Demokratik Alevi Hareketinin Dinamikleri Ve Özsavunma Perspektifleri

2 Temmuz '93 Sivas katliamının 25. yılındayız. Bu yıl aynı zamanda Maraş katliamının 40. yılına denk geliyor.

2 Temmuz '93 Sivas katliamı ve '95 Gazi başkaldırısı dönemecinden bugüne gelen çeyrek asır, bugün demokratik Alevi hareketini oluşturan kurumların ortaya çıkışının, demokratik Alevi taleplerinin belirginleştirilmesi ve bayraklaştırılmasının dolaysız tarihidir. Ki bu tarihsel çıkış, '70'li yılların devrimci, antifaşist mücadele süreçlerinden geçmiş, Maraş katliamı ve devamındaki toplu kıyımları bizzat yaşamış kuşakların canlı deneyim ve birikimlerine yaslanır. Demokratik Alevi hareketi, tarihsel ve güncel yönleriyle Alevi toplumunu ve mücadele dinamiklerini temsil eden bir bilinç ve örgütlülük düzeyi kazanmıştır.

Demokratik Alevi hareketinin bugün geldiği noktayı ve güncel siyasal, toplumsal duruşunun karakteristik çizgilerini, taşıdığı mücadele dinamiklerini ortaya sermek için yakın döneme odaklanmak çok daha açıklayıcı olacaktır.

 Sokakta Saflaşma

Demokratik Alevi hareketinin ve Alevi toplumunun Gezi isyanında sokağa yönelen en büyük toplumsal dinamiklerden olduğuna dair herkes hemfikirdir. Oysa bu dinamik, alttan alta birikerek birden bire patlamıştır denemez. Zira Gezi-Haziran ayaklanmasını önceleyen beş yıllık süreç, Alevi toplumunun ve demokratik Alevi hareketinin inkarcı, asimilasyoncu rejime ve mezhep ayrımcı söylemlere, uygulamalara karşı sokakta saflaşma dönemidir.

Bu süreç, iktidarın duyurduğu “Alevi Açılımı”na ve Hızır Paşa sofralarına karşı duyulan öfkeyle 2008'in ilk aylarında başlar. Onbinlerin katıldığı kitlesel mitingler örgütlenir. Zamanla yüzbinlerin sokakta öğretisine ve inancına sahip çıktığı, demokratik taleplerini gür ve kararlı bir şekilde haykırdığı bir siyasal çıkışa dönüşür. Maraş katliamının Adana'da ilk kez kitlesel bir mitingle anılması, yine ilk kez kitlesel Çorum katliamı anmaları bu sokakta ısrarın ve adalet mücadelesinin konusu yapılır. Dersim katliamı tartışmalarında “yüzleşme ve hesaplaşma” duygusu ve duruşu sokaklara taşırılır. CHP ve M. Kemal eleştirileri ilk kez bu denli geniş ve yaygın bir düzey kazanır. “Devletin Alevisi olmayacağız” vurgusu bir direnç ve kimliğinde, inancında, taleplerinde ısrar ifadesi olarak Alevi toplumunun nabzı olur.

Bu nabız atışları, binlerin doğrudan katıldığı ama çok daha geniş bir kesimin aklını ve yüreğini taşıdığı büyük Alevi kurultaylarıyla birleştirilir. Kurultaylar sokaktaki hareketin gücünü ve ruhunu taşır. Alevi toplumunu ve mücadele birikimini kolektif bir akıl ve iradede birleştiren güçlü bir rol oynar. Coğrafyanın temel toplumsal, siyasal gündemlerine dair de kolektif anlayış oluşturma, demokratik bir duruş sergileme zemini ve aracı olur. Demokratik Alevi hareketi bileşenleri ile Alevi toplumunu kitlesel olarak en ileri düzeyde buluşturur. Bir yol haritası ve yürüme iradesi yaratır.

Kurultaylar, bu yönleriyle Alevi toplumunun ve demokratik Alevi hareketinin örgütlenme ve merkezileşme düzeyinde daha ileri bir eğilimi ve kurumlaşma olanağını temsil eder. Ne var ki, bu yönleriyle onu süreklileştirme ve kalıcılaştırma anlayışı ve yönelimi geliştirilemez. Yeni ve daha etkin bir mücadele aracı olarak kavranamaz. Örgütlenme modeli olarak kalıcı bir kazanıma dönüştürülmez. Sonuncusu 2013 Mayıs'ında “Kürt Sorunu ve Demokratik Barış” ana başlığında toplanan ve tarihi bir yol açan kurultaylar daha sonra örgütlenmemiştir. Demokratik Alevi hareketi örgütlenmesi yine süregelen merkezi kurumlar düzeyinde ve anlayışında örgütlenmeye devam etmiştir.

Gezi isyanı patlak verdiğinde, zaten son birkaç yılda sokağa kitlesel olarak yönelmiş, iktidarın politik hamlelerine sokakta kitlesel, yaygın ve sürekli olarak yanıt veren canlı bir siyasal dinamik oluşturmuştur, demokratik Alevi hareketi. Diğer toplumsal sorunlara ilgisini ve pratik görevleriyle ilişkilenme düzeyini artırmıştır. Gezi'nin hemen öncesindeki son kurultayla birlikte, “Kürt Sorunu ve Demokratik Barış” kapsamında halklarımızın demokratik barış talebine omuz veren açık ve net bir duruş göstermiştir. Bu, demokratik Alevi hareketini ve Alevi toplumunu birleşik mücadele hattına daha fazla bağlamıştır. Bu canlı, sokakta saflaşma, devrimci-demokratik kuvvetlerle eylemli birleşme dinamiği Gezi ile her alana yayılmıştır.

Demokratik Alevi hareketi tüm bu dönem boyunca sokakta demokratik mücadele dinamiği olma özelliğini korur. Gerek iktidarın uygulamaları ve politikalarına, gerekse işbirlikçi kesim ve eğilimlere karşı yol direnci gösterir. Alevi toplumuna demokratik mücadele mecrasında öncülük edebilmiştir.

Birleşik Mücadele

Ve sokağın diyalektiği işler... Sokakta kendi taleplerini kararlıca haykıran, asimilasyoncu, inkarcı iktidar politikalarına ve rejime karşı savunan ve dayatan demokratik Alevi hareketinde ve Alevi toplumunda eylemli bilinç ve kendini eylemle ifade etme eğilimi belirginleşir. Gezi iklimiyle dal budak salar. Demokratik Alevi hareketi ve Alevi toplumu diğer toplumsal, siyasal sorunlar ve demokratik taleplerle eylemli ilişkisini geliştirir. Devrimci, demokratik, antifaşist kuvvetlerle daha yüksek ve kolektif duruşlar sergiler, bunu süreklileştirir. Birlikte yürüme istek ve iradesi kuvvetlenir.

Kürt sorunu ve barış konusunda halklarımızın demokratik, adil, onurlu barış talebine omuz vermek dışında, Rojava devrimini açıkça sahiplenir. Kobanê direnişinde etkin ve net bir kolektif, kurumsal tutum alır. Gezi'den Kobanê direnişine uzanan hatta demokratik Alevi hareketi de kendi zemininde eylemli bir pozisyon alır.

7 Haziran 2015 seçimlerine giden süreçte demokratik Alevi hareketi demokratik halkçı blok içerisinde kolektif olarak yer alır. Birleşik mücadele hattının ve 7 Haziran siyasal zaferinin temel dinamiklerinden biri olur. Devrimci-demokratik cephede sosyalistlerle, devrimcilerle ve Kürt ulusal demokratik hareketiyle birlikte yürüme istek ve iradesiyle saf tutar. Bu mecrada ısrar eder.

Bütün bu tablo içinde, Alevi toplumu ve demokratik Alevi hareketi içerisinde CHP ve kemalizm etkisi elbette ortadan kalkmaz. Hem toplumsal tabanda hem de örgütlerde CHP'nin gücü ve etkinliği hatırı sayılır oranda sürer ve hala sürmektedir. Ne ki, demokratik Alevi hareketinin ve Alevi toplumunun yüzü demokratik halkçı cepheye ve devrimci-demokratik mücadele hattına daha fazla dönüktür. Ve bu eğilim kolektif temsil ve irade düzeyinde karşılık bulur. Bu mecrayı kararlı hale getirir.

Avrupa'daki Alevi toplumu ve örgütlenmeleri de bütün bu sürecin aktif dinamiği olur. Demokratik Alevi hareketinin bileşeni ve kolektif öznesi olarak hareketin güncel gelişiminde ve yöneliminde etkin bir rol oynar.

Bütün bu siyasal süreç coğrafya çapında devrimci durum ve rejim krizi ile karakterize olur. Demokratik Alevi hareketi ve Alevi toplumu ise, tekçi asimilasyoncu rejim karşısında tarihsel ve güncel direnciyle, inancında ve kimliğinde ısrarıyla rejim için yapısal kriz dinamiğidir. Demokratik Alevi taleplerindeki kararlılığı ve eylemli duruşu ile toplumsal, siyasal sorunlarda birleşik demokratik cephedeki saf tutuşu, rejim ve faşist politik islamcı iktidar için siyasal kriz öğesidir. Bu itibarla, odağında politik özgürlük sorunu duran güncel ve devrimci durum ortamında rejim krizini derinleştiren birleşik mücadele kuvveti özelliği sergiler.

Mücadele Kazanımları

Bütünüyle ve yalnızca fiili meşru mücadele cephesinde örgütlenen demokratik Alevi hareketinin bu dönemde önemli kazanımları olur.

Alevilik, Avrupa'da devletler nezdinde ayrı bir inanç olarak kabul edilir. Alevi inanç eğitimi bu devletlerde isteğe bağlı olarak resmi eğitim müfredatlarına alınır. Bu derslerin içerikleri Alevi kurumlarınca hazırlanır ve eğitimi verilir. Coğrafyamızda zorunlu din derslerinin kaldırılması ve cemevlerinin ibadethane statüsü tanınarak kamusal hizmetlerden (su, elektrik, doğalgaz vb.) diğer ibadethaneler gibi ücretsiz yararlanabilmesi yönünde alınmış hukuki kararlar da bu dönemin kazanımlarındandır. Her ne kadar faşist politik islamcı iktidar bu bağlayıcı kararları uygulamayı reddetse de, bu kazanımlar demokratik Alevi hareketinin mücadelesi ve iradesiyle uygulamaya konulacak konular olarak fiili çıkışlarla dayatılmaktadır.

Bu dönemin en önemli kazanımlarından biri de demokratik Alevi taleplerinin kararlıca savunulması ve toplumsallaştırılmasıdır. Kitle gücüyle eylemli olarak dayatılmasıdır. Öyle ki, bu talepler niyete bağlı olarak çarpıtılamaz bir netlikle toplumsal, siyasal belleğe işlenmiştir. Her kesimi bu talepleri dikkate almaya zorlamıştır. Örneğin, faşist politik islamcı AKP hükümetini Alevi çalıştayları yapmaya zorlamıştır. Demokratik talepleri yok sayma, Alevileri devlete ve politik islamcı iktidara bağlama anlayışının rengini verdiği, hareketi sözde çözüm beklentisi ile edilgenleştirmeyi esas alan çalıştaylar, toplumsallaşan taleplerin savunusuyla boşa çıkarılmıştır. Diğer yandan, zorunlu din dersleri ve cemevlerinin statüsü konusundaki kurumsal fikri demokratik Alevi hareketinin ve genel toplumsal yaklaşımın dışında olan Cem Vakfı'nın AİHM'e başvurup, yukarıda anılan hukuki kararların alınmasında önayak olması dahi, Cem Vakfı ve anlayışından ziyade, demokratik Alevi taleplerinin toplumsallaşmasının ve siyasal basıncının sonucudur. Ayrıca bu taleplere bilinçli olarak direnen, çarpıtan faşist politik islamcı iktidar ve Türk burjuva rejimi dahi toptan inkar edemez duruma gelmiştir.

Dönemin en büyük siyasal kazanımı ise demokratik Alevi hareketinin demokratik halkçı ittifak içerisinde kendi talepleriyle ve kolektif olarak yer almasıdır. Bu bilinç ve siyasal duruş zaman içinde karalı bir yol tutuşa dönüşmüştür. Ayrıca bu cephede toplumsal, siyasal yaşamın etkin bir öznesi olarak, siyasal çıkışına uygun bir mevziye uzanmıştır. 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde, herhangi bir partiye mensup Alevi kimlikli bireyler olarak değil, Alevi toplumunun kolektif temsilcileri olarak parlamentoya girmişlerdir. Taleplerini ve siyasetlerini orada görünür kılmışlardır. İnkarcı rejimin tekçi gövdesinde politik bir gedik açmışlardır. Rejimin yapısal ve siyasal krizini derinleştiren birleşik mücadele öğesi olmuşlardır.

Antifaşist Direniş

7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında saray iktidarı tarafından başlatılan faşist topyekün saldırı konsepti demokratik halkçı cephenin bütününü hedef alır. Demokratik Alevi hareketi de bu cephede saldırılara maruz kalır. Faşist saray darbesi ve savaş konseptinin dönüm noktası ise 20 Temmuz 2015 Suruç katliamı olur.

Suruç katliamı, sosyalistler şahsında Gezi ayaklanması ile Rojava devriminin buluşmasını engellemeyi amaçlar. Birleşik devrim köprüsünü yıkmayı hedefler. Halkçı birleşik cephe siyasetine ve bileşenlerinin, ittifak kuvvetlerinin hepsine dönük somut, kanlı bir gözdağıdır.

Katliamın demokratik Alevi hareketine ve Alevi toplumuna dönük mesajı da açık ve nettir. Ama sadece genel ve dolaylı bir mesaj olarak bırakılmaz, “adrese teslim” havaleler de çıkarılır. Alevi kurumlarına, cemevlerine dönük polis ablukaları ile kurum temsilcilerine dönük tehditler de sıcağı sıcağına devreye konur. Faşist topyekün savaş konseptine karşı demokratik Alevi hareketinin tutumunu açıklayacağı toplantıya giden kurum yöneticilerinin araçları Ankara'da kurşunlanır. Açık ve üstü örtülü ölüm tehditleri, suikast plan ve girişimleri ile yıldırma saldırıları sürer.

Amaç, 2 Temmuz '93'teki Sivas katliamıyla hedeflenenin bir benzeridir. Demokratik Alevi hareketinin ve Alevi toplumunun Kürt ulusal demokratik talepleriyle ilişkilenme damarlarını koparmak amaçlanır. Demokratik Alevi hareketine Kürt ulusal demokratik hareketiyle, devrimci-demokratik, antifaşist kuvvetlerle arasına mesafe koyması dayatılır. Belirlenen sınırların ötesine (hem Fırat'ın doğusuna hem de Türk-İslam sentezi dairesinin dışına) geçmemesi, ateş ve kan hatırlatılarak vurgulanır. Demokratik Alevi hareketinin ve Alevi toplumunun demokratik direncini ve birleşik mücadele iradesini kırmak hedeflenir.

Demokratik Alevi hareketi, saray darbesi ve faşist topyekün saldırı konseptine birleşik karşı koyuş mevzisinde sebat eder. Bunca açık tehdit ve saldırıya karşın geri adım atmaz. 1 Kasım seçimlerine giden süreçte de, artan devlet şiddetine, yasak ve engellemelere ek olarak sokağa salınan sivil faşist çetelerin linç saldırılarına, aynı siyasi paralelden vahşi kitle kıyımlarıyla terör estiren DAİŞ çetelerine rağmen, demokratik Alevi hareketi yönünü değiştirmez. Antifaşist mücadele ve birleşik direnişin siyasal, toplumsal dinamiği olarak durur. Saray darbesine, faşist topyekün savaş konseptine karşı antifaşist direniş çizgisi ve ısrarını dönem boyunca korur.

Şiddetlenen Siyasal İklim

Bu süreçle birlikte siyasal iklim radikal biçimiyle değişir. “İç” ve bölgesel politik gelişmeler karşısında rejim krizi derinleşir. Yönetememe krizi ağırlaşır. Faşist politik islamcı iktidar eliyle siyasetin gitgide daha fazla ve yoğun biçimde şiddet ve zor araçlarıyla sürdürüldüğü bir döneme girilir. Artık yasal demokratik örgütlenme ve siyaset yapma araçları da zemini de ziyadesiyle daraltılır. Linç saldırıları ve kurumlara dönük kuşatma ve saldırılara boyun eğmemek anlamlı ve önemlidir. Ne ki, bu saldırılara sokakta yanıt vermek veya caydırmak düzeyinde farklı bir savunma, özsavunma pratiği ve anlayışı geliştirilemez. Bu yüzden, bu dönemde genel olarak yasal demokratik siyaset, şiddet araçlarıyla yürüyen politik çarpışma düzeyinin gerisinde kalır.

Demokratik halkçı cephede ve buna bağlı olarak demokratik Alevi hareketinde de, siyasal süreçteki değişime uygun bir pozisyon alış sağlanamaz. Süreci, gereken araçlar ve hazırlıkla karşılamada idrak ve irade sorunu yaşanır.

Bakur'daki özyönetim direnişleri ile birlikte siyaset sahnesi şiddet araçlarının etkin olduğu bir arenaya dönüşür. Genel olarak devrimci, demokratik, emekçi sol kuvvetler, özel olarak birleşik halkçı cephe siyaset alanını açmakta yetersiz kalır. Kullanılagelen siyasal araç ve yöntemler bir önceki dönemin sınırlarında kalır. Değişen, sertleşen koşullara ve sürece uygun bir söylem dahi geliştirilemez. Oysa bu süreç, açık biçimde özsavunma için seferber olma, bu mantıkla fiili karşı koyuş çağrısını dayatır.

Bu dönemde, bilhassa reformist cenahta, faşist saldırılara şiddet araçlarıyla yanıt veren devrimci pratiklerle araya mesafe koyan tutumlar gelişir. Devrimci şiddet eylemlerini ve şiddet araçlarına başvurmayı “mahkum etme” yarışına girişilir. Bu cepheden yükseltilen söylemler ve oluşturulan etki, ideolojik ve politik olarak, yeni bir söylem ve yönelim geliştirmenin sürtünme kuvvetleri arasında uğursuz bir rol oynar.

Şiddet İkliminde Demokratik Alevi Hareketi

Demokratik Alevi hareketi de bu mücadele cephesinde faşist saray darbesine karşı direnen toplumsal kuvvetlerden biridir. Ancak demokratik Alevi hareketinin siyaset yapma ve örgütlenme zemini de bu süreçte ziyadesiyle daralır, edilgenleşir. Siyasetin şiddet araçlarıyla yapıldığı koşullarda kendi mevcut örgütlenmeleri ve anlayışıyla siyasi etkinlik kurma imkanları gitgide zayıflar. Bu dönem bütünüyle bir geri çekilme veya boyun eğme olarak tanımlanamaz. Zira demokratik Alevi hareketi, kurumlarına ve temsilcilerine dönük saldırılar, ölüm tehditleri, yaşam alanlarına dönük saldırı ve provokasyonlar, siyasal irade kırma girişimleri, inanca, kültür ve kimliğe dönük dayatmalar, siyasi-hukuki kazanımların yok sayılması ve tasfiyesi gibi çok yönlü saldırılara karşı durmaya devam eder.

Ne var ki, 15 Temmuz karşı darbe girişimi ile buna karşı OHAL süreci dönemin siyasal şiddet dozunu daha da yükseltir. Söz, örgütlenme ve eylem yapma hakları alabildiğine daraltılır, kriminalize edilir. Bu, gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla pekiştirilir. Birçok kurum KHK ile kapatılır. Adalet talepleri ezilir. Alevi tv ve radyo kanalları dahil muhalif basın-yayın organları kapatılır, tümden susturulmak istenir. Maraş, Çorum, Sivas anmaları yasaklanır. Devlet şiddeti yaşamın her alanına yayılır.

Faşist politik islamcı iktidar partisinin ve sarayın örgütlediği sivil faşist çete grupları hemen 15 Temmuz akşamında Alevilere ve Alevilerin yoğun olduğu semtlere dönük saldırılar gerçekleştirir. Devrimciler ve komünistlerle birlikte bu saldırılara bazı yerellerde karşı konulur. Bu özsavunma refleksi olası bir kitle kıyımının önüne geçer. Bu kritik anda bir veya birkaç yerelde gösterilen bu refleks, henüz genel bir örgütlenme anlayışı ve planlı hazırlık niteliği taşımaz.

Oysa Alevi toplumu ve bugünkü demokratik Alevi hareketi bileşeni kurumların kadroları, yakın dönem tarihindeki Alevi katliamlarının canlı şahididirler. Özsavunma anlayışı ve pratiği günümüzde Kürt ulusal demokratik hareketinin pratiği ile devrimci milis faaliyetlerinin dışında, kadın mücadelesinde fiili meşru bir anlayış ve eylem düzeyinde örgütlenirken, Alevi toplumu bunu ‘70'li yıllardaki antifaşist mücadele sürecinde ve katliamlar karşısında deneyimlemiştir. Günümüzde, 15 Temmuz akşamında gerçekleşen saldırı girişimi, özsavunmanın demokratik Alevi hareketi tarafından çoktan gündeme alınması ve bir hazırlıkla birleştirilmesi gereğini hatırlatan son derece çarpıcı bir uyarı olur.

Gelgelelim iki yıllık OHAL ve KHK rejimi sürecinde siyasi irade kırma saldırıları sonucunda sokakta karşı durma, sokağın iradesiyle görünür olma, taleplerini dayatma zemini, esasta devletin her adımda artırdığı şiddet siyasetiyle geriletilmiş, parçalı hale gelmiştir. Bu bir boyun eğme anlamı taşımasa da, doğrudan sokağa yönelme ve sokakta saflaşma hali fiilden kuvveye çekilmiştir. Bu iç gerilimin dışa vurduğu anlar ve süreçler de olmuştur. Fakat saldırıları durduracak veya püskürtecek, dahası ön alacak veya caydıracak biçim ve düzeyde bir aktif savunma pratiğine dönüştürülememiştir. Anlık, tekil reflekslerden öte hazırlıklar ve öncü örneklerle bir yol açılamamıştır.

Özsavunma Ve Demokratik Alevi Hareketi

2017'de Ankara'da DAİŞ çetelerinin Alevi kurumlarına ve temsilcilerine dönük saldırı ve suikast hazırlığında olduklarına dair istihbarat bilgileri paylaşılır, kurum temsilcileriyle. “Biz sizi koruyamayız. Başınızın çaresine bakın” denilir resmen ve alenen. Esasta ise aba altından DAİŞ sopası gösterilir. Ki ilk andan itibaren bu tehditlere pabuç bırakılmayacağı net olarak ifade edilir. Kurum temsilcileri “kendi kendimizi koruruz” çıkışı yaparlar.

Bu söylem ve anlayış, dönemin ezilenler cephesinden öne çıkartılan politik özsavunma mantığı ve yönelimiyle çakışır. Demokratik Alevi hareketi ve Alevi toplumu cephesinden de özsavunmanın yakıcı ve hayati, hayat kurtarıcı bir ihtiyaç olduğu gerçeğini dile getiren, bilinçte anlık bir eşik aşımıdır. Peki bunun somut karşılığı nedir?

Bu söylem, ifade edildiği dönemde gerek hedef seçilen kurumlarda, gerekse süreç boyunca saldırılar karşısında sıcağı sıcağına nöbet tutma biçiminde karşılık bulur. Toplantı ve gösterilerde güvenlik tedbiri alma pratiğinin ötesine geçirilemez. Bir örgütlenme sorunu ve ihtiyacı olarak ele alınmaz, buna denk düşen bir siyaset ve hazırlık olarak ilerletilmez.

Oysa özsavunma, bizzat Alevi toplumunun ve demokratik Alevi hareketi bileşeni kurumların temsilcilerinin yakın dönem tarihinden süzülüp gelen yakıcı bir ihtiyacıdır.

İnkar ve asimilasyon siyasetinin yanı sıra faşist imha saldırılarının da hedefi olmuştur Aleviler. Toplumsal mücadelede saf tutması, geçmişten bugüne eşitlik ve özgürlük davasına omuz vermesi, faşist rejimin ve tekçi zihniyetinin temel kriz dinamiklerinden biri olması hasebiyle özel bir düşmanlık hukukuna maruz kalmışlardır. Mücadelenin keskinleştiği, üstü örtülü veya açık bir iç savaşın dayatıldığı, buna karşı antifaşist direnişlerin boy verdiği iklimlerde, Alevilere dönük toplu kıyımlar, imha saldırıları, Alevi-Sünni kışkırtmaları bilinçli olarak örgütlenmiştir. Ve bu kanlı kıyımlarda Alevi toplumunu, yaşam alanlarını koruyan, kıyımın daha büyük ve kitlesel olmasını önleyen yegane faktör özsavunma hazırlıkları ve pratikleri olmuştur. Antifaşist direnişlerde zor araçlarını kullanarak saf tutmaları hayati sonuçlar vermiştir. Ya da tersinden, bu konudaki her eksiklik daha ağır ve trajik neticeler doğurmuştur. Maraş, Çorum, 1980 Sivas, 2 Temmuz Sivas, Gazi katliamları özsavunma perspektifiyle çıkarılacak derslerle doludur. Rojava devrimi ve bilhassa Kobanê direnişi bunun bir halkın kaderini tayin edecek kadar hayati olduğunun son güncel örneklerindendir. Üstelik güncel olarak faşist politik islamcı iktidara bağlı, daişvari sivil çetelerin ve milis teşkilatlarının (Osmanlı Ocakları, Sadat, HÖH, komando kampları, Avrupa'daki türevleri vd.) yaygın örgütlenmeleri bu sorunu gündemleştirmenin aciliyetini ve zorunluluğunu dayatır. Zira devlet-rejim krizi sürmektedir. Ve bunun iç savaşa evrilmesi koşullarında imha saldırılarının öncelikli hedeflerinden biri -15 Temmuz akşamında kendini ele verdiği üzere- Aleviler olacaktır.

Hayatın dayattığı özsavunma perspektifi ve örgütlenmesi demokratik Alevi hareketinin ve Alevi mücadelesinin somut gündemi haline gelmiştir. Görmezden gelinemez ve ertelenemez bir zorunluluk arz etmektedir. Bu, demokratik Alevi hareketinin çeyrek asırlık siyaset yapış ve örgütleniş tarzında yeni bir perspektifin kapıya dayanmış, hatta kapıyı kırıp bir eşikten girmiş olduğunun ifadesidir.

Zira demokratik Alevi hareketi, bugüne kadar bütünüyle ve yalnızca yasal demokratik alanda, fiili meşru mücadele anlayışıyla örgütlenmiş ve siyaset yapmıştır. Şimdi politik sahnenin değiştiği, siyasetin zor araçlarıyla yürütüldüğü ve bunun yoğunlaştığı koşullarda, bugüne kadar gelen siyaset ve örgütlenme anlayışı, özsavunma perspektifi ile ikmal edilmedikçe sürecin ihtiyacını karşılayamaz.

Bu perspektif, öncelikle meşru savunma hakkı ve ilkesine dayanır. Kendisine yönelen bir saldırıyı bertaraf edecek nispette ve nitelikte fiili olarak şiddet uygulamayı da meşru bir hak sayar. Bu zeminde kitle şiddetini esas alır. Ama onunla sınırlı kalmaz. Zor araçlarını kullanma anlayışı ve kapasitesini de kapsar. Keza aktif savunma pratiğine uygun olarak, olası tehdit ve saldırıları caydırma yönünü de içerir. Ki böylesi bir yönelimin, şiddet tekelini kendisiyle ve kendisine bağlı kuvvetlerle sınırlayan rejimin hedefi olması kaçınılmazdır. Bu nedenle savunma, polisiye ve adli süreçlerde hem anlayış hem de politik bir savunma zemini barındırır.

Bu bağlamda, bugüne kadarki tarzıyla siyaset yapan ve örgütlenen kurumların özsavunma anlayışı ve yönelimine ne düzeyde elvereceği, buna ne yönde yaklaşacağı sorusu da somut yanıtını aramaktadır. Yerleşik hale gelmiş tarzın esneme ve genişleme kapasitesi de bu bağlamda teste tabi olacaktır. Diğer yandan Alevi toplumunun belleğini ve yüreğini yakan acı toplumsal süreçlerin canlı izlerini taşıyan, bu zeminde mağduriyet dairesinin dışına çıkamayan, aktif bir özsavunma perspektifini “aşırıya gitme” olarak görecek bir damar hep olmuştur, olacaktır. Yenilgi ve yılgınlık ruh haliyle, sert çarpışmalara karşı durmak yerine yine “divana havale eden” travmatik mağdur duruşları da olmaz değil. Ve bunlara eklenebilecek, başta devlet-düzen ipiyle duran kesimler olmak üzere “sağduyu” çağrıları... Buna karşılık bilhassa genç kuşaklarda ve demokratik Alevi hareketi içerisinde kararlı politik duruşun öznelerinde özsavunmaya yatkın ve yakın bir bilinç ve eğilim uç vermiş durumdadır, ki geliştirilecek dinamik de budur.

Son olarak, Alevilere atfedilen şiddet karşıtlığı söylemi de siyasal ve tarihsel deneyimlerin süzgecinden geçmekte, özsavunma perspektifine dayanak oluşturmaktadır. Her şeyden önce Aleviler kendi dolaysız tarihleriyle de bilirler ki, “her türlü şiddet karşıtlığı” egemenlerin şiddet tekeli karşısında ezilenlerin silahsız ve savunmasız bırakılmasından başka bir şey değildir. Siyaset yapılıyorsa, ki yapılıyor, onun şiddet araçlarıyla yürütüldüğü bir süreçte, dayatılan şiddete yanıt verecek bir hazırlık ve donanım hem meşrudur, hem haktır, hem de yolun emri.

Ayrıca Alevilerin şiddete bulaşmadığı söylemi de yanlıştır. İlke olarak insanın insana şiddet uygulamasına karşı çıkmak başka, doğrudan eşitsizlik ve şiddet üzerine kurulu bir düzende ezen ve sömüren egemenlerin şiddetine karşı ezilenlerin haklı şiddete başvurması başka bir şeydir. Ve nihayetinde Aleviler de zulme karşı şiddet araçlarına başvurdukları direnişler, ayaklanmalar gerçekleştirmiş, özsavunma pratikleri sergilemişlerdir. Dolayısıyla Alevi toplumu, farklı biçimler arz etse de, esasında özsavunma pratikleriyle yoğrulan bir tarihsel, toplumsal arka plana sahiptir. Bunu güncelleştirecek imkanları da taşımaktadır.

Demokratik Alevi hareketi ve Alevi toplumu, Alevi sorununun demokratik çözümü ve demokratik taleplerinin kabulü ekseninde bu coğrafyadaki temel hak ve özgürlükler mücadelesinin ana toplumsal, siyasal kuvvetlerindendir. Devrimci durumun sürdüğü güncel koşullarda rejim krizini şiddetlendiren antifaşist mücadele dinamiklerindendir. İç savaşa göre hazırlanan ve bir seferberlik haliyle faşist terörü tırmandıran iktidar bloğuna karşı birleşik mücadelede saf tutmaktadır. Devrimci-demokratik mücadele hattında halklarımızın tarihsel bloğunun bir bileşeni olarak saldırılara göğüs germektedir. Ve bu mücadelenin gündemleştirdiği özsavunma anlayışı ve örgütlenmesinin hem dolaysız muhatabı, hem de en geniş toplumsal, siyasal kuvvetlerindendir.

Bu bağlamda, özsavunma perspektifiyle örgütlenme anlayışı ve pratiği, demokratik Alevi hareketi ve Alevi toplumu tarafından kendi yolu ve erkanı çerçevesinde kuvveden fiile taşınmayı beklemektedir. Keza bunun, devrimci-demokratik mücadele hattında halklarımızın tarihsel bloğu içinde, yerellerden başlayarak kurumsal yapılara değin genişleyen pratik, örnek adımlarını oluşturmak ve yaygınlaştırmak, devrimci, komünist, yurtsever kuvvetler dahil bu tarihsel bloğun bütün bileşenlerinin ortak sorunu ve ertelenemez görevi olarak durmaktadır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi