11. Yılda Parti Gerçeği Ve Geleceğimiz*

Parti ateş altında, kuşatmaları yararak, kararlılığın, direnişin, atılımların öncüsü olarak ilerleyişine devam ediyor. Burjuvaziye karşı işçi sınıfının, ezenlere karşı ezilenlerin, sömürgeciliğe karşı Kürt ulusunun, erkek egemen sisteme karşı emekçi kadınların sesi, sözü oldu parti. Emperyalist saldırganlığa karşı ezilen halkların yanında saf tutarak, aynı zamanda, emperyalist küreselleşmeye karşı, proletaryanın ve ezilen halkların, dünya devrimi perspektifi ile uluslararası dayanışması için öne atıldı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimini bölge ve dünya devriminin bir halkası olarak kavradı. Parti, bu coğrafyanın devrimci ateşi ve bilimsel sosyalizmin yol gösteren feneri olarak toplumsal ve sınıfsal sorunların ortaya çıktığı her yerde işçi sınıfı ve ezilenler adına en önde yerini aldı, mücadeleye öncülük etti, ezilenlere güç ve moral verdi.

11 yıl boyunca bıkmadan usanmadan proletaryaya, ezilen yığınlara duyduğu devrimci güvenle kitleleri aydınlatma, onları örgütleyerek savaştırma, bu savaşta en önde ve yol açıcı olma görevlerini yerine getirdi. 11 yılın tecrübesi göstermiştir ki, yolumuz doğrudur, sendelemeden kararlılıkla ilerlemeliyiz.

Her nehir engelleri aşarak, bazen kıvrılıp bazen düzelerek, bazen çorak bir topraktan bazen de yemyeşil bir ovadan akarak ilerler ve mutlaka denize ulaşır. Ama aynı nehrin akış hızı, debisi her durumda aynı olmaz. Parti de bir nehir gibi devrime ve sosyalizme doğru yol alıyor. Partinin gelişim hızı da tıpkı bir nehir gibi hedefe giden yolda değişiklik gösterebilir. ‘95-’97 gelişimi, ‘97-2000’e göre bir hayli hızlıdır. Sonraki süreçteki hız düşüklüğünde elbette nesnel koşullardaki kimi değişiklerin de bir payı vardır. Ama biliyoruz ki, aslolan bu değildir. Yine deneylerimiz göstermiştir ki, o nesnel koşullarda esaslı bir değişiklik olmamasına karşın, 2002 sonrasında parti yeniden hızlı akmaya, partinin debisi yükselmeye başlamıştır.

Gerek ‘95-‘97, gerekse son yıllarda gelişimin nedeni nedir? Bu soruya vereceğimiz doğru yanıt bizi geleceğe taşıyacaktır. Temel gerçek; her iki dönemde de, devrimin hangi yoldan gelişeceğine ilişkin strateji belgemizde ortaya konulan belirlemeler doğrultusunda, kendiliğindenci değil, iradi bir duruş sergilenmesindedir. Devrimci kendiliğindenciliğe asla boyun eğmeden, devrimci iradenin etkin biçimde ortaya konmasındadır.

3. Kongre sonrası süreçte temel yönelimimiz “kitlelere hücum”du. Her türlü araç ve yöntemi kullanarak, devrimcilerle kitleler arasında örülen aşılmaz duvarlar, devrimci bir balyoz harekatı ile yıkılmak zorundaydı. Parti buzkıran rolü oynamalı, her yerde ve proletaryanın, ezilenlerin gündemine gelen ya da gelmesi gereken her soruna dair kendini ortaya koymalıydı. Parti bunu önemli ölçüde başardı. Kitlelerle devrimci şiarları taşıma konusunda önemli bir mesafe katetti... Üç kapı üç kilit, bayrak yürüyüşü, NATO toplantısına karşı direniş, Ankara sokaklarını tutuşturan 7 Aralık ateşi, gençliğin Kızılay çarpışmaları, yıkımlara karşı barikat savaşları ve daha onlarca, yüzlerce direniş, gösteri, çarpışma, askeri eylem, barikat... Milyonlarca bildiri, kuş, yüzbinlerce afiş, yüzbinlerce broşür, binlerce pankart... Pazar yerlerinde, kahvelerde, işçi servislerinde durmadan ezilenleri bilinçlendirmeye ve ateşlemeye çalışan parti militanları. Çat kapı propaganda; sokaklarda, meydanlarda gazete satışları. Bir kızıl karıncalar ordusu olarak proletarya ve ezilenlerin yüreğine ve beynine hücum ederek, onların yüreğini ve beynini fethetme isteği. Evet, çok yol aldık. Yine de daha yolun başındayız. Direnmeyi, kitlelere gitmeyi öğrendik ama henüz koparıp almayı, zaferi tatmadık ve kitlelere tattıramadık. Demek ki aynı yoldan kararlılıkla ilerleyeceğiz, ama eskiyi aşarak, siyasi mücadele düzeyini yükselterek, direnmeyi zaferle birleştirme hedefi ile; yalnızca savaşmayı değil, savaştırmayı da başararak ilerleyeceğiz.

Bu nasıl gerçekleşecek? Gündeme daha az müdahale ederek, daha az propaganda ve ajitasyon çalışması yaparak başarılabilir mi? Tam aksine! Ezilenleri ilgilendiren önemli her konu partinin gündeminde olmalı, hem de daha etkili, daha canlı. Ele aldığımız bir konuyla ilgili propaganda ve ajitasyonda çok daha geniş yığınlara ulaşmak, yeni alanlara açılmak için kendimizi yeniden ve yeni düzeyde örgütlemek görevi ile karşı karşıyayız.

Alınan mesafenin yeterli olduğu, her gündeme “bulaşmamak” gerektiği, materyallerin fazla olduğunu ileri sürmek doğru olur mu? Bütün bu yoğunluğun yerel hakimiyeti zayıflattığı, dahası örgütlenmeye zaman kalmadığı tezi haklı mıdır? Bu yaklaşımlar, bu anlayışlar, partimizi devrimci kendiliğindenciliğe, irade kaybına, iddia yitimine götürmez mi?

Evrimci, yavaş, dinlene dinlene ilerleyerek sürece önderlik edemeyiz. Daha atak, daha hızlı, daha canlı olmak zorundayız. Örgütsel gücü belirleyen, politik sürece müdahale yeteneğidir. Politik sürece müdahale etmekten yorulan bir partili, ekmek yapmaktan yorulan bir fırıncıya benzer. Parti, işçi sınıfı ve ezilenler adına söz söylüyor. Çünkü onun iddiası bu. Çünkü o, proletarya ve ezilenlerin öncüsü olduğunu haykırıyor. Ve çünkü o, bu noktadan çok daha ileriye giderek, onların önderi olarak devrime yürümek istiyor. Kendine daralarak, kendine dönerek, alan eksilterek bunu yapamaz. Tam tersine daha çok kitlelere hücum, onlarca yeni alan, binlerce yeni gazete okuru, her zamankinden daha çok propaganda ve ajitasyon materyali, daha büyük sokak kavgaları, daha şiddetli askeri saldırılar... Ancak bu yoldan ilerleyebiliriz. Ancak bu yoldan örgütsel gücümüzü büyütüp düşmana darbeler indirebilir, devrimin siyasal ordusunu hazırlayabiliriz.

Bütün politik gelişmelere müdahale etmek, en yakıcı sorunlar etrafında kitle ajitasyonunu politik kampanyalar biçiminde örgütlemek, seyirciliğin, kaydediciliğin bütün biçimlerine karşı amansız mücadele etmek dışında bir yol yok.

Bu gelip geçici, 3. Kongre sonrasına özgün bir şey midir? Böyle düşünmek, büyük bir yanılgı olur. Bu, partimizin kuruluş felsefesidir, partimizin politik felsefesidir.

Yukarıda değinildi. Stratejimiz bir iç savaşlar serisinden geçerek, bir çok kent ayaklanması gerçekleştirerek, partizan savaşlarıyla bu kent ayaklanmasının önünü açarak, irili ufaklı binlerce çarpışma, barikat yaşayarak devrime ilerleyeceğimizi ortaya koyuyor. Bunu nasıl başaracağız? Kaç iç savaştan geçtik? Kaç ayaklanma içinde yer aldık? Nereye bayrak diktik? On binlerce kişilik kaç gösteri örgütledik? Halka karşı suç işleyen karşı devrimcilerden hesap sorma bilincimiz ne ölçüde gelişti? Elbette hepsini başaracağız, ama siyasi faaliyetimizi daha da yoğunlaştırarak, devrimci şiddeti daha etkili kullanarak, ezilen milyonları daha çok aydınlatarak.

Yer yer bunca emeğe, özveriye karşın neden daha hızlı gelişemediğimizi, örgütlenemediğimizi soruyor, düşünüyoruz?

Örgütleme, örgütlenme sorunları! Parti bu alanda da kendiliğindencilikle savaşarak ilerledi. Neyi görüyoruz 3. Kongre sonrasında? Partinin örgütsel gelişimi, her şeyden önce günlük parti çalışmasının, yani demek ki, kitle ajitasyonunun örgütlenmesi ve evet, hem de politik kampanyalar biçiminde örgütlenmesi demektir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin öncüsü politik savaşımı ancak politik kitle ajitasyonunu politik kampanyalar biçiminde örgütleme zemininde geliştirebilir. Parti başka nasıl bir siyasal ordu gibi gelişebilir ki! Kadrolaşmanın zemini de buradadır.

Önderleşme yolunun doğruluğu test edildi. Fakat parti henüz işçi sınıfı ve ezilenlerin önderliği düzeyine de sıçramış değil. O nedenle “Kitlelere gittik, durmaksızın kitle ajitasyonunu örgütledik, ama hani kitleler gelmiyor? Acaba kitlelerde mi bir terslik var, bizde, parti de mi”, mealinde bir sabırsızlık hali, küçük burjuva psikolojisinin güçlü etkileri kendini gösterebiliyor.

Daha hızlı gelişmenin önündeki en büyük engelin siyasi çalışma yoğunluğu olduğu düşünülebiliyor. Bu, kolay devrimcilik zihniyetinden kaynaklanıyor. Bildiri götürmek, basın açıklaması yapmak, afiş asmak, gazete satmakla milyonların hemen peşimize takılmasını nasıl bekleyebiliriz. Böyle olmayacağı açık. Onlara devrimi başarabileceğine dair güven vermeden büyük kitleleri harekete geçirmek olanaklı değildir. Bugün bu güveni inşa etmeye çalışıyoruz. Ama daha yapmamız gereken çok iş var.

3. Kongre sonrası bir kez daha şu doğrulandı: Partiyi politik mücadelede güçlü kılan etkenlerden biri; bütün mücadele biçimlerini kullanma, anlayış, yönelim, hazırlık ve kararlılığıdır. Parti bu hattı da koruyacaktır. Daha güçlü, daha nitelikli ve usta/en uygun mücadele biçimini tam zamanında devreye/mücadele sürecine sokma, her belirli anda mücadele biçimlerinin en etkili kombinezonunu yaratma... Eğer gündeme müdahale biçimi tekdüzeleşiyor, eylem biçimleri etkili olmaktan çıkıyorsa, bunun nedeni, o sorun etrafında politik faaliyet örgütlemek değil, farklı mücadele biçimlerini eylemin içeriğine göre uygulamadaki zayıflığımızdır. Aşılması gereken tam da budur. Hep aynı biçimlerde ısrar etmek, farklı mücadele biçimlerini bir arada kullanmamak; kolay devrimciliğin başka bir yansımasıdır. Örneğin basın açıklamalarının artık amaca uygun olmayan, geçiştirmeye hizmet eden bir mücadele biçimi olduğunu düşünüyorsak, yapmamız gereken o konuda tavır almamak değil, tavrın biçimini değiştirmek, daha ileri siyasi tepki örgütlemek, farklı eylem biçimlerini aynı anda kullanmaktır.

Parti bir siyasal, örgütsel ve ideolojik atılımı başardı. Siyasal mücadelenin ortaya çıkardığı örgütlenme sorunlarının çözümü/partinin kendini örgütleme çalışması, bu örgütün işi olan günlük siyasi çalışmanın yürütülmesi bir bütün oluşturur.

Demek ki, önümüzdeki görev daha az siyasi faaliyet, daha az kampanya, daha az basılı materyal değil; daha etkili siyasi faaliyet, başarıya, kazanmaya endeksli kampanya, daha yaygın siyasi ajitasyondur. Bir başka deyişle siyasi mücadele düzeyini daha da yükseltmektir. Kitlelere hücum kitlelerle birlikte hücuma dönüşecek, proletarya ve ezilenlerle parti güçleri aynı barikatta buluşacaklardır. Bunların örnekleri çıkmaya başladı. Yıkımlara karşı direniş, burjuva yozlaştırmaya karşı direniş bu yolda ilerlemekte olduğumuzu gösteriyor.

Önderleşme sürecinin birinci unsuru genel olarak siyasi mücadele düzeyini yükseltmekse, diğer unsuru yerel alanların, temel çalışma alanlarının önderlik düzeyindeki gelişmedir.

Önderleşme, bu temel çalışma alanlarında partinin gerçek bir politik ve örgütsel merkez haline gelmesi demektir, yerel örgütlerimizin gelişim yönünü gösterir. Parti kuşkusuz bu yönde ilerlemektedir, katettiğimiz mesafe de küçümsenemez. Fakat yerel örgütlerimizin adeta bir kent partisi politik ve örgütsel nitelik ve niceliğine sıçraması gerekir. Tıpkı partinin bütününde öngördüğümüz gibi, bu “kent partisi”nin de bir iskeleti olmalıdır. Bu iskelet yalnızca merkezi önderliğin iradi, kasıtlı çabalarıyla değil, aynı zamanda yerel önderliğin paralel tamamlayıcı çabaları ile inşası geliştirilmelidir. Yalnızca her kent değil, kentin içindeki temel alanlarda bütünlüklü bir parti iskeletine kavuşmalıdır. Örgütsel gelişim ve başarının ölçütü bu olacaktır.

Nihayetinde önderleşme sürecinin bir üçüncü unsuru, kadroların siyasi ve ideolojik niteliklerinin yükseltilmesidir. Temel yönetici kadrolarda önderlik bilincinin geliştirilmesi, bunun bilincinde olmaları başarılmalıdır. Bunları partinin gelişimi, varoluşu, eylemi dikte ediyor. Eyleminin dili anlatıyor bunu.

Evet, yenileneceğiz. Yeniyi arama, eskiyeni kaldırıp atma, yenilenerek ilerleme; parti tarzının unsurlarındandır. Kolaycılığa kaçmadan, daha yüksek emek ve özveriyle, politik ve örgütsel istikran/süreklilik ve tutarlılığı koruyarak yenilenme, yeni araç ve yöntemler dahil yenileme! Açıktır ki, bu bir nitelik derinleşmesini de kapsar. Politik, ideolojik, teorik planda daha yüksek birikim, yol göstericilik, önderlik. Her partilinin önünde bu nitelik derinleşme ve yenilenme görevi duruyor.

* Bu yazı MLKP’nin (Marksist Leninist Komünist Parti) Merkezi Yayın Organı Parti’nin Sesi’nin Ağustos-Eylül 2005 tarihli 47. sayısından alınmıştır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi