Sömürgeciliğin Sol Milliyetçi Kolu

Kürtçe anadilde eğitim talebi önce devleti harekete geçirdi. Dilekçeler ve basın açıklamaları polis zorbalığı, gözaltılar, işkence ve tutuklamalarla yanıtlandı. Demokratik bir talep zorbalıkla bastırılıyordu. Devlet anadilde eğitim talebini bölücü örgütün oyunu olarak görüyor, bölücü örgüte yardım yataklıktan DGM’lerde yargılayarak sömürgeci faşist terörle bastırma yolunu deniyordu.

Sol milliyetçi İP, devletten bir adım geride kaldıysa bu onun anadilde eğitim talebine devletten farklı yaklaşmasından kaynaklanmıyordu. Faşist rejim, devlet gücünü konuşturuyordu. Perinçek’in İşçi Partisi Merkez Komitesi “Kürtçe Eğitim Kampanyası”na ilişkin kararları ve izlediği çizgi ile karşı hareketin ideolojik savaş cephesinde mevzilendi. Kürtçe eğitimin ne kadar gereksiz ve zararlı olduğunu açıklama görevini üstlenmişti. Ezen ulusun ayrıcalıklarının sol görünümlü gönüllü savunuculuğu, sosyal şovenizm hatta düpedüz şovenizm bayraktarlığı sol milliyetçiliğin çizgisi olarak berraklaşıyordu.

Cumhuriyetin Karakteristik Bir Çizgisi

Hakkını yemeyelim, İP kararlarının ilanı için Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 78. yıldönümü isabetli bir seçimdir. Sol milliyetçilik tarihsel kaynaklarıyla tutarlılıkla buluşarak tencere kapak diyalektiğine çarpıcı bir örnek sunmaktadır. Kürt ulusal varlığının inkarı “Cumhuriyet Devrimi”nin ayırıcı çizgilerinden birisidir. Cumhuriyet Osmanlı’nın temellerini attığı sömürgeci mirası devralmakla kalmaz, onu inkar, imha ve asimilasyon siyasetiyle de birleştirerek derinleştirir ve zaman içerisinde sömürgeci amaçlarına ulaştırır. İP/Aydınlık çizgisinin sahiplendiği, Türk burjuvazisinin ayrıcalıklarını savunmak için Kürt ulusuna karşı bir dizi katliam ve sayısız suçların işlendiği bir tarih mirasıdır. Onlar buna layıktır.

Tevhidi Tedrisat Kanunu bir yandan Türk uluslaşmasını ilerleten bir etken iken, diğer yandan, Kürt ulusal varlığının inkarı ve Türkleştirme siyasetinin kilometre taşlarından birisi olarak, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere uygulanan zulmün hukuki bir dayanağı olmuştur. Kürtleri kendi dillerinden, kültürlerinden ve tarihlerinden koparmak için uygulanan zulüm ve zorbalığın böylesine fütursuz savunusunu ancak Türk burjuvazisinin bilinçli temsilcileri üstlenebilir. Kürt ulusunun Cumhuriyet tarihi boyunca çektiği derin acıların böylesine küstahça hiçe sayılabilmesi için ona yabancılaşmak bile yetmez, düpedüz düşmanlaşmak gerekir. İP/Aydınlık çevresinin pozisyon ve çizgisi tam da budur. Zaten Türk burjuvazisinin ayrıcalıklarını savunmanın başkaca yolu da yoktur.

Türk burjuvazisinin ulusal ayrıcalıklarını antiemperyalist söylemle süslemesi İP/Aydınlık çevresinin izleyegeldiği çizginin milliyetçi ve özgürlük düşmanı antidemokratik karakterini gizlemeye yetmiyor.

Kim Kimin Güdümünde?

İP/MK, “Kürtçe eğitim kampanyası” nın “batı devletlerinin güdümünde yürütülmeye çalışıldığı”( Polemik yürütülen tüm alıntılar Aydınlık dergisinin 10 Mart 2002 tarihli 764 sayısından alınmıştır.) iddiasını kararların girişine yerleştirmesi raslantı değil. Bunun kasıtlı olduğu hemen sırıtıyor. Ezen ulusun ayrıcalıklarını savunabilmek, ezen ulusun ayrıcalıklarını kutsayan kararları formüle edebilmek için bunları haklı gösterecek, inandırıcılık sağlayacak gerekçelere ihtiyaç duyuluyor. Ve bu, ilkin, “Kürtçe eğitim kampanyasının” Batı devletlerinin güdümünde yürütülmeye çalışıldığı gerekçesinin “imalat”ıyla sağlanıyor.

İP/Aydınlık tarihinin ayırıcı çizgilerinden birisinin gerçekleri çarpıtma ve “çamur atma” yeteneği ve sicili olduğunu bilenler için bunun saptanması zor değil. Burjuva milliyetçi karakterinin bir tezahürü olarak doğasına uygundur. Anadilde eğitim talebinin demokratik niteliğini çarpıtmak için, her zamanki yöntemlerine başvurması, Kürt halkının mücadelesi karşısında, burjuva milliyetçiliğinin içerisine yuvarlandığı çaresizliği ve zavallı çırpınışları yansıtıyor.

İP/MK, Kürtçe anadilde eğitim talebinin demokratik niteliğini, haklılık ve meşruiyetini gizlemek için “Kürtçe eğitim kampanyasının “Batı devletlerinin güdümünde yürütülmeye çalışıldığını” iddia ediyor. Fakat gerçekte “Batı devletlerinin güdümünde olan” kim? İP’in dört elle sarıldığı burjuva Cumhuruyet NATO içerisinde yer almıyor mu? AB’nin Gümrük Birliği’ne üstelik tek yanlı teslim olmadı mı? Ya AB üyeliği için harcanan çabalar? IP/Aydınlık çevresinin toz kondurmadığı MGK, son toplantısında AB üyelik sürecinin hızlandırmasını kararlaştırmadı mı? Hem sahi Kürt ulusal sorunu, anadilde eğitim vb. gibi konularda İP kimin güdümünde? Sakın militarizmin ve ülkücü faşistlerin ve onların ağa babası ABD’nin güdümünde olmasın?

Batı devletlerinin güdümü ne kelime, İP/Aydınlık çevresinin ulusal ayrıcalıklarının gönüllü savunuculuğunu yaptığı Türk egemen sınıfları ve onların egemenlik aygıtı mevcut burjuva devlet emperyalizme göbekten bağlıdır. Faşist MGK diktatörlüğününün bağımsız olduğu iddiası İP çizgisinin dayandığı temeldir. Sol milliyetçilik, Kürt ulusunun ulusal demokratik taleplerine var gücüyle karşı çıkışını sözde ulusal bağımsızlıkçılıkla gerekçelendirmeye çalışırken, MGK diktatörlüğünün de bağımsız olduğunu iddia etmekte ve bu sözde bağımsızlığı savunmayı temel almaktadır. Bu, esasen İP/Aydınlık çizgisinin bütün tarihi boyunca değişmeyen içeriğidir. Dün, kötü ünlü “Üç Dünya Teorisi” ile bunu, “devletlerin bağımsızlık istediği” belirlemesiyle gerekçelendiriyordu. Şimdi ise düpedüz işbirlikçi tekelci burjuvazinin egemenlik aygıtı devletin bağımsız olduğu iddiasına dayandırılıyor.

