Uluslararası Komünist Hareketin Durumu Ve Görevlerimiz*

Komünist Manifesto, içeriğine göre değil, ama biçimine göre proletaryanın mücadelesi öncelikle ulusaldır, diyordu. Bu teorik belirleme sonraki yıllarda sınıf savaşımı, sosyalizm pratiği ve tarihsel deneyimleriyle defalarca ve tartışma götürmeyecek tarzda kanıtlandı. Hem emperyalist kapitalizm ve karşı devrim cephesindeki gelişmeler, hem de sosyalizm pratiği, uluslararası komünist hareketin yaşadığı örgütsel ve ideolojik kriz, kapitalist restorasyon, SB ve Doğu Avrupa ülkelerinde revizyonist ve sosyal emperyalist yönetimlerdeki çözülmelerin emeğin ve komünist hareketin düşünce, örgüt ve eylem dünyasına yansımaları bunu fazlasıyla gösterdi.

Kapitalizmin özel ürünü proletaryanın, 19. yüzyılın ikinci yarısında bağımsız siyasal bir güç olarak sınıf savaşımı tarihinde yerini alması, aynı zamanda onun, proletarya ideolojisi ve siyaseti, sınıfa karşı sınıf görüş açısı, sınıf çıkarı ve eylemi çizgisinde yerini alması anlamına geliyordu. Böylece işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi, tek tek işçilerin tek tek kapitalistlere karşı mücadelesi olmaktan çıktı, bütün ülkede işçi sınıfının burjuva sınıfa karşı mücadelesi halini aldı; bununla da kalmadı, dünya proleter ordusunun ya da “lanetlilerin” sermaye ve kapitalist emperyalizme karşı genel mücadelesi halini aldı. “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin” şiarı, her yıl 1 Mayıs’ın dünya proletaryasının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanması, proleter savaşımda bütünüyle bu enternasyonalist karakteri, ruhu ve bilinci ifade eder. Yani sınıfa karşı sınıf, dünya burjuvazisine karşı dünya proletaryasının duruşu!

Komünist hareket ve sınıf savaşımının enternasyonalist karakteri, ücretli kölelik düzeni koşullarında sınıf savaşımı teorisi, mantığı, amacı ve kurallarının bir gerçeğidir. Ve günümüzün toplumsal gerçekliğinde bu enternasyonalist düşünce, örgütlenme ve eylem çok daha fazlasıyla geçerlidir. Emperyalist kapitalist iktisadın nesnel yasaları ve kapitalist üretim süreci, bu yasaların hareketi ve sonuçları, dünyada emperyalist sermaye, ticaret, meta ve teknolojinin uluslararasılaşması, sermayenin devasa ölçekte yoğunlaşması ve merkezileşmesi, devasa büyüklükte ancak onlarca uluslararası tekelin dünya ekonomisine hükmetmeye başlaması, IMF, DB ve DTO gibi emperyalist kuruluşların geri ve yenisömürge ülke ekonomilerini yıkıma, iflasa ve emperyalist bağımlılığa sürüklemesi; emperyalist küreselleşme ve neoliberal saldırıların işçi sınıfı ve emekçi yığınların her türden örgütlülüğü ve siyasal eylemini kuşatma altına alması, şüphesiz ki dünya proleter devrimleri koşulları bakımından da bir anlam ifade etmektedir. Keza emperyalizm ve dünya gericiliğinin proletarya ve öncü birliklerini siyasi, ideolojik, moral ve örgütsel kuşatmaya alması, sosyalizm pratiği ve teorisine, devrimci düşünce, devrimci örgütlenme ve devrimci eyleme topyekün ve çok boyutlu saldırıları, enternasyonal alanda komünist ve devrimci partilerin önüne ihmal edilemez yeni ve zorlu görevler koymaktadır. ‘17 Ekim Devrimi ve sosyalist SB’nin varlığı, 20. yüzyılda dünya proleter devrimleri ve ulusal kurtuluş savaşımları için en büyük esin ve güç kaynağıydı. SB’de sosyalizmin inşası, özellikle 20 yıla sığdırılan planlı sosyalist ekonomik gelişme ve başarılar, siyasal olarak dünya halklarının baş düşmanı üçlü faşist mihrakın yenilgiye uğratılması ve proleter enternasyonalist dayanışma, dünya proletaryası ve halkları nezdinde sosyalizme büyük bir sempati, çekicilik ve güven kazandırdı.

Sosyalist sistemin basıncı ve sosyalizm pratiği, kapitalist dünya ülkeleri bakımından da “sosyal devlet” kavramı ve “planlı ekonomi”leri gündeme getirdi. Öyle ki, “sosyalizmin öldüğü” propagandalarının yürütüldüğü günümüzde bile, tekelci burjuvazinin partileri, hala kendilerini sosyal demokrat, sosyalist, demokratik sol vb. adlandırmaktan geri durmamaktadırlar. Faşist akımların neo “nasyonal sosyalizm” adıyla ortaya çıkmaları, sosyalist düşüncenin maddi bir güç haline geldiğinde siyasi, ideolojik, toplumsal ve iktisadi alanlarda yaratacağı etkinin dışında ne anlama gelir ki? Sosyalizmin taktik yenilgisi, sosyalizmin anayurdu SB başta olmak üzere eski sosyalist ülkelerin hemen hemen tümünde ulusal, etnik ve mezhepsel çatışmaları, boğazlaşmaları gündeme getirdi. Sosyalist sistem ve sosyalizm inşası başarılarının basıncı ortadan kalkınca, neoliberal saldırılar, dünyanın bütün ülkelerinde somut ve özgün biçimler altında pervasızca yürütüldü. Kutsanan ve ebedi gösterilen kapitalizmin insanlığı sürüklediği iktisadi ve toplumsal yıkım ve tahribat bütün barbarlık ve çirkefliğiyle çok geçmeden ortaya çıktı.

Enternasyonal burjuvazi, günümüzde karşıdevrimci savaş tecrübeleri, militarist ve psikolojik harp yöntemleri, her türden karanlık kontra ve gizli örgütlenmeleri, rüşvetle yönlendirdiği burjuva medya ve ideologları, üniversite ve bilgi üretme merkezleri, askeri ve siyasi stratejistleri, sermaye ve teknolojinin gücüyle çalışmakta, ürünlerini merkezileştirmekte ve tek tek gerici ve faşist yönetimlerin hizmetine sunarak gerici rejimleri, ücretli kölelik düzenini güvencelemeye ve kutsamaya devam etmektedir. NATO,

IMF, BM gibi uluslararası örgütleri yeni konseptlerle işlevli kılmakta, emperyalizm, kapitalist sistem ve burjuva yönetimlere yönelik devrimci kalkışları ve ayaklanmaları bastırmanın evrensel araçları yapmaktadır. Balkanlar ve Afganistan müdahaleleri, Latin Amerika ülkelerindeki isyan ve halk ayaklanmaları, Kürdistan devrimi, Filistin direnişi, Filipinler, Nepal vd. halk savaşları karşısında bunun çarpıcı örnekleri yaşandı. 11 Eylül saldırısından sonra bütün emperyalist ülkeler ve dünya gericiliğinin “global terörizme karşı mücadele” adına ABD emperyalistleriyle tam bir işbirliği içine girmesi, onun savaş barbarlığı ve vahşetini desteklemeleri, aslında burjuvazinin uluslararası devrimci savaşım karşısında gösterdiği karşıdevrimci enternasyonal birliği ve dayanışmasıydı. PKK önderi A. Öcalan’ın bir komplo ile Türkiye faşist rejimine teslim edilmesi, İspanya’da PCE(r)’li yoldaşların “İspanya demokrasisiyle” dayanışma adına Fransız ve İtalyan devletleri tarafından tutsak edilmeleri ve yargılanmaları, Türkiye’de F tipi hücre-tecrit saldırısını AB emperyalistlerinin desteklemesi, Filistin’de İsrail katliamlarına göz yumulması ve binlerce Filistinlinin tutsak edilmesi, çeşitli ülkelerde tek tek devrimcilerin tutsak edilerek faşist rejimlere teslim edilmesi, burjuva enternasyonalist dayanışmanın güncel, somut ve son yılların bazı en çarpıcı örnekleridir.

Dünya emperyalist burjuvazisi ve gericiliği, yüzyıllık yönetme tecrübesi, tarihsel deney ve birikimleri, bölgesel ve merkezi örgütlenmesinin üstünlüğü ve gücüyle proletarya ve ezilen ulusların kurtuluş savaşımları karşısında hazırlıklı ve örgütlüdür. Burjuvazi, dünya üzerinde hakimiyet kurmasına paralel olarak, kapitalist üretim biçiminin uluslararasılaşmasına paralel olarak şu veya bu biçimde evrensel örgütlenmiştir. Kapitalist üretim biçiminin bugün ulaşmış olduğu uluslararasılaşma düzeyi emperyalist burjuvaziyi şu veya bu biçimde dünya proletaryasına ve emekçi yığınlarına, ezilen halklara ve uluslara karşı, örgütlü olmaya daha fazla yöneltmiştir. Örgütlü burjuva ideolojisi karşısında uluslararası örgütsüz Marksizm, ancak görece ve geçici başarılar elde edebilir. Dünya proletaryası, bu şer ittifaka ve sermayenin örgütlü gücüne karşı, ülkeler bazında olduğu gibi, uluslararası alanda da örgütsüz, dağınık, parçalı ve kendiliğindencidir. Proletaryanın enternasyonal bir örgütlülükten yoksun olması, onu, emperyalist burjuvazinin siyasi, ideolojik ve askeri örgütlülüğü ve kuşatması; Marksizm-Leninizm aleyhtarı her türden revizyonist akımın saldırıları karşısında zayıf ve etkisiz kıldı. Komünist hareketin enternasyonal bağlayıcı örgütsel birliği sorunu, taktik ve konjonktürel değil, stratejik ve tarihseldir.

Lenin, devrim, “... bütün insan yeteneklerinin, özel bir atılım ve özel bir gerilim anında, en keskin sınıf mücadelesi tarafından harekete itilmiş onlarca milyonun bilinci, iradesi, tutkusu ve hayal gücüyle gerçekleşir” diyordu. Buna önderlik edecek, bunu yaratacak, örgütleyecek, hazırlayacak ve gerçekleştirecek öncü siyasal kurmay, enternasyonal proletaryanın çeşitli ülkelerdeki bileşenleri, seksiyonları, “öncü birlikler”i komünist partilerdir. Proletaryayı ve insanlığı nihai kurtuluşa götürecek olan bu irade, bilinç, tutku ve eylemi yaratacak olan dünyanın çeşitli ülkelerindeki sınıf bilinçli proleter ordulardır. Ve bu ordular, dünya devrimi perspektifini, kendi ülke devrimlerinin temel bir çizgisi yapmakla yükümlüdür.

Komünist parti ve grupların enternasyonalist örgütlülüğü, dönemsel gelişmelerin dayattığı bir sorun ve ihtiyaç olarak, taktik bir sorun olarak ele alınamaz. Bu, stratejik ve tarihsel bir sorundur. Hangi biçimde olursa olsun Marksizm-Leninizmin, onun çeşitli ülkelerdeki seksiyonları vasıtasıyla uluslararası örgütlenmesi, enternasyonal örgütlenmedir.

Nasıl ki, bir ülkede proletaryanın kendisini egemen sınıf olarak örgütlemesi, proletarya partisi olmadan mümkün değilse, dünya proleter devrimi ve proletarya diktatörlüğü de, uluslararası sınıf mücadelesinin örgütlenmesi de komünist partilerin enternasyonal örgütlenmesi olmaksızın mümkün değildir. Nasıl ki, proletaryanın iradesi dışında çizilmiş ulusal sınırlar çerçevesinde devrimi gerçekleştirmek için proletarya partisinin kurulmasına taktik bir sorun olarak bakılmazsa, dünya işçi sınıfının, dünya burjuvazisine karşı enternasyonal örgütlenmesine de taktik bir sorun olarak bakılamaz. Marksist teorinin, yığınların elinde maddi güce dönüşmesi ve onları mücadeleye seferber edebilmesi, örgütlenmeksizin olamaz. Bunun adı partidir. Enternasyonal örgütlenme de komünist partilerin uluslararası örgütüdür, dünya partisidir.

Uluslararası Komünist Hareketin Bugünkü Durumu

Sosyalizm tarihi, teorisi ve pratiği bakımından 1957-’60 ile 1989-’91 yılları tarihsel dönemeçlerdir. İlkinde SBKP ve SB’de yönetim modern revizyonist akımın eline geçti, ikincisinde ise modern revizyonist ve sosyal emperyalist ülkeler içten bir çözülme ve yıkıma uğrayarak klasik kapitalizme iltihak ettiler. Her iki tarihsel gelişme, devrimci ve komünist hareket saflarında olduğu gibi, ama özellikle dünyada modern revizyonist ve orta yolcu akımın etkisindeki birçok parti, grup ve bireyi tam bir inanç bunalımına itti; burjuvazinin ideolojik ve siyasi saldırıları karşısında tam bir tasfiye ve teslimiyet sürecine sokabildi.

1989-’91’de revizyonist, sosyal emperyalist sistemin çöküşü sonrası ve gelişen karşıdevrimci dalga koşullarında, “sosyalizm öldü”, “işçi sınıfı yok oldu”, “ideolojiler dünyası geride kaldı”, “özgür dünya nihai bir zafer kazandı” gibi burjuva ideolojik saldırılar, demagojiler ve şarlatanlıklar etkili olabildi. 1960 sonrası SB ve Doğu Avrupa ülkelerinde modern revizyonist yönetimlerin faturası da sosyalizm teorisi ve pratiğine çıkarıldı. Şüphesiz ki, sosyalist ülkelerde kapitalist restorasyon, sosyalizm pratiği bakımından bir taktik yenilgi anlamına geliyordu. Ancak bu gelişme hiç beklenmeyen, bilinmeyen, sürpriz bir gelişme değildi.

Sosyalist öğreti, sosyalizmin tarihsel bir zorunluluk olduğunu teorik olarak öngördü. Bu öngörü Paris Komünü’nden sonra 1917 Ekim devrimiyle pratikte gerçekleşti. Sosyalist öğreti, proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesinin çeşitli biçimlerde devam edeceğini, burjuvazinin eski cennetine yeniden kavuşması için elverişli bulduğu bütün olanak ve koşullarda karşıdevrimci eylemlere girişeceğini, bu anlamda sosyalist toplumun kapitalizmden komünizme geçiş sürecine tekabül ettiğini, sosyalizmin koşullarında kapitalist yol ile sosyalist yolun mücadele içinde olduğunu formüle ediyordu.

Ne yazık ki, sınıf mücadelesi teorisinin bu yalın gerçeği ve kapitalist restorasyon tehlikesi öngörüsü, komünist hareket ve partiler tarafından burjuvazi ve modern revizyonizmin siyasi ve ideolojik saldırıları karşısında etkili tarzda siyasi ve ideolojik mücadelenin konusu yapılamadı. 1990’da SB ve Doğu Avrupa ülkelerinin çözülmesi, sosyalist Arnavutluk’un emperyalist kuşatma karşısında diz çökmesi, zaten dağınık ve parçalı olan UKH saflarında “ideolojik belirsizlik ve kargaşalığı” daha da derinleştirdi. Sadece revizyonist ve orta yolcu akımlar değil, bazı komünist, devrimci parti ve örgütler de reformizm veya tasfiyeciliğin yolunu tuttular, reformist ve sosyal demokrat partiler haline geldiler.

MLKP, coğrafyamızda ve dünyada sınıf mücadelesinin sorunları ve ihtiyaçlarının birbirinden tecrit ele alınamayacağına yeniden işaret etti. Bu tarihsel ve siyasal sorumlulukları tam bir bilinç açıklığı, devrimci bir irade ve iddia ile ortaya koydu. Bütün birikimi, yeteneği ve gücüyle rolünü oynayacağının mesajını verdi. 2002 yılında gerçekleştirdiği 3. Kongresiyle, “uluslararası komünist hareketin ideolojik ve örgütsel bir kriz yaşamakta” olduğunu tespit etti. Bu alandaki görevini, “öncü partiden önder partiye” şiarının temel bir görevi olarak belirledi.

UKH bu gerçeği, dünya devrim perspektifiyle demokratik ve sosyalist savaşım yürüten bütün komünist, devrimci parti ve grupların önüne teorik, siyasal ve örgütsel alanlarda önemli ve zorlu görevler koymaktadır. Bu krizden çıkış sorunu, her komünist partinin önünde aynı zamanda güncel bir görevdir. Devrim ve sosyalizm savaşımı tarihinde defalarca görüldü ki, Marksist öğretinin hakim öğreti olmadığı, devrimin ve partilerin yenilgi aldığı dönemlerde komünist hareket saflarında ideolojik ve örgütsel kriz, karmaşa ve bulanıklık boy vermekte. Bu örgütsel ve ideolojik kriz bir yanıyla bunun ürünüdür. Ve kendiliğinden aşılamaz. Devrim ve sosyalizm savaşımı başından sonuna kadar devrimci bir bilinç ve iradenin, amaçlı ve kasıtlı bir devrimci pratiği hazırlama ve örgütlemenin ürünüdür. Dolayısıyla tek tek ülkelerde ve dünyada komünist hareketi etkisiz, marjinal kılan nedenlerden biri olan bu krizden çıkış, ancak, devrimci siyasal savaşımı ilerletme ve etkin bir ideolojik mücadele yürütmekle mümkündür.

Modern revizyonist ihanet ve ideolojik zehirleme ve ideolojik yanılsama faaliyeti, devrim ve sosyalizm düşüncesi ve pratiğine yönelik büyük bir saldırıydı. Sonuçları ağır oldu; ideolojik, siyasal ve örgütsel tasfiyecilik ve teslimiyet biçiminde yaşandı. Komünizm, devrim ve sosyalizm iddialı akım, parti ve grupların gelinen yerde teorik ve ideolojik bir bulanıklık, belirsizlik ve karmaşa; örgütsel bir dağınıklık, parçalılık ve marjinallik içinde bulundukları Marksist- Leninist öğretiye, yüce komünizm davasına ve sınıf savaşımına karşı sorumluluk duyan herkes tarafından anlaşılırdır. Tek tek ülkelerde bazen devrimci durum, ayaklanma provaları ve isyanlara kadar varan toplumsal ve siyasal gelişmelere ilgisiz kalmak; dünyada “antiküreselleşme” adıyla her geçen gün kartopu gibi büyüyen enternasyonal kitle hareketine devrimci ve etkin müdahalede bulunamamak; süreçteki etkisizlik, sürüklenme ve devrimci kendiliğindencilik, zaten her şeyi orta yere seriyor.

Emperyalist küreselleşme saldırıları ve neoliberal politikalara karşı her geçen gün büyüyen ve derinleşme eğilimi taşıyan enternasyonal kitle hareketi, Irak ve Ortadoğu’ya yönelik emperyalist savaşa karşı mücadeleyle birleşti ve daha da büyüdü. 15 Şubat’ta 10 milyonu aşkın insan sokakları doldurdu. Enternasyonal kitle hareketi, içinde ciddi devrimci olanaklar, dinamikler ve unsurlar taşımaktadır. Son yıllarda uluslararası düzeyde büyük bir gelişme eğilimi içinde olan bu harekete, etkin ve örgütlü bir müdahalede bulunamayan siyasal partilerin başında devrimci ve komünist partiler gelmektedir. Ve ne yazık ki, emperyalist savaş sürecinde bu partilerin devrimci siyaset adına tek tek ya da enternasyonal kümelenmeler olarak ortaya koydukları hatırı sayılır bir etkinlik veya başarıya rastlanmadı. Böyle olunca devrimci lafazanlık, devrimci örgütlenme ve eylemin önüne geçti. Milyonlarca işçi ve emekçinin emperyalist kapitalizme karşı sokakları doldurduğu ve ayağa kalktığı koşullarda ittifak ve taktikleri, slogan ve çağrılarıyla kitlelerin önünde yer almayan devrimci ve komünist güçler, ne zaman ve hangi koşullarda, hangi olanak ve dinamiklerle, hangi gerçek ilişkiler üzerinde kendi tarihlerini yapacak, kendilerini oluşturacak ve üretecekler? Bu partilerin aynı “enternasyonal platformlar”da bulunmamaları, herhalde “antiküresel” hareket içinde çekici ve devrimci bir odak olmaya çalışmaları, Irak ve Ortadoğu’ya yönelik antiemperyalist savaş cephesinin büyümesine öncülük etmeleri önünde engel değildir. Unutulmamalı ki, gerçek enternasyonal ve yoldaşlık ilişkileri, ayrışma ve aynılaşmalar, siyasal güven ilişkileri ve karşılıklı tanıma ihtiyaçları da bu devrimci eylem ve etkinlikler içinde gerçekleşecektir. Yakın zamanın geleneksel enternasyonal dayanışma, mücadele ve örgütlenme tarzı, genel, teorik ve soyut kaldı; gerçek devrimci özü ve içeriğinden uzaklaştı. Enternasyonal ilişkileri, enternasyonal bir ruh ve içerikle ilerletmek, ancak, olanak ve koşulları, zemini gelişen ulusal ve uluslararası siyasal mücadelede birlikte güncel siyasal gelişmelere müdahale etmek ve ortak savaşımı büyütmekten geçebilir. İdeolojik alandaki kriz, şüphesiz ki, Marksist teorinin krizi, toplumsal gerçekliği teorik olarak açıklayamama krizi değildir. Bu düpedüz Marksist-Leninist teoriyi bir bilim düzeyinde ele alarak yeniden üretme, sınıf savaşımında güncelin ihtiyaçlarını yanıtlayacak biçimde geliştirilmesini başaramama krizidir. Marksist-Leninist öğretiyi kavrama ve uygulamadaki çarpıklık, darlık ve geriliktir.

İdeolojik krizden çıkış; birincisi, günümüzde iktisadi ve toplumsal gerçekliğin hareketinin ve gelişiminin teorik olarak izahıyla; ikincisi, anti-Marksist-Leninist akımlara karşı ideolojik bir mücadele içinde bilimsel ve devrimci olan Marksist-Leninist öğretinin yeniden çekici ve etkili kılınmasıyla mümkündür. Bugün sosyalizm adına ortaya çıkan siyasi ve ideolojik akım sayısı, Marksizm’in ortaya çıktığı dönemdeki sayıdan hiç de az değil. O gün Marksizm, sosyalizm adına hareket eden fraksiyon ve akımlara karşı mücadele içinde gelişiyordu. Bugün ise, biz daha avantajlıyız, çünkü bilim olarak gelişmiş sosyalist öğretiye ve UKH deneylerine sahibiz.

Uluslararası alanda emperyalist burjuva ideologlara, Marksizm-Leninizm aleyhtarı akımlara karşı etkili ve başarılı bir ideolojik mücadele için yüksek teorik bir donanım, ikna ve inandırıcı yeni argüman, kavram ve teorik analizlere ihtiyaç vardır.

Marksist-Leninist teori ile donanımlı olmak da yetmez. Marksist-Leninist öğretiyi rehber edinen komünist partilerin önderliği altında devrimci savaşımı büyütmek ve zafere ulaştırmak, bu mücadelede üstünlük sağlama ve galebe çalmada önemli, belirleyici bir rol oynayacaktır.

Görevler İhtiyaçlar...

Kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasası tek ülkede devrimi koşulladı, gündemleştirdi. Bugün, kapitalizmin dünyada genişliğine ve derinliğine gelişmesi; sermaye, ticaret ve teknolojinin uluslararasılaşmasında ulaştığı boyutlara bağlı olarak, tek ülkede devrimin yanı sıra, bölgesel devrim zemini ve olanağını da güçlendirmiştir. Emperyalist kapitalist sistemin çelişkileri keskinleşmekte, emperyalist ülkelerde kitle hareketinin bir biçimi olarak emperyalist küreselleşmeye karşı antiemperyalist hareketler yaygınlaşmakta, neoliberal politikalara karşı dünyanın her tarafından tepkiler büyümektedir. Uygulanan monetarist, neoliberal siyasetler ve emperyalist küreselleşme saldırıları, geri ve yeni sömürge ülkelerde sosyal hakların artan oranda gasp edilmesi, yoksulluğu yaygınlaştırdı, kronik kitlesel işsizliği ve toplumsal farklılaşmayı derinleştirdi. Kutsanan kapitalizm ve onun renkli vitrini, emperyalizmin Yeni Dünya Düzeni, emperyalist küreselleşme demagojileri, propaganda edilenin aksine, çok geçmeden insanlığı toplumsal çürüme ve yabancılaşmayla felakete sürükledi, umutsuzluk ve geleceksizlik yaydı. Kapitalizm, insanlığa refah, özgürlük ve barış getirmedi. Aksine kapitalist ve özel mülkiyetin kaynaklık ettiği bütün hastalık ve kötülükler, dünyanın her köşesinde savaş, faşizm, ulusal ve etnik boğazlaşmalar, kronik işsizlik, açlık, sefalet, sömürgecilik, militarizm biçiminde en barbar ve vahşi haliyle yaşandı.

UKH seksiyonları, bütün dünyada ve tek tek ülkelerde devrim ve sosyalizm savaşımının nesnel koşullarına, toplumsal dinamiklerine ve devrimci olanaklarına sahiptir. Bugünkü dünya koşullarında, proletarya devriminin, bölgesel ve uluslararası etkenlerinin rolü ve yanı sıra enternasyonal eylem koşulları ile tek tek devrimlerin zaferinin uluslararası ve bölgesel etki gücü ve olanakları artmıştır.

UKH, teori, analiz ve açılımlarını başardığı durumda sosyalizm tarihi ve pratiğinin başarı ve birikimleri, tecrübeleri ve mirasıyla daha güçlü olacaktır. Bütün bunlar, proletarya ve komünist hareketin enternasyonal mücadele ve örgütlenme görevlerinin önem kazandığını ve arttığını gösterir.

Ne var ki, proletarya ve enternasyonal hareket, bugün, onu proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm hedefi doğrultusunda yönetecek komünist öncüden yoksundur. Bu ayrı ayrı ülkelerde, hareketin devrimci yönde gelişmesini önlediği gibi, enternasyonal eylemi ve örgütlenmesini de zayıf bırakmaktadır. Sınıf savaşımının tarihsel ve siyasal sorumluluğu bu duruma devrimci ve etkin bir müdahaleyi zorunlu kılmaktadır. Partimiz bu amaçla uluslararası alanda antifaşist, antiemperyalist, devrimci ve komünist güçlerin örgütsel birliğini sağlamak için iki cephede mücadele yürütmeyi gerekli görmektedir.

MLKP’nin 3. Kongresi; dünya komünist hareketinin parçalarıyla ideolojik ve örgütsel birliği sağlamayı amaçlayan ilişkiler geliştirme yolunda sistematik, ısrarlı, somut ve ilerletici çalışmalar içinde bulunmayı kararlaştırdı. Komünist hareketin enternasyonal eyleminin geliştirilmesini, ideolojik ve örgütsel birliğinin başarılmasını temel önemde ve ertelenemez bir görev saydı. Bu alandaki faaliyetini Komünist Enternasyonal kurma amacına bağlanmış olarak sürdürecektir.

Günümüzde, komünizm ve komünizme açık devrimci örgütlerin enternasyonal örgütsel ve eylemsel birliğini kararlılıkla geliştirmek, acil bir görevdir. Enternasyonal birlik, ancak proletarya ve halkların enternasyonal eylemini geliştirmek politik zemininde, ideolojik ve örgütsel birliğini inşa etmek perspektifiyle hareket edilerek başarılabilir. Kuşkusuz, örgütsel hedef, komünist enternasyonalin kurulmasıdır.

MLKP, komünist ve komünizme açık parti ve örgütlerle doğrudan ilişkiye girmeden ve eyleminin içeriğine bakmadan muhataplarının komünist olup olmadığına dair peşin hükümler verme sekterliğinden ve yanlışından uzak durmayı hedeflemektedir. O nedenle UKH’nin enternasyonal örgütsel birliği görevine bağlanmış her platform, her çaba, her yönelim, her düşünsel ve pratik adım MLKP’nin ilgi alanına girmektedir.

Çelişkilerin en fazla keskinleştiği ve emperyalistler arası hegemonya mücadelesinin yoğunlaştığı bölgenin (üçgenin) merkezinde bulunan Türkiye ve K. Kürdistan’da faaliyet yürüten MLKP, bölgedeki komünist güçlerin örgütsel ve eylemsel birliğini sağlamaya özel bir önem verir. Bu doğru ve yerinde çaba, dünya komünist hareketinin enternasyonal birliği için de atılmış ciddi ve somut bir adım olacaktır.

MLKP, komünist hareket platformlarında birlikte olamayacağı devrimci ve ilerici parti, grup ve güçlerle uluslararası antifaşist, antiemperyalist, demokratik cephe veya mücadele birliğinin kurulması için ilişkiler geliştirmeyi, ortak mücadeleler yürütmeyi enternasyonal alandaki mücadelesinin bir diğer konusu saymaktadır.

Antiemperyalist, “antiküreselleşme” hareketine, bölgesel devrimci gelişmelere, bu tarzdan platform ve mücadele birliğiyle, devrimci ve etkin bir müdahalenin gerçekleşeceğine inanmaktadır. Yeni bir enternasyonal örgütlülüğünün kurulması yarının değil, bugünün bir görevi ve sorumluluğudur. Bu büyük tarihsel sorumluluk, komünist hareketin bağlayıcı örgütsel birliğini bir teorik ilke ve güncel siyasal sorun olarak ele almalıdır.

Teoriktir; çünkü emperyalist kapitalizm ve kapitalist restorasyona bağlı olarak proleter devrim koşullarında meydana gelen değişim ve ihtiyaçlar, işçi sınıfı hareketinin gelişimi ve sendikalar, sınıf savaşımı teorisi gibi konuların teorik açılımı ve izahı ile Marksist-Leninist teorinin gücüyle donanmak gerekli. Bu da yetmez. Teorik bir üretim ve gelişme içinde olmak zorunludur. Teorik alandaki donanım ve üretim, burjuva ideolojisi ve Marksizm-Leninizm aleyhtarı akımlara karşı ideolojik mücadelenin başarısı için de gereklidir.

İlkeseldir; çünkü sınıf mücadelesi, özünde enternasyonal bir mücadeledir. Bu karakteri her komünist partisinin enternasyonal örgütlülük ve eylem içinde varoluşunu, ortak devrimci siyasal eylemi ve birlikteliği gerektirir. Komünist güçlerin dağınıklığı ve kendiliğindenciliği, parçalı durumu ve örgütsüzlüğü, her komünist partinin kendi sorunudur ve ilkesel önemdedir. Bu sorunu kendi dışında göremez.

Lafta değil, gerçek anlamda bir enternasyonale doğru gidişin taşlarını enternasyonal devrimci siyasal eylem, ilkeli ideolojik mücadele döşeyecektir. Bu, aynı zamanda dünya komünistleri arasında gerçek yoldaşlık ilişkileri, duygusal ve ruhsal birlikteliğin yakalanmasını getirecektir. İçe kapanma, yabancılaşma ve uzaktan konuşmanın da sonu olacaktır. Dünyada güncel siyasal gelişmeler üzerinde komünist zeminde; bu olmazsa, devrimci demokratik savaşım zemininde birlikte savaşım yürütmek, siyasal gelişmelere devrimci müdahalelerde bulunmak, aynı zamanda, komünist enternasyonalin örgütlenmesinin de yolunu açacaktır. Bu, aynı zamanda örgütsel bir sorundur, örgütsel alanda gerçekleştirilecek boyutu vardır. Bu da dünya ve bölgesel düzeyde ve çeşitli kombinezonlarda görüşme, toplantı, platform ve konferanslar örgütlemeyi gerekli kılar. Teorik yayın organları bir diğer araçtır.

Bir ülkede komünist partisinin kurulma koşulları ile proletaryanın uluslararası örgütlenme koşulları, şüphesiz ki, bir ve aynı değildir; ama birbirlerinin devamı oldukları, kopmaz bağ içinde oldukları bir gerçektir. Komünistler, her koşul altında örgütlü mücadele verirler veya örgütlü mücadelenin koşullarını yaratırlar. Bu örgütlenme, hangi biçimde olursa olsun komünistlerin örgütlenmesi, burjuvazinin bütün engelleme, baskı ve yasaklarına, bütün başka zorluklara rağmen gerçekleştirilir. Proletaryanın ulusal seksiyonları örgütlendikten sonra, onların enternasyonal örgütlenmesi önünde engel olmaması gerekir. Komünistler, ulusal seksiyonları örgütleme için verdikleri mücadeleyi, enternasyonal örgütlenme ve eylem için de vermek zorundadırlar. Dünyada çeşitli ülkelerde komünist parti, grup ve örgütlerin varlığı bir gerçek ise, komünist enternasyonalin kurulmasının nesnel koşulları da var demektir. Eksik olan, öznel faktör ve iradedir. Yeni bir enternasyonalin hangi ilkeler üzerinde yükselmesi gerektiği konusunda yeterli teorik, ilkesel açıklığı olması gerçekliğidir. Her komünist partinin önünde enternasyonale doğru girişimi soyutlayacak perspektifler, somut hedefler olmalıdır. MLKP, bunun düşünsel ve pratik yoğunlaşması içinde olacaktır.

*Bu yazı MLKP’nin enternasyonal yayın organı Red Dawn'ın Aralık 2003 tarihli sayısından alınmıştır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi