Enternasyonalist Kümelenmelerin Güncel Görünümü

Marx ve Engels’in öncülüğünde 1864’te kurulan Uluslararası Emekçiler Birliği’nin (1. Enternasyonal) tüzüğünde “İşçilerin kurtuluşu ne yerel ne de ulusal, ama uluslararası bir sorundur” ifadesi proletarya enternasyonalizmini şekillendirdi. Bu uluslararası sorun ancak maddi zemini dünyasal bir sistem haline geldiğinde mümkün olan komünizm ile çözüme kavuşabilirdi. Daha 1848 devrimlerinin ön gününde Komünist Manifesto “İşçilerin vatanı yoktur”, “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz” sloganlarıyla proletarya enternasyonalizminin teorik ideolojik temelini atmıştı. Marx ve Engels Komünist Manifesto’da “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” demişlerdi. Lenin emperyalizm ve proletarya devrimleri çağında bu sloganı “Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları, birleşin!” formunda içeriklendirerek, Marksist Leninist Komünistler ise içerisinden geçmekte olduğumuz emperyalist küreselleşme evresinde Leninist yöntemi izleyerek bu sloganları “Dünyanın bütün işçileri ve ezilenleri, birleşin!”  şeklinde içeriklendirerek güncellediler.

Emperyalist küreselleşme, herhangi bir ülkeyi devrimin patlak vereceği zayıf halka haline getiren koşulların yanı sıra bölgesel devrim imkanlarını da olgunlaştırdı. Aynı zamanda dünya komünist ve devrimci hareketinin ideolojik ve örgütsel yeniden yapılanma krizi içinde olduğu 21. yüzyılın ilk döneminde yeni bir enternasyonal yapının acil gerekliliğini, ama öte yandan bu yapının oluşum sürecindeki olası yollarının bugünden kestirilemeyen yönüne dair yeni nesnel durumu da ifade etmektedir.

Muhtemeldir ki, yeni dünya devrim dalgasının merkezi ya da merkezlerinin öne çıkarak sürükleyeceği bu süreç, kapitalizmin varoluşsal krizi koşullarında daha keskin bir çarpışma içinde elbette 20. yüzyıl deneyimlerinin mirasından somut bir şekilde yararlanacaktır.

Enternasyonallerin Mirası

Esasında kapitalizmin farklı aşamalarına denk düşen bir örgütlenme düzeyi ve yapısının ortaya çıktığı dünya komünist hareketinin enternasyonal örgütlenmelerinin tarihi, her birinin günün koşullarına göre bir içerik ve gelişim çizgisi içinde tarihsel rolünü oynadığı ve koşullar değiştiğinde de tarihteki yerini aldığı zengin bir deneyim hazinesidir.

1864’te Londra’da kurulan 1. Enternasyonal, Marksizm’in dönemin anarşizm, sendikalizm gibi diğer öne çıkan akımlarına karşı yükseltilmesini sağladı.

İşçi sınıfının ortak örgüt ve eylem ihtiyacını, sendikal hareketi, grevi, siyasal eylemi, sınıflı toplumun ve üretim araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılmasını tartışıp sınıf mücadelesinin temel ilke ve araçlarını belirledi ve 1871 Paris Komünü’yle taçlanan bir ilk deneyim oldu.

1889’da kurulan 2. Enternasyonal ise işçi sınıfı partilerinin geniş bir kitle tabanına ulaştığı, parti temsilcilerinin burjuva parlamentolarına girdiği, 1 Mayıs (1889) ve 8 Mart (1910) gibi tarihsel mücadele günlerini ortaya çıkaran deneyim oldu.

1912’de Basel’deki 9. kongresinde yaklaşan emperyalist paylaşım savaşına karşı “işçi sınıfının ve parlamenter temsilcilerinin görevi, en etkili saydıkları yöntemleri kullanarak savaşın patlak vermesini engellemek için her türlü çabayı sergilemek, savaş yine de çıkarsa bu kez “görevleri; hızla bitirilmesi yönünde müdahale etmek, savaşın yarattığı ekonomik ve politik krizi, bütün güçleriyle halkı uyandırmak ve kapitalist sınıf egemenliğinin devrilmesini hızlandırmak için kullanmak politikasını kararlaştırdı.

Fakat  Almanya’dan SPD başta olmak üzere (o zamanki adlarıyla) çoğu sosyal demokrat partinin kendi burjuvazilerinin arkasına geçerek savaşa destek vermeleri politik çöküşün göstergesi ve 2. Enternasyonal’in de sonu olmuştu. Lenin ve daha az sayıda ülke komünistleri ise azınlıkta kalarak tersi bir tutum almış ve 1915’te Zimmerwald’daki konferansla yeni bir devrimci çağın eşiğinde olduklarını müjdelemişti.

Lenin şöyle diyordu: “Marksizm, pasifizm demek değildir. Savaşın hızla sonuçlanması için savaşım, kuşku yok ki gereklidir, ama barış’ isteği ancak devrimci bir savaşım çağrısı ile proleterce bir öz kazanır. Devrimler birbirini izlemezse, sözde demokratik bir barış, bir küçük-burjuva ütopyasıdır.” (1)

Lenin, bu dönemde komünist hareketin üç akımını sosyal-şovenler, merkezciler ve gerçek enternasyonalistler olarak tanımlıyordu. Kendi ülkelerindeki burjuvazinin emperyalist yağma savaşını destekleyen sosyal-şovenleri "sınıf düşmanı" olarak tanımlayan Lenin, merkezcileri ise “legalite çürümesinin aşındırdığı, parlamentarizm atmosferinin ahlakını bozduğu vs. geleneksel şablonların insanlarıdır, sıcak postçuklara ve rahat çalışmaya alışmış memur tiplerdir” diye tanımlayarak, 2. Enternasyonal’in işçi sınıfı partilerinin evrimci bir şekilde geliştiği dönemde ortaya çıkan bu eğilimin aşılması gerektiğini belirtiyordu. Az sayıda olduğunu söylediği gerçek enternasyonalistler ise “baş düşmanı kendi ülkesinde” gören devrimciler ve sosyalizmin taşıyıcılarıydı.

1915’te tohumları atılan yeni enternasyonal bu kez 1919’da muzaffer bir devrimin topraklarında, Moskova’da “komünist” adını alarak kurulacak ve sosyalizmin iktidarda olduğu bir dönemin enternasyonali ve dünya devriminin enternasyonal komünist partisi olarak misyonunu üstlenecekti. Öncekilerden en temel farkı olan bu özelliği onun örgütlenme tarzını da belirleyecekti. Lenin’e göre Komintern’in dünya tarihindeki önemi, “sosyalizmle işçi hareketinin yüzyıllık gelişiminden sonuç çıkaran şiarı, proletarya diktatörlüğü kavramında ifadesini bulan şiarı hayata geçirmeye başlamış olmasında yatar. Ne var ki çöken ve sosyal demokratlaşan 2. Enternasyonal partileri, işçi hareketini bölerek patlayan devrimlerin yenilgiye uğratılmasının da aracıolacaklardı.

Önce Macaristan’da, sonra Almanya’da yenilen devrimler, Komintern’in daha merkezi bir işleyişle bu gençpartilere güç ve deneyim aktarmasını gerekli kıldı. Dünya partisi Komintern’in ülke seksiyonu olarak işlevlenen komünist partiler için merkezi kararların bağlayıcılığı, devrim dalgası henüz momentumunu yitirmemişken bu genç partilerin devrim stratejilerinde belirleyici oldu. Örneğin Komintern üyesi her partinin kimi önde gelen kadrolarının Moskova’da bulunması ve Yürütme Kurulu’nun (KEYK) yeterli sayıda üyesinin her an toplanmaya hazır şekilde Moskova’da olması gerekiyordu. Nihayetinde bu merkezilik onun tarih sahnesinden çekilmesinin biçimini de belirledi. Komintern, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nın önemli bir dönemecinde, KEYK’nin tüm üye partilere sunduğu ama savaş koşulları nedeniyle özellikle Asya ve Afrika’daki partilerin geri dönüşyapamadığı bir tasarının oy çokluğuyla kabul edilmesi üzerine “aniden” feshedildi.

Dünya devrim dalgasının geri çekildiği 1920’lerin ikinci yarısında Komintern’in ana gündemini oluşturan faşizme karşı mücadele, gitgide, dünya devrimi amacı yerine sosyalizmin merkez üssünü koruma amacıetrafında şekillendi. Komintern’in 1943’teki fesih kararı, kimi değerlendirmelere göre Stalin önderliğindeki SSCB’nin Hitler faşizmine karşı Batılı emperyalistlerin ikinci cepheyi açması karşılığında verilmiş bir taviz olarak alındı; ancak Komintern’in olağanüstü savaş koşullarının olmadığı tarihsel bir seyirde de varlığını aynıbiçimde koruması zor görünüyordu. Zira, ilk yıllarda daha sık aralıklarla toplanan kongrelerden 7.si ve sonuncusu 1935’te toplanmış; sosyalizmin ana üssündeki SBKP’nin dünyada diğer komünist partilere göre baskın bir şekilde devrimin önder gücü olmasının yarattığı sonuçla Komintern’in politik hattı zaman içinde SSCB’nin dış politikasıyla bir hayli iç içe geçmiş; bu, partiler arası ilişkilerin eşitlik zemininde sürdürülmesini geri planda bırakmıştı.

Emperyalist paylaşım savaşına giden süreç ve savaşın kendisi SBKP’nin dünya devrim anlayışında bir gerilemeye yol açsa da Komintern’in mevcut yapısı onu tarihsel rolünün sınırlarına ulaştırmıştı. Savaşın sonunda komünist partilerin somut bir devrim tehdidi oluşturduğunu gören emperyalistler açısından komünist hareketin enternasyonal bir yönetim merkezinden yoksun kalması onlar adına önemli bir kazanım oldu.(2)

Her üç enternasyonalin de dönemin işçi sınıfı partilerinin sınıf savaşımındaki ideolojik ve siyasi düzeyini yansıttıkları, kapitalizmin belirli bir aşamasının ve toplumsal çelişkilerden doğan nesnel koşulların ürünü olan “öznel koşul” oldukları söylenebilir. Kesintisiz bir tarih içindeki bu farklı dönemler, yeni koşulların yeni örgüt biçimlerini, yeni teorik analizleri gerektirdiğinin göstergesi. Bugün yeni bir komünist enternasyonal üzerine düşünürken dünya komünist ve devrimci hareketinin tek bir çatı altında olmadan geçirdiği 80 yıla yakın sürenin yarattığı boşluğun nasıl aşılacağı üzerine de özgün çıkarımlar yapılmalıdır. Tarih, komünistlerden insanlığın kurtuluşuna giden yolu bir kez daha el yordamıyla açmaları gerektiğini söylüyor.

Komintern’in Ardından

Komintern’in fesih kararında, gelecekte yeni bir enternasyonalin hedeflendiğinden (taktik bir hamle olduğu gerekçesiyle) bahsedilmemesi komünist hareketin savaş sonrası dönemde yeniden ortak bir yapıda nasıl bir araya gelebileceği sorusunu da geri plana düşürdü.

ABD’nin, dünya emperyalizminin lideri olarak  savaş sonrası  başlattığı yeni  saldırı karşısında  1947’de Stalin liderliğindeki SBKP, esasen Doğu Avrupa’daki halk cumhuriyetlerindeki  komünist partiler, Fransa ve İtalya Komünist Partileri ile birlikte 1948’de esnek bir yapıya sahip Komünist Enformasyon Bürosu’nu (Kominform) kurmuş (J.B. Tito liderliğindeki Yugoslavya Komünist Partisi 1948’de kısa bir süre sonra bu oluşumdan atıldı); ancak Kominform 1956’da SBKP 20. kongresinden sonra pek bir varlık gösteremeden lağvedilmiştir.

Savaş sonrası, SSCB’nin faşizme karşı zaferinin yanı sıra demokratik halk devrimlerinin bir dizi ülkede daha zafer kazandığı ve sosyalist inşanın artık tek ülkeden ibaret olmadığı yeni bir dönemdi. Bu, artık eşitsiz güç, büyüklük ve tecrübedeki partilerin karşılıklı ilişkilerinin yanı sıra devletler arası sosyalist bir ilişki ve işbirliğini de gerektiren yeni bir durumdu. Sosyalizmi inşa etmeye yönelen ülkelerin birbirleri arasında ve sömürgecilikten kurtulma mücadelesi veren ulusal kurtuluş hareketleriyle ilişkilerinde pratik politik ve ekonomik dayanışmada somutlanan proletarya enternasyonalizmi, artık biçimsel de olsa enternasyonal bir çatıdan yoksundu. 1949’ta kurulan Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi (Comecon) ve 1955’te kurulan Varşova Paktı’nın ise kapsama alanı, bileşimi ve işlevi farklıydı.

Komintern zamanında kurulan komünist partilerin 1957’den itibaren başlayan enternasyonal konferanslarına gelindiğinde, SBKP Kruşçev ile birlikte artık revizyonist bir çizgiye oturmuş ve devrimci enternasyonalizm adına bütün özelliklerini yitirmiştir. Buna karşı devrimci bir tutum alan ÇKP ile SBKP arasındaki ideolojik ayrışma özellikle ‘57, ‘60 ve ‘63 konferanslarında ortak bir zeminde yer almanın mümkün olmadığı bir noktaya varmışve önce Çin-Sovyet, daha sonra ise Çin-Arnavutluk ayrışmaları yaşanmıştır. Dünya komünist hareketi, SSCB’nin ardından Çin, Arnavutluk ve Küba’daki devrimlerde somutlanan belirli ideolojik çekim merkezleri etrafında şekillenecek, ilişkilerini çeşitli forumlar ve konferanslarla sürdürecektir. Bu çekim merkezleri etrafında bir araya gelen partiler ayrı ayrı kümelenmeye başlayacak ve sadece belirli aralıklarla düzenlenen konferanslar ve toplantılar biçiminde çeşitli enternasyonal platformlar kuracaklardır. Dünya devriminin taşıyıcılığı rolüiddiasına rağmen hiçbir kümelenmede yeni bir enternasyonal birlik örgütlenmesi denenmedi. Devrimlerin zaman içinde çökmesi, Stalin sonrası SBKP’nin revizyonistleşmesi ve nihayet 1991’de SSCB ve Varşova Paktı’nın dağılması, Çin’in kapitalizme yönelmesiyle artık sosyalizmin iktidarından bahsedilemeyeceği gibi partiler düzeyinde de birbirinden ideolojik olarak ayrışan, farklı mücadele çizgileri benimseyen yapılar söz konusuydu.

Türkiye ve Kürdistanlı Komünistlerin Yaklaşımı

Türkiye ve Kürdistanlı Marksist Leninist Komünistler, Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin zaferi için savaşımı, bölge ve dünya devriminin bir parçası olarak kavrar. Partinin kazanılmasını sağlayan komünistlerin birliği mücadelesinde dünyadaki sosyalizm iddialı devrimci parti ve örgütlerle ilişkileniş tarzının özü de görülebilir. Burada enternasyonal devrimci hareketin son yarım yüzyıllık dönemine damga vurmuş bölünme ve parçalanma eğilimine kendi konumundan açık bir karşı duruş vardır.

Komünistler, dünya burjuvazisinin karşısına, devrimci hareketin dünya çapında örgütlü gücüyle çıkılmasının başta gelen bir görev olduğunu savunur, fakat meydana gelecek bu yeni enternasyonal örgütlülük Komintern'in bir tekrarı veya kopyası olmayacağı gibi SSCB’nin çöküşü sonrası yeni dönemin özgünlükleri ve yeniden yapılanma zorunluluğu içinde şekillenebilir. Buna göre komünistlerin enternasyonal ilişki tarzı, partiler arasıilişkilerin eşit, şeffaf ve yoldaşça olması, eleştiri-özeleştiriye dayalı yürütülmesi prensibini içerir. Karşılıklıdeğerlendirmeler ve güven oluşumu partilerin salt programatik görüşlerine göre değil, gerçek varoluşlarızeminine dayanmalıdır. Enternasyonal ilişkiler soyut ve sözel sınırlarda kalmamalı, somut ve pratik olmalı, siyasal eylemle kopmaz bir bağ içerisinde bulunmalıdır.

Marksist Leninist Komünistler, enternasyonal alanda “ortak bölgesel ve uluslararası kampanyalar örgütlemek, bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonları kurmak... ikili görüşmeler yoluyla muhatap partilerle mücadele araç ve biçimlerinin, deneylerinin karşılıklı aktarılması"  (3) bakış açısına sahiptirler. Görüş alışverişinde bulunma, deneyim aktarma ve alma, tartışma ihtiyacı duyulan başlıca sorunlara birlikte eğilme anlayışındadırlar.

Genel olarak komünizm iddialı enternasyonal devrimci hareketin ideolojik ve örgütsel krizden çıkış yolu ancak politik mücadele düzleminde bulunabilir. Bu perspektifle, emperyalist savaşa karşı platformlarda, sosyal forumlarda, dünya kadın buluşmalarında, enternasyonal kitle hareketlerinde yer alırlar, uluslararası gözaltında kayıplar kurultayı ve uluslararası politik tutsaklarla dayanışma konferansı gibi çalışmalar yaparlar. Keza Ortadoğu ve Balkan konferansları gibi girişimler, üstlendiği organizasyonlar arasındadır. “Devrimci basın yayın, sendikalar, gençlik, kadın örgütleri, politik askeri çalışmalar gibi somut mücadele cephelerinde karşılıklı ilişki ve etkileşim, deneyim aktarımı, ortak çalışmayı geliştirme görüş açısıyla”(4) hareket ederek, tarihinin ilk anından itibaren dünyadaki komünizm iddialı ve devrimci tüm platformları yakından takip etmişlerdir.(5)

Günümüzde Kümelenmeler

1992’de Brüksel’de revizyonist ve reformist çizgideki Belçika Emek Partisi’nin “Enternasyonal Komünist Seminer” adıyla yıllık olarak örgütlediği konferansların ilkinde, partinin lideri Ludo Martens kendi ifadeleriyle dönemin “Marksist-Leninist dört ana eğiliminin –SSCB, Çin, Arnavutluk ve Küba çizgisindeki grupların–birleşmesi” önerisinde bulunuyordu. SSCB’nin dağılmasının ardından yeni dönem için geçmişten çıkarılan derslerin tartışıldığı konferanslara Afrika, Kuzey ve Latin Amerika, Asya, Avrupa’dan 200’ün üzerinde parti katılıyordu. 2014 yılına kadar bir platform olarak varlığını korusa da katılımcı partiler başka platformlarda yer almaya başlamışlardı.

Emperyalist küreselleşme ve SSCB’nin dağılmasının şok etkisiyle geçen 90’lar birbirinden farklı ideolojik eğilimli parti ve örgütlerin birbirlerini gözlemledikleri, yeni dönemin koşullarına adaptasyonlarına göre yakınlaşıp uzaklaştıkları ve çeşitli kümelenmeler içinde temasa geçerek yol arayışı içindeki oldukları bir şekilde geçti. Kimin devrimci, komünist olduğunun tartışıldığı ve kimi ara akımların ortaya çıktığı belirsiz bir tabloda komünizm iddialı partiler toplamının halen süren ideolojik ve örgütsel yapılanma krizi koşullarının varlığında, dünya devrimi ve proletarya enternasyonalizminin yeni biçimlerinin arayışından çok, artık 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin değerlendirmesi, sosyalizm ve devrimcilik anlayışları partilerin birbirlerine yaklaşımında daha belirleyici hale gelmiştir.

Bu arayış içinde SBKP çizgisindeki revizyonist partiler 1998’den itibaren Yunanistan KP’nin (KKE) davetiyle Komünist ve İşçi Partilerinin Enternasyonal Buluşması (IMCWP) adıyla yıllık enternasyonal toplantılarıbaşlattılar. İktidardaki Çin Komünist Partisi, Vietnam Komünist Partisi, Küba Komünist Partisi ve Hindistan Komünist Partisi (Marksist) gibi partilerin yanı sıra Ukrayna işgali sırasında Putin’e açıktan desteğini sunan ve SBKP’nin fiziki devamcı partilerinden olan Rusya Federasyonu Komünist Partisi ve 2001’de kurulan SBKP-Rusya Komünist İşçi Partisi gibi partiler, Brezilya, Türkiye ve ülke adı taşıyan çoğu komünist partisi bu yıllık toplantılara katılmaktadır. 58 ülkeden 74 partinin katılımıyla başlayan buluşmaların katılımcı sayısı günümüzde 80’in üzerindedir. 2009’da Şam’da düzenlenen Filistin ve Ortadoğu halklarıyla dayanışma konulu olağanüstübuluşma bunlardan biridir.

Revizyonist tarihi benimseyen bu partilerin ezici çoğunluğu için kategorik olarak devrimcilikten uzak tanımıyapılabilir. Fakat özellikle 2008 krizi sonrası gelişen halk ayaklanmaları, devrimci durumlar ya da daha sonra salgın ve Ukrayna işgali gibi kritik anlarda bu platform içindeki partilerin bazıları (örneğin Lübnan, Bangladeş, Güney Kore, Sudan Komünist Partileri gibi) daha ileri tutum arayışı içinde olmuş ve mevcut başka kümelenmeler içinde de yer almaya başlamışlardır.

Mao sonrası dönemde Çin’in yaklaşımları üzerinden ayrışan Maocu partilerin 17’si 1984’te Fransa’da yeni bir komünist enternasyonal iddiasıyla Devrimci Enternasyonalist Hareket (RIM) adı altında bir araya geldi. Hindistan KP (Maoist) lideri Ajith’in editörlüğünü yaptığı A World to Win (Kazanılacak Dünya) adıyla 2006’ya kadar çıkan yayın RIM’i bir arada tutsa da, 1993’te Peru’daki silahlı mücadele üzerine yapılan tartışmaların ardından platformun Marksizm-Leninizm-Maoizm’i Marksizm’in üçüncü ve daha yüksek bir aşaması olarak kabul etmesiyle “Mao Zedung Düşüncesi”ni takip eden partiler platformdan ayrıldı.

Üye partiler süreç içinde silahlı mücadeleye bakış, Nepal ve Hindistan’daki mücadelelere dair yaklaşımlar gibi konularda daha da ayrıştığı için, resmi olarak dağılmasa da RIM fiilen durma noktasına gelmiştir. RIM’den ayrılan Almanya Marksist Leninist Partisi’nin (MLPD) öncülüğünde 1998 yılında kurulan “Mao Zedung Düşüncesi”nden partilerin Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Koordinasyonu (ICMLPO) her 2-3 yılda bir uluslararası konferanslarda bir araya gelen diğer girişim olmuş, ancak üye partilerin başka platform oluşumlarında yeniden kümelenmeleriyle 2017 yılında son bulmuştur.

Maoist hareket içinde, Prachanda öncülüğünde iktidara gelen Nepal KP’nin (Maoist) devrim kuşatıldıktan sonraki ideolojik savrulma süreci, gerilla mücadelelerini sürdüren HKP (Maoist) ve Filipinler KP’nin özgün toplumsal dayanakları, “Aydınlık Yol” adıyla bilinen Peru KP’den geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Gonzalo ve ABD’den Bob Avakian’ın başını çektiği ideolojik yönelimler net kopuşmalara yol açmasa da ortak çatıların sürekliliği ve gücünü etkilemektedir.

1988’den bu yana Hollanda’da politik sürgünde yaşayan, partinin kurucu başkanı ve son 20 yıldır da politik danışmanı olan Jose Maria Sison önderliğinde, Filipinler Komünist Partisi’nin, 2001’de Hollanda’da kendi Maocu çizgisiyle uyuşan 40’tan fazla ülkeden yapıyla birlikte kurduğu ve diğer kümelenmelerden farklı olarak partileri değil, antiemperyalist ve demokratik kitle örgütlerini, halk hareketi örgütlerini bünyesine alan Halk Mücadelelerinin Enternasyonal Birliği (ILPS) (ya da Halkların Uluslararası Mücadele Ligi) günümüzdeki etkin enternasyonal eylem platformlarından biridir. Amacını antiemperyalist ve demokratik hareketleri koordine etme olarak belirleyen ILPS, güncel politik gelişmelerde hızlı tutum alıp eş zamanlı enternasyonal pratik örgütleme sorununu aşmanın yolunu aktif mücadele içinde yer alan kitle örgütlerini tek çatı altında toplamakta bulmuş ve bunu farklı kıtalarda gerçekleştirdiği enternasyonal kampanya ve kitlesel eylemlerle bir ölçüde hayata geçirmiştir. Filipinler KP’nin Filipinler ve komşu ülke örgütlerindeki kendi yörüngesinde faaliyet yürüten sendika, meslek örgütü, ekoloji örgütü, dernek vb. yapıların yanı sıra ABD ve AB’de yaşayan Filipinlilerin başını çektiği örgütlerle de koordinasyon içinde hareket etmektedir. 50 yılı aşkın bir süredir gerilla mücadelesi, burjuva parlamenter seçimler, sendikal mücadele, demokratik kitle örgütleri gibi sınıf savaşımının farklı araçlarını eş zamanlı kullanmayı başarmıştır. ILPS, Maoist partilerin diğer kümelenmelerindeki partilerle olan ilişkisinin yanısıra son dönemde farklı kümelenmelerle de ilişkisini derinleştirme yolunda adımlar atmış ve dünyadaki devrimci ve antiemperyalist parti ve örgütlerin yeni ortak bir çatısının oluşmasında bir basamak olabilecek enternasyonal antiemperyalist cephe için arayışların muhatabı olmuştur.

Böyle bir antiemperyalist ve antifaşist cephenin inşası çalışmasını yürüten, birincil ve direkt muhatap ise Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu (ICOR) olmuştur. ICMLPO’nun bir tartışma platformuna dönüşmesi ve üye partilerin ideolojik olarak farklılıklarının yanı sıra mücadele anlayışlarındaki farklılıkların da belirginleşmesi üzerine, daha önce farklı kümelenmeler içinde yer alan partilerin de katılımıyla 2010’da Türkiye ve Kürdistan’dan Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Bolşevik Partizan da dahil 40’ın üzerinde partinin ve örgütün katılımıyla kuruluş konferansınıgerçekleştiren ICOR, “emperyalist dünya sistemini devrimci bir dönüşüm içinde yıkarak proletarya diktatörlüğünü kurma” hedefiyle bir araya gelen parti ve örgütlerden oluşuyor.(6) ICOR, tüzüğünde belirlediği ilkeler(7) doğrultusunda, ideolojik olarak farklı çizgide olsa da benzer hedeflere sahip örgütlere karşı “açık kapı”politikası izlemekte ve ülkelerden birden fazla partinin katılımına imkan vererek ülkelerdeki birleşik devrimci önderliklerin oluşumunda da nesnel bir yan yana geliş imkanı sağlamaktadır. Mevcut durumda tüm kıtalardan 60’ın üzerinde üye örgüte sahip ICOR, sosyalizm iddialı olup henüz devrimci bir varoluşa sahip olmayan ancak güncel gücü ve örgütlenme kapasitesiyle kritik bir eşikte duran görece genç partiler için önemli bir etkileşim alanı sağlamaktadır. Üyeleri arasında ülke yasallıkları içinde illegal partilerin yanı sıra legal partileri de içeren platform, parti inşası sorununu, yasal ve yasadışı koşullardaki mücadelenin hazırlıklarını önemli bir tartışma ve eğitim konusu olarak belirlemiştir.

Almanya Marksist Leninist Partisi’nin (MLPD) toplam parti çalışmalarında önemli bir ağırlık tutan enternasyonal çalışmasının merkezinde ICOR’un güçlendirilmesi durmaktadır  Almanya’daki yoğun antikomünist propagandaya karşı sosyalizm ve dünya devrimi iddiasını ortaya koyan, antiemperyalist ve ilerici bir rol oynayan ancak esasen reformizm zemininde bir varoluşa sahip olan MLPD’nin öznel bir değerlendirmesiyle ICOR, geleceğin komünist enternasyonaline giden yolda temel bir yerde durduğundan, MLPD platformda diğer örgütlerle hegemonik bir ilişkileniş geliştirmekte, yine de bu durum platform içindeki devrimci örgütlerin bağımsız varoluşlarına engel teşkil etmemektedir. ICOR, içinde henüz parti düzeyinde örgütlenememiş irili ufaklı grupları, farklı kitlesellik ve politik etki kapasitesine sahip devrimci ve açıkça reformist ya da SSCB’nin revizyonist geleneğinden tamamen kopamamış partileri barındırmaktadır. Hindistan Komünist Partisi-Marksist-Leninist (Kızıl Yıldız), Tunus Demokratik Sosyalist Yurtsever Parti (PPDS), Kenya Komünist Partisi, Rusya Maoist Partisi, Nepal Komünist Partisi (Mashal), Bangladeş Komünist Partisi, Kıbrıslılar Birliği, Uruguay Devrimci Komünist Partisi, Avustralya Komünist Partisi-Marksist-Leninist gibi farklıkıtalardan üyeler bulunmaktadır.

Diğer kümelenme platformlarında olduğu gibi, 12 yıllık geçmişinde esasen ortak ideolojik ve politik çizgileri belirleme yolunda sonuncusu Ekim 2021’de olmak üzere 4 yılda bir düzenlenen dünya konferansları, kıta konferansları ve yıl içinde birkaç kez toplanan Enternasyonal Koordinasyon Komitesi (EKK) ve Kıta Koordinasyonu toplantılarının yanı sıra güncel gelişmelerle ilgili bildirgeler yayınlayarak bir varoluş sergileyen ICOR, pratik politik mücadelenin içinde henüz belirleyici bir düzey yakalayamamıştır.

Örgütlemesine doğrudan destek olduğu uluslararası madenciler, otomotiv, liman ve tekstil işçileri konferansları ise henüz üye partilerin sendikal alandaki güçleri düzeyinde dahi bir gelişim gösterebilmişdeğildir. Venezuela’da Amerikancı darbe girişimine, Rojava işgallerine karşı ya da Ukrayna-Rusya savaşı gibi kritik politik gelişmelerdeki eylem günleri ile her yıl düzenli olarak 8-9 Mayıs, 6 Ağustos, 1 Eylül antifaşist mücadele günleri ve Kasım başındaki ekolojik mücadele günü ICOR’un üye örgütlerinin güçleri düzeyinde tüm ülkelerde eş zamanlı eyleme geçtikleri günler olmuştur. Ekim Devrimi’nin 100. yılında düzenlenen genişkatılımlı teorik seminer ve Rusya’ya kutlamalar için gönderilen heyet ICOR’un etki gücünü artırıcı çalışmalar arasındadır. Belki de devrimci açıdan en farklı örnek, Rojava Devrimi’nin en önemli dönemeci Kobanê zaferinin ardından 2015’te yaşandı. Türkiye ve Kürdistanlı Marksist-Leninist komünistlerin ve MLPD’nin öncülüğünde çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere 177 enternasyonalisti(8) bir araya getiren ve sıcak çatışmanın sürdüğüsırada sınırdan geçme iradesi gösteren “enternasyonal çalışma tugayları” örgütleyen ICOR, özgücüne yaslanarak Kobanê’de bir sağlık merkezinin inşasını gerçekleştirmiş ve devrime, devrimci iktidara doğrudan temas ederek proletarya enternasyonalizminin etkili pratik örneklerinden birini sergilemiştir.

Türkiye ve Kürdistan’dan Marksist Leninist Komünistler, uluslararası komünist hareketin örgütsel ve ideolojik krizi koşullarında başından beri dünyada ortaya çıkan tüm kümelenmeleri takibi ve sosyalizm iddialı partilerle ikili ilişkileri, kurumsal parti organı düzeyinde düzenli bir şekilde sürdürerek, onların devrimci veya reformist çizgideki varoluşlarını yakından takip etmiş(9) ve proletarya enternasyonalizmi çizgisini pratikte var etmenin bir biçimini ICOR içinde yer alarak gerçekleştirmiştir.

Marksist Leninist Komünistlerin enternasyonal alandaki ICOR ile sınırlı olmayan faaliyeti diğer kümelenmelerde yer alan ya da herhangi bir kümede yer almayan dünyadaki diğer devrimci parti ve mücadelelerle ilişkilerin geliştirilmesini de içermektedir. Diğer enternasyonal kümelenmelerde olduğu gibi ICOR içinde de devrimci ve reformist varoluşa sahip partiler bir arada bulunsa da platform, devrimci örgütlerin etkileşimlerini artırmanın, pratik açıdan daha etkin ilişki biçimleri geliştirmenin imkanlarını sunmaktadır. Marksist Leninist Komünistlerin bölgesel devrim anlayışına ve bu doğrultuda daha önceki bölgesel antiemperyalist mücadele koordinasyonları girişimlerine uygun olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da devrimci örgütlerin birbirleriyle ilişkilerini güçlendirmek ve bölgedeki özellikle Kürt ve Filistin halklarının özgürlük mücadelelerine bir ortaklık zemini sağlamak üzere EKK’ye dahil olarak üstlendiği ICOR’un bölgedeki inşasısorumluluğu bu imkanlardandır.

Yine, ICOR’da yer alan ve halihazırda dolaysız devrimci bir mücadele içinde olmasa da bunun potansiyelini taşıyan, bir sıçrama yapmak için enternasyonal deneyim paylaşımına ihtiyaç duyan, nicel olarak henüz sınırlıbir çapa sahip örgütlerle ortak eğitimler ve farklı alanlarda ortak çalışmalar düzenleyerek, özellikle Balkanlar ve Ortadoğu’daki ülkelerde ulusal dar görüşlülükten sıyrılmış, benzer ideolojik şekillenmeye sahip partiler inşa edilmesine yardımcı olmak, Türkiye ve Kürdistan’dan komünistlerin dünya devrimci hareketine bir katkısıolacaktır. Dünyadaki devrimci parti ve örgütler arasında enternasyonal ilişkileri gerçek bir zeminde geliştirmenin, bir birlik doğrultusunda ilerletmenin yolu enternasyonal sınıf mücadelesini pratikte yükseltmekten geçiyor ve dünya komünist hareketi halen yapısal bir kriz içindeyken ICOR bu amacı gerçekleştirme yolunda ara döneme özgü bir enternasyonal örgütlenme karakteri taşıyor.

ICOR, 2008 krizi sonrası emperyalizmin çelişkilerinin keskinleştiği, yeni bir paylaşım savaşına doğru emarelerin arttığı, farklı ülkelerdeki halk isyanlarının devrimci önderliğin yanı sıra enternasyonal dayanışmanın da eksikliğinden kaynaklı devrimci atılımlara dönüşemediği gibi tespitlerden yola çıkarak başlattığıAntiemperyalist ve Antifaşist Birleşik Cephe (AIAFUF) inşası girişiminde, ILPS ile salgın öncesi dönemde başlayan görüşmeler gerçekleştirmiş ve Birleşik Cephe’nin temel ilkeleri, yapısı, kuralları konusunda iki yapıarasında belirli uzlaşmalar sağlanmış, Birleşik Cephe’nin başta Kürt ve Filistin halklarının ulusal kurtuluşhareketleri gibi bölgesel devrimci güç odakları olmak üzere Latin Amerika, Afrika, Güney ve Doğu Asya’daki diğer antiemperyalist ve antifaşist yönelimli kümelenmelerle genişletilmesi hedefi belirlenmişti. Salgının araya girmesiyle kesintiye uğrayan bu süreç, ILPS’nin Birleşik Cephe’nin bu biçimiyle inşasından geri çekilmesiyle şu an için ICOR’un öncülüğünde sürmektedir.

Salgın sonrası dönemdeki Ukrayna-Rusya savaşı, gıda-enerji krizleri, pek çok ülkede yeniden yükselen halk isyanları gibi uluslararası siyasi gelişmeler, bir enternasyonal antiemperyalist cepheye olan yakıcı ihtiyacıgösterdiği gibi onun pratikte nasıl var olacağının da somutlanmasını gerektiriyor.

1994’te Ekvator'un başkenti Quito’daki ilk konferansla birlikte kurulan Marksist-Leninist Partiler ve Örgütler Koordinasyonu (ICMLPO ya da daha yaygın İspanyolca kısaltmasıyla CIPOML)(10) ise  Enver Hoca çizgisindeki partiler tarafından kurulmuştur. “Quito Konferansı” adıyla da bilinen platformun ev sahibi Ekvador Marksist Leninist Komünist Partisi, aynı zamanda platformun en büyük partisidir. Her ülkeden tek bir partinin katılımıanlayışına sahip platformda Türkiye’den Emek Partisi yer almaktadır.

CIPOML partileri, yılda iki kere yayınladıkları çok dilli Birlik ve Mücadele dergisinde çeşitli güncel politik ve teorik meseleleri ele almaktadırlar. Bu platform içindeki partilerin çoğu devrimci nitelik taşımayan donuklaşmışyapılar olmakla birlikte sosyalizm iddiasını lafzi de olsa korumaktadır. Diğer kümelenmelerde olduğu gibi emperyalizmin güncel gerçekliğine yaklaşımda, güncel devrimci gelişmelere dair tutumlarda, işçi sınıfımücadelesinin tüm araç ve biçimlerini kullanma yöneliminde partiler arasında farklar bulunmakta, ancak platform bu farklılıkları devrimci yönde kapatmada, pratik enternasyonalist eylemi örgütlemede temelden yetersiz kalmaktadır. Yine de bu platform, üye partilerin yaygınlığı, yaslandıkları tarihsel deneyime bağlı olarak güncel ideolojik tutumları ve içindeki tek tek partilerin yürüttükleri kimi güçlü mücadeleler nedeniyle kısmi devrimci sonuçların çıkabileceği bir kümelenmedir.

Buraya kadar bahsi geçen platformlar sosyalizm ve komünizm iddialı, Marksist-Leninist ya da Maoist çizgide yer almaya çalışan, devrimci, reformist, revizyonist parti ve örgütlerden oluşuyor. Avrupa Demokrasi Hareketi (DiEM25) ve Sanders Enstitüsü’nün dünyadaki tüm “ilerici” güçlere birleşik bir cephede birleşme açık çağrısının üzerine 2020’de kuruluşunu ilan eden İlerici Enternasyonal ise vitrinini örgütlerden çok devlet başkanı, bakan, filozof, akademisyen, yazar, sanatçı olan bireylerin oluşturduğu yapısıyla ideolojik yönelimi ve hedefleri açısından diğerlerinden ayrışan en genç kümelenmedir.

Türkiye’den komünizm iddialı partilerin bazıları bile, feministlerin, ekolojistlerin, yerli ve ulusal hareketlerin vb. yanı sıra “komünizm iddialı” örgütlerin enternasyonallerinin toplamı olarak İlerici Enternasyonal’in çoğulcu yapısının günün şartlarına daha uygun olduğunu söylüyor. Oysa bütün bir “post-kapitalizm” söylemine rağmen bu oluşum, kapitalizmi yıkma çağrısından çok, kapitalizmin “demokratikleşmesine” denk düşen bir amaca sahip. Dahası, farklı toplumsal hareketlerin dalgalı gelişiminden çıkan enternasyonal oluşumların somut bir ideolojik hatta örgütlenmediklerinde, bir devrim programına, stratejisine sahip olmadıklarında, devrimci mücadeleler açısından taktiksel olarak işlev görseler de tarihsel olarak dünya devriminin ideolojik-teorik-stratejik merkezi konumunda duracak bir yapıya dönüşmeyecekleri Marksist-Leninist bakış açısından açıktır. Dünya devriminin enternasyonali, kuşkusuz ülke devrimlerinin öncülüğünü yapan işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci partilerinin enternasyonali olacaktır.

Eylül 2020’deki “Enternasyonalizm ya da Yok Oluş” başlıklı kuruluş konferansı ve kurucu konsey üyeler, sendikalar, partiler ve toplumsal hareketleri bir araya getirmiş ve Küresel Bir Yeşil Yeni Anlaşma için mücadele platformun başlangıç kampanyalarından biri olmuştu. Yannis Varoufakis, Bernie Sanders, Jeremy Corbyn gibi isimlerin rengini verdiği sosyal demokratik reformist çizgi bu yeni kümelenmenin enternasyonal mücadeleye yaklaşımına da şekil verir. ABD’nin 21. yüzyılda işlediği savaş suçlarını yargıladığı sembolik halk mahkemesi, koronavirüs aşısı dayanışma kampanyası ve başta Latin Amerika ve Macaristan olmak üzere üye örgütlerin olduğu ülkelerdeki seçim süreçlerini birer heyet göndererek takip etme, Rojava’ya yönelik işgal tehditlerine karşı PYD ile dayanışma toplantısı için Süleymaniye’ye heyet gönderme gibi faaliyetleri ve diğer kümelenmelere göre katbekat güçlü propaganda kanal ve kaynaklarıyla İlerici Enternasyonal, güncel siyasi gelişmeler içinde aktif bir şekilde yer almaya çalışmaktadır. Halk isyanlarının devrimci enerjilerinin yetmediği anda yönelmek durumunda kaldığı “ilerici” demokratik halkçı ve reformist seçenekler İlerici Enternasyonal’in güncel varoluşunu bu nedenle bir hayli dinamik kılmaktadır. Ancak “vizyon belgesinde” erkek egemenliği ve kadın özgürlük mücadelesine, iktidar sorununa ve sosyalizm amaç ve hedeflerine dair bir şey söylemiyor oluşu özellikle dikkat çekicidir.

Tüm dünyadaki partilere hitap eden bu kümelenmeler dışında, daha bölgesel düzeyde örgütlenen oluşumlar da dünyada sosyalizm iddialı hareketlerin enternasyonal örgütlenmelerinin parçası sayılır. Yunanistan’dan KKE’nin öncülüğünde Avrupa’daki sorunlar üzerine ortak araştırmalar yapmak için başlatılan Komünist ve İşçi Partiler İnisiyatifi (INITIATIVE), Avrupa ülkelerinin revizyonistleşmiş komünist partileri arasındaki koordinasyonu sağlamayı hedeflemektedir, ancak güncel bir çalışma içinde değildir. Tarihsel SBKP’nin adınıtaşıyan parti de 2001’de Komünist Partiler Birliği-SBKP partisinden ayrılan ve eski Sovyet cumhuriyetlerindeki komünist partileri bir araya getiren bölgesel bir parti kümesi konumundaydı. Revizyonist geçmişi sahiplenen bu partilerden birçoğu bulundukları ülkelerin siyasetinde etkin bir rol oynamaktan uzak; ancak eski Sovyet ülkelerindeki sert antikomünizm rüzgarına rağmen güncel ekonomik kriz süreçlerinde biraz da nostaljiyle gelen ilgiyi bir ölçüde çekebiliyorlar.

Güney Asya ülkelerinden Bangladeş, Bhutan, Hindistan, Nepal ve Sri Lanka’dan çoğu dağılmadan önce RIM platformu üyesi Maoist parti ve hareketlerin bir araya geldiği, 2001’de kurulan Güney Asya Maoist Partileri ve Örgütleri Koordinasyon Komitesi (CCOMPOSA), bir ülkeden birden fazla yapının yer aldığı bölgesel bir oluşumdur.(11) Bugün halen gerilla mücadelesi yürüten Hindistan Komünist Partisi’nin (Maoist) de yer aldığıyapıda Nepal’de iktidara gelen Maoistlerin sonrasında kırılan çizgileri nedeniyle sorunlar yaşanmış ve birlik fiilen sona ermiştir.

Latin Amerika ve Karayipler’deki kimi emekçi sol yapıları bir araya getiren, 1990’da Brezilya İşçi Partisi tarafından 48 partinin katılımıyla başlatılan Sao Paulo Forumu (orijinal adıyla Latin Amerika Sol ve Antiemperyalist Partiler ve Örgütler Buluşması) da SSCB’nin dağılması sürecinde neoliberal saldırıya karşıçoğunluğu revizyonist ve reformist olan bölge partilerinin alternatif bir güç oluşturma arayışıydı. Bugün 100’ün üzerinde partinin katılımıyla süren Forum, Küba Komünist Partisi ve Nikaragua’dan Daniel Ortega’nın liderliğindeki Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi dahil kimi sosyalizm iddialı iktidar partilerini, sosyal demokrat partileri, kimi sol sendikaları, toplumsal hareketleri barındırıyor. 2005’te silahlı mücadele ve temsili demokrasi üzerine farklılığı nedeniyle Forum’dan atılana kadar FARC da bu yapının bir parçasıydı. “Avrupa Solu” adlıAvrupa’daki reformist sol partilerin cephesi 2010 sonrası bu yapıyla ilişkilerini güçlendirirken, 2021’de ABD’den Amerika Demokratik Sosyalistleri üyelik başvurusu yapmıştır.

Genellikle kendilerine Marksist ya da Marksist-Leninist demeyen ancak “21. yüzyıl sosyalizmi” ya da “Bolivarcı, Guevaracı devrim” sıfatlarını taşıyan demokratik halkçı iktidarların başında bulunan partilerin ve akımların, devletler düzeyinde bir araya gelerek ülkeler arası ittifak ve ekonomik işbirliğini konuştukları, 2004’te kurulan Amerikamız Halklarının Bolivarcı İttifakı (ALBA)(12) da bölgesel kümelenmeler arasında sayılmalıdır. 

Kümelenmelerin Sınırları ve Devrimci Olanaklar

İlk enternasyonalden başlayarak bugünkü kümelenmeler dahil proletarya enternasyonalizminin belki de en temel sorusu eş zamanlı pratik politik faaliyetin nasıl örgütleneceğidir. Sosyalizm için mücadelenin önceki tarihsel döneminde oluşmuş ayrışmaların güncel öneminin azaldığı yeni bir dönem yaşansa da, 21. yüzyılda varlığını sürdüren kümelenmelerde, enternasyonal eylemliliğin düzeyinin düşüklüğü nedeniyle çeşitli önemli politik meselelere dair ideolojik tutum almanın yeterli görülmesi bugün için bu zayıflığı beslemektedir. Dahası, kümelenmeler arası etkileşimin yok denecek kadar düşük olması, her bir kümede yer alan daha devrimci ve mücadeleci partiler arasındaki ilişkinin kısıtlılığı, kümelenmelerin merkezi yürütme ve koordinasyon yapılarının devrimci deneyimleri biriktirip ortaklaştırmaktaki yetmezliği çağın tüm gelişkin iletişim ve hareketlilik koşullarına rağmen bunu kısıtlamaktadır.

Somut örnekler vermek gerekirse, ABD’nin Irak işgaline ve NATO’nun Balkanlar ve Afganistan saldırılarına karşı gelişen büyük çaplı savaş karşıtı kitle hareketleri içinde tek tek partiler ve mevcut kümelenmeler oldukça silik kaldılar. Ortadoğu’da süregiden bölgesel askeri işgal ve savaşlara yönelik eylemler güçlü ve süreğenörgütlenemedi. 2. Enternasyonal’deki temel ideolojik kopma konusu olan emperyalist savaşlara karşı tutum, bugün emperyalizm analizindeki farklılıklar nedeniyle ortaya net bir devrimci hattın konulmasını engelleyen faktörlerden bir diğeri oldu. Yine emperyalist küreselleşmeye karşı Sosyal Forumlar şeklinde gelişen kitle hareketine, Indignados (Öfkeliler) Hareketi, Occupy (İşgal Et) Hareketi, Arap isyanı süreçlerine ve sonraki dönemde pek çok ülkede gelişen halk isyanlarına da kümelenmelerin müdahalesi yetersizdi. Bunların bölgesel düzeyde yayılması ve canlılığını koruması başarılamadı. Aynı politik müdahalesizlik, sürüklenmecilik ve kaydedicilik bugün salgın sonrası durum ve Ukrayna-Rusya savaşı koşullarında ve özellikle 2019’da başlayan halk ayaklanmalarının kaldığı yerden devam eden Sri Lanka, Sudan, Ekvator, Şili, Arjantin, Lübnan gibi ülkelerdeki irili ufaklı isyanlarla ilişkilenişte de sürmektedir. Bu, uluslararası komünist hareketin 1989-91 tarihsel dönemecinde tutulduğu ideolojik ve örgütsel krizin halen aşılamamış, yeniden yapılanma ihtiyacının halen geniş ölçüde yanıtlanamamış olduğunun da bir göstergesidir.

Dünyada siyasi gelişmelerin hızına yetişecek bir enternasyonal koordinasyonun uygun biçiminin henüz belirmemiş olması, kitle örgütleriyle devrimci partilerin enternasyonal alandaki koordinasyonunun somut biçimlerinde kimi zaman tıkanıklık –örneğin ekolojik yıkım, savaş, göç gibi durumlarda partilerin maddi kaynaklarının kısıtlılığına da bağlı olarak güçlü dayanışma kampanyalarının örgütlenememesi– yukarıdaki durumun doğmasının nedenlerindendir.

21.yüzyılın başında Marksist Leninist Komünistlerin Balkanlar’da ve Ortadoğu’da oluşturduğu Antiemperyalist Mücadele Koordinasyonları gibi girişimlerin örgütler arası bağların zayıflığı, bu bağlar adım adım geliştirilse de eş zamanlı pratik politik faaliyetin bu düzeyde dahi yeterince yürütülememesi nedeniyle uzun süre yaşatılamaması, bölgesel devrim perspektifini güçlendirecek bölgesel isyan dalgalarının “öznel koşul” ile buluşma fırsatına engel olmaktadır.

Emperyalist karşı devrimci güçlerin dünya çapında saldırıları ve cepheleşmeleri –en somut örneğini Rojava’da gördüğümüz üzere– her eylemli enternasyonalist çıkışı hızla kuşatıp boğmaya yönelirken, enternasyonal dayanışmanın güçsüz olduğu koşullarda ayakta kalması çok daha zorlaşacak olan bir devrimci iktidarın bu niteliğini koruması devrimci koşulların yayılmasıyla ve bölgesel devrimci koordinasyonların oluşmasıyla yakından ilişkilidir.

Dünyada komünizm iddialı partilerin genel zayıflığı, bu partilerin enternasyonal ilişkilere olan ilgisizliğini beraberinde getirmektedir. Partilerin gerçek siyasal yaşamdaki varoluşlarının iddialarıyla bire bir örtüşmediği durumlar kümelenmeler içindeki ilişki düzeylerini belirleyen bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Örgütsel yapının enternasyonal çalışmaya uygun düzenlenememesi, güç ayrılamaması, partilerin kadro politikalarındaki sorunlar nedeniyle enternasyonal alandaki nesil geçişlerinin sağlıklı yapılamaması, keza düşük propaganda gücü örgütler toplamı olarak kümelenmelerin nicel olarak şişkin ama nitel olarak sönük kalmasına yol açmaktadır. Ayrıca devrimci partilerin devletin karşı devrimci darbelerine maruz kalmalarının ardından ilişkilerin kopması, hafızanın toparlanma sonrasına aktarılamaması da devrimci-reformist ayrışmasını sündüren ve kümelenmelerin yeni içerikler almasını geciktiren bir yerde durmaktadır.

Tüm bu eksiklikler göz önüne alındığında, günümüzün toplumsal dinamikleri ve olanaklarını devrimci tarzda değerlendirmek için komünist ve devrimci partilerin, örgütlerin, grupların ve uluslararası kümelenmelerin “kendi durumlarına müdahale” etmelerinden başka şansları yoktur. Dünya devrimci ve komünist hareketinin yeniden yapılanma krizinden çıkışının yolu yerel, bölgesel ve uluslararası alanda yürütülecek devrimci mücadele, yönelim, girişkenlik ve eylemi gerektiren bu müdahaleyle açılacaktır.

Mücadeleyle ilgili sorunlar mekanik bir biçimde algılandığında iddiasızlık ve kendiliğindencilik üretirken, siyasal ve örgütsel sorunlar salt teorik çözümleme, tartışma ve “ilkeli duruş” refleksleriyle aşılmaya çalışıldığında apolitik yaklaşımlar üretir.

Devrimci kümelenmeler, temel siyasi ve ideolojik konularda açıklık ve yakınlığı gerektirirken, enternasyonal birleşik eylem ise duruma müdahale ve eylemin yöntemlerinde netlik ve gelişkin ilişkileri öngörür. Tüm bunlar ise bahsedilen örneklerdeki gibi ancak kitle hareketi içinde militan devrimci pratikte sınanabilir.

Yeni Bir Enternasyonalin İmkanı

Yeni bir enternasyonal tartışması esasen bir dünya devriminin nasıl gelişeceği tartışmasına bağlı yanıt bulur. Tek tek ülkelerde meydana gelecek sosyalist devrimlerin birbirini tetikleyeceği ve önce bir bölge devrimine, oradan da dünya devrimine doğru ilerleyecek bir devrimler dalgası yaratacağı uzun erimli mücadele görüşübunun bugünkü olası hattıdır.

Önceki enternasyonallerin mirasını taşıyan yeni bir yapı, ancak sosyalizm amacına bağlı devrimci çizgideki parti ve örgütlerin enternasyonal birliği olabilir. Bu bir devrimci yol arayışıdır. Bu yol arayışı şu an için farklıideolojik çizgilerde olsalar da sosyalizm iddialı parti ve örgütlerin gerçekten devrimci yönelim içerisinde olanlarının birleşik devrimci eyleminin eseriyle sonuçlanabilir. Tek tek ülkelerdeki devrimci partilerin yan yana gelmeleriyle oluşan cephe tarzı birleşik devrimci önderliklerin de bu yolda kritik bir rol oynaması varsayılabilir.

SSCB’nin varlığında Komintern’in aşırı merkezi yapısının dünya devrim dalgasının geri çekildiği dönemde yarattığı dezavantajların deneyimiyle hiçbir örgütsel formu zorunlu görmeden, bugünkü seyrin göstereceği koşullara uygun dinamik bir formu öngören, partilerin birbirleriyle özgür, karşılıklı güven, saygı ve eşitlik zemininde ilişkileneceği bir enternasyonal ufkunda ortaklaşmak, bugünkü kümelerden ICOR, ILPS ve Quito Konferansı’ndaki özellikle devrimci bir varoluşa sahip partiler ve onlarla birlikte herhangi bir kümelenmede yer almayan kimi devrimci partiler (örneğin Arjantin Devrimci Komünist Partisi PCR, Sri Lanka Sosyalist Cephe Partisi FLSP, İran Komünist Partisi/Komala vd.) için çok da uzak sayılamayacak bir hedef olmalıdır.

Yeni bir enternasyonalin inşasının temel koşulunu devrimin ağırlık merkezini oluşturacak yeni bir devrimci odağın ortaya çıkmasına bağlamadan, aksine dünya devriminin böyle bir ağırlık merkezinin ortaya çıkacağıdevrimci süreç ile yeni bir enternasyonalin inşasını eş zamanlı, el ele yürüyecek, önsel bir birikime dayanan bir süreç olarak düşünmek isabetli olur.

Sosyalizmin yeni ortaya çıkacak ana üssü ya da üslerinin SSCB’nin maddi ve teknik yetersizliklerine kıyasla bugün daha ileri bir noktadan başlama ve daha hızlı ilerleme olanakları da yine devrimci dayanışmanın daha güçlü olacağını öngörülebilir kılar. Keza dünyadaki güncel politik ve örgütsel gerçekliğe artık uygun olmayan Komintern’in meşhur 21 koşulu, o düzeyde merkezileşmiş bir örgütsel yapılanma ve işleyiş de yeni bir enternasyonal arayışı ve inşasında idealist bir yaklaşıma denk düşer.

Mevcut durumun pratik devrimci gelişmeler ve çeşitli dönemeçli süreçlerden, bölgesel yakınlaşmalardan geçip dağılma ve yeni birleşmelerle  ilerlemesi elbette mümkündür.

Bütün ülkelerin proletaryasını dünya sosyalist devletler federasyonu hedefinde ve toplumsal devrim ile komünizm amacında birleştirmek için gereken enternasyonal işbirliği ve koordinasyonu sağlayacak yeni devrimci enternasyonal, devrimin güncel olduğu her an günceldir, tarihsel sorumluluğun önümüze koyduğu bir görevdir.

Notlar

1  V.İ. Lenin, “Sosyalizm ve Savaş”, s. 40, Eriş Yayınları

2 1930’lardan itibaren 4. Enternasyonal adıyla bir araya gelen Troçkist gelenekten partiler daha sonra kendi içlerinde ayrışarak benzer isimli bir dizi kümelenme ve platform etrafında varlığını sürdürmektedir, ancak bunlar bu yazının konusu değildir.

3 Ethem Demir, “Enternasyonal Cepheleşme ve Mücadele”, Marksist Teori, Sayı 15, Mayıs-Haziran 2015.

4 A.g.e.

5 Parti, Belçika Emek Partisi'nin ev sahipliğinde düzenlenen ve ideolojik şekilsizliğiyle bilinen Brüksel toplantılarından Uluslararası Mücadelede/Marksist-Leninist adlı ortak yayını çıkarmış olan Napoli platformuna değin, geniş bir yelpaze oluşturan bir dizi uluslararası girişime katılım göstermiştir. Devrimci partiler arasında enternasyonal politik mücadele ortaklığını güçlendirmek ve çeşitli ülkelerdeki devrimci akımların gelişimlerini desteklemek amacıyla Devrimci Parti ve Örgütlerin Enternasyonal Koordinasyonu ICOR'da aktif yer almaktadır.

6 ICOR Kuruluş Kararı: https://marksistteori4.org/19-marksist-teori-sayi-3-kasim-aralik-2011/682-icor-kurulus-karari-6-ekim-2010.html. 2017 yılında TKP-ML de ICOR’a dahil olmuştur.

7 ICOR Tüzüğü: https://icor.info/2018-1/statute-of-the-icor/

8 Enternasyonalistlerin Kobanê’deki çalışmalarını anlatan belgesel: m.youtube.com/watch?v=gglRbdMCFvo/

9 “Enternasyonal Birlik Yolunda”, Teoride Doğrultu, Sayı 24, Mayıs-Haziran 2006.

10 Maocu ve Enver Hoca çizgisindeki partilerin bir araya geldiği aynı isimli bu iki kümelenmenin isim karışıklığının önlenmesinde yayın organlarının parantez içinde eklenmesi işlevlidir. Quito Konferansı adıyla bilinen platform ICMLPO (Unity&Struggle) şeklinde, Maoist yapıların platformu ise ICMLPO (International Newsletter) şeklinde çağrılmaktadır.

11 Bangladeş’ten Purba Bangala Sarbahara Partisi (Merkez Komite), Purba Bangla Sarbahara Partisi (Maoist Punargathan Kendra), Bangladeş Samyabadi Dal (Marksist-Leninist), Purba Banglar Komünist Partisi-Marksist-Leninist (Lal Patakar), Purba Banglar Sarbahara Partisi (Maoist Bolşevik Yeniden Kuruluş Hareketi); Butan Komünist Partisi (Marksist-Leninist-Maoist); Hindistan Komünist Partisi (Maoist), Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Naksalit, Hindistan Devrimci Komünist Merkez (Marksist-Leninist-Maoist); Nepal’den Devrimci Komünist Parti; Sri Lanka’dan Seylan Komünist Partisi (Maoist).

12 ALBA’da Venezuela, Küba, Bolivya, Nikaragua ve kimi küçük Karayip ada ülkeleri yer almaktadır. Ekvator ise 2018’de Lenin Moreno döneminde ALBA’dan ayrılmıştır. Bu ülkeler arası petrol ticareti için PetroCaribe ve ortak bir medya oluşumu olarak TeleSUR, ALBA’nın girişimleri arasındadır. 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi