor. Eski İntifada da bir direnişçi, bir gerilla Filistin topraklarına serbestçe girebiliyordu. Bu başarıyı da getiriyordu. Ama İkinci İntifada döneminde bizzat şimdiki yönetim tarafından anlaşmalara göre bir sürü insanın serbest giriş çıkışları engelleniyor. İsrail değil sadece, şimdiki yönetim yapıyor bunu. Ve İsrail’in dediğine bakılırsa, Filistin yönetimi anlaşmaları ihlal ediyor. Yani daha önceki İntifadada bütün sorunların kaynağı İsrail olarak gösteriliyordu. Ama şu anda yönetim de ortak gösteriliyor.

Birinci İntifada döneminde Arap dünyasının durumu daha iyiydi. Özellikle 1991’deki ve 1993’deki Irak saldırılarından sonra Arap yönetimlerinin çoğunluğu çökmüş durumda. Uluslararası güç dengeleri Birinci İntifada’daki gibi değil. Hiç olmazsa SSCB’nin varlığının yarattığı dengelerin avantajları vardı.

Birinci İntifada’nın bütün çalışmaları gizlilik içinde yönetiliyordu. İkinci İntifada’da herkes aleni çalışmaya başladı. Bu sakıncalı bir durum.

İkinci İntifada’da halk desteği de Birinci İntifada’nın ilk bir senesine göre çok azdı. Ama şu anda arttı. Özellikle de yıkımlar, katliamlar başladığı zaman. Ama yine de eskisi gibi değil.

Birinci İntifada, FHKC, FDKC ve El Fetih önderliğince yönetiliyordu. Ama İkinci İntifada şimdi daha çok dinsel ağırlıklı. Hamas’ın ve İslami Cihad’ın ortaya çıkmasıyla birlikte değişti durum. Ancak şu anda birlikte yönetme anlayışı yok gibi bir şey. Bu İkinci İntifada için bir kayıptır.

Birinci İntifada’da İsrail herkese ulaşamıyordu. Ama şu anda herhangi bir liderin evinin vurulması, arabasına füze fırlatılması, vb. her şey oluyor, kimsenin sesi çıkmıyor.

Siyasi suikastlar hiçbir zaman bir sorunu çözemez. Biz, intikam peşinde değiliz. Saldırıyı İsrail sürdürüyor. Saldırıları yönlendiren İsrail halkıdır, biz değil. Ama İsrail bizim liderlerimizi hedef almaya başladığı zaman, biz de buna sessiz kalmayacağımızı, onların liderlerini hedef alacağımızı İsrail halkına gösterdik. Biz Filistin halkının önderliğiyiz. İsrail kırmızı çizgiyi geçtiği zaman, biz bu mesajı göndermek zorunda kaldık. Bu mesajı çok güçlü aldılar ve anladılar. Ama neredeyse bütün örgütler bizi yalnız bıraktıkları için çok sayıda insanımız yönetim tarafından hapse atıldı.

Özellikle tarihi önderler, siyasi liderler çok önemlidir bizim için. Yaser Arafat, Ahmet Yasin, George Habaş, Naif Hawatme, vb. bunlar tarihi liderler. Biz de bir fabrika yok ki her gün lider çıkaralım. Ama biz de hiç olmazsa gerilla fabrikası var, bunun üzerinde duruyoruz. Birinci İntifada’da Abu Cihad öldürüldükten sonra El Fetih’in çizgisinde nasıl bir değişiklik oldu, nasıl bir teslimiyetçi çizgi oldu hepimiz biliyoruz. Bu siyasi suikastlar olumsuz bir şekilde bütün örgütleri etkileyebilir. Ama bütün liderler şunu bilmeli ki, herkes her an ölebilir. Ve bir halkın liderleri şehit olmaya hazırsa, mutlaka kazanacaktır. Biz düşmanla giriştiğimiz mücadelenin deneyimlerinden yararlanarak, yeniden önderlik yaratmaya çalışıyoruz. Devrim kuşaktan kuşağa taşınır. Ve biz halk cephesi olarak büyük bedeller ödedik. Biz bir örgüt olarak George Habaş’ın, Abu Ali Mustafa’nın örgütü değiliz. Biz bir kurumuz. Yani liderler gider, yenileri gelir, örgüt bitmez, kurum kalıcıdır.

O. E. Tamimi: İki İntifadanın birleştikleri ortak nokta işgale karşı mücadeledir. Birinci İntifada’yı, İsrail’in Filistin halkı üzerindeki tutuklamaları, işkenceleri ve baskısı yarattı. Ama İntifada’da en büyük rolü oynayan kitlelerin demokratik örgütlenmesiydi. Ondan doğan ortak bir liderlik (FHKC, FDKC, El Fetih) vardı. Bu ortak önderlikten birkaç komite ayrıldı ve bütün mücadele biçimlerini örgütledi. Köylerde, kasabalarda sovyetik tipte yapılanmalar çıktı. Hayatın bütün alanları, eğitim, sağlık, vb. onların elindeydi. Çok başarılı bir tecrübe kazandık. Ve buna önderlik yapan bu örgütler FHKC ve FDKC’ydi. İslamcılar bunun içine girmediler. Ortak önderliğin içine girmediler.

Birinci İntifada 7 yıl sürdü. Ama Filistin kompradorlarının yanlış siyasi tavır almaları nedeniyle İntifada durduruldu. Kompradorlar, İntifadanın meyvelerini almaya çalışıyorlardı. Özellikle Fetih’in önderliğinin üst katındaki insanlardı, bu kompradorlar. Bu nedenle El Fetih’in temeli bize karşıdır. Oslo Anlaşması yapmadan önce kompradorlar Tunus’ta bir toplantı yaptılar. Oturdular, bu İntifada nereye kadar gidecek, yeter, dediler. Mahmut Abbas, İntifada’da kendi çıkarlarımızı değerlendirerek bir şey elde etmeliyiz, dedi açıkça. Bunun için biz Birinci İntifada’yı arkadan vurulmuş bir İntifada olarak değerlendiriyoruz. Bunun sebebi, Oslo’ya ortak olanların Filistin kompradorları olmasıdır. Çünkü Oslo Anlaşması hem Filistin halkını, hem Filistin kararlarını ikiye böldü. Çözüme ilişkin ortak görüşleri parçaladı. Yani Filistin siyasi çizgisi ikiye ayrıldı. Onun için İntifadanın rahminden sakat bir çocuk doğdu. O çocuğun adı da Oslo Anlaşması’ydı ve hayatta kalamadı zaten.

Oslo anlaşması Filistin sorununun büyük bir bölümünü ele bile alamadı. Bu ayrışmalar ve Oslo Anlaşması, Filistin halkını büyük bir iç çarpışmanın eşiğine kadar sürükledi. Bunun sonucu olarak, gerçekte ödüllendirilmesi gereken FHKC, FDKC ve İslamcı örgütlerden yüzlerce gerilla, Oslo anlaşması gereğince Filistin yönetimi tarafından hapishanelere atıldılar.

Oslo Anlaşması, ulusal soruna bir çözüm olmadığı için Filistin sokaklarında bir kitlesel tepki patlamasıyla sonuçlandı. Bunun sonucu olarak İkinci İntifada ortaya çıktı. Bu nedenle İkinci İntifada ilk haftasından itibaren Filistin halkını tek bir slogan altında birleştirebildi: Kurtuluş İntifadası. Kitlelerin demokratik hareketi, bu İntifada da büyük bir rol oynuyor. Biz bu İntifada da kardeş halk cephesiyle birlikte çok sayıda şehit, binlerce tutuklu ve yaralı verdik. Örneğin, Halk Cephesi’nin önderlik gücünün hemen hepsi hapistedir. Yani şu anda 600 kadrosu hapishanededir. Bunun yanında, yalnız halk cephesinden ya da demokratik cepheden değil, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) genel sekreterliğinden de hapiste olan tutuklular var. FKÖ’nün genel sekreteri hala hapiste yatıyor.

Şimdi Amerika ve batının basını daha çok İslami Cihad ve Hamas’la uğraşıyor. Filistin’deki İntifada’nın ‘islami terörle’ bağlantıları olduğunu yansıtmaya çalışıyorlar. Halbuki İntifada, bir ulusal dava ve kurtuluş savaşıdır, biz böyle değerlendiriyoruz. Siyonistler dünya basınını, medyayı hegemonyası altına almış durumda. Özellikle 11 Eylülden sonra İsrail, dünyayı ikna etmeyi başardı. Filistin’deki mücadeleyi ‘İslami bir terör’ olarak gösterip, aynı kefeye koymayı başardılar. O yüzden Amerika tarafından destekleniyor ve teşvik ediliyor Siyonizm. Avrupa’da birçok demokratik kesim bile bu basına inanıyor.

Filistin alanlarındaki Müslümanlarla anlaşmamız şu temellere dayanıyor. Kurtuluş savaşı döneminde, bütün ulusal güçler ve devrimci güçler işgale karşı birlikte çalışmalıdır. Sonra ne yapacağımızı, kurtuluştan sonra oturup bunu değerlendireceğiz. O yüzden bu dönemde İslamcılarla birleştiğimiz nokta, işgal. Onun için Hamas ve İslami Cihad örgütüne diyoruz ki, gelin FKÖ’nün altında birleşelim. Çünkü biz birlikte olduğumuz zaman daha çok şey yaparız.

İkinci İntifada Özgürlük Ve Bağımsızlık İntifadasıdır

* 2. İntifada nereye gidiyor? Herkes bunu soruyor, merak ediyor.

W. A. Hani: Birinci İntifada’da olduğu gibi bütün kazanımlarımızın boşa harcanmaması için uğraşıyoruz. Çünkü çok ağır bir fatura ödedik; 3500 şehit, 41 bin yaralı, sakat ve binlerce tutsak verdik. İşte bunların boşa harcanmaması için yeni bir yapılanma şart. Biz ölümü sevmiyoruz. Filistin halkı ayakta ve kazanmak için ölüyor. Biz şunu biliyoruz ki, Filistin kompradorları şu anda İsrail işgalinden faydalanıyorlar ve ilişkileri sürdürmek istiyorlar. Onun için Filistin halkını ve İntifada’nın büyük sorunlarını aşmak zorundayız. Özellikle Amerikan çözümleriyle hiçbir yere varılamayacağını anlamak zorunda Filistin yönetimi. Filistin yönetimi öyle bir şey istiyor ki, bir ayağı müzakerelerde olacak, bir ayağı direnişte. İki ayağı da bir tarafta olmalı. Böyle olmaz. Oslo’dan beri büyük bir yıkım yaşanıyor Filistin’de. Yeniden yapılandırma zorunlu.

İki cephenin Filistin’i yapılandırmak için 2001-2003 arasında yaptığı görüşmeler var. Burada çözüm yolları tartışılıyor ve ortak öneriler çıkıyor. Amerika ve İsrail’deki basın organlarının İntifadayı bir terör olarak yansıtıyorlar. Ve sanki iki ordu arasında bir savaş varmış gibi yansıtıyorlar. Bunun böyle olmadığını dünyaya ispatlamak zorundayız. Bir yanda halk, bir yanda işgalciler var. Biz bütün dünyaya bunu göstermeliyiz.

Bizim yeni bir önderliğe, devrimi yeni boyutlara taşıyacak, böyle bir önderliğe ihtiyacımız var. Bir deyim var bizde, ‘At arabası birkaç yönden çekiliyor’ denir. Herkes bir tarafa çekiyor şu anda. Böyle olmaz. Halkımız, özellikle ekonomik ve sosyal açıdan İntifadanın bedelini ödüyor. Bu sorunları çözmek zorundayız. İşsizlik yüzde 63’e yaklaştı, halkımızın yüzde 60’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Filistin yönetiminin paralarının yüzde 80’i, AB ve İsrail’den gelen paralar. Barış antlaşmasına göre mecburen uymak zorundalar. Onun için yönetimdeki insanlarla birlikte Filistin halkını dize getirmeye çalışıyorlar. Gelen yardımlar yönetim için, halk için değil. Özellikle de savaştan sonra dost ülkelerden gelen halk yardımını tamamen kuruttular. Ve buna bağlı olarak ulasal ekonomiyi çökerttiler.

İntifadanın geleceği bakımından bir başka engel, yönetimin içinde demokrasinin işletilmesi sorunu. Ama Amerika’nın istediği biçimde değil. Örneğin, Filistin İstihbarat başkanı Dehlan, Irak’taki Çelebi gibidir, işbirlikçidir. O da demokrasi öneriyor ama, CIA’nın adamıdır. Biz, Filistin’de yeniden bir seçim yapılmasını, demokratik bir seçim düzenlenmesini istiyoruz. Ve genç kadroların önünün açılmasını, hak ettikleri yere gelmeleri gerektiğine inanıyoruz.

Biz her zaman iç savaşla burun burunayız. Onun için siyasi tutuklamalara, hayır diyoruz. Diyoruz ki siyasi suikastlarla bir çözüm gelemez. İç savaş çıkartabilir siyasi suikastlar. Bizim elimiz ayağımız bağlı kalmaz. Şu anda yönetimden, İsrail’den, ABD ve AB’den gelen bütün baskılar, direnişçilerin silahını teslim etmesine dönük. Bize silahsızlanmayı dayatıyorlar. Bu kabul edilemez. Direnişin silahını muhafaza etmek zorundayız, gerillanın silahını toplamamak zorundayız. Şunu vurgulayalım ki biz, siyasi tutuklamalara hayır diyoruz. Bizim önderliğimiz tutuklandığı zaman ferdi olaylar oldu. Ama biz diyoruz ki buna siz sebep oldunuz. Bir insan onurlandırılacağı yerde hapse atılmamalıdır. Bir direnişçinin yeri hapishane değildir. Onun için mücadele ediyor o insan. Özellikle Arap yönetimlerinden tarafsız kalmamalarını istiyoruz. İsrail’le aramızda aracı olarak kullanılıyorlar. Arap yönetimlerinin daha yapıcı bir tavır almaları gerekiyor. Biz Arap yönetimlerine diyoruz ki, Kaddafi gibi teslimiyetçi olmayın. Ya da Saddam gibi ülkenizi bölmeyin. Demokratik olun, diyoruz. Artık Arap diktatörlüklerinin, emirler ve kralların, yönetimi halka vermesi gerekiyor. Sonunuz yoksa Saddam gibi olur. Eğer o ülkelerde demokratik rejimler olsaydı Amerika Irak’a giremezdi.

Özellikle Avrupa’daki kamuoyu çok önemlidir. Desteğini büyütmelidir. Emperyalistler İntifada çağını kapatmak istiyorlar. Biz İntifadamızı daha ileri bir aşamaya götürmeliyiz. Ama bu, bir kararla ya da bir düğmeye basmakla olmuyor tabii ki. Şu andaki sorun Şaron’un saldırılarını nasıl durduracağız ve kuşatmayı nasıl kaldıracağız.

Bize Herkes "Niye Birleşmiyorsunuz" Diye Soruyor

* Halk ve Demokratik Cephenin birleşmesi İntifadanın geleceğini nasıl etkiler? Birincisi, birleşme gibi bir durum Filistin içindeki kuvvet ilişkilerini, yani HAMAS, Cihad, Fetih’in halk üzerindeki etkileri bakımından Filistin içindeki güç ilişkilerini nasıl etkiler, değiştirir? İkincisi, bu birlik Filistin direnişiyle Siyonistler arasındaki ilişkileri nasıl etkiler? Üçüncüsü, bu birlik uluslararası halk desteğinde Filistin davasına bir dayanışmayı ateşleyebilir mi?

W. A. Hani: Biz, iki cephenin güçlerinin örgütsel bir çatı altında birleştirilmesini eskiden beri öneriyoruz. Bu nedenle iki cephe de birliği gündemine aldı. Bize herkes “Niye birleşmiyorsunuz”, diye soruyor. Aynı kökenden geldiniz, diyorlar. Gerçekten iki cephe de Arap vatanseverlerinin rahminden çıkan örgütlerdir. Filistin Komünist Partisi’nin (FKP), bir saygınlığı yoktu halk nezdinde. FKP, silahlı mücadeleye inanmadığı için halka bir alternatif sunamıyordu. Biz devrimci kökenli olduğumuz ve komünizme geçiş yaptığımız için doğal olarak ortak noktalarımız var. Filistin sorununun çözümünde ortak önerilerimiz var: Laik ve demokratik konum altında birleşiyoruz. Örgütsel yapı olarak birbirimize çok yakınız.

Filistin halkı her zaman birleşmeye yakındır, bu onun ruhundadır. Kendimizi takdim ettiğimiz zaman, emekçi halkın, aydınların ve işçilerin temsilcisi olarak takdim ediyoruz. Biz, onların temsilcisiyiz. Bu ortak noktalar, birleşmek için ortak zeminler yarattı, müzakere koşullarını hazırladı. Ama bu müzakereler Filistin yönetiminin kriz dönemine denk geldiği için sorunlar var. Biz, 5. kongremizde kabul ettik ki, bir siyasi kriz yaşıyoruz, bir çıkmazın içindeyiz. Bu krizin toplumsal ve kişisel sebepleri var. İki cephenin genel komutanlığı birlik müzakereleri başlatma kararı aldı ve kadrolar arasında bir tartışma başlattı. Bu süreç bitmedi, devam ediyor. Daha sonra her iki cephe referandum kararı aldı. Referandumda yüzde 75 birleşmeden yana çıktı. Birleşmenin aceleci olmaması doğrultusunda bir karar alındı ve birleşme alttan, yan örgütlerden başlasın denildi. Yani ilk başta temelden başlayalım dedik. Ondan sonra da birlik kongresinin hazırlanıp, gerçekleştirilmesi öngörüldü. Arada da üç ayda bir toplanacak süreklileştirilmiş konferanslar düzenlenecekti. Bu süreç, 1998’e kadar -8 yıl sürdü. Ancak yukarıya doğru çıkıldıkça ayrışma yeniden gündemleşti.

Biz şunu anladık ki, tartışmalar komünizm fikrini temel alarak başlamamıştır. Parti merkezleri Filistin içinde ya da diğer bölgelerde etkili olup olamayacağı konusunda endişeliydi. Filistin içinde bu süreç etkili yürütülemedi. Süreç başarısızlıkla sonuçlandı.

5. ve 6. kongrede yapılan tartışmalarda bulundum, gören bir kişi olarak söylüyorum, orada herkes birleşmek istiyor. Kimse birleşmeyi reddetmiyor. İlk başta referandumun sonucu var. Ama şu anda yaşadığımız gerçekler ve önümüzde hemen çözemeyeceğimiz sorunlar da var. Her ne kadar elimizdeki belgeler birleşememenin sebeplerini gösteriyorsa, ama ormanı görmek için içine girmemiz gerekmiyor, dışarıdan da görmek gerekiyor. Biz dışarıdan göremediğimiz için başarısız olduk. Bazı ayrıntılar var, ama bunlar birleşmemek için bir bahane olamaz. Biz aramızdaki siyasi taktik farklardan dolayı başarısız olmadık. İntifadanın stratejik hedeflerinde anlaşmışız. Silahlı mücadelede anlaşmışız. Bu kadar ortak sorunlarımız varsa siyasi taktik bir engel olamaz. Biz mücadelenin şekilleri bakımından her zaman anlaşmışız, İntifadanın taktikleri üzerine her zaman anlaşmışız. Bazen bölgedeki istikrarsızlıktan kaynaklı siyasi taktiklerden dolayı ayrışmamız var.

Özellikle Filistin yönetimi ve önceki Fetih, partiler arasındaki uçurumları büyütmek için elinden geleni yapmış. Lübnan ve Filistin’deki örgütlerimiz, Filistin yönetiminin baskısı altında kalmıştır. Arafat’ın kendi şahsi tutumu da vardır birleşmenin engellenmesi yönünde. İşte bu konuda, özellikle yönetimin rolünü boşa çıkaramadık maalesef. Benim görüşüme göre en önemli sorun bu. Ama bu birleşmenin önünde bahane değildir. Bu da aşılabilir. Sekiz yıllık süreç boşa çıkmamalıdır. Ayrıca iki cephe arasında fanatiklikler ve tarihi ‘düşmanlık’lar da var.

İki cephe de yurtsever; Arap birliğinden devrimci gelenekten geliyoruz. Halk Cephesi 1962’de kuruluşunu ilan etti. Ama o koşullardaki teorik ve siyasal ayrışmalardan dolayı 1969’da Demokratik Cephe, Halk Cephesi’nden ayrıldı. Bu kadar yıl içinde biriken ‘düşmanlıkların 8 sene içinde temizlenmesi biraz zordur. Geçmişin kötü tecrübesinden dolayı güvensizlikle ve kuşkuyla yaklaşıldı birbirlerine karşı. İki cephenin de bu konuda örnekleri vardır.

İki cephenin iki ayrı programı var. Ortak bir program oluşturulamadı. İki cephenin kadroları dünyanın her yerine dağılmış vaziyette. Teorik sorunlar fazla tartışılmadı. Herkes önce birlik, sonra bunları çözeriz demiştir.

Müzakereler kapalı kapılar ardında yaşanıyordu. Tartışmalar şeffaf değildi. Kimse, ne tartışıldığını bilmiyordu. İki tarafta kapalı yürüttü tartışmaları. Alt yapı oluşturulmadan, yana örgütlerde birleşme adımları atıldı. Örneğin, müzakerelerde tartışmalardan gençlik kollarının birleşme kararı çıkmış ve bir sene içinde birleşmeleri öngörülmüş. Ama bu nasıl olacak tartışılmamıştı.

Bunlar, her iki cephenin iç krizlerinin, yönetim krizlerinin göstergeleridir. Nesnel koşullar, iki cephenin birleşmesine elverişliydi. Sonuç olarak süreç bitmedi ama donduruldu.

Yaşadığımız bu acı tecrübelerden dolayı örnek olarak bir ‘evliliği’ denedik olmadı. İkinci ‘evliliği’ yaşadık olmadı. Çekiniyoruz. Daha önce iki kez açıldı birlik konusu, şimdi herkes korkuyor konuyu yeniden aynı konuyu açmaya. Birlik için kararlar yetmiyor, irade gerekiyor. Demek ki irade oluşamamıştı.

O. E. Tamimi: Acı çekerek söylüyorum, iki cephenin geleceği iradeye bağlıdır. Filistin yönetimiyle zıt kutuplardayız. Filistin yönetiminde El Fetih’in yerine işbirlikçi burjuvazi getirilmeye çalışılıyor. Bu büyük bir tehlike. Hamas’ın programı yaygınlaşırsa, daha zor durumda kalırız. Bu çok tehlikeli bir program. FKÖ’nün krizi İslamcılara hareket alanı açtı. Bunu görmek ve birliği yeniden gündeme almak zorundayız. Filistin’deki devrimci demokrat çizgideki güçler, halkın destekleyeceği önderlikleri bekliyorlar. Boşluğu dolduramazsak, ki şu anda olduğu gibi başkaları doldurur. İslamcılar, örgütün gerilemesinden iyi faydalandılar. Özellikle 1990’ların başında yaşanan sosyalizmin yenilgisi, Filistin üzerinde de çok etki yaptı. İki cephenin nezdinde bu somut bir gerçektir. FKÖ’nün yaşadığı kriz, İslamcılara büyük bir fırsat oldu. Biz kabul ediyoruz ki, buna karşı duramadık, hastalıklarımız vardı.

W. A. Hani: Gazze’deki ve Batı Şeria’daki iki cephe arasında birisi 2003’te diğeri 2004’de müzakereler yapıldı. Orada çok tartışılan iki şey vardı: Birincisi, şimdiki yönetimin uyguladığı baskılar, ve ikincisi, Hamas’ın nereye gittiği ve niye bu kadar genişlediğiydi.

Hamas’ın durumu ve yapmak istedikleri konusunda anlaşıyoruz. Hamas, bizi kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Filistin yönetimi de bizi ters yönde itmeye çalışıyor. Çünkü ilerisi için Hamas’ı büyük bir tehlike olarak görüyor. Hamas bize yanaşıyor, ama yönetim de diyor ki Hamas sizi keser! Yani bizi korkutuyor Hamas’la. Eğer iki cephe o boşluğu doldurmazsa -ki doldurmak zorundadır onlar, yani yönetim ve Hamas hiçbir zaman Filistin’i demokratik bir cepheye dönüştüremezler.

Bu yüzden birleşmek zorundayız. Dünyaya bir mesaj vermek zorundayız: Artık Filistin’de devrimci bir çizgi var! Halkımıza, devrimci mücadeleciler sahaya indiler mesajını vermek ve bunu pratik olarak göstermek zorundayız. Her iki cephenin ortak çalışması ve birleşmesi, ileride oluşturulacak Filistin anayasasının ilerici temelini güvenceye alacak bir örgütlenme olacaktır. Tek umudumuz budur. İki cephe şu anda en azından güncel sorunları çözmek için birlikte çalışmak zorundalar. Yolsuzluk, işbirlikçiler, işsizlik, fakirlik.... Bunlar iki cephenin ortak çalışmasıyla çözülebilir. Kadın hakları sorununu da iki cephe çözebilir. Çünkü birbirimize çok yakın görüşlerimiz var. Filistin’i yeniden düzenlemek, İntifadayı sürdürmek için grupsal çıkarlar ulusal çıkarların gerisinde olmak zorunda.

Filistin’de özellikle Arafat’ın ve yönetimin yaymak istediği bir görüş var: Lider partiden büyüktür. Parti de Filistin sorunundan daha büyüktür. El Fetih için böyle. Ama bizde böyle değil. Biz kesinlikle FHKC ve FDKC’nin, Habaş ve Hawatme’den güçlü olduğunu düşünüyoruz. Filistin sorunu da FHKC ve FDKC’den daha güçlüdür. Her ne kadar öncelik ulusal sorun olsa da, dünya halklarının çıkarları da Filistin sorunundan daha büyük.

Filistin’deki ilericilerin birleşmesi, bütün dünyadaki ilericilere bir mesajdır. Arap aleminin solunu da, dünya solunu da... Bizim birleşmemiz, şu anda çok elverişli koşularda bulunan Arap solunun ve dünya solunun hareketinin gelişimini etkileyecektir. Biz birleşemezsek, iki uçlu büyük bir tehlike var. Uluslararası güçler Filistin’deki sol kadroların ve önderlerin tasfiye dilmesi için kapsamlı saldırılar örgütlüyorlar. Özellikle NGO’lar aracılığıyla. Onları emperyalistler destekliyor. Şu anda Filistin’de 4000 casus örgütü var. İki örgütün çıkmazda olması NGO’ları güçlendiriyor. Bu NGO’lar uluslararası yardımları alıyor ve dağıtıyorlar. İki cephenin yaşadığı kriz ortamında, NGO’lar yardımlarıyla kadroları eritiyor. Biz ekonomik bir çıkmaza girdik ve 3000 kadromuzu muhafaza edemedik. Mesela biz, bir kadromuza aylık 200 dolar ödüyoruz, NGO’lar 2000 dolar ödüyor. Yaygın bir örgütsüzleştirme var. Devlet içindeki kadrolar (asker ve polisler dahil) NGO’lardan para alıyorlar. Mustafa Barguti de soldan tanınmasına rağmen NGO’dandır. Bu adam eski komünist partisindendir. Adam solcu ve vatansever olarak biliniyor. İlişkilerimiz de var, ama adam bir yerlere sürüklendi. Bunlara dayanamadı. Özellikle de Gazze’deki iki cephenin önderliği de onlardan yardım almak için NGO’yla çalışıyorlar. Çünkü bunlar beyindir. Bu Filistin’de çok yaygın. Daha çok yönetici, lider özellikteki kişilere ‘al paranı evde otur’ diyerek etkisizleştiriyorlar.

Ama biz bütün bunlara karşılık, halkımız için birleşmeyi yeniden gündeme taşıyoruz. Sadece biz değiliz bunu isteyen, binlerce kişi bunun için baskı yapıyor bize. Eğer birleşme olursa bazıları bir şeyler kaybedecek, ama genel çıkar için çok şey kazanacağız. İki örgütün güçlü olduğu dönemlerde bazı Yahudilerle görüşerek bazı haklarımızı kabul ettirdik. Örneğin İsrail’deki demokratik hahamlar diyor ki, ‘Tevratta yer alan topraklar Filistin değil.’ Biz güçlü olursak onların da sesi oluruz. Şu anda binlerce subay ve pilot diyor ki, bir halka böyle davranamayız. Birleşirsek, bizim gücümüz onların gücüne güç katar.

Marksist-Leninist komünistler, 1993’te birleşme kararı aldıkları zaman, birincisi irade, ikincisi de esneklik çok belirleyici olmuştu.

Biz sizden aldığımız deneyim ve tecrübeleri üst düzey arkadaşlara ileteceğiz. Bir ders aldık sizden, öğrendik. Biz sizin tarihi belgelerinizden faydalanmak isteriz. Mesela bizim birleşme girişimlerimizde, şu sorunlar çıktı; Genel sekreter kim olacak, partinin ismi ne olacak. Çok düzeysiz sorular gelebilir size, ama kalıntıların halen devam ettiğini gösteriyor bunlar.

* Temel kadrolar içinde bu birlik çalışmalarında hiç kimse karşı çıkmadı mı?

O. E. Tamimi: Hayır. Hiç kimse karşı çıkmadı.

* Peki bu normal mi?

O. E. Tamimi: İlk önce şunu belirteyim, yoldaşımın verdiği cevaplara aynen katılıyorum. İki cephenin sorunları, birleşememenin sebepleri, iki cephenin grupsal kalıntılarından kaynaklanıyor. İkisinin konumu birleşme için yeterince olgunlaşmamış. Son birleşme deneyiminde aceleci bazı kararlar aldığımız ve iyi çalışılmadığı kanaatindeyim. Örneğin bir karar çıktı kongreden, bir tane gençlik kolları olsun, yani gençlik kolları birleşsin denildi. Ama oturup tartıştığımız zaman görüyoruz ki, kararını almışız, ama karar üzerine konuşmamışız. Ondan sonra ne oldu? Ne olacak, belli değil! Bence bütün koşullar hazır birleşmek için. Ve eğer birleşilirse bütün Filistin halkına cazip hale gelebilirler. Özellikle iki cephenin içinde büyük bir özveri gerekiyor birleşmek için. Sizin önerdiğiniz bütün birleşme tecrübeniz gerçekten önemli ve dünyaya önerilmeye saygı değer bir tecrübedir. Saygı duyuyoruz, örnek alınabilecek bir tecrübe.

İki cephenin birleşmesinin kapıları halen açıktır. Gidip her iki cephenin kadrolarıyla, önderliğiyle görüşmeler yapacağız. Son birleşme girişiminden bu yana geçen 8 senede, iki cephe arasında biriken düşmanlıklar gitmemiş. O yüzden zorluklar yaşıyoruz.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi