Erdoğan faşizmi, kalıcılığını sağlayacak zafer(ler)i kazanamayınca kitle desteğini kaybetmeye başladı, kaybetmeye devam ediyor. Bu durum ekonomik krizle birleşince kitle desteğinde heyelan olarak yansıyor. Bu güncel koşullarda burjuva cephede Millet İttifakı (Mİ) saflarını sıklaştırır ve AKP döküntülerini de toplayarak genişlemeye hız verirken, iktidarı seçimle devralacağını yüksek sesle dile getiriyor. TÜSİAD yeni yaklaşım gerektiğini yüksek olmayan bir sesle de olsa dile getiriyor. Millet İttifakı’na kapıyı açıyor. Emperyalist cephede, ABD “demokrasi zirvesi”ne Erdoğan’ı çağırmayarak burjuva muhalefetin kazanmasına katkıda bulunma tavrı takınıyor. AB’den Fransız emperyalistleri eleştiri-kucaklaşma zikzakı çizerken, Alman emperyalistleri Erdoğan’a açıktan desteği sürdürmeyi çıkarları açısından daha yararlı görüyor, fakat sınırlı eleştirilerle olası yeni iktidar imkanına açık kapı bırakıyor. Emekçi solda da yeni ittifak görüşmeleri başlıyor. Bunlardan biri EMEP-Sol Parti-TKP arasındaki ittifak görüşmesi. Şimdilik “Halk İttifakı” adıyla andıkları “birlik” çalışması anlaşılan sonuçlanmak üzere.
İttifak İhtiyacı Seçim Döneminde Akla Gelirse
Seçime yönelik de ittifak elbette dıştalanamaz. Fakat emekçi sol hareketin asıl mücadelesi parlamenter alanda değil, işçi sınıfı ve emekçilerin pratik kitle eylemlerini geliştirme alanında olmalı.
“Halk İttifakı”nı inşa etmekte olan 3 parti, ittifak ihtiyacını kitle eylemlerini geliştirmede değil seçimin yaklaştığı zamanda akıllarına getirebildiler. Ve hızla harekete geçebildiler. Demek ki kitle eylemlerini geliştirme üzerine ilgileri güçlü değil ki, daha önce değil de ancak seçim yaklaştığında ittifak üzerine yoğunlaşıyorlar.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın röportajında dile getirdiğine göre İttifak, “seçimleri de içine alan ama kesinlikle seçimlerden ibaret olmayan” bir birlik.
Bu hareket tarzı iki yaklaşımı gösteriyor. Birincisi; başta TKP gelmek üzere üçlünün faşizmi yıkmak için mücadele üzerine değil seçim üzerine anlaştığını. İkincisi; seçimde Erdoğan faşizminin burjuva muhalefete yenilgisi yoluyla faşizmden kurtulmayı ve sonrasında daha risksiz mücadele, görece hızlı gelişme koşulları öngördüğünü.
Oysa dün de bugün de faşizme karşı kitle eylemlerini örgütlemek, geliştirmek bütün emekçi sol hareketin başlıca görevlerinden önde geleniydi, gelenidir. Emekçi solun birlikte mücadelesi, cephe birliği kurması esasen bu görev üzerine olmalı. Bu görevde başarılar kazanarak faşizmi yenilgiye uğratmak hedefiyle yürümeli.
Kitlesel direniş ne denli geliştirilebilirse, özellikle 2015’ten beri İslamcı-Türkçü faşizme, faşist şeflik rejimine karşı ağır bedellerle yürütülen silahlı direnişle birleşerek faşizmi yenilgiye götürebilir.
Aynı zamanda Erdoğan faşizminin yeniden 7 Haziran-1 Kasım kanlı sürecine benzer bir süreci tekrarlamasını püskürtebilir. Seçimde ağır baskılar ve hilelerle sonuç ilan edip, faşizmin kitle desteğinin sürdüğünü göstererek devam etmesine dayanak yapmasını da, birleşik örgütlü kitlesel direniş önleyebilir.
Dahası birleşik Millet İttifakı’nın parlamenter restorasyonla burjuvazinin bu kez de gerici faşizan diktatörlükle hakimiyetini sürdürme manevrasını zayıflatabilir. Bu manevra karşısında güçlü bir halkçı odak bu yolla oluşturulabilir.
Seçim alanında emekçi solun birleşik mücadelesi önemsiz değil. Fakat ancak bu, faşizmi yıkma, özgürlüğü kazanma ve halkçı iktidar kurma amacındaki kitle mücadelesini geliştirmeye tabi olursa devrimci rol oynayabilir. Vurgulamak istediğimiz bu ve bu nedenle TKP’nin tavrındaki seçimciliği eleştiriyoruz.
Oysa TKP’nin lafızda bile Üçlü İttifak’a biçtiği rol seçimde ittifaktan ibaret olmasa da seçimde ittifakı esas alıyor. Şimdiye değin ittifak ihtiyacı pek hissetmeyip ancak seçim sürecine girince ittifakı hatırlaması mücadele açısından başlı başına seçimciliği gösteren bir tavır. Seçim sürecinde de faşizme karşı kitle direnişini geliştirmeyi esas almaması TKP’nin seçimciliğinin bir başka kanıtıdır.
HDP’yi Dışta Bırakma: Sol Gösterip Sosyal Şovenist Sağcılığı Örtmek
TKP Genel Sekreteri Okuyan, “HDP’siz ittifak”ı tercih ederken, neden olarak Demirtaş’ın solu küçümseyen mizahi sözünü ve Erdoğan’a seçimde yenilgi aldırmak için Millet İttifakı’nın devlet başkanı adayını destekleme taktiğini gösteriyor.
Asıl neden tabii ki bu değil.
Önce vurgulayalım. Bugünkü TKP’yi kuranlar 1995’ten sonra ulusalcılıkta karar kılınca, Kürt ulusal özgürlük mücadelesine ve genel olarak çok uluslu bağımlı ülkelerde ezilen/sömürge ulusların ayrılma özgürlüğüne karşıt, ulusalcı ihtiyaca uygun sosyal şoven teoriler üretti. Kongre kararları haline getirdi. Tabii ki Marksizm Leninizm’in soruna ilişkin bakış açısı ve tezlerini ulusalcı ihtiyaca göre kesip biçti: Günümüzde ulusların kendi kaderini tayin hakkı gerici rol oynuyor. Emperyalizme yarıyor. Türkiye emperyalizmin bölme ve parçalama tehdidi altındadır. Bu tehdide karşı mücadele komünistlerin asıl görevidir. Kürt ulusal özgürlük hareketi burjuvazinin temsilcisi haline gelmiştir, emperyalizmle uzlaşma içindedir. İlerici rol oynamıyor. Desteklememek ve onunla ittifak içinde olanlar dahil ittifaka girmemek gerekir.1
Bu tezler Marksizm Leninizm’in ulusal soruna ilişkin görüşlerinin, üçüncü dünya devletçisi ulusalcılık uğruna bozulması, revizyona tabi tutulması, ters yüz edilmesiydi. Eleştirisini başka yazılara bırakalım, ittifaklar açısından oynadığı role geçelim.
Bu tezler ışığında TKP Yurtsever Cephe kurmayla uğraştı.
Uzun yıllar ulusalcı çizgide yürüdükten sonra çok da yararlı olmadığını görünce 2014 bölünmesinden sonra saflarını korumak için bu kez saf sosyalizm lafazanlığını çizgi edindi.
“Sonuç alınması mümkün biricik mücadele sosyalizm mücadelesidir. Faşizme, savaşa, şuna buna karşı demokrasi mücadelesi koskoca bir yalandır.”2
TKP, sosyalizm lafazanlığı dönemine geçince de Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşıtlığını, üçüncü dünya devletçiliğini sürdürdü. Rojava devrimini karaladı ancak Suriye Arap burjuvazisinin devlet başkanını “yoldaş Esad” diye övmekten kendini alamadı.
Daha önemlisi Kürt özgürlük hareketine düşmanlıkta ve onunla ittifakı öngören enternasyonalist devrimci harekete eskisinden geri kalmayan sosyal şoven karalama tezlerini yükseltti:
“Bugün ise Kürt siyaseti, bir yandan geride bıraktığımız yıllarda ABD ile ilişkilerde elde ettiği olanakları yitirmemek için bu ülkenin bölge ve Türkiye operasyonlarına kirli ve kanlı bir biçimde dahil olmakta”dır.3
TKP’nin HDP’yle ittifakı reddinin nedeni Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşıtlığı ve sosyal şoven düşmanlığıdır.
Selahattin Demirtaş’ın solu küçümseyen mizahı ve HDP’nin seçimde diktatöre kazandırmamak için burjuva muhalefet adayını, belediye seçimlerinde büyük kentlerde AKP’ye kaybettirmek için CHP adaylarını destekleme taktiği değil.
Eğer öyle olsaydı Sol Parti ve EMEP de 2019 seçimlerinde büyük kentlerde aynı taktiği uygulamışlardı. Hatta Sol Parti CHP’den belediye adayı bile göstermişti.
TKP lideri Okuyan, sol gösterip Kürt özgürlük mücadelesi karşıtlığını, üçüncü dünya devletçisi sosyal şovenizmini örtmeye çalışıyor. Sosyal şoven saldırganlığının sol örtüsü olarak da HDP’nin AKP’ye seçim kaybettirme sağ taktiğine eleştiriyi kullanıyor.
ABD devirmeye çalışırsa Erdoğan’ı savunacağını yazmakta mahzur görmeyen4 Okuyan, seçimdeki bir hatalı taktiğine rağmen HDP’yle faşizme karşı mücadelede ittifak kurabiliriz demekten kaçabiliyor. Bu, Okuyan ve TKP’nin inşa ettiği Kürt özgürlük mücadelesine düşman sosyal şoven tezlerin yol açtığı pratik bir tavırdır ve HDP’yi ittifak dışında bırakmasının da gerçek nedenini izah ediyor.
TKP güncel temel belgelerinde Kürt siyasetiyle ve enternasyonalist emekçi sol, devrimci, komünist partilerle ittifakı reddettiğini açıkça formüle de ediyor:
“Kürt halkının eşitlik ve özgürlük taleplerini uluslararası sermaye ve emperyalist merkezlerin stratejik hesaplarına eklemleyip gömen Kürt siyasetinin Türkiye işçi sınıfı hareketinin bir müttefiği olduğunu ileri süren “sol”un aynı eklemlenmenin parçası olduğu aşikardır.”5
Faşizme Karşı Mücadelede İttifak İhtiyacı
İttifak, esasen faşizmi yıkma, özgürlüğü kazanma ve halkçı bir iktidar kurma mücadelesinin zorunlu kıldığı bir ihtiyaç. Seçimde de bu mücadeleye katkı sağlamanın aracı olarak, bu mücadeleyi geliştirmeye tabi olacak tarzda ittifak gerekli.
TKP, rejimi faşist değil otoriter olarak görüyor. Liberallere ateş püskürmesine rağmen onların “otoriter iktidar” tezini benimsemekte mahzur görmüyor. Antifaşist duyarlılığı Erdoğan faşizmine karşı mücadelede değerlendirmeyi bir yana bırakıyor.
Erdoğan diktatörlüğünün seçimle gidiciliğini öngörerek Üçlü İttifak’la sürece katılıyor. Durumdan bu yolla daha etkin yararlanmaya çalışıyor.
TKP’nin faşizme ve Erdoğan diktatörlüğüne karşı, 2015’ten bu yana pratik mücadelesi sıfıra yakın. Yasal 1 Mayıs mitingi, Suriye’ye savaşa karşı yasal mitingi dışında bir pratiği yok.
Erdoğan faşizminin neden gidici olduğuna dair bir analizi de yok. “İktidar eğer toplum çapında tahkimat yapabiliyorsa faşizmdir, AKP bunu yapamadığı için kurduğu rejim faşist değildir” analizinden yine bu nedenle gidici olduğu tahliline sahip olduğu çıkarılabilir.
TKP’nin söylemeye dili varmıyor ve kabullenemiyor ama biz vurgulayalım: Erdoğan faşizmi Kürt özgürlük hareketini ezemediği için, Hitler ve Mussolini rejimlerinin başardığı düzeyde, rejiminin toplumsal desteğini tahkim edemedi. Eğer Kürt hareketini ezebilseydi, tüm demokratik ve sosyalist parti, sendika ve kitle örgütlerini kapatır, zindan silahını zirveye çıkarır, ayrıca burjuva muhalefete de yasak getirirdi.
Erdoğan faşizmi işgalci savaşlarla büyük devlet şovenizmini tırmandırarak da kitle desteğini toplumun büyük çoğunluğu arasında tahkim etmeyi hedefledi. Fakat yetmedi, çünkü hep bir şey eksik kaldı; Kürtlerin silahlı direnişi sürdü! Bu direnişin elbette Türk halkını veya işçi sınıfını mücadeleye çekme yeteneğinde olması beklenemezdi. Fakat Erdoğan faşizminin Türk halkının büyük çoğunluğunu “bölücülüğe karşı” zafer sarhoşluğuna çekerek kendisini “toplum çapında” tahkim etmesini, kesin zafer kazanmasını engelleyebildi.
Komünist ve devrimci hareketin bir bölümü de antifaşist silahlı direnişe katıldı.
Ayrıca 2015’te başlayan süreçte komünist ve devrimci hareket, kitle eylemleriyle de direnişi sürekli kılmaya çalıştı. Ağır bedeller de ödedi.
TKP’nin kendisine biçtiği misyona göre bu direnişlerin kitlesel eylemlerinde yer alması gerekirdi. Fakat ne bu kitlesel direnişlerde yer aldı, ne de silahlı ve silahsız kitlesel direnişlerin varlığını ve Erdoğan faşizminin kesin zafer kazanmasını önleyen rolünü kabul edebiliyor.
Diğer faktörler ancak direnişlerin yanı sıra etkisini gösterebildiler. Ve şimdi Erdoğan faşizminin gidiciliği gündeme gelebiliyorsa asıl bu direnişler sayesinde olabildi.
Ne burjuva muhalefetin en kritik anlarda Erdoğan faşizmini destekleyerek can suyu veren uzlaşma/işbirliği çizgisi ne de TKP’nin sosyalizm lafazanlığını antifaşist mücadeleden kaçmanın aracı yapan mücadelesizliği bunda önemli bir rol oynayabildi.
TKP faşizme karşı mücadeledeki başarısızlığını ittifak alanında da kanıtladı. Birincisi ve temel olanı faşizme karşı en önde direnen Kürt hareketiyle demokratik alanda ittifaka kaşıt pozisyonda yer aldı. TKP’nin ittifak karşıtlığı bununla kalmadı. Kürt hareketiyle ittifakın alternatifi olarak örgütlenen Haziran Hareketi’nden (HH) de ilk ayrılan TKP oldu. HTKP, HE ve diğer bazı bileşenlerin seçimde HDP’yi desteklemeleri nedeniyle veya bahanesiyle HH’yi hemen terk etti. Oysa seçimde kendi bağımsız parti tavrını takınır ama HH ile yürüyebilir, Kürtlerden ayrı duran HH’yi faşizmle mücadelenin ciddi bir ittifak gücü olarak geliştirmeyi deneyebilirdi.
Fakat TKP faşizm karşısında pasifist bir çizgiye sahip olduğu gibi, faşizme karşı cephe yoluyla başarılar kazanılmasından çok kendi grubunu sürdürmek ve parlatmakla daha fazla ilgili olması nedeniyle Haziran Hareketi ittifakından kaçtı. İttifak bozucu ve ittifaktan kaçıcı özelliğini pratikte de kanıtlamış oldu.
Dün de, bugün de, faşizme karşı halkçı bir odak oluşturarak kitlesel direnişi yükseltmenin ihtiyacı vardı ve devam ediyor. Bu odağı oluşturmada kitle eylemleri örgütleme yeteneği, girişkenliği ve kitle bağları ve kitle içinde örgütsel gücün varlığı dinamo rolü oynar. Ama aynı zamanda faşizme karşı olan komünist, devrimci, demokrat sol parti ve güçlerin ittifakı diğer temel bir rolü oynar.
HDK-HDP bu amaçla kuruldular. Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) bu amaçla kuruldu.
Bu ittifak güçlerini kitleleri faşizme karşı direnişe seferber etme yolunda daha yetenekli kılmak ve hem ittifakı bu yolla daha etkili kılmak hem de daha genişleterek etkisini artırmak elbette güncel bir görev.
TKP, Üçlü İttifak’la bu göreve alternatif oluşturarak veya HDP’yi ittifak dışında tutma propagandasıyla gerçekte faşizme karşı halkçı odak oluşturmayı bozan bir rol oynuyor. Üçlü İttifak’ı Kürt hareketiyle, HDP’yle, BMG’le birlikte hareket etmeye içeriden yöneltenler olacağı zaman, muhtemeldir ki TKP, HH’de yaptığı gibi ittifak bozucu rol oynayacaktır.
İttifakın Programatik Ekseni Antiemperyalizm Olursa
Okuyan, röportajında bu ekseni antiemperyalist, laik ve sınıf temelli olarak belirliyor:
“Antiemperyalist, sınıf karakterli, laikliğe vurgu yapan bir çerçeve konusunda yol aldık”, “Çok açık bir antiemperyalist vurgunun olduğu, bugünkü sömürü düzenini sorgulayan”
“Özgürlük ve demokrasi kavramları da ayrıştırıcı değil ... antiemperyalizm, laiklik ve emek ekseni fazlasıyla netleştirici.” 6
Tabii ki antiemperyalizm ittifak için gerekli. Fakat laiklik ve antiemperyalizm programatik eksene ve en önüne konabilir mi? Anlaşılan TKP Türkiye’nin bölünüp parçalanma tehdidine karşı mücadeleyi eksen alma paranoyasını terk etse de antiemperyalist ulusalcılığı terk edemiyor. Dili hep ulusalcılığa kayıyor.
TKP “otoriter” dese de Türkiye’de faşist rejim var. Emperyalist bir işgal gerçekleşmediği sürece faşizmi yıkma ve halkçı bir iktidarı kurma güvencesinde politik özgürlüğü kazanma mücadelesi devrim mücadelesinde merkezi görevdir. Antiemperyalist görevler bu göreve tabidir.
Bunun tersine adeta emperyalist bir işgal varmış gibi antiemperyalizmi devrimin merkezi görevi olarak almak, diğer görevleri ona tabi kılmak, açık ki TKP’nin ulusalcılığının nüksetmesi.
“Emek ekseni” talepler bakımdan kısmi talepleri daha çok kapsıyor ama sınıfsal dayanak olarak emekçi sınıflar faşizme karşı mücadelenin temel dayanakları. Fakat “antiemperyalizm ve laiklik” faşizmi yıkma mücadelesinin programatik ekseni yapılırsa ulusalcı antiemperyalizmden başka bir sonuç çıkmaz. Nitekim aynı cümlede “özgürlük ve demokrasi”yi ittifak açısından yeterince netleştirici görmeyerek, “antiemperyalizm, laiklik”i “emek” le aynı düzeyde öne çıkararak da Okuyan kendisinin ve TKP’nin ulusalcılığını sergiliyor.
Sonuç olarak; TKP, bölünme ve parçalanmaya karşı mücadele paranoyasını terk etse de Kürt ulusal özgürlük mücadelesine ve enternasyonalist devrimci harekete karşıtlığını, sosyal şoven ulusalcı çizgisini sürdürüyor. Üçlü “Halk İttifakı” çalışmasına bu çizgide ve Kürt hareketinden uzak tutma hedefiyle katılıyor. HDP’nin seçim taktiğindeki bir sağ hatasını veya benzer yöndeki sağ hatalarını, kendi sosyal şoven ve pasifist sağcılığının örtüsü olarak kullanıyor.
Bu çizgide güncelde faşizmin destek yitirerek sonunun başlangıcı sürecine girmesi durumundan yararlanmaya çalışıyor.
İttifaka yaklaşımı seçimleri esas alıyor. Şimdiye değin ittifak ihtiyacı duymayıp seçim süreci yaklaşırken ittifak çalışmasına girmesi bunu gösteriyor.
TKP faşizme karşı mücadelede şimdiye değin pasif çizgide ve kitle direnişinden uzak kaldı. Sosyalizm lafazanlığını pasifizmini de sosyal şovenizmini de örtmenin aracı olarak kullanıyor.
Faşizmin kesin zafer kazanmasına engelleyen direnişi, bugün, kitlesel direnişi yükseltmekle birleştirerek faşizmin yenilgisini sağlamak güncel görevdir. Bu mücadelenin ekseni elbette faşizmi yenmek ve halkçı devrimci iktidar güvencesinde özgürlüğü kazanmaktır. Antiemperyalist ve diğer güncel mücadele görevleri bu eksene tabidir.
Komünistler, bu mücadelenin zaferinden geçerek sosyalizm mücadelesini başarıya ulaştırabilirler. İşçi sınıfı ve ezilenler bu mücadele okulunda eğitimlerini başarıyla alarak sosyalizm için mücadeleyi zafere ulaştırabilirler.
Bu mücadelede var olan antifaşist ittifakları, direnişe kitle seferber etme yeteneklerini güçlendirip geliştirerek, bütün antifaşist güçleri katma yönünde genişleterek, faşizmi yenilgiye uğratma mücadelesini başarmak güncel mücadelenin öne çıkan görevidir.
Bu görevde başarı kazandığı ölçüde, işçi sınıfı ve halklarımız için çekim odağı yaratılabilir, ancak bu yoldan faşizme burjuva alternatif olarak Millet İttifakı’nın hegemonyasına karşı da başarı sağlanabilir.
Notlar
1 Bakınız, https://www.tkp.org.tr/uncategorized-tr/turkiye-cumhuriyeti-felaketin-esiginde-2008/;https://www.tkp.org.tr/uncategorized-tr/8-kongre-raporu/
2 https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/fasizmle-demokrasi-arasindaki-fark-226552
3 https://www.tkp.org.tr/uncategorized-tr/2017-guncel-tezler-ve-gorevlerimiz/
4 “Erdoğan’ı iktidara taşıyan ... uluslararası bir operasyondu. Buna zamanında karşı duranlar, aynı operasyonla Erdoğan’ın köşeye sıkıştırılması veya alt edilmesine de karşı dururlar.” (31.10.2017) https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/erdogan-ataturkcu-olursa-215369
5 https://www.tkp.org.tr/uncategorized-tr/2017-guncel-tezler-ve-gorevlerimiz/