Gerçekleri Çarpıtma Yeteneği

İP/MK kararları, “Kürt sorunu demokratik haklar açısından çözüldü” tesbitini yapıyor. “Türkiye’de Kürt sorunu, demokratik haklar açısından esas olarak fiilen çözülmüş bulunuyor. ‘Kürt gerçekliğinin’ kabulü; Kürtçe konuşma, yazma, öğrenme, yayın yapma; Kürt dilini, tarihini ve kültürünü araştırma gibi özgürlükler; uzun ve çetin demokratik mücadelelerden sonra, Partimizin önemli katkılarıyla artık esas olarak hayata geçmiştir.” Teoriyi, gerçekleri ve tarihi çarpıtmada İP’ini koparan MK, gerçeklerle alay edercesine, “öte yandan Kürt yurttaşlarımıza karşı eşitsiz uygulamalar ve çeşitli haksızlıklar, büyük ölçüde giderilmiştir ve Türk ve Kürt tekmil milletimizin birlik ve barış içerisinde ilerlemesinin koşullan özgürlükler açısından esas olarak sağlanmıştır” diyebilecek denli cüretkar. Uzağa gitmeye, sayısız gerçeklere başvurmaya gerek yok. Anadilde eğitim için dilekçe verenlere devletin reva gördüğü bunca zulüm orta yerdeyken bütün bunları, ancak ar damarı çatlamış burjuva milliyetçiler yazıp iddia edebilirler.

“Kürt sorunu” nedir milliyetçi baylar, kuş mu deve mi? “Kürt sorunu”nun ulusal bir sorun olduğunun gizlenmesi, emperyalistlerin, sömürgecilerin, sol milliyetçilerin ve Kürt reformistlerinin günümüzde birleştiği ortak nokta oluyor. Kürt ulusunun varlığı ve bütün diğer uluslarla eşit ulusal hakları kabul edilmeden “Kürt sorunu”nun çözüldüğünden bahsetmek bir yalan ve kandırmacadan, gerçeklerin caniyane biçimde ters yüz edilmesinden başka bir şey değildir. Ama gerçekler kapıdan kovsanız pencereden, oradan kovsanız bacadan girerler ve önünde sonunda kendilerini kabul ettirirler. Evet anayasal ve hukuki bir çerçeveye kavuşmamış olmakla birlikte “Kürt realitesi” dayatılmıştır. Bu “çetin demokratik mücadelelerden sonra” değil, Kürt Ulusal Devrimi’nin bir yan ürünü olarak daha 90’lı yılların başında belirmiştir. İP/Aydınlık çevresinin tarihi boyunca Kürt ulusal sorunundaki duruş, ulusal kurtuluş mücadelesinin seyrine göre dalgalanmış olmakla birlikte daima icazetlidir; ezen, egemen Türk ulusunun ayrıcalıklarının korunması ve savunulmasına kilitlenmiş sosyal şoven, şoven, milliyetçi bir çizgi olagelmiştir. “Demokratik haklar bakımından” sorunun esas olarak çözüldüğü kuşkusuz esaslı bir yalandır. Fakat İP’in “uzun ve çetin demokratik mücadelelere” “önemli katkıları”nın olduğu ise onun da ötesinde yalanın kuyruklusudur.

Bırakınız kendi kaderini tayin etme hakkını, Kürt ulusunun bütün ulusal demokratik hakları emperyalizm ve sömürgeciliğin işbirliği ile bastırılmaktadır. Hal böyle iken, “Türkiye’de Kürt sorunu, demokratik haklar açısından esas olarak fiilen çözüldü” iddiası, Kürt ulusal varlığının reddedilmesine ve konunun bireysel haklar sorununa indirgenmesine dayanmaktadır.

Kürt ulusal sorunu karşısında sosyal şoven, ama Kürt ulusal devriminin kimi kazanımlarını da “Partimizin önemli katkılarıyla” hayata geçtiğini söyleyecek kadar küstahlaşan Perinçek ve şürekası, Kürt sorununun ne olduğundan ısrarla kaçınırken anadil sorununda başvurduğu cambazlıkları burada da tekrarlamaktadır. Onlar, satır aralarında Kürt ulusal haklarını “yurttaşlık hakları” düzeyine indirgeyerek hem bir ulusun kendi kaderini özgürce belirleme hakkını elinden alıyor, hem de emperyalistlerin ve gerici bölge devletlerinin sömürge siyasetine, Kürdistan topraklarının ilhak edilmesine ve bu topraklar üzerinde yaşanan yağma ve vahşet rejimine onay veriyorlar. Yurttaşlık ya da bir başka biçimiyle vatandaşlık, tek ülke, tek ulus gerçeğine dayanmakta, uygulamalar ve haklar bu esas üzerinden anayasa ve yasalarla belirlenmektedir. İP MK’sının “Kürt yurttaşlarımız” kavramı özenle seçilmiş, ulusal inkarcılık ve asimilasyon politikasının inceltilmiş bir versiyonudur.

“Özgürlükler açısından” esasen bir sorunun kalmadığını ileri sürmek de faşist MGK diktatörlüğünün yalakalığından ve aklanmasından başka bir şey değildir.

İP/MK “tekmil milletimizin birlik ve barış içerisinde ilerlemesinin koşulları” özgürlükler “açısından” hallolmuştur derken, Türkler ve Kürtlerin bir tek ulus oluşturduğunu ya da Kürt ulusunun varlığını ve “Kürt sorunu”nun ulusal bir sorun olduğunu reddetmektedir. Böyle olduğu içindir ki, “birlik ve barış içerisinde ilerleme” Kürt ulusunun sömürgeci boyunduruğa vurulmasından başka bir anlama gelmiyor.

İP/MK kararlarının 2. maddesi bu defa “Kürt sorunu(nu), artık emperyalizme karşı birlik ve mücadele sorunu” biçiminde tanımlıyor. “Kazanılan özgürlükleri pekiştirecek tavır” ın bu olacağı ileri sürülüyor. Emperyalistler “ayrılıkçılığı” kışkırtabilirler. Tarih bunun sayısız örneklerine tanıklık eder. Fakat bugün emperyalistlerin ayrıkçılığı kışkırttığı, Türk sömürgeciliğinin ve yardakçılarının kocaman bir yalanıdır. Ayrılıkçılığı AB mi; ABD mi kışkırtıyor? Kürt ulusal devrimini faşist MGK diktatörlüğü tam da işte bu Batılı emperyelistlerin işbirliği ve desteği sayesinde bastırabilmiştir. Emperyalistler, Türkiye’de Kürtlerin varlığını ve sınırlı haklarını ulusal devrimin baskısı, dayatması altında kabul etmek zorunda kalmışlarıdır. Bunu bile sindiremeyen Türk milliyetçiliği, eğer olanaklı olsa, devrimin yenilgisi koşullarından yararlanarak emperyalistlere Türkiye’de “Kürt sorunu”nu olmadığını dayatmaya kalkışacaktır. Ama Newrozlarda ve diğer anlarda meydanlara dökülen milyonlar bunun önündeki aşılamaz engeldir.

Türk ve Kürt uluslarının emperyalizme karşı devrimci birliği sorunu her şeyden önce Kürt ulusunun, ulusal varlığının ve en başta devlet kurma hakkı olmak üzere ulusal demokratik haklarının eksiksiz tanınması sorunudur. Çünkü demokratik birlik ve keza demokratik barış asla ulusal boyunduruk ve köleliğin dayatılmasıyla sağlanamaz. Kürt ulusunun da diğer bütün onurlu uluslar gibi, kendine dayatılan sömürgeciliğe ve ulusal boyunduruğa başkaldırması, hakları için savaşması kaçınılmazdır. Köleleştirmeye dayandırılan her “barış” en fazlasından başkaldırılar ve savaşlar arasında mola dönemi olmaya mahkûmdur.

Milliyetçi bir görüş açısından ve ezen ulusun ulusal ayrıcalıklarının savunulması temelinde emperyalizme karşı birlik olanaklı değildir. Gerçekte sol milliyetçilik emperyalizme karşı halklarımızın birleşmesinin önündeki başlıca engellerden birisidir

Emperyalizme karşı “tekmil milletin birliği” Türk egemen sınıflarına karşı yalnızca Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin değil aynı zamanda proletarya ve emekçilerin kapitalist sömürüden kurtuluşları mücadelesinin de tatil edilmesine çağrıdır. Günümüz koşullarında işbirlikçi burjuvazi ve egemen sınıfları hedef almayan antiemperyalist mücadele sol milliyetçiliğin bir palavrasıdır. Antiemperyalist lafazanlık arkasında gizlenmeye ve korunmaya çalışılan kapitalist düzen ve burjuvazinin egemenliğidir.

İp İcadı Anadil Tanımı

İP/MK, ülkücü faşistlerin arayıp da bulamadıkları bir yeni “anadil” tanımı icad ediyor: “4. Anadil, herkesin en iyi bildiği ve toplum hayatının her alanında en iyi konumda olmasını sağlayan dildir.” Tanım böyle olunca “sorun” çözülüyor! Tanıma göre Kürtçe, Kürtlerin anadili değildir. Kürtlerin anadili de Türkçe’dir. Artık “Anadilde eğitim(in) kuşkusuz evrensel bir hak” ilan edilmesinin bir sakıncası kalmıyor! İP’in dil profesörleri güruhu öyle bir “anadil” tanımı yapıyorlar ki, tam evlere şenlik. İP’in tanımının, eski MHP bakanlarından Abdülhaluk Çay’ı bile kıskandıracağından kuşku duyamayız. Sol milliyetçi siyaset şaklabanı Perinçek ve taifesinin denklemi, “öyle bir anadil tanım geliştirelim ki, Kürtçe eğitim bir hak olarak ileri sürülemesin” hesabıyla kurduğu kabaca sırıtıyor.

Bu bakımdan ilk tanımın boşluklar yaratabileceği varsayıldığı için pekiştirici bir ikinci tanım daha yapılıyor:

“Anadilde eğitim, kuşkusuz evrensel bir haktır. Ancak anadil, bir insanın ırksal kökenindeki dil değil, en iyi bildiği ve toplum hayatının her alanında en iyi konumda olmasını sağlayan dildir.” Dil ve ırksal köken üzerine imal edilmiş sol milliyetçi palavralara buyrun! Dillerin gelişiminde ırksal kökenin rolü bilimsel bakımdan nedir? Sol milliyetçiler, ırkçı teoriler geliştirinceye dek bilim, dili, dilleri sosyal bir olgu olarak kabul ediyordu. Perinçekgiller öyle bir tanım geliştiriyorlar ki, Kürtçe anadilde eğitim talebi ırkçılık oluyor. Kürtler’e Türkçe’nin zorla dayatılması ise demokratik ve bilimsellik!

İP’in Türkçe’nin ayrıcalıklılığını savunmak üzere kurulmuş, bu nedenle de milliyetçi olmanın da ötesinde bir bakıma ırkçı anadil tanımını Kürtçe’nin aşağılanması izliyor. Bilgiç baylarımız, “Kürtçe’nin çeşitli lehçelerinin devlet okullarında öğretilmesinin, iş ve kamu hayatında bir karşılığı, uygulama kabiliyeti ve işlevi yoktur.”

“Bu nedenle bütün yurttaşlarımız gibi Kürt yurttaşlarımızın refahı, mutluluğu ve gelişmeleri de, her yurttaşın en iyi bildiği, ortak dilimiz Türkçe’yi daha iyi öğrenmelerine, daha iyi eğitilmelerine ve eşitliğin her alanda gerçekleştirilmesi için gerekli imkanların devletçe sağlanmasına bağlıdır” diyorlar.

Perinçek ve avanesi halklarımızı aptal yerine koyuyor. Bulgaristan ve ya Yunanistan’da Türk azınlıktan halklarımızın çocuklarının kendi doğal aile ortamlarında öğrendikleri anadilleri Türkçe değil de Yunanca ya da Bulgarca eğitim almalarının insani gelişimleri bakımından daha iyi ve gerekli olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Okul çağına kadar köyünde, kentinde, aile ve arkadaş ortamında Kürtçe konuşmuş yüz binlerce ve milyonlarca çocuğun zorla Türkçe eğitilmesi yalnızca zorbalık ve zulüm de değildir, bu aynı zamanda insani gelişimlerinin dumura uğratılması ve kişilik yapılarının parçalanması demektir. Batılı sömürgecilerin, beyez adamın sömürgelere uygarlık götürdüğü klasik tezi sol milliyetçiler tarafından aynen benimsenmekte ve tekrarlanmaktadır.

İP/MK, Kürt ulusunu o kadar çok düşünüyor ki, onları Kürtçe eğitim gibi zararlı bir talep ve uygulamadan korumaya ve kollamaya çalışıyor. Sol milliyetçiler Türk militarizminin geleneksel mantığından bir milim bile ileride değiller. Tutarlı eşitliğin, demokrasinin gereği olduğu ve bunun da dillerin eşitliğine denk düştüğü sol milliyetçilerimizi ilgilendirmez. Onlar bu türden durumlarda marksizmden, demokrasiden bi habermiş gibi, keza ülkücü faşistler ve sıradan gericiler gibi davranmayı bilerek ve isteyerek tercih etmektedirler. Demek ki, Kürt ulusal sorununda sol milliyetçiler demokrat bile değillerdir.

Belki de İP’in Kürtçe eğitim konusundaki “tezleri”nin onun kuracağı bir ”bağımsızlıkçı ve halkçı hükümetin görevleri” olduğuna özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Bir an için İP’in bir “bağımsızlıkçı ve halkçı hükümet” kurduğunu varsayınız!!? Kürtlerin anadilde eğitim talebinin MGK diktatörlüğünü aratacak biçimde yanıtlanacağından ve her şeyin “bağımsızlıkçılık ve halkçılık” ve hatta “devrimcilik” adına yapılacağından emin olabilirsiniz. Bu bakımdan İP’in Kürtçe eğitim için dilekçe veren öğrenciler ve velilerin karşılaştığı polis ve DGM terörüne en küçük bir itirazda bulunmaması oldukça anlamlıdır.

İP/MK gerekli yolları döşedikten sonra saadete geliyor:“6. Okullarda Kürtçe öğretim imkansız ve işlevsizdir.

“Ancak okullarda Kürtçe öğretim sisteminin getirilmesi, hem mümkün değildir, hem de Kürt yurttaşlarımızın gelişmesine hizmet etmez.”

İyi de baylar hiç değilse buna “Kürt yurttaşlarımız” karar versinler. Kendileri için neyin iyi neyin kötü olduğunu, keza neyin geliştirilip neyin geliştirmeyeceğini herhalde kendileri ayırt edebilir ve kararlaştırabilirler! Sömürgeci mantık bunu asla kabul edemez. Uygarlığın taşıyıcısı beyaz adamın ayrıcalığıdır; sömürgeler adına karar vermek ve yönetmek! Ülkücü faşistleri ve militaristleri kıskançlıktan çatlatacak gerekçeler sıralayan sol milliyetçiler, “Türkiye’de Kürtçe’nin herhangi bir lehçesiyle iş hayatına katılmak, kamu hizmetinden yararlanmak ve kamu görevi yapmak, bugün için de yarın için de mümkün ve mantıklı değildir” diyorlar. Görüldüğü gibi Kürtçe için tarih durmuştur ya da tarihin sonu gelmiş bulunuyor! Emperyalistler de aynı şeyleri sosyalizm için iddia ediyorlar; onlar sosyalizmin yenilgisinden; sol milliyetçiler ise Kürt ulusal devri- minin yenilgisinden güç alıyorlar.

Eğer itlerin duaları kabul edilseydi kuşkusuz gökten kemik yağardı. Ama öyle olmuyor işte, tarih kendi yolunu açarak ilerliyor. İP’in militarist efendileri daha 15 yıl önce Kürt yoktur, onlar dağlı Türklerdir diyor ve de Kürtçe diye bir dilin olmadığını bilimi iğdiş etmenin bütün yol ve yöntemlerini tüketerek kanıtlamak için her şeyi yapıyorlardı.

Okuyucunun da dikkatini çekmiş olmalı. İP’in dili, “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”ni hatırlatıyor insana. Orada mahalli kültürlerin kabul edileceği, ama kamu yaşamına girmelerine izin verilmeyeceği ilan ediliyordu. İP aynı şeyleri bildik militarist üslupla tekrarlamakla kalmıyor, Türkçe dışındaki dillerin kamusal alana girmesinin “mümkün” olamayacağını, yani izin verilmeyeceğini kuvvetle vurguluyor.

Ulusal sorunda tutarlı demokratlığın gereği nedir? Sol milliyetçiler Kürt ulusal sorununda "tutarlı"lık şurada kalsın demokrat bile değiller. Sol milliyetçi İP’nin Kürtçe anadilde eğitim talebi karşısındaki tavrı dolaysız biçimde Türk ulusunun ulusal ayrıcalıklarını savunan şoven duruşun teori ve pratiğidir.

Dillerin eşitliğinin savunulması, demokratlığın gerekleri arasındadır. Her bir dilin ne- kadar geliştiği konusunun dillerin eşitliği ile bir bağıntısı yoktur. Her kim ki, dillerin gelişme düzeyleri arasında yaptığı cahilane ya da bilimsel değerlendirmelerden hareketle ezen ulusun dili için var olan ayrıcalıkları savunuyorsa o, egemen ulusun burjuvazisinin demokrasiden nasiplenememiş bir uşağıdır.

Milliyetçilerin En Büyük Korkusu

İP/MK sonunda baklayı ağzından çıkartıyor:

“7. Okullarda Kürtçe öğretim, ancak ayrı devlet amacıyla açıklanabilir.

“Bu gerçekler ışığında, ‘okullarda Kürtçe öğretim’ talebi... Kürt yurttaşlarımızı kuruluşuna asli unsur olarak katıldıkları Türkiye Cumhuriyetinden ayırmaya ve emperyalizmin güdümünde ayn bir devlet kurmaya yöneltmekten başka bir anlam taşımaz.”

“Kürtler dahil bütün Türkiye halkına, milli boğazlaşmalar, emperyalizme esaret, ortaçağ karanlığı, felaket ve acıdan başka hiçbir şey getirmeyecek olan böyle bir faaliyete karşı sımsıkı kenetlenmek ve Türkiye’mizin birliğini savunmak; her yurttaşımızın görevi ve sorumluluğudur.”

Sol milliyetçilik Kürt ulusu için ya “emperyalizmin güdümü” ya da sömürgeci boyunduruk, bu iki kölelik yolu dışında başka hiçbir seçenek tanımıyor. Bu durumda Kürtçe öğretim sol milliyetçiliğe felaketlerin en büyüğü olarak görünüyor. Çünkü onlara göre, Kürtçe’nin özgürleşmesi ve diğer dillerle eşit haklara kavuşması Kürt ulusal devletine giden yolun döşenmesi ve Türk sömürgeciliğinin sonu demek oluyor. İşledikleri suçların bilincinde oldukları için Kürt ulusuna güvenmiyorlar. Bu durum onların milliyetçi saldırganlığını, gericiliğini koyulaştırıyor.

Bütün bu milliyetçi gevezelikler, aynı zamanda Türkiye’nin “bağımsız” olduğu iddiasına dayanıyor. Sol milliyetçiler bir yandan Kürt ulusuna Türk sömürgeciliğini kabullendirmeye, diğer yandan da Türk işçi ve emekçilerini Türkiye’nin “bağımsız” olduğu yalanına inandırarak işbirlikçi kapitalist düzeni benimsetmeye çalışıyorlar. Fakat onlar böylelikle anti-emperyalist palavralarının ötesinde esasen mevcut emperyalist düzeni de kabulleniyorlar. Bağımsızlıkçılıkları da, halkçılıkları da mevcut dünya ve Türkiye düzeninin savunulmasından ibarettir.

Peki neden Türk ulusu ve diğer uluslar bağımsız olabiliyorlar da bu yol Kürt ulusu için kapalı olsun? Türk burjuvazisinin temsilcilerine ulusal ayrıcalıkları bir tanrısal yazgı görünüyor. Sınıfsal çıkarları düşünüşlerinin sınırlarını çiziyor; ötesini göremiyorlar ve görmek de istemiyorlar.

Bağımsız Kürt ulusal devleti talebinin ulusal boğazlaşmalara yol açacağını sol milliyetçiler nereden biliyorlar? Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorlar? Bırakınız ülkücü faşist, militarist vb. Türk milliyetçilerini, sol milliyetçiler bile Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kabule yanaşmıyorlar. Böyle olduğu içindir ki, ayrı Kürt devleti talebi ulusal boğazlaşmalara yol açar derken aslında Kürt ulusunu ve bütün ilerici, yurtsever, devrimci ve komünist güçleri ulusal boğazlaşmalarla tehdit ediyorlar. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Amerikan yalakası Demirel, Roma sürecinde Kürt ulusunu ve bütün dünyayı “etnik temizlikle” tehdit ederek aynı şeyi yapmıştı.

Yeni Bir Cumhuriyet İçin

Sol milliyetçiliğin çizdiği korku ve felaket seneryolarına karşın, Türk ve Kürt halkının, bölgemiz halklarıyla enternasyonal devrimci işbirliğine dayanarak emperyalizmi ve işbirlikçisi sömürgeciliği yere serecek birleşik devrim seçeneği vardır. Marksist leninist komünistlerin Balkan, Kafkas/Hazar ve Ortadoğu halklarıyla demokratik ya da sosyalist federasyonlar öngören programları Türkiye’de Kürt ulusal sorununa halkçı-devrimci çözümü devrimci proletaryanın görüş açısından formüle etmektedir:

“12- Kürt ulusuna uygulanan asimlasyon ve sömürgeci faşist terör siyasetine ve kirli savaşa son verilecek, Kürt ulusunun kendi devletini kurma hakkını kullanmasının ve bu amaçla ajitasyon, propaganda ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılacak, Kürt ulusunun birleşme hakkı tanınacak ve savunulacaktır.

13- Kürtlerle Türkler arasında, her alanda tam hak eşitliği sağlanacak, tüm dil ve kültürler üzerindeki baskılara son verilecek, Türk milliyetçiliğine karşı sistemli bir savaşım sürdürülecek, Kürt ve Türk halklarının; Laz, Çingene, Ab- haz, Gürcü, Çeçen, Arap, Ermeni, Rum ve diğer ulusal toplulukların tam hak eşitliği temelinde özgür iradeleriyle ayrılma hakkının korunduğu İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetler Birliği’nde birlikte yaşaması için çaba harcanacaktır.”

“İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetler Birliği”, Türk ve Kürt proletaryasının devrimci önderliği altında emperyalizmi, sömürgeciliği ve işbirlikçi kapitalizmi yere serecek birleşik devrimizin eseri olacak bu yeni bir cumhuriyete uzanan yolda marksist leninist komünistler, her şart altında Türk ulusunun ayrıcalıklarını teşhir ve protesto edecekler, Kürt ulusunun bütün ulusal demokratik talepleri için mücadele ederek Türk ve Kürt proletaryasının devrimci sınıf birliğini inşa etmek için çalışacaklardır.”

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi