Tarihin Işığında İran’da Kadın Ayaklanması

Rojhilatlı Jina Amini, 13 Eylül’de İran’da faşist molla rejimine bağlı “Gaşt-e Erşad” (İrşad Devriyesi) adlı ahlak polisi tarafından başörtüsünün altında saçı görüldüğü için vahşice dövülerek katledildi. Jina Amini’nin mezarı başında açılan “Mahsa, sen ölmezsin. Ve artık senin adın bir semboldür” ve “Jin, Jiyan, Azadi” yazılı pankartlar isyanın parolası oldu. Ayaklanmanın sokağa taşmasını sağlayan kıvılcım Rojhilat’ta Kürt kadınlarının isyan etmesiyle başladı. Kürt kadınları, geçtiğimiz ay tecavüze uğramamak için kendini savunurken binadan atlayıp yaşamını yitiren Şiler Resuli’nin arkasından katilin “Bir kişi değil, bütün devletin ve kanunların” olduğunu dile getirdi. “Jin, jiyan, azadi” sloganıyla Kürdistan’da başlayan kadın isyanı İran’da 170’den fazla kente sıçradı. İran’da kadın kitleleri 1979 yılından sonra ilk kez bu denli büyük bir halk ayaklanmasına öncülük etti, rejimin beden politikalarına karşı kitlesel, yaygın, ölümüne sokaklara dökülüp, radikal eylemler örgütledi.

İran’daki kadınların isyanı bizlere bir kez daha gösterdi ki, bireysel cinsel özgürlük talepli kadın özgürlük mücadeleleri toplumsal bir mücadeledir. Bu iki mücadele diyalektik bir bağla birbirine bağlıdır. İsyan, erkek egemenliğine karşı mücadelede konumlanmayan bir mücadelenin toplumsal devrimi örgütlemesinin koşulları olmadığını gösterdi.

Jina Amini’nin katledilmesiyle başlayan kadın isyanının niteliğini, taleplerini, bize ne söylediğini, anlamak için İran’da kadınların mücadele tarihine bakmamız bugünkü ayaklanmada kadınların rolünü anlamamızı da kolaylaştıracaktır.

Ayaklanmayı hazırlayan tarihsel kesitler

İran’da kadın özgürlük mücadelesi 20. yüzyılın başlarında başlamış olsa da aslında 1840’lı yıllara kadar uzanıyor. Bu yıllarda kadın hareketi sosyal adaletin sağlanmasını, adaletsiz vergilerin düzeltilmesini, kadına karşı şiddetin yasaklanmasını, çok eşliliğin sınırlanmasını, kadın hakları ve eşitliğini savunan Babi hareketinin bir kolu olan Bahailer ile başladı. Hareketin benimsediği fikirler İran egemenleri tarafından tehlikeli görüldü ve Babi inancını benimsediği ve başörtüsünü takmayı reddettiği için 1852 yılında Tahirih Ghoratolein (Quarrat al Ayn) 28 yoldaşıyla birlikte idam edildi. İdama gitmeden önce Tahirih Ghoratolein “Beni istediğiniz zaman öldürebilirsiniz ama kadınların özgürleşmesini engelleyemezsiniz” diye haykırdı ve o günden bu yana bu sözler İranlı kadınların bilincinde bir bayrak oldu.

19. yüzyılın ikinci yarısında Rusya ve İngiltere İran ekonomisi üzerinde hegemonya kurar. Tütün üretiminin 50 yıllığına İngiltere’ye peşkeş çekilmesi, tütün üreticilerinin tepkisini çeker. Kadınlar tütün satan dükkanlara kepenk kapattırır ve tütün boykotu örgütlenir. Yapılan eylemlerin etkisiyle Şah İngiltere’ye tazminat ödeme şartıyla yaptığı anlaşmayı fesheder.

1906 İran Anayasa Devrimi’yle ortaya çıkan yeni anayasada, devletin dini Şiilik olarak benimsenir. Bu anayasayla birlikte devletin yapısı merkezileşmiş ve erkeklere oy hakkı tanınmıştır. 1906-11 Meşrutiyet hareketi döneminde “kadın encümenleri” adı verilen yarı gizli kadın konseyleri kurulur. 1906’da kadınlar peçeyi çıkararak vatandaşlık ve oy hakkı için eylemler yapar. Hükümet ve din adamları tarafından eyleme katılan kadınlar “kiralık fahişe” olarak suçlanırlar.

Kadın hareketinde üç dönem

İran’da asıl olarak 20. yüzyılda temeli atılan kadın hareketini üç döneme ayırabiliriz. İlk dönem 1906 “İnkılab-ı Meşruti” (Anayasa devrimi) dönemi ile başlayıp 1925 yılında bir darbeyle Pehlevi hanedanlığının kuruluşuyla biten dönemdir. Bu dönemde ilk kez kadın haklarına yönelik olarak yayın yapan dergiler yayınlanmış, kadın hakları konusunda faaliyet gösteren dernek gibi kuruluşlar ortaya çıkmıştır. 1907’den 1911’e kadar Kaçar döneminde kadın hareketleri daha örgütlüdür; örneğin Kadınların Özgürlük Topluluğu, Kadın Birliği ve Devrimci Kadın Topluluğu başta olmak üzere birçok dernek bu dönemde kurulmuştur. Kadın hareketinin bu dönemdeki gündemi ise daha çok eğitim, evlilik ve boşanma, siyasal haklar ve örtünmeyle ilgili konular olmuştur. 

İkinci dönem, 1925’de Rıza Şah hanedanı ile başlayıp 1979 Humeyni dönemiyle biten dönemdir. Pehlevi monarşisi başlangıçta iktidarını güçlendirmek için Şii ulemaların desteğini aldı. Rıza Şah, devleti merkezileştirdikten sonra ulemaların etki alanını ve yetkilerini daralttı. Yeni laik eğitim kurumlarının kurulması, ulemaların tekelindeki şer’i ve örfi mahkemelerin uygulama alanlarının sınırlanması, günlük yaşamda dinsel giysilerin giyilmesinin ve kadınların başlarını örtmelerinin yasaklanması bu döneme rastlar.

İran, 1936 yılında başörtüsünü yasaklayan ilk Müslüman ülke oldu. Bu yıllarda kadınların siyasal ve örgütlenme gibi hakları yerine daha çok gündelik yaşamını olumlu temelde etkileyen kimi sınırlı reformlar yapıldı. Kadınlar üniversiteye girme ve kamu kurumlarında çalışma gibi haklar elde etseler de örgütlenmelerinin önündeki engeller sürdü. Kadın dernekleri kapatıldı.

Sovyet devriminin ve dünyada gelişen kadın hareketinin etkisiyle kadın hakları ve eşitliğine yönelik mücadele eden kadın örgütleri kuruldu. Kadın dergileri yayın hayatına başladı. Kadın örgütlerinin mücadele ettiği konular birinci dönemdeki gibi eğitim, evlilik/boşanma, örtünme zorunluluğunun kaldırılması gibi olsa da, dönemin ayırt edici yanı oy hakkı başta olmak üzere siyasal hakların da görünür kılınmasıdır. Dönemin kadın hareketi, henüz toplumsal cinsiyet rollerini reddeden bir hatta olmasa da kadınların bireysel cins özgürlük taleplerini açığa çıkardı ve kendi örgütlenmesinin yolunu açtı.

1941’de babasının yerine geçen Muhammed Rıza Şah, anayasaya bağlı kalacağının taahhüdünü verdi, siyasi tutukluları serbest bıraktı ve iktidar karşıtı gruplar üzerindeki baskıyı azalttı. Türban yasağı ve kadın örgütlerinin kurulmasına dönük yasaklar kaldırıldı. Partiler ve örgütler yeniden kurulmaya ve örgütlenmeye başladı. Çeşitli yayınlar basıldı. Kadınların eğitim/çalışma hakkı yasalarda güvenceye alındı. Tahran’da ilk üniversite açıldı. Kadınlar üniversiteye gitmeye başladı. Evlilik yaşı en az 15 olarak belirlendi. Bu dönemdeki kadın örgütleri genel olarak evlilik, örtünme, çocuk bakımı ve aile yaşamı üzerine mücadele örgütledi.

Kurulduğu günden itibaren Şah yönetimini ve hanedanın ABD yanlısı politikalarını eleştiren TUDEH; 1943 yılında partinin kadın kolları İranlı Kadınlar Teşkilatı ve Demokrat Kadınlar Topluluğu kurarak İran’da kadınların sorunlarıyla ilgilenen ilk siyasi parti oldu. Kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularında faaliyet yürüttü. Uyanışımız adlı bir kadın dergisi çıkardı. Bu çalışmalarıyla TUDEH, kadınları destekleyen ilk siyasi parti olmasının yanı sıra, yoksul ve işsiz kadınlara iş buldu. Bu kadın örgütü, kadın işçilerin eşit işe eşit ücret talebi ve kadınların oy hakkına sahip olması mücadelesinin öncülüğünü yaptı. Ancak 1949’da TUDEH gibi faaliyetleri yasadışı ilan  edildi.

Ulemalar, bu dönemde etki gücünü arttırdı, Kerbela’da tekrar yas törenleri düzenlemeye başladı. 1948’in başlarında ulemalar tarafından verilen fetvaya göre, başı açık kadınların pazar ve çarşıda alış-veriş yapması yasaklandı.

1951-53 Musaddık dönemi ve 1953 ABD-İngiltere destekli darbe süreciyle Şah Rıza’nın yeniden iktidarı eline alması sürecinden geçen İran halkları yeni bir döneme girdi. Devrimci, komünist hareket için ise şiddetli bir devlet terörü dönemiydi bu. Devrimci örgütlerin saflarında yer alan kadın devrimciler de işkence, ölüm ve zindan politikalarından payını aldı. Kadın dernekleri kapatıldı. Kadın örgütleri devlete bağlandı.

1963 yılında ilan edilen “Ak Devrim” ile hem toprak reformu hem de kadın hakları konusunda kimi gelişmeler yaşandı. 1943 yılında kurulan Kadınlar Cemiyeti’nin öncülüğünde 1963’de çalışan kadınlar oy hakkı için genel grev ve yürüyüş örgütledi. 1963 yılında yaptıkları bu protesto gösterileri sonucunda kadınlar ilk kez seçme ve seçilme hakkını kazandı. Meclise 6 kadın vekil seçildi. 1966 yılında kurulan İran Kadın Örgütü’nün mücadelesiyle 1967 yılında Aile Koruma Yasası kabul edildi. Yasa kadınlara boşanma ve kürtaj hakkı, eşlerinin ikinci bir evlilik yapmasında söz hakkı ve evlenme yaşının 18’e yükseltilmesi gibi maddeleri kapsıyordu. Kadınlar için çalışma yaşamı düzenlendi. Ancak Aile Koruma Yasası 1973’te kaldırıldı. Yeni oluşturulan yasa ile kadınlara iş yaşamı, eğitim alanları bir kez daha yasaklandı. İslami kurallara göre giyinmeyen kadınlar işten çıkarıldı, erken emekliliğe ve evde kalmaya zorlandı. Kadınların çalışması, seyahat etmesi, eğitim hakkı erkek akrabalarının izin vermesi şartına bağlandı. Doğum kontrolü ve kürtaj hakkı yasaklandı. 

1979 demokratik devrimi ve kadının durumu

1960-70’li yıllar Şii ulema hareketinin giderek geliştiği bir dönem oldu. Şah’ın her geçen gün baskı politikalarını arttırması, ABD’yle iş birliği temelinde girdiği iş birlikçi batıcı tutum, devlet bütçesinin çoğunluğunun orduya ayrılması, tek partili yaşama geçilmesi (Diriliş Partisi), Şii hareketinin başını çeken Humeyni’nin de şah rejimine öfke duyan halk kesimleri içinde etki gücünü arttırdı. 

1978 yılına gelindiğinde Rıza Şah yükselen kitle hareketini bastırmak için olağanüstü hal ilan etti. Bu halk hareketi içinde kadınlar da özne olarak yer aldı, demokratik talepli mücadelenin etkili bir gücü oldu. 1979’da halk hareketi İran’da ulusal demokratik devrimle sonuçlandı, Şah rejimi yıkıldı. Demokratik devrim dönemi kadın hareketini de olumlu yönde etkiledi. Verilen mücadelenin sonucu olarak kadınlar Şah rejiminde kaybettikleri hakları fiilen kazandı. İktidar gücü haline gelen Şii ulema hareketi ise henüz tam olarak iktidara gelmediği için başlangıçta kadın özgürlükçü mücadeleye karşı çıkamadı. 1979 devrimiyle birlikte politik özgürlük dönemine girildi.

Bilinenin aksine 1979 devrimi İslam Devrimi olarak başlamadı. Şii kitle hareketi kadar sol, devrimci kitle hareketi de yüksekti. Örneğin, 1978’de yükselen kitle hareketiyle birlikte gittikçe güçlenen Halkın Fedaileri örgütü, ‘79 devrim sürecinde yarım milyon insanı harekete geçirecek güce ulaştı. Bu dönemde iki kadın grubu öne çıktı. İlki, Fedailerin saflarında örgütlenen Ulusal Kadınlar Birliği’ydi. Hemşire, öğrenci ve öğretmenlerden oluşan bir birlikti. “Eşitlik” ve “Kadın ve Mücadele” adlı dergi çıkardı. Diğeri ise bağımsız, Marksist kadınların da öncülük ettiği Kadınların Kurtuluşu örgütüydü. Bunlarda aynı isimlerle yayın çıkardı. Kadınlar, bu dönemde rejime karşı etkin mücadele yürüttü. Rejimin kadın düşmanı politikalarını reddeden kadın örgütleri bir araya gelerek Kadın Dayanışması Komitesi’ni kurdu. Çalışma alanında ve yaşamda eşitlik talebi ile çalışmalar örgütlendi. İran’da kitleler arasında etkin olan “Halkın Fedaileri” kadın kitlelerinin taleplerini sahiplendiğini belirtse de yaşanan ayrışma krizi ve kadın özgürlük mücadelesi sorunlarını devrime erteleme bakış açısı da eklenince söz ile eylem arasında uyumsuzluk gelişti.

1979’da Humeyni’yle ittifak taktiği Fedaileri böldü. Örgütün önemli bölümü bu ittifakı desteklerken dikkat çekici bir devrimci kadın bu süreçte öne çıktı. Ayrılan bölüğün başını çeken, 1953 sonrası devrimci, komünist örgütlere yönelik zulüm döneminden sınanarak geçen Eşref Dehghani adlı kadın devrimci Halkın Fedaileri Gerillaları Örgütü’nü kurarak Humeyni rejimine karşı silahlı direnişe geçti. Bu mücadele 1983’te yenilgiyle sonuçlandı.

“İslamcı Marksist” diye bilinen Halkın Mücahitleri kadınların peçe takması gerektiğini, kadının asli görevinin ev hizmetçisi olduğunu belirtti. 

Politik İslamcı faşist rejimin inşası ve kadınlar

1981 yılında sol, sosyalist, devrimci, demokratik güçleri kanlı şekilde tasfiye eden Humeyni rejimi hızla kadın haklarına yöneldi. Politik İslamcı rejimin ilk hamlelerinden biri kadınlara oldu. Rejim taraftarı kitle “kadınlara başörtü takmanın ve örtünmenin zorunlu kılınması” taleplerini yükseltti. Rejim tarafından kurulan “İslamcı Devrimci Komiteler” örtünmemiş kadınlara şiddet uygulamaya başladı. Rejimin kadın politikalarının desteklenmesi ve kadın kitleleri içerisinde yayılması için İslamcı Kadın Hareketi kuruldu. İslamcı iktidarın ilk yıllarında rejim kamuda çalışan kadınları erken emeklilik ve daha az çalıştırma politikası ile eve geri gönderdi. Hem kadınların güçlü ve kitlesel direnişi hem de İran-Irak arasındaki savaştaki iş gücü ihtiyacından dolayı kadınlar iş yaşamına yeniden katıldı. Kadınlara istihdam sağlayan başka bir nedense eğitim, sağlık hizmetlerinin kadınlara kadınlar tarafından verilmesi zorunluluğundan dolayıydı.

8 Mart 1979 Uluslararası Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamaları ile ilgili Humeyni 8 Mart’ın batı icadı olduğunu ve kadınların şeriat kurallarına göre kapanması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine “Yeni rejimin kadın düşmanı düzenlemelerine karşıyız” diyen yüz binlerce kadın 8 Mart’ta sokaklara çıktı. Kadınlar, “Özgürlük için devrimi yaptık, elimize geçen tutsaklıktır”, “Özgürlük ne Doğulu ne Batılıdır, evrenseldir”, “Kahrolsun diktatörlük” sloganlarıyla sokakları inletiyordu. Kadınlar, özgürlüğü temel hareket noktası yaptılar ve siyasal İslamcılara karşı demokratik mücadelenin öncüsü oldular. Tahran’da örgütlenen 8 Mart eylemine rejim yanlıları kırık şişe, kezzap, sopa, taşlar ve cinsel içerikli hakaretlerle saldırdı. Kadınların altı gün boyunca süren kararlı direnişi karşısında Humeyni konuşmasının yanlış anlaşıldığını, hicabı isteyen kadının takacağını açıklamak zorunda kaldı.

Humeyni rejimi iktidarını sağlama aldığını anladığı andan itibaren şeriat yasalarını kabul etti ve kadınlara daha yoğun saldırıya girişti. Kadının toplumsal rolünün geniş aile yetiştirmek ve ev işleri olduğunu belirterek, kadın merkezlerini kapattı. Aile Koruma Kanunu’nu zaten 1979’da yürürlükten kaldırdı. Bu kanunun kaldırılmasıyla birlikte kadınlar için yasal evlilik yaşı 13’e düşürüldü, çok eşliliğe yasal izin verildi ve kadınların vesayet haklarına ciddi sınırlamalar getirildi. 9 yaşından itibaren kız çocuklarının örtünmesi zorunluluğu getirildi. Bütün kamusal alanlarda cinsiyet ayrımı mecburi kılındı. Dini okullar dışında kadınların eğitim hakkı elinden alındı. Meclis tarafından Ocak 1981’de kabul edilen Kısas Yasası’na göre hicap giymeyen kadınlar için taşlama ve kırbaç cezası, tutuklama, kezzap ile yüzü veya vücudu yakma gibi cezalar kabul edildi. Bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine denk kabul edildi. Şeriata göre kadınların yargıç olamayacakları açıklandı. En önemlisi politik/aktivist olan kadınlar politikadan men edildi. Örtünme yeniden zorunlu hale getirildi. Yasal değişikliklerle birlikte kadının bedeni, emeği, toplumsal, sosyal yaşamı denetim altına alındı. Kadına uygulanan erkek-devlet şiddeti yasallaştırıldı. Kadın eve hapsedilerek kadının adı, varlığı yok sayıldı. Ailenin kurumsallaşması kadına “anayasal şiddet” uygulanarak güvence altına alındı.

Faşist molla rejimi İran toplumunun kötülüklerden korunmasının yolunun erken evlilik ve aile kurmak olduğu yönünde sürekli propaganda yaparak İslami geleneksel ailenin kurumsallaşmasının adımlarını örgütlemeye başladı. Topluma kadının yerinin eşi ve çocuklarının yanı olduğu ideolojik zehri sürekli pompalandı. Erkeğin çok eşli olması için devlet tüm olanaklarını sundu. Hatta bunu teşvik etmek için evlilik bankaları kurdu. Humeyni, bu uygulamaları kadınların erkeklerden daha çok sayıda olması nedeniyle savunmuş ve “Fahişelik yoluna düşülmemesi için kadınların evlendirilmesi en iyi yoldur” demiştir.

Humeyni, faşist molla erkek egemen iktidarını korumak, aile ve evliliğin toplum tarafından kutsanması, İslami toplumsal yaşamın kurallarının uygulanması ve herhangi bir itirazın örgütlenmemesi için Devrim Komiteleri adı altında radikal milislerden oluşan bir yapılanma kurdu. Bu komiteler sokaklarda devriye gezerek hem erkeklerin hem de kadınların kıyafetlerine ve yaşam tarzlarına müdahale etmeye başladı, karşı çıkanlara yönelik çok sert uygulamalar yapıldı. Ardından Devrim Muhafızları ve alt kuruluşu olan rejim yanlısı gençlerden oluşan paramiliter Besic Milisleri kuruldu. Bu örgütler toplumsal yaşamın her alanına müdahale etmeye, yan yana yürüyen, araçlarında seyahat eden çiftlere kimlik sorarak yakınlık derecelerini sorgulamaya başladı. Birbirleriyle akrabalıkları olmayan kadın ve erkekleri karakollara götürerek bir daha birlikte olmayacaklarına ve yürümeyeceklerine dair yazılı taahhütler aldılar.

Kadın İsyanı

Aktardığımız bu tarihe baktığımızda İranlı kadınların küçümsenmeyecek bir direniş geleneğine ve tarihi boyunca pek çok devrim ve değişim tecrübesine sahip olduğunu görüyoruz. Demokratik taleplerden hayat pahalılığına, emekli ve işçi maaşları protestolarından susuzluk eylemlerine, kadına yönelik erkek şiddetinden örtünme zorunluluğuna, fahiş zamlardan yolsuzluklara itiraza varıncaya kadar İran toplumunun birbirinden farklı kesimleri dozu ve talepleri değişken olsa da durmaksızın sürekli bir eylemsellik içerisinde yer aldı. Tüm bu hareketlerin içinde kadın kitleleri yerini aldı. Kimi zaman ise doğrudan kadın hakları talepli kitle hareketleri yaşandı. 1991, 2009, 2017, 2018, 2019 ve 2020’de yaşanan bu isyan ve ayaklanmaların en dinamik gücü kadınlardı.

Son 40 yıl içinde diktatörlüğün egemen gücü olan Şii ruhban sınıfı içinde radikal-reformcu ayrımları yaşandı. Ancak bu ayrışma demokratik temelde bir saflaşma yerine sömürünün biçim ve yöntemlerindeki yaklaşımlar üzerineydi. Yine de bu ayrışmalar sonucu özellikle seçim süreçlerinde yaşanan politik gerilimler kadınların da söz söylemesine, yer yer kadın hareketinin canlanmasına zemin sundu. Örneğin, 2006’da kadınların vatandaşlık, velayet, şahitlik, evlilik, boşanma ve veraset gibi taleplerle başlattığı “Bir Milyon İmza Kampanyası” bunların en önemlilerindendir. Kampanyayı örgütleyen ve destek veren kadınlar ya tutuklandı ya da sürgüne gitmek zorunda kaldı. Ahmedinejad’ın 2009’da ikinci kez hileli bir şekilde cumhurbaşkanı seçilmesini protesto eden “Yeşil Hareket” eylemlerinde 26 yaşındaki İranlı kadın Nida Ağa Sultan’ın Besic güçleri tarafından katledilmesi üzerine eylemler ülkenin her yanına yayıldı.

1980 yılından bu yana 8 Mart’ın İran’da kutlanması yasak. 2006 yılında 8 Mart’ta ilk defa kadınlar Tahran’da İslam Danışma Meclisi önünde eylem örgütledi. Eyleme polis şiddetli bir şekilde saldırdı. 2009 yılından sonra da kadınların 8 Mart eylemleri örgütlemesi rejim tarafından yasaklandı. 8 Mart 2018’de uzun bir süreden sonra eylem örgütlemek isteyen 80’den fazla kadın tutuklandı. 60 kişi ertesi gün serbest bırakıldı, geri kalanı “zorunlu başörtüsü protesto ederek yolsuzluğa teşvik” ve “kamuoyunu rahatsız etmek” suçlamalarıyla hapis cezasına çarptırıldı.

2013’te Cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani döneminde kadınlara yönelik yeniden bir esneklik başladı; hatta Ruhani, İslami kurallara uygun giyinmeyen kişilerin İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alınması hususunda, “Polis, hicap konusunda uyarıda bulunacak son kurum olmalıdır” diyerek geri adım attı.

Bu siyasi gelişmelerden yararlanan kadınlar,  2014 yılında örtünme zorunluluğuna karşı gazeteci ve kadın hakları savunucusu Masih Alinejad’ın da inisiyatifinde “Benim Gizli Özgürlüklerim” ve “Beyaz Çarşambalar” isimleriyle kampanya başlattı. Çeşitli kentlerden kadınlar, halka açık yerlerde başörtüsü olmayan fotoğraf ve videolar yayınlayarak zorunlu başörtüsüne karşı olduklarını duyurdu. İran rejiminin kadınlara yanıtı, gözaltı, tutuklama ve ağır hapis cezaları oldu. Eylemlerin ülke çapına yayılmasından dolayı İrşad devriyelerinin sayısı artırıldı. İran Polis Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nün “İran’da kötü hicaptan dolayı her gün 2 bin kadın gözaltına alınıyor” açıklaması bu yıllarda kadına düşman politikalarının boyutunu gözler önüne serdi. Bu yıllardan hemen sonra hız kazanan eylemlerden biri de “Benim kameram benim silahımdır.” Kadınlar kendilerini taciz ve şiddet uygulayan erkeklerin görüntülerini çekerek ifşa etmeye başladılar.

İranlı kadınların stadyumlarda futbol maçı seyretmelerine ilişkin yasak nedeniyle kadınlar saç-bıyık takarak erkek kılığında stadyumlara girdi. Hapis cezaları aldılar. 2019 yılında “Mavi Kız” adı ile anılan Seher Hüdayari maç izlemek için stada gizlice girince hapis cezası verildi. Seher kendini yakarak bu durumu protesto etti. Protestoların ülkenin her yanına yayılması ve kitlesel etki gücü İran rejimine geri adım attırdı, kadınların ilk defa maç izlemesine izin verdi.

İran’da hükümet tarafından kutlanan ve resmi tatil ilan edilen “Erkekler Günü”nde de kadınlar her yıl sokakta. “Erkekler Günü”nde rejim AVM ve meydanlarda yiyecek, içecek dağıtıyor. Kamuda çalışan erkeklere çeyrek, yarım altın veya para veriyor. Kadınlar bu günde bekaret kontrolüne, erkek egemen politikalara, cinsiyet eşitsizliğine ve örtünme zorunluluğuna karşı seslerini yükseltiyor. 

Jin, jiyan, azadi

Jina’nın katledilmesinden bu yana Rojhilat ve İran’da devam eden kadın isyanının ülke çapında genel bir halk ayaklanmasına dönüşmesinin iki sebebi bulunuyor. Birincisi; ezilen halk kitlelerinin faşist molla rejimi altında yaşamak istememesi, rejimin halk kitleleri nezdinde meşrutiyetinin kalmaması, politik özgürlük sorunlarının büyümesi, devlet-halk çelişkisinin derinleşmesi, yoksulluğun artmasıdır.

İran rejiminin gelişen halk hareketlerini, sokak gösterilerini polis şiddetiyle durdurması, rejime karşı muhalif olan herkesi tutuklanması ezilen halk kitlelerinde büyük bir öfke ve tepki oluşturdu. İkincisi ise, meşruiyetini kaybeden ve ideolojik olarak zayıflayan rejimin kodlarını yeniden üretmek ve güçlendirmek için kadınlara ve LGBTİ+lara karşı savaş açmasıdır.

Son seçimlerde cumhurbaşkanı seçilen İbrahim Reisi, Ağustos ayında yeni bir emir yayınladı. Söz konusu emir başörtülü kadınların izlenmesini, cezalandırılmasını, tespit edilmelerinin kolaylaştırılması için güvenlik kameraları takılmasını ve başörtüsü kurallarına aykırı içerik üreten herhangi bir İran'lıya zorunlu hapis cezası verilmesini öngörüyordu.

İslami geleneklere bağlı aile yapısının korunması ve güçlendirilmesi için son iki yıl içerisinde evlenme ve boşanma yasaları kadın aleyhine değiştirildi. LGBTİ+ dört kişi idam edildi. Doğum kontrol araçları ve kürtaj, engelli doğacak olan çocuklar için bile yasaklandı. Bu durumdan dolayı aynı zamanda kadın sağlığı hiçe sayıldı.

Kadınların çalışma hayatının önüne engeller çıkarıldı. Bekar kadınların hayatını kaybetmiş babalarının maaşlarından yararlanması engellendi. İran rejiminin bekası için yeni nesil kadınların doğum yapan birer makine olarak konumlanmasına karar verildi. İbrahim Reisi, ideolojik meşruiyetini yeniden kazanmak ve Taliban benzeri bir model yaratmak için kadınların tüm hak ve kazanımlarına saldırdı. Bu dönemde Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2022 raporuna göre İran 146 ülke arasından 144’üncü sırada yer aldı.

Jina Amini’nin katledilmesini protestoyla kadınlar, erkek egemenliğini her açıdan kurumsallaştıran faşist molla rejimine karşı isyan bayrağını dalgalandırdı.

İranlı kadınlar “Jin, jiyan, azadi” ve “Kız kardeşimi öldürenleri bitireceğim” sloganları eşliğinde saçlarını keserek, başörtülerini yakarak 43 yıldır rejime karşı birikmiş öfkelerini ve kinlerini dışa vurdu. “Kürdistan’dan Tahran’a kadınlara karşı zulme son”, “İş, ekmek, özgürlük/serbest örtünme” ve “Zalime ölüm, ister şah olsun ister dini lider” gibi sloganların yayılması hareketin yıllar içinde biriktirdiklerini, eylemin değiştirici gücünü gösterdi. Dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan İranlılar ayaklanmaya sahip çıkarak yaşadıkları yerlerde eylemler örgütledi.

Cins ve sınıfsal mücadelenin taleplerinin birleşmesiyle ayaklanma rejimin tabanını oluşturan politik İslamcı kesimlerin baskın olduğu ideolojik kaleleri Meşhed ve Kum’dan, İran’daki Türk milliyetçiliğinin merkezi olan Tebriz’e, ayaklanmaların merkezi üssü Tahran’dan Rojhilat kentlerine  kadar 170 kente yayıldı. Kasım 2022 verilerine göre, ayaklanmaya katıldığı için 12 bin 450 kişi ve 45 gazeteci tutuklandı ve 36 çocuk 450’den fazla insan katledildi. Binlerce insan yaralandı.

Kadın dayanışması

Bu ayaklanmada kadın dayanışması güçlü örüldü. Cins savaşımını erkek egemen ideolojinin saflaştıramayacağı, bölemeyeceğini gösterdi. Örneğin, “Kürdistan’dan Tahran’a kadınlar şiddet altında” sloganıdır. Tarihsel olarak gerçekten kritik olan Azerbaycan eyaletindeki halkın Kürdistan’ı açık bir şekilde “Azerbaycan’ın gözü açık, Kürdistan’ın arkasında” sloganıyla desteklemesi, rejime karşı ezilen halkların birleştiğini ve rejimin oluşturduğu şoven, milliyetçi duyguların geriye düştüğünü gösteren önemli işaretlerdir. 

İran halk ayaklanması son yıllarda dünyanın değişik ülkelerinde yaşanan kendiliğinden kitle hareketlerinden farklı olarak birkaç aydır sürüyor. Ayaklanmanın rejimin bütün vahşetine rağmen üç aydır devam etmesi, İran halklarında biriken öfkenin derinliğini olduğu kadar son beş yılda yaşanan ayaklanmalarda özellikle genç kuşağın mücadele deneyimi biriktirdiğini gösterdi. Ayrıca kentleri ele geçirmekten yıldırım gösterilere, grevlerden boykotlara değişik mücadele biçimlerinin kullanılmasıyla kadın, öğrenci, öğretmen, işçi ve semt yoksullarını kapsaması ayaklanmayı dayanıklı kılıyor.

Geçmişten bugüne İran’da baskı altında olan kadınların başlıca mücadele biçimleri toplumsal yaşamda bireysel direnişler şeklindedir. Bu direnişleri örgütleyenler kadın aktivistler ve bağımsız feminist oluşumlardı. 100 bin kişiden oluşan Telegram grupları ile haberleşme ağı kuruluyor.

Rojhilat kadın hareketi öncülüğünde geliştirilmeye çalışılan devrimsel süreç, kadınların iradesi, kitleselliği ve cüretli duruşlarıyla İran rejimi karşısında yenilmez olduklarını gösteriyor. Ayaklanmada daha çok kadınların hedef alınarak katledilmesinin tek bir mesajı var: O da Ortadoğu’yu ve dünyayı etkileyecek olan kadın devrimini engellemek. Rejimin kadınları hedef alarak özel savaş ve katliam politikası uygulaması, erkek egemenliğinin yenilmemesi için stratejik bir devlet planının devreye konulduğunu gösteriyor. Kadın düşmanı politikalar geliştiriliyor. Ayaklanma ile Kürt, Fars, Arap, Beluci ve Azeri kadınları başta olmak dünyadaki kadınlar “Jin, jiyan, azadi” sloganı etrafında kadın özgürlüğü çizgisinde birleşmiştir. Şimdi Rojhilat ve İran kadınları kendi ortak kadın örgütünü yaratmalı, öz savunma gücünü kurmalı ve erkek egemen faşist molla rejiminin mezarını kazmalıdır.

Jina Amini’nin katledilmesiyle kadınların ölümü göze alarak politik İslamcı rejime karşı sokaklara çıkmaları, başörtülerini çıkarıp yakmaları, “saç yoksa günah da yok” diyerek saçlarını kesmeleri, liseli ve üniversiteli genç kadınların okulları boykot etmeleri, şarkı söylemeleri, dans etmeleri ayaklanan kadınların özgürlük manifestosudur. Ayaklanmanın geldiği düzey kadınların geri dönüşü olmayan bir yola girdiklerini, eskisi gibi yaşamak istemediklerini, kendilerine dayatılan cins köleliğini tanımayacaklarını, zorla örtünmeye isyan ettiklerini, erkek egemen sistemde yaşamak istemediklerini beyan ediyor. Üç aydır devam eden halk hareketi 43 yıl sonra ilk defa faşist molla rejimine geri adım attırdı. Rejim İrşad devriyelerini kaldırdığını duyurdu. Ancak, mesele, İrşad devriyelerinin kaldırılmasının çok ötesine geçmiş durumda.  İranlı ve Rojhilatlı kadınlar artık özgürlüğünü ve erkek egemen rejimin yıkılmasını istiyor.

Ayaklanmaya katılan kadınların ve gençlerin polis şiddeti karşısında ortaya koydukları cüretli duruşları, halkların tek yumruk olmaları, tutuklanacaklarını, katledileceklerini bilmelerine rağmen sokakları terk etmemeleri faşist molla rejiminin en büyük kabusu olmuş durumda. İran’da dolaşan cins özgürlükçü hayalet, başta Rojhilat ve İran kadınları olmak üzere tüm insanlığın bilincini, iradesini, mücadelesini, aklını, eylemini ve hayallerini değiştiriyor. Bizlere faşist erkek egemen sisteme karşı harekete geçmeden, örgütlemeden hiçbir zincirin kopmayacağını gösteriyor. İran’da kadınların yaktığı özgürlük meşalesi İran sokaklarından dünya sokaklarına doğru tüm ışığını yayarak ilerliyor.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi