Ukrayna ve Emperyalistler Arası Çelişkiler

Bu yılın başından bu yana adım adım gündemleştirilen Ukrayna eksenli ABD-Rusya arasındaki jeopolitik içerikli çelişkilerin keskinleşmesi Nisan ayında doruk noktasına ulaştı. Savaş çıkacağına, Rusya ve ABD’nin, daha doğrusu NATO’nun Ukrayna için savaşacaklarına inananlar da oldu. Ancak, ABD ve Rusya arasındaki bu “it dalaşı” kararlılık sınamasından başka bir şey değildi. Öyle de oldu. Karşılıklı olarak kararlılık sınandı, güç gösterisi yapıldı; pozisyonlar karşılıklı olarak bir kez daha açıklandı; “kırmızı çizgi”ler yenilendi ve hiçbir şey olmamış gibi Rusya, Ukrayna sınırına yığdığı askerlerini tatbikattan sonra çekmeye başladı. ABD de Türkiye’ye yaptığı Karadeniz’e savaş gemileri gönderme bildirimini geri çekti.

Ukrayna klasik anlamda Batı ile Doğu (Rusya) arasındaki Baltık ülkelerinden Karadeniz’e uzanan jeopolitik fay hattının merkezi konumundadır. Her iki taraf da bu ülkeyi kaybetme lüksüne sahip olmadığı düşüncesindedir.

Ukrayna merkezli son gelişmeler sorunun sadece Ukrayna olmadığını göstermiştir. İşin içine Montrö Boğazlar Anlaşması, Dedeağaç (Yunanistan), Ege Denizi ve adalar, burada (Yunanistan) var olan ve yeni kurulan Amerikan üsleri, Türkiye-Rusya ilişkileri de girmiştir.

Ukrayna sorununu, salt veya ağırlıklı olarak bu ülkenin yer altı zenginliğine veya bazı alanlarda gelişmiş sanayisine indirgeyerek ele almak yanlış olur. AB açısından Ukrayna’ya bu gözle bakmak önemlidir. Ancak, Ukrayna kendisi üzerine ekonomik çıkarlar için rekabetin de birkaç hamle sonra jeopolitik rekabete dönüştüğünü gösteren bir ülkedir. Bu nedenle ABD-AB ve Rusya arasındaki Baltık ülkeleri-Karadeniz arasındaki jeopolitik hattın merkezinde olan Ukrayna sorunu ancak jeopolitik açıdan değerlendirilebilir.

Sovyetler Birliği’nden miras kalan bazı dallarda gelişmiş sanayisi ve konumundan dolayı bu ülke üzerine Rusya, AB ve ABD arasında rekabet, SSCB’nin dağılmasından bu uyana dönem dönem şiddetlenerek devam etmektedir.

Ülkenin doğu ve batı diye ayrılması tarihi ile ilgilidir; batı kesimi 1918’de kadar Avusturya-Macaristan’a bağlıydı ve bu kesimde Ukraynaca konuşuluyor. Ülkenin doğu kesimi ise Ekim Devrimi öncesinde Rusya’ya bağlıydı ve bu bölgede de Rusça konuşuluyor.

AB ve Amerikan emperyalizmi, Ukrayna’da tam batı yanlısı, kendi görüşlerine sıkıca bağlı bir iktidar oluşturmak için, “turuncu devrimi” adını verdiği hareketi düzenledi, 2014 Maidan darbesini örgütledi ve iç savaşı kışkırtı. Sonuçta başarılı da oldu fakat Kırım ve Donbas’ın kaybedilmesi pahasına.

Putin önderliğinde Rus emperyalizmi, Ukrayna’daki gelişmelerin sadece Rus çıkarlarına zarar vereceğinden endişe etmiyor, Batı-Ukrayna ilişkisini Rusya’nın geleceği için bir tehdit olarak görüyor.

Rusya, Baltık ülkelerinin AB ve NATO’ya üye olmalarını engelleyemedi. Doğu Avrupa’yı AB ve NATO’ya; yani AB ve ABD’ye kaptırdı. Aynı zamanda 2008 savaşında Gürcistan’ı bayağı hırpalamasına rağmen bu ülkenin de ABD ve AB ile ilişkisinin derinleşmesini engelleyemedi. Rusya, Amerikan emperyalizminin Orta Asya’ya girmesini de engelleyemedi.

Ukrayna sorunu tamamen jeopolitiktir

Önde gelen Amerikan jeopolitikacısı Z. Brzezinski “Yegâne Dünya Gücü, Amerika'nın Hakimiyet Stratejisi” çalışmasında iki ülkeye veya bölgeye oldukça önem vermektedir. Bunlardan birisi Ukrayna'dır (Diğeri de Gürcistan'dır). Bu konuda şöyle der:

“Ukrayna Avrasya satranç tahtasında yeni ve önemli bir alandır; jeopolitik bir odak noktasıdır, çünkü onun salt bağımsız devlet olarak varlığı Rusya'nın dönüşümüne katkıda bulunacaktır. Ukrayna olmaksızın Rusya bir Avrasya imparatorluğu olamaz. Ama Moskova, önemli yeraltı zenginliklerine sahip olan... Karadeniz'e açılan Ukrayna üzerinde hakimiyeti yeniden elde edecek olursa Rusya otomatik olarak Avrupa ve Asya'yı kapsayan güçlü bir imparatorluk olanaklarına sahip olmuş olur”.

Z. Brzezinski, Ukrayna’nın Rus emperyalizmi açısından önemini şöyle anlatır: “Baltık devletleri ve Polonya olmaksızın Ukrayna üzerinde kontrolü elinde tutan bir Rusya, kendine güveni olan bir Avrasya İmparatorluğu’nun önderliğini amaçlayabilir. Ama 52 milyonluk Slav nüfusuyla Ukrayna olmaksızın Rusya’nın, Avrasya İmparatorluğu kurmak için her çabası onu, Slav olmayanlarla ulusal ve din motifli çelişkilere sürükler. Çeçen savaşı, bu türden gelişmelerin nasıl olacağını gösteriyor.”

Ukrayna'nın Amerikan çıkarları, ABD'nin dünya hakimiyeti jeopolitikası bakımından ne denli önemli olduğunu sürekli vurgulayan ve gerekli adımların atılmaması durumunda da hükümeti eleştiren Brzezinski'nin yanı sıra “Stratfor Enstitüsü” yöneticisi G. Friedman da “Önümüzdeki Yüz Yıl” kitabında Avrasya'da nelerle karşı karşıya kalınabileceğini ele almaktadır. Friedman'a göre Rusya mevcut haliyle dünya politikasında tecrit olmaya devam edecek, 1991'de kaybettiğinden daha fazla nüfuz kaybına uğrayacak ve Batı için ciddiye alınan bir tehlike olmaktan çıkacaktır. Gelişmeler bu tespitin doğru olmadığını göstermiştir.

Şimdi bölgede ABD ile Rusya arasında “Soğuk Savaş” döneminde olduğu gibi bir durum var. Sadece her iki güç arasındaki jeopolitik sınır hattı Doğu Almanya, Çekoslovakya, Macaristan sınırından; yani Varşova Paktı’nın batı sınırından Baltık ülkeleri, Belarus, Polonya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’ın doğu sınırlarına çekilmiş durumda. Bu hattın batısında ABD’nin zorlama önderliğinde klasik Batı dünyası dururken, doğusunda Rusya durmaktadır.

SB'nin dağılmasından ve revizyonist blokun çökmesinden sonra Ukrayna, “büyük jeopolitik oyun”un sonuçlandırılamamış bir sorunu olarak kaldı. 2004'teki “turuncu devrim” sadece geçici bir süreç olmaktan öteye gitmedi. Bu ülkenin dünya hakimiyeti bakımından Avrasya jeopolitikasında rolü, bu jeopolitik oyunda yer alan ABD ve Rusya gibi “oyuncular” tarafından daha baştan biliniyordu ve bütün hazırlıklar ve çabalar da söz konusu oyunu nihai olarak sonuçlandırmaya hizmet ediyordu.

SB'nin dağılmasından sonra tek süper güç olarak kalan Amerikan emperyalizmi dünya hakimiyeti jeopolitikasını gerçekleştirmek için Avrasya stratejisini uygulamaya koydu. Bu jeopolitikanın uygulanmasında kaçınılmaz olarak karşı karşıya geleceği ülkeleri (Rusya, Çin ve İran) çembere almak için adımlar attı.

Aşağıdaki haritada bunu görüyoruz.

Amerikan emperyalizminin Rusya’yı kuşatma adımları:

NATO’nun ve AB’nin doğu genişlemesi

Aşağıdaki haritalarda her iki güç arasındaki jeopolitik fay hattı kaymasını görüyoruz. Bu hat kayması her iki dünya gücü arasında jeopolitik bir hat kaymasıdır. Bu nedenle bu hatta yer alan ülkeler, dünya hegemonyası jeopolitikası olmayan AB için ekonomik açıdan önemli olabilir, ancak Rusya ve ABD için jeopolitik açıdan önemlidir.

 

ABD, Batılı müttefikleriyle birlikte Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini AB'ye ve NATO'ya kattı; dağılmış olan revizyonist blokun 12 ülkesi NATO üyesi yapıldı ve böylece NATO üzerinden ABD'nin askeri gücü Rusya sınırlarına dayandı. Böylece Baltık Denizi'nden Karadeniz'e kadar uzanan 200 milyon nüfuslu 1.800.000 km²'lik bir alan NATO ve AB hakimiyetine girmiş oldu. Hesap oldukça basitti; Rusya'nın her geri adımı, ABD için ileriye atılmış bir adımdı veya Rusya'nın ileriye atılmış her adımı ABD için geriye atılmış bir adımdı. Ya da Rusya için olumlu olan gelişme ABD için olumsuz bir gelişmeydi ya da tersi.

Şimdi, Nisan ayındaki gelişmelerin doruk noktası olarak Rusya’nın Karadeniz’deki tatbikatı ve son olarak da NATO'nun Defender Europe 2021 tatbikatı, Amerikan emperyalizminin yeni jeopolitik fay hattını savunmakta kararlı olduğunun ve Rusya’nın da bulunduğu yerden bir milim de olsa geri adım atmamakta kararlı olduğunun göstergesi olarak görülmelidir.

Ukrayna’nın Amerikan ve Rus Jeopolitikasındaki Yeri

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un “Ukrayna hükümeti Rusça konuşan Ukraynalıların insani haklarını dikkate almıyor” savı, Kırım'daki gelişmelerin Doğu Ukrayna'da da olabileceğine dair bir işaretti. Kırım'da Rusça konuşan ve kendini Rus olarak tanımlayanların haklarını korumak için önleyici koruma tedbiri çerçevesinde bu yarımada Rusya tarafından işgal ve arkasında da ilhak edildi (2014). Aynı planın Doğu Ukrayna'da da uygulanması için -buradaki Rusların haklarının önleyici tedbirle korunması için- birtakım adımların atılacağı işaretleri yeteri kadar verilmekteydi. Kırım'ı önemli yapan oradaki deniz üssüdür. Rusya'nın Karadeniz filosu Sivastopol'da bulunuyor. Bu filo Rusya'nın en büyük dört deniz üssünden birisidir ve doğrudan Akdeniz'e açılış kapısıdır. Diğer taraftan bu filo, Ukrayna'nın NATO üyesi olması önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Bu durum ABD'nin planlarını, en azından Ukrayna'yı ulusal güvenlik stratejisi çerçevesinde NATO'ya bağlamasını engellemektedir.

Rusya'yı Avrupa'ya bağlayan boru hatları, yüksek gerilim hatları, demiryolu hatları gibi altyapının büyük kısmı Ukrayna sınırları içinde bulunmaktadır.

Belirleyici olan Ukrayna'nın madenlerinden, eskimiş sanayisinden ziyade stratejik konumudur. Bu bağlamda gaz ve petrol boru hatlarının geçiş güzergahı olması da önemlidir. Şüphesiz ki, boru hatlarının geçiş güzergahı olması yeraltı zenginlikleriyle karşılaştırıldığında daha da önemlidir. Ama bütün bunların önünde iki “dünya” arasındaki coğrafi konumudur.

Avrasya jeopolitikası ancak belli bir bütünsellik içinde uygulanabilir bir dünya hakimiyeti anlayışıdır: Bu anlamda Ukrayna, Türkiye, Karadeniz, Gürcistan ve Afganistan gibi ülkeler bu jeopolitikanın uygulanmasında “olmazsa olmaz” öneme sahiptirler. Örneğin Gürcistan'ın kaybedilmesi (Rusya hakimiyetine girmesi), Batı'nın, somutta da AB ve ABD'nin Hazar Havzası'ndan ve Orta Asya'dan kopartılması anlamına gelir. Öyleyse Gürcistan oldukça önemlidir. Aynı durum Ukrayna için de geçerlidir. Bu sefer Hazar Havzası'na ve Orta Asya'ya açılan kapı olmaktan ziyade AB ve ABD'nin batıda Rusya sınırlarına dayanmış olması bakımından önemlidir.

Rusya, Orta Asya'nın dünya ekonomisi ile bağını kopartmak istiyor. Bu kopartma tecrit etmek değil, ilişkiyi doğrudan kontrol etmektir. Yani Rusya'nın çıkarlarına uygun olmayan bir Orta Asya-dünya ekonomisi bütünleşmesi olmamalıdır. Bu bütünleşme de bugünkü koşullarda ancak ve ancak Ukrayna ve Gürcistan üzerinden gerçekleştirilebilir veya engellenebilir.

Görüyoruz ki Ukrayna'nın önemi, ancak jeopolitik konumuyla açıklanabilir.

Ukrayna, Avrasya jeopolitikasında hiçbir küresel aktörün, jeopolitika üretme yeteneği olan emperyalist ülkenin göz ardı edemeyeceği ülkedir. Bu anlamda Z. Brezezinski, “Avrupa-Atlantik alanının genişletilmesi, eski SB topraklarında yeni doğan bağımsız devletleri, özellikle de Ukrayna’yı entegre etmeyi gerekli kılmaktadır” der. Bu ülke, Amerikan emperyalizmine ve NATO’ya Avrasya jeopolitikasının gerçekleşmesi için olağanüstü olanak sunacak coğrafi bir konuma sahiptir. Ukrayna, Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasında veya eski SB cumhuriyetlerine yönelik politikasında özel bir öneme sahiptir. Onun bu önemi, Avrupa ve Asya kavşağında yer almasından doğan stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. Güncel gelişmelerin de gösterdiği gibi Ukrayna, Rus ve Amerikan Avrasya jeopolitikası bazında özellikle Amerikan emperyalizmi ve Rus emperyalizmi arasındaki çıkar çatışmalarının kaderini belirleyecek derecede kilit bir ülke konumundadır. Bu kilit önemi birkaç ara başlıkla altında açıklayalım.

Avrasya jeopolitikasının gerçekleştirilebilmesi için Rusya'nın önemsizleştirilmesi gerekir:

Brzezinski bu anlayışını çok açık bir biçimde dile getirir: “ABD ve NATO ülkeleri...kararlı ve sürekli bir biçimde, en azından teorik olarak Rusya'ya dünya politikasında ikinci numara olma umudunu veren jeopolitik temelleri yıkıyorlar.” Yukarıda belirttiğimiz gibi G. Friedman da aynı görüştedir. Ancak, “evdeki hesap çarşıya uymamıştır”; B. Yeltsin döneminde gerileyen Rusya, Putin döneminde dünya jeopolitiğinde ABD ile askeri bakımdan başat rol oynayacak duruma gelmiştir. (Şimdi Çin de başat rol oynayacak duruma gelmiştir).

Rusya’nın “geri dönüşü”, Batı’da jeopolitik fay hattının Doğu Almanya’nın, Çekoslovakya’nın batı sınırından Ukrayna’nın doğu sınırına kaymasına rağmen Amerikan Avrasya jeopolitiğini delik deşik etmiştir; ABD’nin Orta Asya ülkeleriyle ilişkileri Rusya’nın bu ülkelerle kurduğu yeni ilişkilerle dengelenmiştir. Karadeniz’de ABD istediği sonucu alamamıştır. Aynı durum Kafkasya için de geçerlidir. Ancak ABD bu jeopolitik anlayışından vazgeçmemiştir.

AB açısından Ukrayna

Ukrayna'nın bu öneminden yararlanmak isteyenler sadece Rusya ve ABD ile sınırlı değildir. AB de bu ülkenin öneminin farkındadır. AB'nin, SB'nden ayrıldıktan sonra Ukrayna ile ilişkileri bunun böyle olduğunu göstermektedir.

AB açısından Ukrayna’nın jeopolitik konumu ikili bir anlam taşır:

-Ukrayna, Rusya ve Avrupa arasında bir köprü olmalıdır.

-Ukrayna, Rusya ve Avrupa arasında bir tampon bölgedir.

Her iki durumda da Ukrayna’nın AB için önemi, tahıl ambarı olmasından, yeraltı zenginliklerinden başka Rusya olgusundan da kaynaklanmaktadır. Rusya karşısında bağımsız bir devlet olarak Ukrayna ve AB-ABD yanlı politikası, AB'nin yayılmacılığını önemli derecede değiştirmektedir. Ukrayna, AB’nin Orta ve Doğu Avrupa genişlemesinden sonra bu entegrasyona komşu olmuş ve AB ile Rusya arasında bir tampon bölge haline gelmiştir. Yani Ukrayna, AB için güvenlik bakımından da oldukça önemlidir. AB, Avrupa’nın istikrarını bağımsız bir Ukrayna’da görmektedir.

AB’nin Ukrayna politikasında özellikle Almanya yönlendirici bir rol oynamaktadır. “Neden Almanya?” sorusunun cevabı Alman emperyalizminin AB içinde oynadığı rolde ve Almanya açısından Ukrayna’nın stratejik öneminde aramak gerekir. Buna ekonomi de dahildir.

“Turuncu devrim” süreci ve güncel gelişmelerin de gösterdiği gibi ABD dışında AB ve AB içinde de özellikle Almanya, Ukrayna’nın gelecekte sahip olacağı niteliğe, yer alacağı konuma büyük ilgi duymaktadır.

Enerji koridorunda Ukrayna'nın yeri

Ukrayna sorununda dolayı AB'nin Rusya ile ilişkilerini ABD gibi sonuna kadar gerdirme eğiliminde olmayacağı veya olamayacağı da düşünülmelidir. Nihayetinde AB için önemli olan Rusya ile ekonomik ilişkilerin tehlikeye girmemesidir. AB, ABD veya Rusya veya Çin gibi bir jeopolitika, dünya hakimiyeti stratejisi geliştiremeyeceğinin bilincindedir. Bunun tek nedeni AB'nin bir ekonomik entegrasyon ve içinde birbiriyle rekabet eden Almanya, Fransa, İtalya gibi emperyalist ülkelerin olmasıdır. Bu ülkeleri ortaklaştıran, tekleştiren bir jeopolitika mümkün olamaz. Sermayeler ulusal kökenlere ayrılmış olduğu müddetçe, yani ulus devletler var olduğu müddetçe olamaz.

AB ve Rusya arasında çelişkilerin keskinleşmesi durumunda Avrupa ülkeleri enerji temini bakımından zor durumda kalacaktır. ABD, Avrupa’ya Rusya’dan enerji akışını engellemek için elinden geleni ardına koymamaktadır. Örneğin Almanya’yı Baltık Denizi’nden geçen Nord Stream 2 boru hattının yapımı konusunda baskılaması. Önemli olan, Rusya’nın Avrupa’ya enerji satarak elde edeceği kaynaklarla güçlenmesinin engellenmesidir.

AB ve öncelikle de Almanya Rusya ile ilişkilerinde doğrudan Amerikan çıkarlarını gözetmeksizin yol alıyor. Bunu bilen ABD, Almanya’yı Rusya ile ilişkilerinde “Batı değerleri”, NATO çerçevesinde sıkıştırıyor. Örneğin ABD, Almanya’nın Kuzey Akım-2 projesiyle Avrupa’nın enerji güvenliğini tehlikeye attığını söyleyebiliyor.

Rusya’nın amacı, zayıf ve kendisine bağlı bir Ukrayna’dır

Bu amacına ulaşmak için Rusya, Ukrayna’nın zayıf kalması, bağımsızlığını yitirmesi, kendisine bağlanması, ABD ve AB ile ilişkilerinin önemsizleşmesi için elinden geleni yapmaktadır ve yapacaktır. Rusya, fırsatını buldukça ve bizzat örgütleyerek Ukrayna’daki Rus ulusal topluluğunu kışkırtarak, bu ülkenin parçalanarak önemsizleşmesini sağlamak için şimdi olduğu gibi gelecekte de uğraşacaktır. Böyle bir gelişme ABD ve AB çıkarlarına doğrudan aykırıdır. Bu nedenle, Rusya’nın niyetini iyi okuyan ABD ve AB, Ukrayna’nın böyle bir durumla karşı karşıya kalmaması için tedbirlerini alacaklardır.

Rusya, tamamını kontrol edemiyorsa Ukrayna’yı böler.

 

Dil ve buna bağlı olarak kültür sorunu Ukrayna'da siyasal bölünmeyi de ifade etmektedir. Ayrışma dil ve kültür sorununa göre şekillenmiştir. Ukraynaca konuşanlar ülkenin orta ve batı bölgelerinde yoğunluktayken, Rusça konuşanlar da ülkenin doğu ve güney bölgelerinde çoğunluğu oluşturmaktadır.

Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesinin (Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti) Rusya tarafından desteklenmesi bir taraftan Rusya ve Ukrayna arasındaki çelişkileri, diğer taraftan da ABD ve Rusya arasındaki bölge üzerindeki jeopolitik çelişkileri keskinleştirmiştir. Son gelişmeler bunu göstermektedir.

Sorunun başka bir yönü de şudur: Soruna sadece bölgesel jeopolitika açısından bakarsak Ukrayna eksenli bir ABD-AB-Rusya denklemi görürüz. Bu denklemin geleceği bakımından bilinmeyeni Ukrayna’dır. Ukrayna’nın, Batı (ABD ve AB) ve NATO’ya üye olmasının iki sonucu olacaktır: Birincisi, Ukrayna’nın düşmesi sıranın Belarusya’ya geleceğini gösterir. Belarusya’nın düşmesi Baltık ülkeleri-Karadeniz hattının Belarusya’nın doğu sınırına, Rusya içlerine kayması anlamına gelir ki, bu derinliği olan bir kuşatma olur. Rusya’nın buna izin vereceği pek düşünülemez. İkincisi, Ukrayna’nın düşmesi, Rusya’nın stratejik bakımdan Doğu Avrupa’da askeri durumunun zayıflaması, tutunamaması ve Moskova’nın NATO tarafından ulaşılabilir olmasının kolaylaşması anlamına gelir.

Her iki ihtimal Rusya’yı savunma durumuna düşürecektir.

Ukrayna, Rusya’nın “sıcak denizlere” açılma üssüydü

Ukrayna (ve Kırım da) Rusya'nın Karadeniz'e, oradan da Akdeniz'e, dolayısıyla okyanuslara açılan ve bu nedenden dolayı da oldukça stratejik öneme sahip olan bir ülkedir. Bu nedenle Rusya, Ukrayna'dan asla vazgeçemez; bölme ve bir kısmına sahip olma pahasına da vazgeçemez. Kırım’ı işgal etmesi, Donbas bölgesindeki siyasi yapılanmayı desteklemesi bunu göstermektedir.

Sadece bu bakımdan; “sıcak denizlere” açılma bakımından değil, Rusya’yı Doğu Avrupa’ya ve oradan da Avrupa’ya ulaştıran vazgeçilemez bir koridor olması bakımından da Ukrayna, Rusya için önemlidir. SB döneminde gerçekleştirilen ulaşım altyapı sisteminden dolayı Ukrayna’nın, Rusya ve Avrupa arasında bağlantı sağlama özelliği daha da güçlenmiştir. Rusya’dan Avrupa’ya enerjiyi taşıyan boru hatlarının hemen hepsi Ukrayna topraklarında geçmektedir. Tabii ki bu durum, Ukrayna’yı stratejik bakımdan daha da önemli kılmaktadır.

Bağımsız veya Batı yanlısı bir Ukrayna, stratejik konumundan dolayı Rusya’nın güçlenmesi ve jeopolitik açılımlarını gerçekleştirmesi önünde bir engeldir. Diğer bir ifadeyle; Rus sermayesinin çıkarlarına tabi olmayan bir Ukrayna, Rusya'nın dünya gücü olması önünde doğal bir engel olur. Z. Brzezinski Ukrayna’nın jeopolitik konumunu ve Rusya için önemini, “Ukrayna’sız Rusya imparatorluk değildir” diye ifade eder.

Rusya’yı kuşatma stratejisinde Ukrayna/Karadeniz ve Dedeağaç hattı

ABD ve Rusya arasındaki Avrupa eksenli jeopolitik hattın Baltık ülkeleri-Ukrayna-Romanya-Bulgaristan hattına kayması Karadeniz ve Türkiye'yi her iki jeopolitika (ABD ve Rusya) bakımından daha da önemli kılmıştır. Amerikan emperyalizmi Türkiye’nin sorun çıkartacağından hareketle Yunanistan’ı kullanmaya başlamış, çok sayıda üs kurmuştur. Ancak bunların içinde en önemlisi ve en kapsamlı olanı Girit ve Dedeağaç’taki üslerdir. Sonuncusunu kullanarak Bulgaristan ve Romanya üzerinden Karadeniz’de etkili olmaya çalışmaktadır. Bu etkilemenin ne denli sınırlı olacağını son gelişmeler göstermiştir.

Buna rağmen, Girit ve Dedeağaç’taki üslerde konuşlanan ABD, Boğazlar’ı, Ege ve Doğu Akdeniz’i kontrol etmenin ötesinde Dedeağaç’ı Karadeniz’e sıçrama tahtası olarak kullanacağı açıktır.

Karadeniz, kıyıdaş ülkeler arasındaki anlaşmadan, anlayışlı hareketlerden dolayı şimdiye kadar dünya jeopolitikasında sorunlu bir saha olmamıştı. Ancak son gelişmeler; bir taraftan ABD/NATO’nun Karadeniz kıyılarına ulaşması, ama diğer taraftan da bu denizi savaş gemileriyle dolduramaması bu denizi dünya jeopolitikasının çekişmeli sahasına çevirmiştir. Karadeniz’in nasıl bir deniz olacağı; kıyıdaş ülkelerin bir denizi mi olacağı, yoksa bir savaş denizi mi olacağı bir bakıma veya doğrudan Türkiye’nin elindedir. Anahtar Montrö Boğazlar Sözleşmesidir ve bu sözleşmede söz sahibi olan da Türkiye’dir.

ABD, Rusya’ya karşı rekabetinde Karadeniz’i bir NATO gölüne çevirmek için Türkiye ile nasıl anlaşır veya buna karşı Rusya, Türkiye ile neyin pazarlığını yapar bunu ileride göreceğiz.

Türkiye-Ukrayna ilişkileri Rusya’dan bağımsız değildir

Dünya henüz açık seçik yeni ittifaklaşma aşamasında değildir. O aşamaya doğru gelişen süreçte hem ABD ve hem de Rusya, Türkiye’yi kendi yanında görmek için adeta yarışmaktalar. Bugün diktatör Erdoğan ve Saray, Ukrayna sorununda açıklamaları ve silah anlaşmasıyla Batı emperyalizmi ve işbirlikçisi Ukrayna iktidarı yanında olduğunu belirtmiş oluyor. Bunu aynı zamanda Doğu Akdeniz, Rojava ve Kuzey Suriye’de pazarlık aracı olarak da kullanmak istiyor.

Saray’ın Rojava ve Kuzey Suriye’de işgalinde Rusya ile yaptığı uzlaşma ve yer yer iş birliği, Ukrayna sorununda belirttiği tutumla çelişiyor. Sertleşen rekabet koşullarında da çelişkilerden yararlanarak kendi burjuva çıkarını kabul ettirme manevrası imkânı daralıyor.

Manevra imkânı zorlaşan bu koşullarda, ayrı alanlardaki sorunlarda kendi çıkarına olan politikalarının rakip emperyalistler açısından çelişkisini daha ne kadar sürdürüp sürdüremeyeceğini pratik gösterecektir.

Veya Türk burjuvazisi şunun bilincinde olmalıdır: Diktatör Erdoğan Ukrayna-Rusya sorununda kantarın topuzunu iyi ayarlayamazsa, Rusya ilişkisi uçak krizinden daha kötü bir sürece girer. Ukrayna veya Ukrayna eksenli Batı-Rusya jeopolitik fay hattı, Rusya ile iş birliği yapabildiği başka bölgelere hiç benzemez. Örneğin, burası ne Suriye ne Karabağ ne Libya’dır. Rus emperyalizmi açısından Ukrayna, Kırım ve Donbas elde edilmesi gereken toprak parçasından çok çok ötede bir anlam taşır. Bu alanı Rusya kendi “arka bahçesi” olarak görmenin ötesinde kendinden bir parça olarak görmektedir. Ve jeopolitik düşmanı gelip bu hatta dayanmıştır.

Rusya’nın etkisi dışında, ama jeopolitik düşmanın etkisi altındaki bir Ukrayna, Rusya için bir varoluşsal sorun olarak kalır.

Türkiye’nin Güney Kafkasya (Azerbaycan), Orta Asya (Türk cumhuriyetleri) ve Afganistan’daki giderek artan faaliyetleri Rusya tarafından izlenmektedir. Rusya bu sahada Türkiye, Çin, İran ve ABD tarafından baskılanmaktadır. Buna Suriye, Libya, Balkanlar da eklenince Türkiye’nin Ukrayna yanlısı bir tavrı Rusya ile ilişkilerini olduğundan daha da zora sokacaktır. Türk burjuvazisi bunu göze alıp alamayacağının hesabını yapıyor olmalıdır.

Montrö Boğazlar Anlaşması, ABD-AB-NATO-Rusya-Türkiye ve Ukrayna sorunu

Montrö Boğazlar Anlaşması Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelerin Boğazlardan savaş gemisi geçirmesine sınırlama getirmektedir. Bu sınırlamadan kurtulmanın tek yolu bu anlaşmanın kaldırılmasıdır. Bunu isteyen de sözleşmeye taraf olmayan ABD’dir. Bu anlaşma geçersiz olunca Karadeniz ABD ve NATO’nun savaş gemileriyle dolacak ve bu deniz eskiden olduğu gibi bir “barış” denizi olmaktan çıkarak bir savaş denizine dönüşecektir ve Rusya, Karadeniz üzerinden de doğrudan kuşatılacaktır.

Diktatör Erdoğan’ın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin iptali hakkında “ileri-geri” sözlerinin ABD ve Rusya’yı yoklamanın ötesinde fazla bir anlamı yoktur. ABD bu sözleşmenin kaldırılmasından, Rusya ise devamından yanadır.

Jeopolitik oyun oynamayı, ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanarak ilerlemeyi pek seven Türk tekelci burjuvazisi, siyasi önderi diktatör Erdoğan vasıtasıyla Kanal İstanbul-Montrö Sözleşmesi hesaplarını herhalde çok yönlü yapmış olması gerekir. Karadeniz’de ABD ve Rusya arasındaki Rusya lehine mevcut statükoyu sağlayan Montrö Sözleşmesi, yerini Türkiye’nin tam kontrolünün olmadığı bir sözleşmeye veya sözleşmemeye bıraktığı durumda Türk burjuvazisinin Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali oldukça yüksektir.

Ukrayna sorunu Karadeniz, Kafkasya, Hazar Havzası ve Orta Asya sorununun bir parçasıdır

Aslında Karadeniz, kendini çevreleyen bölgeler/ülkeler jeopolitiğinin merkezi konumundadır. NATO’nun Ukrayna’yı, Gürcistan’ı ve Azerbaycan’ı üye yapması durumunda Karadeniz kaçınılmaz olarak bir NATO denizi olacaktır. Ama tek engel, Montrö Boğazlar Sözleşmesinden dolayı yine Türkiye olacaktır.

Rusya bu Amerikan stratejisinin önünü almak için 2008’de Gürcistan’a dersini verdi. Ukrayna’ya da aynı durumla karşılaşacağını gösterdi. Ukrayna merkezli son gelişmeler, Rusya’nın NATO tarafından Ukrayna-Karadeniz-Güney Kafkasya hattında kuşatılmaya izin vermemekte ne denli kararlı olduğunu göstermiştir.

Şimdi, son Rusya-Ukrayna, Rusya-ABD/NATO krizinden dolayı söz konusu hat boyunca; Dedeağaç’tan Baltık ülkelerine kadar ABD ve NATO silah yığınağı yaptı. Rusya’da Karadeniz/Kırım ve Donbas içinde ve sınırında keza devasa bir askeri yığınak yaptı. Her iki taraf üç-beş asker ve silah çekebilir. Ama bu yığınak kalıcı olacaktır. Rusya’nın Suriye, Libya sahalarında dolaylı olarak savaşması ve asker bulundurması, Doğu Akdeniz’de donanmasının bir kısmını bulundurması, Afganistan’da yeni gelişmeler karşısında askeri olarak da hazırlık içinde olma zorunluluğu sonuçta ve uzun vadede Rusya’nın bu yükün altında kalkıp kalkmayacağı sorusunu gündeme getirir. ABD ve NATO’nun bir amacı da Rusya’nın mali imkanlarını askeri harcamalara ayırması ve böylece ekonomik olarak zayıflamasıdır. Aynı durum ABD için de geçerlidir. Çin ile çelişkilerin keskinleşmesi, Pasifik’e askeri güç kaydırmanın hızlanması; yani Ortadoğu ve Avrupa’dan güç çekmesi durumunda Ukrayna hattının şimdi olduğu gibi savunulup savunulamayacağı soru götürür. Tabi bu, Rusya’nın işini kolaylaştırır.

Sonuç itibariyle Ukrayna meselesinde büyük resme bakmak gerekir: Büyük resim Ukrayna sorununun sadece Ukrayna ile sınırlı olmadığını, bu sorunun dünya jeopolitikasını doğrudan etkileyen bir jeopolitik sorun olduğunu göstermektedir. 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi