ÇEVİRİ: Etiyopya’da Etnik Milliyetçilik, Emperyalizm ve İşçi Sınıfı

2020’nin Kasım ayından bu yana Etiyopya, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi ile yıkıcı bir iç savaş yürütüyor. Güney Afrika’daki Cape Town Üniversitesi’nde araştırmacı olan Hibist Kassa, savaş hakkındaki yanlış bilgilerin ölçeğinin, bağlam eksikliğinin ve yanlış anlatıları empoze etme girişimlerinin son derece rahatsız edici ve yaygın olduğunu savunuyor. Kassa, olayların gidişatını doğru bir şekilde analiz etmek için ayrıntılı ve tarihsel temelli bir yaklaşım çağrısında bulunuyor.

2020’nin 4 Kasım'ından bu yana Etiyopya, merkezi Etiyopya ordusu ile Etiyopya’nın kuzeyinde yer alan özerk Tigray bölgesinin yönetimini elinde bulunduran Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin (TPLF) dahil olduğu yıkıcı bir iç savaşa tutuldu. Çok sayıda etnik azınlığın yaşadığı ülkede süren bu savaşa etnik azınlıklara yönelik artan soykırım saldırıları damgasını vurdu. Savaşla ilgili yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonun ölçeği, küstah bağlam eksikliği, yalnızca yanlış anlatıları dayatmak için değil, aynı zamanda Tigray Halk Kurtuluş Cephesi ve müttefikleri tarafından yapılan ihlalleri görmezden gelmek için çarpık ve dar bir insan hakları gündemi dayatmaya yönelik utanmaz ve düpedüz tehlikeli girişimler çok rahatsız edici ve yaygındır.

Şu anda, federal Etiyopya hükümetini, idare şeklini merkezileştirmeye dönük bir gündeme sahip olmakla itham eden tehlikeli derecede basit ve yanlış bir anlatı, ana akım medya organlarında ve bilimsel ağlar aracılığıyla yayılıyor. Bu iddia, imparatorluk inşası ve mücadele tarihinin ve kültürel ve dil kimliklerinin doğasının ve bunların sınıf katmanlaşmasıyla olan ilişkisinin aşırı basitleştirilmesine dayanıyor.

2020 yılı aynı zamanda, emperyalist Avrupa’nın Afrikalılara tarihi bir yenilgisi olan 1896'daki Adwa Savaşı'nın 125. yıl dönümüydü. Derebeyleri, serfler ve köleler, kadınlar ve erkekler, İtalyan birliklerini birkaç saat içinde yenmek için yaklaşık 100 bin kişilik bir orduyu seferber etmişti. Zaferin ardından ortaya çıkan tablo mevcut çatışmada ön plana çıkan tartışmalı bir tarihsel süreç olan modern devletin daha fazla imparatorluk konsolidasyonu ve oluşumu için temel oluşturuyordu. Merkez-çevre gerilimlerinin Tigray'daki özerkliği nasıl şekillendirdiğini analiz etmek, TPLF içindeki geniş tartışma yelpazesini ve elitlerin bunu mevcut çatışmada nasıl kullandığını anlamak için incelikli ve tarihsel temelli bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Krizle ilgili analizleri doğru yapmak önemli olmakla birlikte, müdahaleleri anlamak, elitlerin birikim stratejilerinin doğasını, bu stratejilerdeki çelişkileri ve bunun işçi sınıfını nerede gördüğünü ve aşağıdan ilerici bir alternatifin gelişimini de anlamamız gerekiyor.

Hangi anlatılar öne çıkıyor?

Şu anda, kriz konusunda Afrikalı aydınların yaptığı -ürkütücü bir şekilde ABD ve Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin (TPLF) çizgisini izleyen -bir açıklamada savunulduğu gibi- ara buluculuk öneriliyor. Küresel Etiyopyalı Akademisyenler Girişimi ve Jon Abbink'in bu açıklamaya karşı verdiği güçlü yanıt ise, Afrikalı aydınların bu açıklamasının sorunlu doğasını ve Eritre-Etiyopya-Somali arasındaki jeopolitik ilişkilerin Güney Sudan dayanışmasıyla yeniden düzenlendiği, potansiyel olarak bölgedeki ABD egemenliğinin merkezden uzaklaştırıldığı ve TPLF'nin düşüşünün daha net görüldüğü değişken Afrika Boynuzu bölgesinde gerçekten neyin tehlikede olduğunu anlama ihtiyacını vurguladı. Gelişmelerin ve gidişatın zor ve karmaşık bağlamını anlamak, aynı zamanda, yaşanan krize dair baskın/egemen anlatıların dışında kalanlara da hassas bir şekilde odaklanmayı gerektirir.

Örneğin, Londra’daki Kings College Üniversitesi Savaş Araştırmaları Departmanı’nda misafir araştırmacı pozisyonunda olan TPLF yanlısı yorumcu Martin Plaut'un 5 Şubat 2021'de Batı Tigray bölgesindeki Mai-Kadra'da yapılan korkunç katliamı cesurca ilan ederken “Onları kimin yaptığı umurumda değil'  şeklinde ifade kullanmasını duymak şok ediciydi. Bu, TPLF gençlik grupları tarafından, etnik kökeni Amhara olduğu tespit edilen yaklaşık bin erkek, yaşlı ve çocuğun katledildiği bir etnik soykırımdı. Plaut ile aynı panelde yer alan Birleşik Krallık Etiyopya Derneği Eşbaşkanı Zelalem Tessema, bunun Etiyopya'nın “Srebrenitsa Katliamı” olduğunu söyledi. (Tigraylara karşı savaşan Etiyopya’daki egemen etnik grup olan) Amhara milislerini, Etiyopya federal birliklerini ve komşu ülke Eritre'nin bu çatışmalara katılımını incelerken Plaut için çok önemli olan hesap verebilirlik, daha sonra diğer bir komşu ülke olan Sudan sınırındaki mültecilere katılmak için kaçan TPLF milisleri ve genç üyelerinin davasında askıya alındı. TPLF, 4 milyona yakın insanı yerinden eden Afar ve Amhara bölgelerine doğru gaddarca genişlemesinde vahşet işlemeye devam etti.

Bu arada, IMF ve Dünya Bankası da dahil olmak üzere ABD, AB ve BM tarafından TPLF'ye sempati duyan ahenkli bir toplam, Tigray krizinin çözümü için Etiyopya federal hükümetine TPLF ile ara buluculuğa geri dönmesi çağrılarına odaklandı. Hükümet tarafından tek taraflı ateşkes ilan edildiğinde bile, TPLF Amhara ve Afar bölgelerindeki diğer illere tecavüz etmeye, Amhara bölgesindeki Lalibela'yı geçici olarak işgal etmeye ve sivilleri katletmeye, Gondar'daki tarihi Kiliseleri yıkmaya devam etti. Tüm bunlara rağmen, Etiyopya'daki Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) direktörünün, TPLF'nin yaygın olarak yardım malzemelerinin yağmalanmasından bahsettiği durum dışında, hala TPLF'nin evrensel ölçekte bir kınanması yoktu. 

Kilit Nokta Gerçekleri Anlamaktır

Son derece karmaşık olan krizin ne olduğunu anlamak için aşağıdaki temel gerçeklere odaklanmak önemlidir:

  • 4 Kasım 2020'de, Etiyopya federal hükümeti Tigray eyalet hükümetine 281 milyon ABD doları transfer ettikten sonra, Tigray eyalet güçleriyle ortak operasyonlar yürüten federal birliklere TPLF sözcüsü tarafından "yıldırım çarpması" olarak adlandırılan bir saldırı başlatıldı. Silahsız askerler ve generaller pijamalarıyla katledildi ve bedenleri çürümeye bırakıldı, diğer birlikler esir alındı. Uzmanlık eğitimi almış askerler daha sonra hemen orada idam edildi, kamyonlarla ezildi ve kadın askerlere tecavüz edildi. Kamuoyunu dehşete düşüren bu şok edici saldırının haberi duyulduğunda Federal hükümet ile TPLF arasındaki gerilime ara buluculuk yapma girişimlerine son verildi.
  • Yukarıdaki saldırıdan önce, başkent Addis Ababa merkezli Etiyopya federal hükümet ile Tigray bölgesini kontrolünde tutan TPLF arasında gerilimler artıyordu. TPLF'nin federal hükümette neredeyse otuz yıldır süren iktidar hakimiyetini kaybetmesi (2018), daha önce federal yönetimde olan komite üyelerini incitmişti. Hatırlamak gerekirse, TPLF'nin kendisi, kendi hiyerarşileri ve Tigray bölgesindeki çeşitli seçim bölgelerinden gelen üyelikleri olan bir siyasi partiydi.
  • Etiyopya’nın Eritre ile ilişkilerinin normalleşmesi, 2018 yılında Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed tarafından getirilen son derece önemli bir pratikti. Etiyopya'nın dış politikasındaki bu önemli değişiklik, Oromo Demokratik Halk Örgütü (OPDO) üyesi Abiy Ahmed liderliğindeki Etiyopya Halklarının Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF) koalisyonu altında mümkün oldu. Bu, Eritre hükümetine ölümcül bir düşman gibi davranan TPLF dış politikasından kesin bir kopuştu. Ayrıca bu, Amerika Birleşik Devletleri'nin Afrika Boynuzu'ndaki Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) genişlemesine karşı bir siper görevi gördü ve ülkenin ulusal politika alanı üzerinde belirli bir düzeyde egemenliğini koruma rolü oynadı. Derg'e (1974'ten 1987'ye kadar Etiyopya ve Eritre'yi yöneten askeri rejim) karşı savaşan bu eski müttefikler, Etiyopya federalist sisteminde yerleşik, eyaletleri ve tüm yönetim sistemini etnik köken temelinde yeniden çizen TPLF'nin etno-milliyetçi gündemi yüzünden kısa sürede düşmana dönüştüler. Her eyalet kendi sürekli ordusunu oluşturdu ve anayasaya ayrılma hakkı yerleştirildi.
  • Tigray eyaleti, Etiyopya'nın en kuzeyinde yer alır ve Eritre ile ortak bir sınırı var; burada, Abiy Ahmed'in o sırada bir asker olarak cephede olduğu 1998-2000 yılları arasında Eritre-Etiyopya arasında savaş devam ediyordu. Bir barış anlaşması ancak 2018'deTPLF'ye karşı bir halk protesto dalgasının ardından Abiy Ahmed yönetimindeki OPDO iktidara geldiğinde imzalandı. Eritre’nin eski Güney Afrika büyükelçisi İkbal Jhazbay'a göre Barış Antlaşması'nın imzalanmasından bu yana, bu, "yabancı güçler tarafından piyon haline getirilmeye inatla direnen ve daha önce izole edilmiş bir rejimle yönetilen" Eritre'ye, Afrika Boynuzu'ndaki dış politika etkisini genişletmek için bir köprü sağladı. Eritre, Abiy yönetimindeki yeni İlerleme Partisi (PP) yönetimindeki Etiyopya'nın şimdi karşı karşıya olduğu dış güçlerin rejim değişikliği gündemine karşı tavır aldı.
  • Nil nehri üzerine kurulan dev büyüklükteki “Büyük Etiyopya Rönesans Barajı”nın (GERD) başarıyla tamamlanmasına yalnızca Mısır ve Sudan değil, aynı zamanda ABD ve İsrail'in desteğiyle de engeller çıkarıldı. Baraj, eski Başbakan Meles Zenawi tarafından planlanıp başlatılmış olmasına rağmen, başarılı bir şekilde uygulanması TPLF'deki mirasçılarının tam desteğini alamadı. Barajın parçalarını üretmekle görevlendirilen bir mega kamu iktisadi teşekkülü olan Metal ve Mühendislik Şirketi (MetEC), bunları beklenen standartların altında üretti. Bu, projeyi geciktirdi ve üretici şirket adına yapılan hatanın yetersizlikten değil yapılanın yıkıcı bir eylem/baltalama olduğundan şüphelenildi. Mısır ve Sudan'ın birleşmesi ve TPLF (ve şimdi OLF) gibi iç aktörlerle çıkarların yeniden düzenlenmesi, Afrika Boynuzu'nda istikrarı tehdit eden başka bir ölümcül ittifak yarattı.
  • Etiyopya, son iki yıl içinde buğday üretiminde ulusal kendi kendine yeterliliğin eşiğinde. Abiy hükümeti ayrıca (özellikle gıda fiyatlarının hızla yükselmeye devam ettiği bir zamanda) şehirli yoksullar ve çalışan insanlar için satın alınabilirliği sağlamak için ekmek fabrikaları kuruyor. Devasa hidroelektrik barajı GERD dışında, Afrika Boynuzu ve ötesine yenilenebilir enerji kaynağı sağlama potansiyeline ek olarak, bu gelişmeler bölgedeki üretken kapasiteyi güçlendirme çabaları olarak görülmeli ve umarız kadınların sırtına düşen enerji yoksulluğunu da ele alacaktır. Özellikle hazır giyim sektöründeki altyapı yatırımları ve küresel markalardan yoğun ilgi gören endüstri parklarının da önemli ölçüde yerli kaynak seferberliğine sevk edildiği bir durumdur. Bütün bunlar ülkede somut kazanımlar elde edildiğinin işaretleridir.
  • Bununla birlikte, Etiyopya hükümetlerinin liberalleşme taahhüdüne rağmen, bu, ülkedeki siyasi rejimi bağışçılara ve Bretton Woods kurumlarına hayran hale getirmedi. Hükümet yetkililerine ABD'ye seyahatleri konusunda yaptırımlar uygulandı. Federal hükümet ile TPLF arasında ara buluculuğu sağlamak amacıyla verilecek kredilere şartlar eklenmektedir. Bu çatışmada başta ABD olmak üzere IMF'nin ilgisi dikkat çekicidir.
  • Aralarında ABD, Kanada, Avustralya vb. ülkelerin olduğu Bretton Woods kurumları, özellikle de IMF, hükümeti, TPLF'ye taviz vermeye mecbur etmek için, verilecek yardımlara zorunlu şartlar getiriyor. Abiy hükümetine yönelik bu katı çizgi, ülkenin dış ticarete açık olduğunu ilan etmesi, Afrika'nın sıkı düzenlenmiş bu son ekonomilerinden birini serbest piyasa ekonomisine dönüştürme ve devlet iktisadi teşebbüsleri, elektrik ve telekomünikasyon alanlarında serbest rekabete izin verilmesini sağlama amacına hizmet ediyor. Abiy hükümeti, özellikle Somali'deki Eş-Şebab'a karşı operasyonlarla ilgili olarak, “teröre karşı savaş”ta da çok tutarlı bir ortak olmuştur.
  • Bu, Etiyopya'nın Eritre ve Somali ile ittifaklar kurmasında ve hatta daha geniş bir hedefle, Afrika Boynuzu bölgesini istikrara kavuşturmak için, Washington'u ve onun “terörle savaş” teranesini dikkate almayacak şekilde hareket ettiğini yani daha yüksek riskler aldığını gösteriyor. Afrika analisti Lawrence Freeman, Etiyopya televizyonundaki bir panelde (Addis Diyalog), özellikle Afrika ülkeleri üzerinde yeni-sömürge kontrolünü sürdüren küresel bir siyasi oligarşik fraksiyonun, ABD kontrolü dışında faaliyet gösteren herhangi bir aktörü, kendi egemenliklerini tehdit eden bir güç olarak gördüklerini savunuyor. Etiyopya Amerikan Sivil Konseyi Başkanı Diyakoz Yoseph Tafari, ABD'nin başlangıçta Abiy hükümetini yanlış anladığını, Abiy yönetiminin -ABD’nin beklentilerinin aksine- dış politikaya daha özerk yaklaşımı ve kamusal yatırımlar ile ulusal kalkınma girişimleri gibi politikalarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını vurguluyor. Ülkede rejim değişikliği gündemini öne çıkaran bu gerçekliklerdir.
  • Önceki koalisyon hükümetinde baskın güç olan TPLF, devletin güvenlik ve yönetim aygıtlarını ve KİT'lere önemli yatırımları kontrol edebilmişti. TPLF'nin 30 milyar ABD doları tutarında offshore hesapları biriktirdiği açık bir sırdır. TPLF’ye dış yardımlar yılda 3,5 milyar ABD dolarına ulaştı. İthalat faturalarının eksik ve fazla olması nedeniyle yılda 2 ile 3 milyar dolar bir şekilde yok edildi. KİT’ler, parti mekanizması içindeki daha az güçlü aktörlerle çeşitli patrimonyal (babadan miras) ilişkiler aracılığıyla, rejimin en üst kademesi tarafından servet birikimi için etkili araçlar haline gelmişlerdi. İktidara yakın olmanın faydaları hep vardı, ancak hiçbiri son otuz yılda bu kadar belirginleşen servet birikimi ve derinleşen eşitsizlik ile kıyaslanamaz

Zimbabweli bir politikacı ve aynı zamanda Zimbabwe'deki Uluslararası Sosyalist Örgüt’ün genel koordinatörü Munyaradzi Gwisai ile Hibist Kassa arasında bugün Etiyopya'daki işçi sınıfının durumunu yansıtan Soru-Cevap

MG: Etiyopya işçi sınıfı, İmparator Haile Selassie'yi deviren 1974 devriminde kilit bir oyuncuydu. Dönemin işçi grevleri dalgası, öğrencilerin, köylülerin ve genç askerlerin protestolarına ilham vermişti. Daha sonra, kendini Marksist Leninist diye tanımlayan Derg liderliğindeki askeri cunta, neredeyse 20 yıllık bir iç savaş ve istikrarsızlık dönemini kışkırtarak, sonunda iktidarı ele geçirmişti. O dönemde mücadele ile doğan Etiyopya işçi sınıfına ne oldu? Sınıf militanlığı ve örgütlenmesi baskı ve savaşla mı ezildi?

HK: Bir devlet kuruluşu yani KİT olan Metal ve Mühendislik Şirketi (MetEC) ile ilgili yolsuzluklar vakasının göstermiş olduğu gibi, sendikalar Etiyopya'da örgütlenmek için mücadele ediyordu ve mücadele etmeye devam etti. Dünyada madencilik, enerji ve imalat sektörlerinde 140 ülkede 50 milyon işçiyi temsil eden IndustriALL (Küresel Sendika) özellikle endüstriyel tesislerdeki koşullara müdahalelerde bulunuyor. Kadın işçilerin aşırı sömürüsü üzerine yapılan önemli analitik çalışmalar, devletin ucuz ücretli emeğe ve doğrudan yabancı yatırım için elverişli bir ortam yaratmaya dayanan birikim stratejisinin, örgütlü emeğin bastırılmasını nasıl talep ettiğine dikkat çekmiştir.

İş gücünün yüksek devir daim hızına ve hız kesmeyen fiili ve kendinden grev dalgasına yanıt olarak, işçi departmanı müfettişleri ve bölge ofislerinin sağlanması yoluyla işçilerin endişelerini dile getirmelerini sağlayan bir araç yaratmak için bazı ılımlı reformlar yapıldı. Buna rağmen, sendikaların hala işçileri atölyelerde örgütleyebilmesi gerekiyor ve bu mümkün. Ancak buna karşı direnç ise sürüyor.

Ayrıca, sanayileşmeyi mümkün kılmanın bir yolu olarak büyük ölçekli doğrudan yabancı yatırımlara odaklanma stratejisi ile tarım, yazlık sanayi ve perakende sektöründeki küçük ölçekli üreticilerin dinamik ve çeşitlendirilmiş ekonomik faaliyetleri arasında bir gerginlik söz konusudur. Etiyopya'nın Derg rejimine kadar uzanan bir kooperatif birlikleri geçmişi var, ancak bunlar TPLF'nin egemen olduğu EPRDF rejimi tarafından tasfiye edildi.

MG: Etiyopya, %10'un üzerindeki yıllık büyüme oranlarıyla son on yılda Afrika'da en iyi performans gösteren beş ekonomi arasında yer alıyor. Dolayısıyla yeni, daha genç ve genişleyen bir işçi sınıfı ortaya çıkmış olmalıdır. İşçi sınıfı bu dönemde geri çekilip, sahayı küçük burjuvaziye bıraktıysa, 1995 sonrası dönemde işçi sınıfında önemli bir büyüme ve yeniden ortaya çıkma olmadı mı? Özellikle 2000'den sonra niceliksel ve niteliksel olarak?

Bu yeni genişletilmiş sınıfın örgütlenme, sınıf bilinci ve militanlığının düzeyi nedir? Son zamanlarda bölgede, örneğin Sudan, Mısır, Kenya'da, diğer işçi sınıflarının oynadığı öncü rol ile nasıl karşılaştırılır ve küçük burjuvaziye ve onların etnik köken ve bölge temelli siyasetine ve seferberliğine karşı bir karşıtlık yaratıyor mı?

HK: Yeni, daha genç ve genişleyen bir işçi sınıfı ortaya çıktı ve bu sınıf kadın göçmenler tarafından temsil edilmektedir. Sanayileşme sürecinin ortaya çıkardığı yeni özneler, ülkenin kalkınma stratejisinin bir parçası olarak aşırı sömürülen kadın işçilerdir. Kırdan kente göç ve artık Covid-19 ile birlikte kentten-kıra göç önem kazanmıştır.

Emekçi sınıfların veya emekçi insanların (Issa Shivji'nin dediği gibi) öncelikli olarak biçimsel olmayan karakterini dikkate alacaksak, sermayeye ve devlete karşı direniş biçimlerini analiz etmek için farklı yaklaşımlar kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca insanların geçim kaynakları ve hatta hayatta kalma stratejileri aracılığıyla aşağıdan özerklik oluşturma yollarına bakmalıyız. Direniş ve sınıf anlayışına yönelik bu genişletilmiş yaklaşım, kentsel yoksullar ve mülksüzleştirilmiş kitleler ile (toplumsal yeniden üretimin yükünü taşıyan) kırsal topluluklar arasındaki bağlantıları daha iyi kurmamıza yardımcı oluyor. Cinsiyetçi bir ucuz ücretli emek stratejisi yukarıdan dayatılsa bile, kayıtlı sektördeki "ücretli işçiler" ile organik bağlantılar kurmak için uygun bir alan haline gelir. Bence bu, birbiriyle bağlantılı bir şekilde düşünmek ve kadın grupları, çiftçi birlikleri, zanaatkar madenciler ve gündelik işçilerle ittifak halinde çalışan sendikalar tarafından hangi örgütlenme müdahalelerinin yapılabileceğine dair daha bütünsel bir anlayış geliştirmek için bir fırsat.

Elit Servet Birikimi ve Cinsiyetçi İşçi Sınıfı

Yasadışı finansal akışlar yoluyla kolaylaştırılan yolsuzluğun doğası ve bunun –görevden düşürüldüğü 2018 yılına kadar- TPLF'nin egemen olduğu etnik koalisyon hükümetindeki seçkinlerin servet biriktirme stratejilerini nasıl beslediği üzerinde düşünmek de çok önemlidir. Bunun en iyi örneği mega bir kamu iktisadi teşekkülü (KİT) olan Metal ve Mühendislik Şirketi'dir (MetEC).

Yaklaşık yetmiş alt kuruluş (KİT), yedi askeri donanım malzemesi üretim kuruluşu, yaklaşık 12 bin 5 yüz çalışanı ile MetEC, Etiyopya ekonomisinde önemli bir güçtür. MetEC, TPLF yönetimi altında, iş yerinde sendikal örgütlenmeyi başarıyla dağıttı. 2014 yılında, işçi sendikaları kuruluşun o zamanki CEO’su Kinfe Dagnew ile karşı karşıya gelmiş, işçi haklarına odaklandıkları ve önceki “Marksist Leninist” askeri diktatörlüğün mirasına bağlı oldukları için işten çıkarılmışlardı. Sendika federasyonunun daha önce kazanılmış haklardan vazgeçmesi, daha alt bir gelir seviyesinin kabul edilmesi bekleniyordu. Bu arada, 2018'de Kinfe Dagnew hakkında yürütülen bir parlamento soruşturması sonucunda, bazı durumlarda piyasa fiyatlarından %400 daha yüksek olan yerel ve uluslararası tedariklerin (2 milyar ABD dolarına kadar) aşırı fiyatlandırıldığı kapsamlı bir rüşvet ortaya çıkarıldı. Dagnew, Kasım 2018'de tutuklandı ve iki nakliye gemisi, iki otel ve bir plastik fabrikası satın almakla suçlandı.

Gönüllü aktivist Tim Hall’in, Etiyopya’nın Sidama eyaletinin Hawassa kentinde yeni kurulan bir endüstriyel park hakkında yaptığı aşağıdaki açıklama bize Covid öncesi duruma bir bakış sunuyor:

“Ağırlıklı olarak kırsal alanlardan ve çeşitli etnik kökenlere sahip 17 binden fazla genç kadın, 2017'den itibaren Hawassa Endüstri Parkı'nda (HIP) çalışmak üzere kente göç etti. Bu endüstriyel park yaklaşık 120 bin kadın işçiyi potansiyel tam kapasiteyle istihdam etti. Bu kadınlar; uzun vardiyalarla, ayda 800 ile 2000 BIRR (27-68 ABD Doları) aralığında yaşam maliyetlerini dahi karşılamayan düşük maaşlarla ve tanıdık olmayan bir kentsel bağlamda, statüleri ve aile ağlarından kopmaları nedeniyle daha da kötüleşen yeni zorluklarla karşı karşıyalar.”

Yukarıda alıntıladığımız Hall'in kısa tespiti, etnik köken ve din temelinde kendi kendine yardım grupları oluşturan kadınlara ilişkindir.

Etnisitenin (veya Archie Mafeje'nin iddia ettiği gibi akrabalığın) emek sürecinde nasıl örgütleyici bir unsur olduğu, atlanmaması gereken bir gerçeklik olsa da, TPLF tarafından kurumsallaştırılan katı ve geçirimsiz kolonyal etnisite kavramları küçümsenemez. Bu, eşitsizliklerin yeniden üretimini anlamakla ilgili olduğu kadar, Etiyopya örneğinde, bunların toplumun düzenleyici bir ilkesi olarak nasıl yerleştiğini tartmak da önemlidir

TPLF’nin Hawaasa kentindeki Sidamo bölgesinden olmayan göçmen kadın işçileri savunmasız hale getirme becerisine veya Mai-Kadra'da göçmen tarım işçilerinin katledilmesi örneklerindeki gibi benzersiz uygulamalarına ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor.

EPRDF koalisyonunda baskın bir güç olarak yer alan TPLF, toplumun sosyal, politik ve ekonomik alanlarında bu tarz uygulamalarını hayata geçirmek için neredeyse otuz yıl boyunca devlet içinde etkili bir mekanizmaya sahipti. Tigray bölgesinin Riya kentinde yaşayan Amhara etnik azınlıklarının ulusal kalkınma bankalarından yardım almamaları için kentin il sınırlarını değiştirmeye varan uygulamaları birer örnektir sadece.

Bunun ötesinde, tarihin engin dönemlerinin tehlikeli bir şekilde basitleştirilmesi de vardır ve bastırılmış sınıfların belirli dil ve kültür gruplarıyla ilişkilendirilmesi tehlikeli ve bölücü bir propagandayı hep beslemiştir. Bu, belirli dil gruplarını (karmaşık ekonomik ve tarihsel süreçlerin yanı sıra, karmaşık ve değişken kategorilere ilişkin temel bir anlayış olmaksızın) sömürücüler ve baskıcılar olarak etiketlerken diğerlerini ise mülksüzleştirmenin ve baskının kurbanları olarak etiketler. Bu iddialar aynı zamanda Oromo Kurtuluş Cephesi’nin (OLF) Amharca konuşan insanlara karşı hamile kadınların bağırsaklarının çıkarılması, kadınların göğüslerinin kesilmesi ve tecavüz gibi korkunç şiddet olaylarını da doğruladı.

İlerici Bilim İnsanları, İşçi Sınıfı ve Etiyopya

İlerici akademisyenler, başlarda 1970'lerde ve 1980'lerde Derg yönetimindeki askeri diktatörlük, devamında ise 27 yıllık TPLF'nin egemen olduğu iktidar boyunca sebat eden Etiyopya'daki entelektüel kesimler ile ilişki kurmak için köprüler inşa etmek zorundadır. Etiyopyalı bilim insanları, 1994'te Londra'da Afrikalı bilim insanı Mammo Muhcie tarafından yapılan bu konuşmada olduğu gibi, bugün de TPLF'nin en net şekilde analizini yaparak gerçekliğini dile getiriyorlar.

Bu çatışmanın ortasında, Etiyopyalı bilim insanları defalarca seslerini Etiyopya hükümeti ve uluslararası topluma duyurmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Konuyla ilgili Afrikalı entelektüeller tarafından yayınlanan ve yaygın bir şekilde paylaşılan bildiri Etiyopyalı bilginler için aynı zamanda -sanki kendi adlarına konuşabilecek iradeye sahip değillermiş gibi- son derece küçümseyiciydi. Etiyopyalı akademisyenleri desteklemek (krize bakış açılarını anlamak, analizlerini almak ve anlamlı müdahaleler için köprüler kurmak) konusunda samimi bir ilgi varsa, ilk adım tüm bu süreçlere ciddi ve sorumlu bir yaklaşım göstermektir.

Varlıklı seçkinlerin sermaye birikim stratejilerine ve bu stratejilerinin emperyalizmle nasıl uyumlu olduğuna (veya olmadığına) da dikkat etmek gerekiyor. Bunun için de, kadın emeğinin bir ucuz ücretli emek kaynağı olarak stratejik düzeyde önemli rolünü kabul ederek, cinsiyetlendirilmiş bir işçi sınıfına ilişkin genişletilmiş bir anlayışa ihtiyaç vardır. Buna ek olarak, iktidardaki Refah Partisi (Etiyopya) gibi liberal bir hükümetin, dış politika ve doğal kaynaklar üzerinde egemenlik kurma hırslarının peşinden koşarken nasıl gözden düştüğünü ve eski sömürge/emperyalist stratejiyle karşı karşıya kaldığını gözden kaçırmamak hala önemlidir. Yine, TPLF, OLF gibi iç aktörler aracılığıyla ulusal düzeyde, Sudan ve Mısır gibi dış aktörler aracılığıyla da bölgesel düzeyde 'böl ve yönet' taktikleri Etiyopya’ya dönük emperyalist politikalardır.

Bu aynı zamanda bize, TPLF'nin, uzun yıllar boyunca egemen olduğu hükümet tarafından kurulan bir anayasa ve yönetişim sistemi altında -dağıldığı 2019 yılına kadar- faaliyet gösteren EPRDF'nin birikim stratejisi hakkında da fikir veriyor. Bu, Afrika'daki hırslı kalkınmacı seçkinlerden kaynaklanan zorluklar ile ilgili de daha geniş bir ders mahiyetindedir. TPLF, federal hükümetteki kontrol mekanizmasından çıkarıldıktan sonra hesap verebilirlik süreçlerine tabi tutulmuş olsa da, burada, Afrika'daki kalkınma ile ilgili hala çok fazla mesele var ve bu, daha fazla sorgulama gerektiriyor.

Örneğin sol kesimden bazıları, Etiyopya'daki egemen sınıfın bir strateji olarak sanayi parkları ile kalkınma hedefini sürdürme hırsına hayran kaldı. Ancak bu stratejinin sınırlarının da vurgulanması gerekiyor, çünkü bu aynı zamanda, ucuz ücretli emeğe ve sendikalarda örgütlenmeleri katı bir şekilde kısıtlanmış göçmen kadın işçilere dayanıyordu. Fiili grevler, sürekli işten çıkarma ve böylece süreklileşmiş iş gücü devri, bu stratejinin kendi şartlarında bile istikrarlı bir birikim stratejisi olmadığı anlamına geliyor. Bu durum daha kapsamlı bir soruyu akla getiriyor: Uygulanabilir bir kalkınma stratejisinin doğası nedir?

Buna ek olarak, işçi sınıfı dinamiklerine ilişkin cinsiyetçi bir anlayıştan kaynaklanan baskılar, hangi kalkınma alternatiflerinin uğruna mücadele edilebileceğini düşünmek için bir temel oluşturuyor. Böyle bir alternatif, ulusal kaynaklar üzerinde kontrol sağlamak için (Eritre-Etiyopya-Somali ilişkilerinin ortaya koyduğu küresel finansal ve jeopolitik düzenlemeleri istikrarsızlaştıran) mevcut emperyalist iktidar mimarisinden bir kopuşu da gerektirir.

İlericilerin, bu sahada gezinmek ve Etiyopya ve Afrika Boynuzu'ndaki radikal aydınlarla ve dönüştürücü bir gündem oluşturmak isteyen halkçı oluşumlarla köprüler kurmak için emperyalizm meselesini ve ulusal sorunu merkeze alma sorumluluğu vardır. İlk adım ise, TPLF, OLF ve müttefiklerinin etnik milliyetçi, soykırımcı gündemini reddetmek olmalıdır.

Hibist Kassa, Güney Afrika'nın Cape Town kentindeki Afrika Alternatifleri Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacıdır. Aynı zamanda Afrika Araştırmaları Merkezi'nde araştırma görevlisidir ve Güney Afrika'daki Toprak ve Demokrasi Kürsüsü'nde görev yapmaktadır. Kassa’nın roape.net internet sitesinde yayınlanan yazısını Ümit Çağdaş Marksist Teori için çevirdi. Yazının orijinali için: https://roape.net/2021/09/21/ethnonationalism-imperialism-and-the-working-class-in-ethiopia/

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi