Vladimir İlyiç Lenin (II)

Bolşevik Partinin Örgütleyicisi Olarak Lenin

Yukarıda da kısmen belirttiğimiz iki olguyu; gelişme şartlarını göz önünde tutalım:

Kapitalist üretim biçimi en erken olarak bazı Avrupa ülkelerinde (İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya) gelişmişti. Bu gelişmenin sonucu olarak bu ülkelerde oluşan işçi sınıfı da giderek bilinçli sınıfsal örgütlenmesini kurmaya başlamış ve bu örgütlenmelerle burjuvaziye, kapitalist sınıfa karşı mücadelesini yükseltmişti. Bu ülkelerde legal işçi dernekleri ve sendikalar kurma şartları vardı. Bu türden örgütlenmeler güçlü işçi partilerinin doğmasına çıkış noktasını oluşturuyorlardı. Bu partiler; süreç içinde reformist ve revizyonist önderler eliyle legalizmin batağına düşürülmüş, legal mücadelenin ötesinde mücadele anlayışına yabancılaşmışlardı. Aynı şekilde işçi sınıfının mücadelesi reformlar uğruna mücadele, sendikal ve parlamentarist mücadele formuna indirgenmişti. Daha açıkçası; 19. yüzyılın sonundan itibaren II. Enternasyonal içinde baş gösteren revizyonizm, bu partileri tamamıyla burjuvazinin kuyruğuna takmayı, işçi sınıfını burjuvazinin yedek gücü haline getirmeyi amaçlıyordu ve önemli ölçüde de bu yola sokulmuşlardı.

Rusya'da ise tamamen başka olan şartlar hakimdi. Çar rejimi, kendine karşı olan her türlü muhalefeti çok vahşi bir şekilde bastırır- yor, karşıtlarına adeta göz açtırmıyordu. Çar mutlakıyetinin, o korkunç baskısı altında Batı Avrupa'daki gibi işçi partisi kurmak tabii ki bir hayaldi. Ama nesnel koşulların ağırlığı, mücadele edilmeyeceği, Rusya'da da devrimci bir partinin kurulmayacağı anlamına gelmiyordu.

Devrimci bir partinin kurulmasında sorun, sadece Çarlık mutlakıyetçiliği de değildi. Çarlığın baskısı en fazlasıyla partinin şekillenmesini etkileyebilirdi. Bundan daha da önemli olan, devrimci partinin kurulmasında o dönem Rusya'da etkin olan oportünizme (ekonomistler) karşı mücadeleydi. Partide, marksizme yabancı hiçbir şey; hiçbir düşünce akımı yer almamalıydı, hareket ve düşüncede birlik; irade esas alınmalıydı. Bunun için her şeyden önce tecrübeli ve yetenekli kadrolar, devrimciler örgütlenmeliydiler. Profesyonel devrimcilerden oluşan illegal bir çekirdek yaratılmalıydı.(Lenin'in parti konusundaki anlayışını yukarıda ele aldığımız için burada aynı şeyleri bir daha tekrarlamak istemiyoruz). Böyle bir partinin, yeni tipten marksist partinin yaratıcısı, örgütleyicisi Lenin'den başkası değildi. Lenin için, ölümünden dolayı yazdığı makalede; ("Büyük Proleter Önder") A. Martinov; "Bu adam beni her şeyden önce devrimci cüretkarlığıyla şaşırtıyordu" diyor. (Bkz. Komünist Enternasyonal; sayı 31-32, s. 23, 1924)

Şaşkınlığa düşen sadece Martinov değildi. Hem Rusya'da, hem de enternasyonal alanda, alışa gelmiş ve tamamen kokuşmuş, yozlaşmış örgütlenme anlayışının ötesinde bir örgütlenme anlayışını görmeyen veya görmek istemeyen bütün partiler ve önderleri de Lenin'in bu alandaki cüretkarlığından dolayı şaşkınlığa düşmüşlerdi. Lenin, marksist, yeni tipten partinin örgütlenmesi konusunda alışılagelmişi düşünmeksizin tarihin çöplüğüne atıyor, emperyalist çağda devrim için mücadele eden proletaryanın partisinin nasıl kurulacağını açıklıyordu. O, yeni örgütlenme anlayışı uğruna, bütün dünyada işçi partilerini karşısına almaktan da çekinmiyordu. Lenin, böylesi çetin mücadele sonucunda yeni tipte partinin, Bolşevik partinin esas örgütleyicisi olmuştu. O, duvar örer gibi, bina yapar gibi, Bolşevik partisini örgütsel olarak inşa etmiş ve nihayetinde Ekim devriminin, proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmin inşasının belirleyici aracı yapmıştı.

Bolşevik Partinin Önderi Olarak Lenin

Her önder aynı zamanda örgütleyicidir diye bir kural yoktur. Bir kısım önderler, örgütleyicilik dışında, başka yeteneklerinden dolayı önder olabilirler. Ama bu Lenin için geçerli değil. Lenin, salt örgütleyici özelliğinden dolayı Rus proletaryasının ve dünya proletaryasının önderi değildi. Lenin'in örgütleyiciliği, onun büyüklüğünün sadece bir yanıdır. O, aynı zamanda ender bir önderdi ve onun önderliğini, siyasi faaliyetinin içeriği belirliyordu. Yine bir karşılaştırma yapalım.

Batı Avrupa'da burjuva devrimler, feodal sisteme karşı mücadele içinde, yeni doğan burjuvazi tarafından yönlendirilmişti. Örneğin Fransa'daki burjuva devrim. Bu devrimler genellikle, kapitalizmin manifaktür aşamasında gerçekleştirilmişlerdi. Bu tarihi süreçte proletarya sayıca oldukça güçsüzdü, bunun ötesinde sınıf bilincinden yoksundu. Bundan dolayı bu ülkelerde burjuvazinin feodalizme karşı iktidar mücadelesinde işçi sınıfı belirleyici bir rol oynamamıştı. Bunun ötesinde burjuvazinin kendisi de feodalizme karşı mücadelesinde ilerici rol oynamış, tarihi olarak henüz devrimci barutunu bitirmemişti.

Birçok ülkede ise burjuva devrimler gecikmeli olarak gündeme geliyordu. Yani burjuvazinin tarihi ilerici misyonunu yitirdiği, kapitalizmin emperyalizm aşamasına girdiği dönemde Rusya bu ülkelerden birisiydi. Emperyalist çağ Rusya'sında kapitalizm hakimdi, ama serflik düzeni yıkılmamıştı, burjuvazi devrimci barutunu yitirmişti, işçi sınıfı sayıca da çoğalmış, Çarlık mutlakiyetine karşı bir bütün olarak mücadelede devrimci bir potansiyel taşımaktaydı.

Rus proletaryası birçok mücadeleden geçerek nispeten deneyim kazanmış ve devrimci partisine sahipti.

Bu koşullarda Rusya'da burjuvazi, gelişen devrimci mücadeleye karşı feodalleri müttefik olarak görürken, proletarya da köylülüğü müttefik olarak görmekteydi. Rusya, çok kaba hatlarıyla belirtiğimiz bu koşullarda 1905-1907 burjuva demokratik devrimini yaşar.

Devrimin önderliği konusunda Menşeviklerle Bolşevikler arasında çıkan tartışmada Lenin'in siyasi dahiliğini görmekteyiz: Menşeviklere göre Rus devrimi, burjuva devrimi olduğu için ve burjuva devrimlere de burjuvazi önderlik ettiği için, bu devrimde önderlik Rus burjuvazisinindir, proletaryanın devrimde önderliği, hegemonyası söz konusu değildir.

Bu anlayışa şiddetle karşı çıkan Lenin, Menşeviklerin burjuvaziye teslimiyetlerini, proletaryaya ihanetlerini teşhir eder. Lenin için esas olan, 1905-1907 Rus burjuva demokratik devriminde önderliğin proletaryada olduğu, burjuvazinin ihanetçi olduğu, mücadelenin işçi-köylü ittifakı temelinde, burjuvazi tarafsızlaştırılarak (liberal burjuvazi) çarlık rejimine karşı sürdürülmesi gerektiği ve kurulacak iktidarın siyasi formunun proletaryanın önderliği ve hegemonyasında "işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü" olacağı gerçeğidir. "İki Taktik" Lenin'in bu olguyu açıklayan en önemli eseridir. 1905-1907 deviminden 1917 Şubat devrimine kadar olan dönemde Bolşevik parti, Lenin'in bu taktik anlayışından bir milim sapmamıştır.

Rusya'da 1917 Şubat devrimi olur. Burjuvazi iktidara gelir. Lenin'in deyimiyle Rusya siyasi olarak dünyanın en özgür ülkesidir. Ülke çifte hakimiyet; geçici hükümet, sovyetler formunda örgütlenmeler sürecinden geçer ve gelişmelerin yönünü, içeriğini göremeyen bazı Bolşevikler hala 1905-1907 burjuva demokratik devrimindeki taktik anlayışı terk edemezler. Oysa Rusya'da sınıf mücadelesi, 1905-1907 döneminin burjuva demokratik devrim anlayışını aşmıştır. Rus proletaryası birçok mücadeleden geçerek nispeten deneyim kazanmıştır ve devrimci partisine sahiptir.

Lenin sürecin gerisinde kalan Kamanev ve Zinovyev gibileri karşısında Bolşeviklerin eski görüşlerine sarılmanın, genel formülasyonlar tekrarlamanın marksizmin devrimci ruhunu öldürmek olduğunu, ancak somut durumun somut tahlilinden hareketle Bolşevik partinin gelişen devrimci sürece müdahale edebileceğini, işçi sınıfı ve köylülüğü mevcut -küçük burjuvaziyi de kuyruğuna takan- burjuva karşı devrimci iktidara karşı örgütleyebileceğini açıklıyordu.

Bolşevik parti, bütün bu süreçlerden Lenin önderliğinde geçer. Lenin, partiyi; işçi sınıfını ve bütün müttefiklerini adım adım, taktiklerin 24 saatte değiştiği bir süreçten geçirerek büyük Ekim devrimine hazırlar. Ekim devrimi gerçekleşmiş, proletarya siyasi iktidarı eline geçirmiş, proletarya diktatörlüğü kurulmuştur. Ama mücadele bitmemiş, başka formlarda daha şiddetli bir şekilde devam etmektedir: Sabotajlar, iç savaş, emperyalist kuşatma, yıkılmış ekonomiyi yeniden inşa etme; proletaryanın köylülükle olan ittifakını sağlamlaştırma vs. vs. Bütün bu mücadelelerin başında Lenin'i görmekteyiz. Onun tartışmasız fiili önderliği, ancak ölümüyle (24 Ocak 1924) son bulmuştur.

Stalin, 23 Nisan 1920'de "Pravda"nın 86. sayısında yayınlanan bir makalesini ("Rusya Komünist Partisinin Önderi ve Örgütleyicisi Olarak Lenin”) şu sözlerle bitirir:

"Günümüzde, proleter devrim zamanında, partinin her şiarının ve (her) bir önderin her cümlesinin pratik tarafından denendiği (günümüzde) proletarya, önderlerinden özel taleplerde bulunmaktadır. Tarih, fırtına döneminde önderleri, pratiğin adamlarını, fedakar ve cesaretli, ama teoride zayıf proleter önderleri tanımaktadır. Kitleler, böylesi önderlerin adını hemen unutmazlar. Örneğin Almanya'da Lassalle, Fransa'da Blanqui bunlardandır. Ama kendi bütünlüğü içinde hareket, sadece hatıralarla yaşayamaz; onun açık hedefe (program) ve sağlam bir çizgiye (taktik) ihtiyacı vardır. Başka türden önderler de vardır; barış zamanının önderleri; teoride güçlü, ama pratik faaliyet ve örgütlenme sorunlarında zayıf. Böylesi önderler, sadece proletaryanın üst tabakasında popülerdirler, o da ancak belli bir zamana kadar. Devrimci bir dönem başladığında, önderlerden devrimci pratik şiarlar talep edildiğinden dolayı teorisyenler arenadan çekilirler, yeni adamlara (önderlere, çn.) yer verirler. Örneğin Rusya'da Plehanov, Almanya'da Kautsky böylesi önderlerdi.

Proleter devrimin önderi olarak kalabilmek için, insanın teorik gücü, proleter hareketin pratik örgütsel tecrübesi ile kendi içinde birleştirmesi gerekir. P. Akselrod marksistken Lenin üzerine (şöyle) yazıyordu: Lenin, 'İyi bir pratikçinin tecrübesini... teorik yetişmişliği ve geniş siyasi görüş açısıyla kendi içinde birleştiriyor'. Bay Akselrod'un, 'uygarlaşmış' kapitalizmin ideoloğunun şimdi Lenin üzerine ne yazacağını tahmin etmek zor değildir. Ama Lenin'i en yakından tanıyan ve meseleye objektif yaklaşabilen bizler, Lenin'in bu eski özelliğini tamamen koruduğundan şüphe etmiyoruz. Diğer şeylerin yanısıra, Lenin'in ve tam da onun, bugün dünyanın en güçlü, en çelikleşmiş proleter partisinin önderi olduğu gerçeğinin açıklanması burada aranmalıdır." (Stalin, C. 4, s. 278-279)

Dünya Proletaryasının Örgütleyicisi ve Önderi Olarak Lenin

Lenin'in Rusya proletaryasının, Bolşevik partinin ve Rusya devriminin örgütleyicisi ve siyasi önderi olduğunu söylemekle onun gerçek örgütleyici ve önder oluşunu yarı anlatmış, eksik anlatmış oluruz. Lenin, devrimci proletaryanın sadece Rusya çapında değil, dünya çapında örgütleyicisi ve siyasi önderidir.

Lenin'in Rusya koşullarındaki, Rus devriminin sorunları üzerine mücadelesi, esas itibariyle enternasyonal alandaki gelişmelerden ayrı olarak ele alınamaz. Örneğin "ekonomizme" karşı mücadelesi II. Enternasyonal'den kaynaklanan revizyonizme karşı mücadele değil miydi?

Bolşevik partinin Rusya'da siyasi etkenliğinin artmasına paralel olarak Lenin'in enternasyonal alandaki mücadelesi de etkili olmaya başlamıştır. Özellikle 1905-1907 devriminden sonraki dönemde Lenin'in uluslararası işçi hareketi içindeki mücadelesi, her türden oportünistin korkulu rüyası olmuştur.

Lenin'in uluslararası alandaki şu veya bu konu üzerine görüş beyanını değil de, proletaryanın enternasyonal birliğini sağlamak için yürüttüğü mücadeleyi ele alalım.

Uluslararası proletaryanın enternasyonalist birliğini yeniden sağlamak, II. Enternasyonal oportünizmini ideolojik ve örgütsel olarak çökertmek için atılan ilk adım olarak Zimmerwald ve Kienthal konferanslarını görebiliriz. Lenin, bu konferanslarda hangi mesajı veriyordu? Onun verdiği mesaj şuydu: II. Enternasyonal nezdinde uluslararası işçi hareketi çökmüştür; bu kuruluş proletaryanın bayrağını, marksizmi çamura bulaştırmış, bataklığa gömmüştür; bu konferanslarda bir araya gelen bir avuç komünistin, devrimcinin görevi, uluslararası işçi hareketi olgusuna sarsılmaz inancı devam ettirerek, bu hareketi oportünizm pisliğinden, çamurundan temizlemektir. Bu, temizlik yeni bir enternasyonalin; III Enternasyonalin kurulmasından başka bir şey değildir. O, Enternasyonallerin anlamını değerlendirirken şöyle diyordu:

"I. Enternasyonal, sosyalizm uğruna proleter enternasyonalist mücadele için temeli attı.

II. Enternasyonal, bir dizi ülkelerin kitleleri arasında hareketin en geniş yaygınlaşması için zemini hazırlama dönemiydi.

Komünist Enternasyonal, II. Enternasyonalin çalışmasının meyvelerini devraldı, onun oportünist, sosyal-şovenist, burjuva ve küçük burjuva sapmalarını kesip attı ve proletarya diktatörlüğünün gerçekleştirilmesine başladı.

Dünya devrimci hareketini, proletaryanın hareketini, kapitalist boyunduruğu yıkma amacıyla yönlendiren partilerin enternasyonal birliği, şimdi, ayakları altında duyulmamış (derecede) sağlam bir tabana sahiptir.

Komünist Enternasyonalin dünya çapındaki tarihi anlamı, Marks'ın işçi hareketinin ve kapitalist gelişmenin yüzyıllık hülasasını içeren o büyük şiarını; ifadesini 'proletarya diktatörlüğü'nde bulan o şiarını yaşamda gerçekleştirmeye başlamasından ibarettir.

Bu dahi öngörü, bu dahi teori gerçek olmaktadır." (Lenin; K. Enternasyonal’in Tarihteki Yeri", K. 1, sayı 31-32, s. 120, 1924)

İşte Lenin bu gerçekliğin örgütleyicisi ve önderidir.

Lenin önderliğinde "solcu'iar Zimmerwald Konferansı'nda (5-8 Eylül 1915) ve Kienthal Konferansı'nda (24-30 Nisan 1916) yapmaları gerekeni yapmışlardı. Lenin'in de imzasını taşıyan ve Zimmerwald oluşumunu tasfiye eden bir belgede III. Enternasyonal'e giden yol şöyle karakterize ediliyor:

"III. Enternasyonal ile Zimmerwald ve Kienthal konferansları arasındaki bağı vurgulamak için Zimmerwald Konferansı'nın eski iştikakçıları şu açıklamayı yapıyorlar.

Zimmerwald ve Kienthal konferansları, proletaryanın şu veya bu formda emperyalist katliama karşı protestoya hazır olan bütün o unsurlarını birleştirmenin önemli olduğu dönemde bir anlam taşıyorlardı. Ama Zimmerwald birliğine tamamen kararlı komünist unsurlar ile birlikte 'merkez'in unsurları da, yalpalayan ve partisiz unsurlar da gitmişlerdi. Bern Konferansı'nın gösterdiği gibi, merkezin bu unsurları şimdi, devrimci proletaryaya karşı mücadele için sosyal yurtseverlerle birleşiyorlar ve bu suretle Zimmerwald bayrağını gericiliğin çıkarı için kullanıyorlar.

Bunların olduğu dönemde, bir dizi ülkede komünist akım güçlendi ve sosyal devrimin gelişmesini engelleyen merkezin unsurları ile mücadele, devrimci proletaryanın en acil görevlerinden birisi oldu.

Zimmerwald birliği ömrünü doldurdu. Zimmerwald birliğinde gerçekten devrimci olan her şey Komünist Enternasyonal'e geçmektedir.

Zimmerwald'ın aşağıya imzasını atan iştirakçileri, Zimmerwald örgütünü tasfiye edilmiş olarak görüyorlar ve Zimmerwald Konferansı Bürosu'ndan bütün dokümanlarını III. Enternasyonal'in Yürütme Komitesi'ne teslim etmesini rica ediyorlar." (Jules-Humbert-Araz; "Der Krieg und dier Intenationale, Die Konferenzen von Zimmerwald und Kienthal", 1964, Wiem, Köln, Stutgart, Zurich, s. 247-248)

Komünist Enternasyonal'in kuruluş kongresi için davetiyeyi başta Rus Komünist Partisi olmak üzere 8 parti imzalar. (Bkz. K. Internationale sayı, 31-32, s. 126, 1924)

Komünist Enternasyonal resmi olarak Mart 1919'da kurulmasına rağmen, onun fiili kuruluşu daha önce gerçekleşmiştir. Bu konuda Lenin şöyle der:

"III. Enternasyonal fiilen 1918 yılında, oportünizme ve sosyal şovenizme karşı uzun yıllar süren mücadele sürecinin, özellikle savaş döneminde bir dizi ülkede komünist partilerin kurulmasına götürdüğü (zamanda) kurulmuştu. Resmi olarak III. Enternasyonal, ilk kongresinde Mart 1919'da Moskova'da kuruldu." (Lenin; "Die Komünist Internationale, Ihr Platz in der Geschichte", K. 1, sayı 31-32, s. 120, 1924)

Toplam 52 delegeyle Komünist Enternasyonal'i Mart 1919'da kuran 35 örgüt arasında Türkiye Komünist Partisi de, henüz kurulmamış olmasına rağmen Mustafa Suphi tarafından temsil ediliyordu.

Lenin'in uluslararası komünist hareketin oluşumuna ve gelişmesine verdiği önemi, onun birçok yazısında buluruz. Bunların arasında onun, "Sol Radikalizm; Komünizmde Çocukluk Hastalığı" eseri ayrı bir özelliğe sahiptir. Hain Zinovyev'in "Bütün İşçi Sınıfının İncili" diye lafta göklere çıkarttığı, ama bir türlü de içeriğini açıklayamadığı (aksi takdirde Lenin'i gerçekten kavramış olurdu!) Lenin'i bu yapıtında, dünya proletaryasının örgütleyicisi ve siyasi önderi olarak bütün boyutlarıyla görüyoruz. Bu boyutları göstermek için bu kitaptan kısaca bahsedelim:

Komünist Enternasyonal Lenin'in inisiyatifi üzerine Mart 1919'da "resmen" kurulmuştu. Enternasyonal'in kurulduğu dönemde Bolşevik partinin dışında altı Avrupa ülkesinde komünist partiler kurulmuştu. Bunun ötesinde bir dizi başka ülkelerde de "sol" sosyalist veya komünist gruplar vardı. Yukarıda da çok dar olarak belirttiğimiz gibi Lenin, Ekim devriminden önce işçi sınıfının enternasyonal devrimci birliğini sağlamak ve II. Enternasyonal oportünizminden ideolojik ve örgütsel tam kopuşu gerçekleştirmek için çok inatçı bir mücadele vermişti. Ekim devrimi, bu ayrışmayı kolaylaştıran, oportünizmi bütün yönleriyle teşhir eden bir gerçeklik olarak, işçi hareketinin enternasyonal devrimci birliğinin sağlanmasında kolaylaştırıcı bir faktör olmuştu. Ekim devriminden sonraki dönemde yeni devrimci bir Enternasyonal'in kurulmasının hem nesnel ortamı vardı, hem de enternasyonal alanda bu yönde önü alınmaz bir istek vardı.

Komünist Enternasyonal'in kuruluş kongresinde tek soru tartışmaların merkezini oluşturuyordu: Burjuva demokrasisi-sosyalist demokrasi; burjuva siyasi iktidar-proleter siyasi iktidar. Ama kuruluş kongresinden önce, sadece devrimci işçi hareketinin ideolojik ve örgütsel birliğinin temel sorunları ele alınabildi. İdeolojik derinleşme ve doğru strateji ve taktiğin geliştirilip derinleştirilmesi; bu esas çalışma sonraki döneme bırakıldı. Bu, kaçınılmaz bir zorunluluğun sonucuydu: Çünkü, devrimci düşüncelere sahip olmalarına rağmen, hala sağ ve 'sol' oportünist eğilimler taşıyanlar, Enternasyonal'e büyük ilgi gösteriyorlardı. Aynı zamanda kitlelerin baskısından ve tepkisinden dolayı zor durumda kalan II. Enternasyonal'in bir kısım oportünist önderleri de Enternasyonal'e ilgi duyuyorlardı. Her halükarda Enternasyonal (Komintern), dünya proletaryasının örgütlenmesi olarak yegane çekim noktasıydı. Durumu gören Lenin, genç, yeni kurulan komünist örgütleri II. Enternasyonal'in; onun partilerinin etkisi altında kalmalarını engellemek için açık-seçik ideolojik ve örgütsel sınırların çekilmesi, zenginleştirilip somutlaştırılması gerekliliği üzerinde duruyordu. Bu görevlerin çözümü komünist Enternasyonal'in II. Kongresi'ne kalmıştı.

II. Kongre'ye gelindiğinde Komintern'in çok büyüdüğünü görüyoruz. Bu kongreye 41 ülkeden 67 örgüt ve 217 delege katılmıştı. Öyle ki birçok sosyal demokrat örgüt de Komünist Enternasyonal'e yönelmişti. (Buna "Almanya Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi" bir örnektir.) Bu gelişmeyi gören Lenin şu uyarıyı yapıyordu:

"Ola ki, komünist Enternasyonal, II. Enternasyonalin ideolojisinden tam olarak kurtulamamış kaypak ve yarı niyetli gruplar tarafından ruhsuzlaştırılma tehlikesine maruz kalabilir.

Ayrıca, çoğunluğu komünizm noktasında olan belli büyük partilerde (İtalya, İsveç), proleter devrimi aktif olarak sabote etmeye başlamak ve böylece burjuvaziye ve II. Enternasyonal'e yardım etmek için yeniden başkaldırma fırsatını kollayan güçlü bir reformist ve sosyal pasifist kanat hala vardır." (Lenin; Bedingungen für die Autnahme in die Komünistische Internationale", C. 31, s. 194)

Lenin, bu kitabının, Komintern'in II. Kongresi'nden önce çeşitli lisanlarda (Almanca, Fransızca, İngilizce) yayınlanması için çaba harcar. (Bkz. Petrogradlı yoldaşlarına 23 Mayıs 1920 tarihli talimatı) ve kitap söz konusu kongreden önce, Haziran 1920'de yayımlanır.

Lenin'in bu eseri, Komünist Enternasyonal'in bu kongresindeki tartışmalara yön verdi, hedef gösterdi, oluşmakta ve de giderek oturaklaşmakta olan uluslararası komünist hareket, ileri bir adım atabilmiş; teorik temellerini, siyasi strateji ve taktiğini atarak seksiyonlarının örgütsel yapısını sağlamlaştırabilmişse, bunu her şeyden önce Lenin'in bu eserine borçludur.

Lenin'in düşünceleri bu kongrede alınan önemli kararlara damga vurmuştur. Örneğin, "Proleter Devrimde Komünist Partinin Rolü Üzerine İlkeler", "Komünist Enternasyonal'in Tüzüğü", "Komünist Enternasyonale Kabulün Şartları Üzerine İlkeler".

Lenin'in her bir yazısı, o dönemde doğan bir zorunluluğun ifadesidir. Peki o, bu kitabını yazdığı dönemde mücadelenin şartları nasıldı? Nasıl bir durum, nasıl bir gelişme söz konusuydu? İki olgu belirleyiciydi, gelişmelere damga vuruyorlardı: a) Sosyalist Ekim Devrimi'nin zaferi; b) Emperyalist devletlerin, I. Dünya Savaşı'nın neden olduğu kriz içinde olmaları. Esasen bu iki neden, uluslararası planda devrimci bir dalganın kabarmasına neden olmuştu. Reformizmin, oportünizmin etkisinde kalan geniş işçi kesimleri de Komintern'e yöneliyorlardı. Bütün dünya; dünya işçi sınıfı ve emekçileri genç sovyet devletinin, saldırgan emperyalist devletlere karşı mücadelesini takip ediyorlar, onunla dayanışma içinde olduklarını açıklıyorlar; ona yardım ediyorlardı. Lenin önderliğinde Bolşevik parti, zaferleriyle enternasyonal işçi hareketini, kurulu ve kurulmakta olan partileri büyülüyordu. Onlara şevk, güç veriyor, ilham kaynağı oluyordu. Ama Komintern'e yönelen bu partilerin hepsi, teorik, stratejik, taktiksel ve örgütsel alanda açık-seçik bir şekilde marksist temele sahip değillerdi, tutarlı, mücadeleci partiler değillerdi. Lenin, bu partilerin ve bir bütün olarak Komünist Enternasyonal'in Bolşevik partisi gibi ideolojik, stratejik-taktiksel, örgütsel alanda çelikleşmesini marksizme yabancı her türlü düşünceden arınmış olmasını sağlamayı amaçlıyordu. İşte "'Sol' Komünizm..." buna hizmet eden bir eserdi.

Dünya proletaryasının teorisyeni ve siyasi önderi olarak Lenin'in büyüklüğü sadece tespitleriyle açıklanamaz. Hayır, Lenin'in büyüklüğü, tarihi gelişme eğilimlerini önceden görebilmesi, kavrayabilmesi ve ona göre hazırlanması ve hazırlamasıdır. İşte "'Sol' Komünizm" Lenin'in bu büyüklüğünü tam anlamıyla yansıtan bir eserdir.

Lenin'in bu eserinde 'sol'lara, 'sol doktrinizme' karşı yıkıcı bir eleştiriyi görüyoruz. Bu 'sol'lar, Komünist Enternasyonal'e sekter, maceracı bir yön vermeye çalışıyorlardı. Bunlara göre, Bolşeviklerin tecrübeleri evrensel değildi, çünkü Batı Avrupa'nın şartlarıyla o zamanki Rusya'nın şartları aynı değildi. Batı Avrupa'da önder, parti, sınıf ve kitle ilişkileri Rusya'dakinden temelden farklıdır vs. vs. Bu anlayışlara önderlik edenlerin başında Anton Pannekoek ve Herman Garter geliyorlardı.

Lenin, Rus deneylerinin enternasyonal anlamı olduğunu belirterek, komünist partilerine şu çağrıda bulunur:

"Açıklık getirmek için, amacı, bolşevizmin tarihinde ve bugünkü taktiğinde genel olarak uygulanabilir, genel olarak geçerli ne varsa onu, Batı Avrupa'ya uygulamak olan bu yazının genel planına uygun olarak burada bizim kendi deneyimlerimizden başlamak istiyorum" (Lenin, "Sol Komünizm.", C. 3, s. 32)

Lenin, bu yazısında, komünist partinin, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinde önder güç olduğunu vurgularken, partilere, kitlelerle olan bağlarını güçlendirmelerini, proleter, yarı proleter kitlelerin olduğu bütün örgütlerde; en gerici örgütlerde de siyasi çalışma yürütmelerini, parlamenter çalışmaya katılmalarını, sürekli, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin çoğunluğuna hitap etmelerini öğretir.

Lenin, komünist partilere, mücadelede bütün mücadele form ve metotlarına hükmetmeleri gerektiğini; taktikte mücadelenin çıkarları gerekli kılıyorsa azami esnek olunması gerektiğini vs. öğretir.

Lenin, başka makale ve konuşmalarında da uluslararası komünist hareketin programa- tik, örgütsel ve taktiksel ilkelerini işlemiş ve temellendirmiştir. Şu çalışmaları buna örnektir: Komintern'in I. Kongresi'ne sunduğu Tezler ve Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Raporu; II. Kongre'ye sunduğu "Tarım Sorunu Üzerine Tezlerin Öğesel Taslağı"; II. Kongre'ye sunduğu "Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezlerin Öğesel Taslağı", yine II. Kongre'deki "Enternasyonal Durum", "Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Komisyonu" raporları, III. Kongre'deki, Komintern'in taktiğini savunan konuşması vs. Bütün bu faaliyetinde Lenin, enternasyonal komünist hareketin her alanda -ideolojik, programatik, örgütsel olarak- güçlenmesi için yoğun çaba harcamıştır.

Lenin'in proleter enternasyonalizmin marksist ilkelerini geliştirmiştir. Bunu, onun eserlerinde görmekteyiz. Lenin, enternasyonalizmi sadece lafta kabul etmeyi ve pratikte de küçük burjuva milliyetçiliğini savunmayı şiddetle mahkum etmiştir. Lenin, komünist partilerine, proleter enternasyonalizmin, örneğin bir ülke işçi sınıfının çıkarlarının, işçi sınıfının dünya çapında kurtuluşu uğruna çıkarlara tabi kılınması gerektiğini öğretmiş; proleter enternasyonalizminin, bütün ülkelerdeki komünist partilerin birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde birbirlerini desteklemeleri anlamına geldiğini vurgulamıştır.

Lenin'in siyasi yaşamında sömürge ve ulusal sorun önemli bir yer tut ar. Lenin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin kaçınılmaz olarak yıkılacağını vurgularken, ulusal bağımsızlık için mücadele eden sömürge ve bağımlı ülke halklarının bu mücadelesinin kapitalist emperyalist sisteme yönelebileceğini de açıklar. Lenin, bu anlayışından hareketle, antiemperyalist kurtuluş mücadelesi veren sömürge halklarının, emekçi halk sovyetleri yolundan giderek feodal, yarı feodal ilişkiler içinde yaşayan kitlelerin, kapitalist süreci yaşamaksızın, ileri ülkelerin proletaryasının da yardımıyla ileri bir aşamaya; sosyalizme geçebilecekleri tezini formüle eder.

Leninizm ve proleter enternasyonalizm! Bu bir ve aynı şeydir! Lenin, büyük öğretmen, devlet adamı, teorisyen, örgütçü, önder. Bunlar, bir ve aynı şeylerdir.

Stalin'in, Lenin'i karakterize edişini hatırlayalım: "Dağ kartalı" "alçakgönüllülük", "mantığın gücü", "yakınmasızlık", "kibirsizlik", "ilkeli olmak", "kitlelere inanmak", "devrimin dahisi".

Evet, bu önderi, 24 Ocak 1924'te kaybettik. Lenin'den sonra, hemen sonra değil, çok sonraları kaybımız büyüdü: Stalin'i kaybettik, sosyalist Sovyetler Birliği'ni kaybettik. Stalin'in ölümünden sonra revizyonizm kılığında burjuvazi; sosyalist kaleyi içten fethetti. Sosyalizmin sadece tabelasını bıraktı. Uluslararası işçi ve komünist hareketine burjuvazinin vuramadığı darbeyi vurdu ve nihayet kaçınılmaz sonuna vardı: Revizyonist kapitalist sistem yıkıldı, klasik kapitalizm hakim oldu.

Bugün bir avuç kaldık, omuzlarımızda büyük yük var, ama "sızlanma yok". Davaya; komünizm davasına inancımız burjuvaziye kinimiz bizi "dağ kartalı" yapıyor, ama "alçak gönüllüyüz", "mantığın gücü"yle hareket ediyoruz. İlkeler söz konusu olduğu zaman sarsılmaz kayayız, ama "kendimizi beğenmiş"liğimiz yok!

Lenin'den öğrenmek, onu anmak, onun gibi mücadele vermek demektir. Onu anlamak, onun yöntemini özümlemek ve eylem kılavuzu olarak kavramak demektir. Bu ise; ancak ve ancak mücadele içinde olur. Lenin, Marks'ı, onun yöntemini böyle kavramıyor muydu?

Lenin'i anmak onun öğretisini papağan gibi, lafta tekrarlamak, genel lafızlarla, genel formülasyonlarla uğraşmak değildir. Tam tersine onu anlamak, onun yöntemiyle somut durumun somut tahlilinden hareketle politikalar, mücadelede örgütlenme metot ve formları geliştirerek, işçi sınıfını ve emekçi kitleleri komünist partisi önderliğinde burjuvaziye karşı mücadeleye sevk edebilmek demektir.

Lenin'i anlamak, uluslararası planda işçi sınıfının marksizm-leninizm; proleter enternasyonalizmi temelin de birliğini sağlamak için yoğun mücadele vermek demektir.

Lenin'i anlamak marksist leninist komünist olmak demektir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi