Devrim Bedel İstiyor Dediğimiz Ne? Başkasından Beklemek mi?

Rojava devriminin komünist öncülerinden Şenol Sağaltıcı (Ferhat Erebo) ve Ümit Tekin (Metîn Dîcle) devrimci görevleri sırasında faşist Türk devleti tarafından alçakça katledildiler. İki komünist öncü, Rojava devriminin komünist bileşeni Marksist Leninist Komünist Parti saflarında devrimde yerlerini aldılar. Dünya halklarına umut olan Rojava devriminin savunulmasından inşasına ve tüm ihtiyaçlarının örgütlenmesine kadar görev almakta tereddüt etmediler. “Bedel kapılarından geçilmeden” devrim yapılamayacağını söyleyen komutanları komünist önder Baran Serhat’ın izinden yürüyerek ölümsüzleştiler. Ferhat Erebo, Yapıcılar Kolektifi tarafından hazırlanan “Bir MLKP Belgeseli: Dema Baranan” için deneyimlerini anlaşmıştı. Belgeselde konuşmanın biri bölümü yer almıştı. Sağaltıcı’nın belgesel çekimi için yaptığı anlatımın ve deneyim aktarımının tamamını yayınlıyoruz.

Rojava’ya devrim yangınını büyütmeye geldik

Rojava’da devrim ilk patlak verdiğinde yoldaşlarla birlikte dağda eğitim sürecindeydik. Eğitimimiz yeni bitmişti bizim devremizde, o dönemlerde Arap baharı ve Rojava’daki halk ayaklanması üzerine epeyce bir tartışma sürecimiz olmuştu. Politik gelişmeleri ilgi ile takip ediyorduk. Heyecanlıydık ama hep uzaktan bakıyorduk, çünkü biz burada (Rojava’da) yoktuk. Burada büyük bir tarih var, büyük acılar yaşanmış, büyük zulümler yapılmış. Yoksul halklar, emekçi halklar burada, bütün katil sürüleri buranın çevresine dolanmış ve burada yapabildikleri insanlık katliamından tutun da doğa katliamına kadar buna girişmişlerdi. Bütün planları bunun üzerineydi. Bunu tarih sürecinde, kitaplarda ve bir çok tarihi belgelerde okuduk, gördük ama burada görülmemişti daha o süreç içerisinde. O yüzden biz bunları tartışırken belki çok rahattık. Heyecanlıydık bir taraftan, neler olup bittiği üzerine bir fikrimiz vardı. Ama ne zaman ki buraya geliş kararı aldık bütün düşüncelerimiz, bütün bakış açımız aslında bambaşka bir yöne evrildi çünkü artık misafirlikten çıktık, var olan yangını körüklemeye geldik. Buradaki devrim ateşini büyütmeye geldik. Buradaki halklarla, savaşçılarla, dostlarla birlikte.

Geliş sürecimiz oldukça heyecanlı, etkileyiciydi. Karar alındıktan sonra belirli sınırlar, belirli tarihler geçilerek geldik buralara biz. Kimi zaman gizlenerek, kimi zaman botla, kimi zaman farklı farklı yöntemlerle birkaç günümüzü alan bir yolculuktu. Ve buraya geçişimizde 15 günlük bir bekleme sürecimiz oldu sınırın ortasında. Ne zaman ki Dicle suyunu geçtik ve Rojava’ya ayak bastık diyebilirim ki bambaşka bir dünyaya açıldı kapılar. Çünkü o andan sonra bütün o düşünceler, bütün o heyecan bambaşka bir heyecana bambaşka bir dünyaya bıraktı kendini. O zaman birkaç yoldaşla birlikte gelmiştik o yoldaşlardan biri Adıl yoldaştı, Taylan Kutlar yoldaş şehit düştü. Heyecanımızı kelimelerle anlatmak gerçekten mümkün değil. Tarihten okuduğumuzu biz yaşıyorduk orada, yani biz o tarihi birebir yaşadık aslında. Bizim açımızdan çok mütevazi şimdi anlattığım zaman. O dönem açısından ve gerekliliği açısından bambaşka bir süreci anlatıyor bu durum. Çünkü bizim belki buraya ayak basmamızla birlikte partinin de bakış açısı değişti. Devrime yaklaşımı, devrimin ihtiyaçlarına göre kendini konumlandırması da değişmiş oldu. Gelişimizden hemen sonra  devrimin ihtiyaçları bakımından neler yapabileceğimiz, devrime nasıl katılabileceğimiz üzerine kimi tartışmalar yaptık. Sahip olduğumuz kimi özellikler ve yapılabilecekler üzerine tartıştıktan sonra önceki birikimim ve mesleğim gereği benim sağlık alanında, devrime daha iyi katkı sunabileceğimi önerdi arkadaşlar. Bizde öyle düşünüyorduk zaten böylece ben sağlık alanında konumlandım.

Devrim ilmik ilmik örüldü

Biraz o süreci anlatayım. İlk geldiğimizde ayaklanmalar başlamış, rejimle gerginlikler ve çatışmalar yaşanmıştı. Rejim, bir çok yerden zaten çıkartılmıştı. Sivil doktorların bir çoğu alanda bulunmuyordu. O dönemde tabii ki YPG- YPJ daha oluşum sürecindeydi. Yaralılarımız tek tük oluyordu, onlarda gizli gizli evlerde, mahallelerde ya da belirli yerlerde tedavi görüyorlardı. İlk geldiğimde o süreçte birkaç doktor ve birkaç arkadaşla birlikte bu görevi üstlendiğimde bu şekilde yürütüyorduk. Yaralılara, bir gün Qamişlo’nun Anteriye mahallesinde, bir gün Qanatsiwes, birgün Meysel önünde, bir gün Hêlîlîye mahallesinde bir yurtsever ailenin evinde bakıyorduk. Gerektiğinde küçük ameliyatları orada yapıyorduk. Olmadığında özel hastahanelerde tedavi ve ameliyatlarını gizli gizli yapmaya çalışıyorduk. Bu kısa bir süre devam etti, ama devrim geliştikçe, büyüdükçe  halk katıldıkça, bunlar bize yeterli gelmemeye başladı. Çünkü hem yaralı, hem gazi, hem diğer durumlar çok hızlı gelişiyordu. Ve bakım ihtiyacı arttıkça sayının üstesinden gelemiyorduk. Bu çalışmayı kurumsallaştırmaya, daha büyük örgütlenmeye götürmemiz gerektiği ortaya çıkıyordu o dönemde. Çünkü bunun sıkıntısını çok yaşadık. Yaralılar bunun sıkıntısını çok yaşadı. Tedavi süreçlerine yetişemediğimiz, müdahale edemediğimiz durumlar yaşandı. Devrim kendini nasıl örgütlüyorsa devrimin içinde biz de sağlığı örgütlemeye çalışıyorduk. Yeni katılımlarla, yeni deneyimlerle birlikte imkan ve olanaklar dahilinde bu süreci örgütledik.

Devrime Katılmanın Sınırı Yok

Biraz başa dönmek gerekirse; buraya geldiğimizde hepimizin düşlerinde, hayallerinde, hedefinde partinin de isteği doğrultusunda şöyle bir devrimcilik kurulmuştu. Savaşla kurulmuş bir devrimcilik ya da devrim var. Devrim sanki sadece cephede, elde silah mevzi başında savunulan bir şeymiş gibi bir algımız vardı. Politik kitle çalışmasının ihtiyacı  hiç görülmüyor gibiydi. Genellikle kitaplara ya da tarihe baktığımızda hangi cephede nasıl savaşıldı, bütün kahramanlıklar onun üstüne kurulu. Oysa biz buraya geldiğimizde bambaşka şeylerle karşılaştık. Devrimin ihtiyacı o kadar muazzam oranda geniş ve çok şey istiyordu ki. Devrimin başkaca unsurları, ihtiyaçları söz konusu olduğunda biz buraya gelip birebir gördükten sonra anladık. Özellikle savaşçıların iyi savaşabilmesi ve devrimin ilerlemesi ve genişlemesi için, neler gereklidir diye sorsan birçok şey ortaya çıkacaktır. Savaşçıların yeme-içme ihtiyaçları, giyim-kuşam ihtiyaçları, silah-mühimmat ve diğer alanlarla olan bağlantıları, yaralıların tedavileri nasıl olacak vb gibi. Doğal olarak biz devrime katılmak isterken/ katılırken bizim için bir sınır yoktu. Temel ihtiyacımızın savaş olduğunu, savaşmak olduğunu, askeri olduğunu düşünüyorduk. Oysa burada gerçekliği gördükten sonra her birimiz devrimin farklı alanlarına, farklı ihtiyaçlarına yeteneklerimiz ölçüsünde yöneldik. Ben o şekilde sağlığa geçmiş oldum. O dönemde çok istekli olmadığımı da söyleyebilirim. Cephede yer almak istememden dolayı yoldaşlarla tartışmalarımız oldu. Ama devrimin ihtiyaçları söz konusu olduğunda yapabilecek başka bir şey yoktu. Ve bunu kabul etmek zorundaydık. Devrim bunu gerektiriyor, devrimcilik bunu gerektiriyor. O şekilde katıldık.

Parti örgütleyici bir kıvılcım oldu

Dediğim gibi zor süreçler yaşadık, imkansızlıklar içinde imkansızı aştık biz burada. Bütün yaralı arkadaşlara elimizden geldiği kadar en zor koşullarda baktık. Bir taraftan doktor, sağlıkçı yoktu, bir taraftan sağlık kuruluşumuz yoktu. Farklı farklı eksikliklerle birlikte büyük bir boşluğun içerisindeydik. Dağınık, örgütsüz en büyük sorun da buydu. Sorun bir-iki doktorun olması, bir iki odanın olması değildi. Sorun bunların örgütlenmesiydi. Bir yerlerde birileri vardı ama onlarda devrimin içinde nasıl konumlanacaklarını bilmiyorlardı. Örgütleyici bir güce, örgütleyici bir kıvılcıma, bir ışığa ihtiyaçları vardı. Diyebilirim ki parti orada mütevazi bir güç olsa da bu rolü oynadı. Biz bunun başından beri farkına vardık ve bunun örgütlenmesine koyulduk. Devrimin toplumsal örgütlenmesinde devrimin bu ihtiyaçlarının karşılanması adına  başından beri vardık. O dönemde bu çalışmalara katabilmek için birebir doktorlarla görüşmelerimiz oldu. Başkaca ihtiyaçlar bakımından yine görüşmeler yaptık. Özellikle şoförlerin ve araçların ayarlanması, hemşirelerin ve diğer alanların örgütlenmesi. İlaç, sağlık malzemesi vb. Hepsinin örgütlenmesi ve kurumsallaşmasında belirli bir bakış açımız vardı. Ve bunların örgütlenmesinde başından beri yer aldık. Parti sağlık alanı için çeşitli çalışmalar da yaptı. Yurtdışından buraya takviye amaçlı, devrimin büyütülmesi ve ihtiyaçların karşılanması açısından. O dönemde belirli yardımlar da geldi. 

Partinin ve devrimin her türlü ihtiyacı için gönüllü olmak

Benim ilk sağlıkta çalışmam bir yıl sürdü. Ondan sonra buradaki süreci kaldıramadım. O kadar acılar, üzüntüler, darlaşmalar yaşadım ki, her gün yeni bir yaralı, bazen onlarca yaralı. İnsanın üzerinde inanılmaz etkiler yaratıyor. Sapasağlam biriyim, savaşmak için gelmişim ama, dört duvar bir yerde onlara bakıyorum sürekli. Onların acılarına tanık oluyorum, onların ailelerine, arkadaşlarına, çevresine, insanın üzerinde ister istemez öyle bir etki yaratıyor ki, ya o anda patlayasın geliyor, ya gidip cepheye kendini patlatasın geliyor. Bunun gelgitlerini çok yaşadım. Ve o dönemde yoldaşlarla tartıştım. Tartışmamın sonucunda muradıma bir yıl sonra erişebildim. İlk sağlık alanından çıkıp cephede savaşta yer almam bir yıl sonra oldu. Cephede de çok fazla yer almadan ihtiyaçlar söz konusu olduğu için geri gelmek zorunda kaldım. Orada şöyle bir durum yaşandı. Arkadaşlar burada sağlıkta bulunmamı istemişlerdi. Ben istemediğim için direk partiyle görüşmeler olmuştu. Baran yoldaşla uzun bir sohbetimiz, tartışmamız söz konusu olmuştu. Devrimin ihtiyaçları söz konusu olduğunda böyle dayatmaların olmayacağını, kesinlikle her şeye gönüllü olunması gerektiği, partinin ve devrimin buna ihtiyaç duyduğu yönlü tartışmıştı benimle. Ben biraz direttiysem de bu görevi kabul ettim. Bu tartışmamız 14 Eylül sürecinde olmuştu. Benim bir yıl sağlıkta çalışmam üzerine konuşmuştuk. Tam Kobanê  savaşının ilk günleriydi. Biz Şehit Rûbar hamlesi sürecindeydik. Biz buradan bir hat açarak Kobanê  üzerindeki baskıyı kırmaya çalışıyorduk. O dönemde de çok yaralı olduğu için benim gelmem gerekiyordu. Bu süreç hastahanenin kuruluş sürecine denk geldi. Buraya yeniden geldiğimizde biraz aşama katetmiştik. Fakat, gelişen süreç söz konusu olduğunda gerçekten yetersizdi bu. Bir iki yaralı eviyle bu sağlık çalışması yürütülemezdi. Gerek savaşçılar için, gerekse halk için. O dönem daha büyük şeyleri düşünmeye başlamıştım ve süreç bize dayatıyor, bizi zorluyordu. Doğallığında o süreçte ben ve diğer yoldaşlar da  bu sağlık çalışmasının büyütülmesi ve kurumsallaştırılması önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili bayağı yoğun bir sürece girdik. Yani cephede olan yoldaşlar gibi bizde bu cephede devrimi ve mücadeleyi büyütmeye koyulmuştuk. Birebir doktorlarla görüşüp bu alanın örgütlenmesinden, binanın boyanmasından tutalım da odaların ve yerlerin ayarlanmasından, cihazların ve bir çok şeyin teminine birçok şeyde emeğimizin olduğunu, fikirlerimizin hayata geçtiğini söyleyebilirim. Aynı zamanda buradaki çalışanların temininden, diğer olanakların yaratılmasına kadar. Zorlu bir süreçti. Bütün Kobanê  yaralı ve gazileri buraya geldi. Burada çoğu tedavi gördü. Başka cephelerde de aynı şekilde. Hepsine tanık olduk, beraber yaşadık. Ben ve diğer yoldaşlar da buradaki insanlar da. Yoğun bir süreçti. Ama neticede Kobanê  özgürleştikten sonra 11 Eylül geldiğinde ben soluğu hemen Baran yoldaşın yanında almıştım. Ve söz verdiği gibi artık çıkmak istediğimi söylemiştim. Kararımızı almış, bitirmiştik yani. 

Devrim ve Parti Ne istiyorsa Onu Yaptık

Yani bazı şeyler vardır ki, istemezseniz bile yapmanız gerektiğini bilirsiniz. Mesela, devrim sizden birçok şey ister. Siz başka şey istersiniz bu devrimden. Devrimci olarak daha iyi yapabilirim diye düşünürsünüz. Ama her şey öyle yürümüyor. Ya da olmuyor daha doğrusu. Devrimciyim, sıhhatliyim, iyi bir silah eğitimi almışım. Ve bir devrime katılmışım o an. En iyi cephede kendimi ifade edebileceğim, bu şekilde devrime katılabileceğimi düşünüyordum. Şöyle geniş baktığımda birçok alanın ihtiyacından bahsetmiştim, bu alanlardan biri sağlıktı. Aslında cepheye gidip orada  bir iki mermi atmanız çok şeyi değiştirmiyor. Ama bir alanda bir kişi bir çok şeyi değiştirebilir. Sağlık alanı da böyleydi. Ben bunu ne zaman anladım. Aslında sağlık alanına geldikten ilk diretmelerden sonra. Üstlendiğim görevin ve alanın ne kadar önemli olduğunu o zaman daha iyi anlamıştım. Onlarca örgütsüz insan, örgütsüz doktor, örgütsüz yerler vardı. Her gelen yaralı acılar içerisinde geliyor, kiminin yaraları iltihap oluyor. Kimi bir uzvunu kaybetmek zorunda kalıyor. Ya da farklı farklı etmenler oluşuyor. Onlarca insanın acılar içerisinde cepheden gelip, yüzümüze gülmesi bambaşka bir duygu. Sizin ona bakmanız, yardımcı olabilmeniz, bambaşka bir duygu yaratıyor insanda. Burada güzel günlerimiz oldu, acılı da olsa, sevinçli de olsa.  Bu devrimi en ruhani, en dinamik, en canlı yaşayanlarla birlikteydik çünkü. Cephenin en önünde, en öfkeli insanla da, en duygulu, en acılı insanla da bir araya geldik. Çünkü o çarpışma sırasında bu duyguları en yoğun yaşayanlarla birlikteydik bu alanda. Ve sıcağı sıcağına yaşayanlarla birlikte biz de yaşadık. Ve onlar bizim için ölürken burada bakıma ihtiyaçları vardı. Ve bunu bilen insanlar yapabilirdi. Hangi imkan ve olanağınız varsa onla bakabilirsiniz. Ve biz onlara bu şekilde bakmaya çalıştık. Devrim bunu istiyordu bizden. Biz de devrimciler olarak bunu yapıyorduk. Parti bunu istiyordu biz de bunu yapıyorduk. Şu an geriye dönüp baktığımda aslında yaptığımız şeyin ne kadar değerli ve önemli olduğunu yeni fark ediyorum.

Sağlık alanında yapılanlarla devrim içinde devrim yaşandı

Devrim büyüyor, genişliyor bir o kadar da ihtiyaçlar artıyordu. Cephelerde arkadaşların, yoldaşların sayısı hayli hayli yükselmeye başlıyordu. Çünkü savaş bir çok cephede yürüyordu. Kobanê  savaşının ön günlerinde, savaş başladığı ilk günlerde söylemiştim. Ben cephedeydim ve buranın örgütlenmesi gerekiyordu. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı. Rejimin tüm alanları tarumar olmuş dağılmış, yıkılmış ya da oradaki sağlık alanı tamamen boşluk içerisinde. Bizim alanımızda da o yaralı evlerin dışında bu kadar güce bakabilecek, kurumsal olarak sorumluluk üstelenecek hiçbir kurumsal mekanımız yoktu. O dönem bu fikirler birçoğumuzda vardı. Ama fiili olarak pratik olarak bunu gerçekleştirememiştik. Ben o süreçte buraya geldim. Bu sürecin somut olarak örgütlenmesi ve karşılanması gerekiyordu. Bu şekilde bu hastahanenin kuruluşuna  başladık. Aslında çevremize doktor vardı ama dağınıktı. Doğallığında yaralılara pek bir faydası dokunmuyordu. Devrimi ve mücadeleyi böyle geliştiremiyorduk. Ben cepheden bu alana geldiğimde devrime ve mücadeleye daha iyi katkısı olsun diye geldim. Parti olarak da bu şekilde kararlaştırdık. Diğer yoldaşlar da buna bu şekilde müdahil oldular. Devrimin bu ihtiyacını bu şekilde çözmek için. Buraya ilk geldiğimde gerek bina ve başka ihtiyaçların örgütlenmesinde gerekse doktorlar ve diğer çalışanlar söz konusu olduğunda ben ve birebir yoldaşlar ilişkiye girdik. Gerek bazı doktorların evlerine gittik, gerekse bürolarına gittik, birebir sohbet ettik. Devrimin ihtiyaçlarını  ve onlardan beklentilerimizi anlattık. Aynı zamanda yaralılar için ihtiyaçlar söz konusu olduğunda hastahane teşkil ve diğer bakımını üstlenmek için. Onların da plan ve projesini çıkartıp bu şekilde hastahanenin kurulması aşamasına geçtik. Zorlu ve çok zorlu bir süreçti bu. Çünkü ilk önce doğru dürüst bu şekilde inşa edebileceğimiz imkanımız yoktu. Doğallığında hazır bir bina lazımdı bize. O hazır bina dahi yoktu. Bu şekilde buraya giriştik. Kapı, boya bir çok şey yokken. Herhangi bir tıbbi cihaz, ilaç yokken. Küçük küçük şeylerle. Ama sıfırdan başladığımız şey kıyaslama ölçümüz belki değil ama Avrupa standartlarında diyebileceğimiz düzeye getirdik. Düşünce olarak onun çok çok üstünde olduğumuzu söyleyebiliriz. Devrim çünkü böyle bir şey. Eski düşünceyi, eski çalışma tarzını yok ettik. Çünkü şunu gördük. Doktorlara en iyi imkanları sunduk. Ama alışkın olduğu, kafasına kazıdığı eğitimin dışına çıkamıyordu. Küçücük bir parça olmadığında ameliyat yapamıyordu mesela. Oysa burada bambaşka olanaklarla, bambaşka şeyler yarattık. Bambaşka yaşam inşa ettik. Kendi içinde devrimi yaşadık.  Burada bulunan her insan, her çalışan, devrime katılan her bir birey o ateşi içinde hissettikçe de buraya bir katkıda bulundu. Ve sıfırdan başladığımız bir yerde şu an inanılmayacak düzeyde bir ekipmana sahip olduk. En iyi teknolojik cihazlardan tutalım da daha bir çok şeye kadar hepsini bir arada barındırdık ve işlevli hale getirdik. Bunun sayesinde neleri başardık: Binlerce yaralı arkadaşa burada baktık, sağlığına kavuşturduk çoğunu. Çoğu yaralı iyileştikten sonra cephede ya da devrimin başkaca alanlarında ve kurumlarında rol üstlendiler, üstlenmeye de devam ediyorlar. Hatta iki ya da üçüncü kez yaralanıp cephelere, mevzilere koşanlar oldu. Yaralanıp yazar, muhabir, belediyede, kurumlarda ya da komün gibi herhangi bir yerde görev üstlenenler oldu ve hala üstlenmeye devam eden arkadaşlar oluyor da. Bu süreç uzun bir süreçti ve bu yaralıların, gazilerin hepsiyle dönem dönem karşılaşıyoruz. Kimisiyle belediye de, kimisiyle cephede, sağlıkta, hastahanede ya da başka alanlarda. İnanılmaz mutluluk verici bir şey bu. Orada sanki bütün yaşamı onlarla paylaşıyor gibisiniz. Bütün oranın duygularını ikiniz de taşıdığınız için. Bazen başka dilde konuştuğumuzu söylüyor çevredekiler. Ama gerçekten de öyledir. Bazen bazı şeyleri sözler anlatamayabilir. Yolu buraya düşen yaralılar bunu çok iyi anlıyor. Bunu görenler de onunla çok özel bir diyalog kuruyor. Ben bu açıdan çok mutluyum. Bunlara tanıklık ettiğim için. Eminim partideki bir çok yoldaş da buna tanık oldu. Çünkü burada bazı dönemler oldu ki seferberlik ruhuyla çalıştık. Benim zaten tek başına kaldırabileceğim bir yük değildi. Ya da bireysel olarak yapılabilecek bir iş değildi. Koca bir kurumun kurulması ve bunun örgütselliğe kavuşması. Burada kurulan hastahane başkaca kurulacak hastahanelerin temelini oluşturdu. Burada işlettiğimiz görüldükten sonra başka bir çok alanda bunu prototip olarak aldık, yerleştirdik ve birçok alanda oluşturmaya başladık. Burada dediğim o iç devrimler bir çok alanda da yaşanmış oldu. Böylece devrim bu alanda da büyütülmüş oldu ya da biz büyüttük.

Zafer zorlukları aşılarak elde edilebilinir

Devrim bizi zorluyordu, biz de olanakları zorluyorduk. Çünkü zafere ulaşmanız için bunu aşmanız gerekiyordu.Bunun tıkandığı yerde siz de tıkanırsınız. Zorlandığımız alanlar oldu. Sağlıkta dediğim gibi biz iç devrimler yaptık. Devrimin en büyük hali içsel devrimdi aslında. Gelenekselleşmiş, sistemleşmiş tıbbın dışına çıktık. Nasıl ki bir veteriner hekimden bir başhekim yarattıysak, başta da dediğim gibi bir temizlik işçisinden bir tercüman ve daha birçok şeyi yarattık. Bu da yetmedi. Buradaki doktorlar ameliyat yaparken çamaşır makinesi olmadığı için gidip elde elbiseler yıkanıyordu. Çarşaflar, ameliyat masası örtüleri ve daha bir çok şey. Kimi zaman olanaksızlıklardan strelizasyonu ateşle yapıyorduk. Buna rağmen kimsenin bir itirazı ya da başka bir tepkisi olmuyordu. Tersine bunu araştırarak edindiği bilgiye bilgi katarak en iyi şekilde ve en hızlı nasıl yapabiliriz görüşüyle geliyordu bir gün ya da iki gün sonra. Onlar da kendini yeniliyordu. Hele hele savaş süreçlerinde savaş doktorluğu, savaş sağlıkçılığı başka bir şey gerektiriyordu. Burada hız çok önemliydi. Oturup düşünme, araştırma lüksümüz yok. Gelen yaralıya acele müdahale etmek zorundasınız. Ve çok hızlı bir şekilde diğeri gelmeden alan açmak zorundasınız. Gelenin htiyaçlarını giderdikten sonra başkasına bakabileceğiniz duruma getirmeniz gerekiyordu o alanları. Ve bunun temizliğinden, sterilizasyonuna, alet edavatlarına kadar gelenekselleşmiş yöntemle devam ettirmek zorunda kalsaydık elektriğin olmadığı, jeneratörün olmadığı bir yerde aslında hiçbir şey yapamazdık. Kimseye bakamazdık. İyi niyetimiz dışında ya da güzel sözler dışında bir şey yapamazdık. Ama burada başardık bunu. Başarıldığını gören herkes de daha büyük zorluklar karşısında  mücadele etmeyi öğrendi. Aynı zamanda şu, klasik doktor ve yaralı, klasik doktor ve savaşçı, komutan asker ilişkisi yoktu burada. Burada yoldaşlık ilişkisi vardı. Bu gerek savaşçılar açısından böyleydi, gerekse burada sorumluluk üstlenen her bir insan için böyleydi. Daha yoldaşça, daha devrimci duygu dolu ilişkiler vardı burada. Kimse sadece bir vazife, bir görev olarak görmüyordu. Bir devrim olarak görülüyordu ve böyle katılıyordu devrime ve çalışmaya. O yüzden kimi zaman doktorlar burada şoför oldu cepheye gitti. Ev emekçisi anne burada temizlik yaptı, hatta strelizasyonda görevler üstlendi. Bunun dışında buraya gelip buranın lojistiğini karşılayan ekipler oldu. Ya da mahallelerde kendi aralarında iş bölümü yapıp çeşitli şeyleri örgütleyen insanlar da oldu. Devrim bu şekilde diğer insanları etkiliyordu, bu şekilde etkileyerek yayılıyordu. Zihinde böyleydi, pratikte böyleydi, yaralı karşısında böyleydi, doktorun gözünde böyleydi. Ve şu an bakıyoruz. O süreçte bulunan insanlar burada kurumlarda. Devrimi sahipleniyorlar ve başka bir duyguyla, başka bir düşünceyle ve başka bir yaklaşımla yapıyorlar bunu. Aslında istenen tam da buydu. Onlar kendi devrimlerini kendi içinde başardılar. Biz de devrimciler olarak bu devrimi böyle başardık. Böyle sürdürüyoruz.

Devrimci insan duygulu insandır

İlk sağlık çalışmam bir yıl sürdükten sonra cepheye katıldım. Katıldığım cephe Cezaa. Filistin cephesi olmuştu. Bir süreci orada geçirdim. Daha sonra Hol hamlesine katıldım. Daha sonra Kobanê savaşı döneminde Şehit Rûbar hamlesine katıldım son olarak. Ardından sağlığa tekrar gelip sonra tekrar cephede yer aldım. Dönem dönem değişti bu. Hastahane kurulmadan önce. Hastahene kurulup bu çalışmayı yaptıktan sonra bu alandan ayrılıp askeri alana geçmiştim. En son Minbiç hamlesinde 25 Haziran günü yaralandım. İlk müdahale cephede yapıldıktan sonra yaralı olarak inşasında bulunduğum hastahaneye geldim. Kapıdan geliyorum ben içeriye geçirilirken herkes başımda. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor. O an aynısını ben de yaşıyorum. Kiminin yüzüne gülüyorum, kiminin yüzüne ağlıyorum yani. Belki burayı inşa etmekten duyduğumuz kıvanç cephede olmanın getirdiği kıvanç ve mutluluğu bahtiyarlığı diyebilirim. Ya da hepsi birlikte belki. Hangisinden başlamak, hangisini söylemek gerekir gerçekten bilmiyorum. Ama çok büyük bir rahatlığın içindeydim bu mekana gelirken. Çünkü nasıl bir emeğin içine girdiğimizi, neyi başardığımızı biliyordum ve yol üzerindeyken pek düşündüğüm bir şey değildi yaralı olmak. Burası artık bir kuruma dönüşmüştü. Bireylerden bağımsız devrimin ihtiyaçlarını belli bir ölçüde karşılayabilen ve bir sürekliliği kazanmış bir kurumdu. İnsanıyla, eşyasıyla, binasıyla yaşanan o tüm duygu süreçleriyle birlikte artık bir tarih olmuştu burası. Ve o şekilde ben buraya geldim. Zordu elbet. En zor olan şeylerden biri yaralıyken cephe gerisine düşmek olmuştu. Yaralanacağımı pek düşünmüyordum ama yaralanınca o alandan uzak olmak kötüydü. Ama buraya gelince bütün o şeyler bir anda yıkılıp gitti. Yabancısı olmadığım bir alandı. İnsanına yabancı olmadığım bir yer. Duygusuna, çalışma temposuna şekline. Devrim sürecinde evinde kaldığım insanlar beni ziyaret ettiler burada. Hepsinin duyguları yoğundu ve ağlamalıklıydı. Bir taraftan gülsek de bir taraftan engel olamıyorsunuz. Devrimcilik çünkü böyle bir şey. Devrimci olan duygulu insandır. İster istemez yanınızda biri ağlayınca siz gülemiyorsunuz. Bazen içimize gömdüğümüz acılarımız, öfkelerimiz oluyor. Ben bazen burada hüngür hüngür de ağladım kimi zaman kendimi yırtacak kadar da güldüm. Ve o duygularla buraya geldim. Ve o kısa zamanda bunları yaşadım. Ama en büyük mutluluk diyebilirim. Bir taraftan bir devrimcinin yapması gerektiği şeyi yaptım elimden geldiğince. Aslında çok yüksek düzeyde yaptığım bir şey yok. Her insanın yapabileceği bir şeydi, imkansız bir şey yapmadım. Emek verdiğimiz şeyin karşılığını aldık. Bunun bahtiyarlığı var diyebilirim. O an yaşadığım duygulardan biri de buydu yani. Kısmi olarak kendi tedavimi ben burada üstlendim. Hatta şunu anlatayım. Benim yaralandığımı duyan bütün doktorlar geldi ve tedavi sürecime müdahale etmeye başladı. İlk gün 18 doktorum vardı. Tedaviler birbirine karışmaya başladı. En son onların yazdığı reçeteler ve bakım listelerinin hepsi yırtıldı. Sıfırdan bir tane ortaklaşılarak yapılmıştı. Ben orada bir espri yaptım. Siz beni kurtarmaya mı yoksa öldürmeye mi çalışıyorsunuz? Öyle bir süreçti buraya yaralı olarak gelişim. Çok uzun bir süreç kalmadım burada yaralı olarak, ama yaralılık ya da gazilik sürecim çok uzun sürdü diyebilirim.

Savaş sadece cephede değil yaşamın her yerinde sürüyor

Biz  Rojava devrimine katıldıktan sonra çeşitli dönemlerde başkaca yoldaşlar gelmeye başladı. O döneme kadar partimizin buradaki varlığı bilinmiyordu. Biz de çok büyük zorluklar karşısında bu çalışmayı yürütüyorduk çünkü illegalite yüzündün hiç kimse bizi tanımıyordu. Biz partili kimliğimizi saklayarak bu devrime katılıyorduk. Bu zorlukla karşılaştığımız ilk süreç Serkan yoldaşın şehadetiyle birlikte yaşandı. Partinin açıklamasıyla birlikte partinin devrimde ki varlığı açıklandı. Tabi o dönemler partiye dışarıdan bakanlar sadece cephede olduğunu düşünüyordu. Elde silah savaştığını düşünüyordu. Oysa partimiz burada devrimin birçok alanında yer aldı. Kişisel olarak ben zaten söyledim. Sağlık alanında, cephede kısmi olarak da asayişin örgütlenmesinde yer aldım. Başkaca yoldaşlar belediyede, komünlerde ve daha özel görevlerin örgütlenmesinde yer aldı, farklı farklı görevler de üstlenildi. Ayrıca daha özel-özerk kurumsal çalışmalarla devrimin örgütlenmesi çalışmalarına da katıldık. Aslında biz devrimin burada her alanındaydık. Partimiz burada devrimin her alanındaydı. Bu şekilde inşa ettik. Tek yönlü değil. Yani hepimiz savaşmaya geldik ama dediğim gibi savaş sadece cephede değil, devrimin her yerde insana, devrimin her yerde yeni düşünceye, yeni insana ihtiyacı vardı. Parti devreye girerek her bir devrimciyi burada olanaklara hücum etmeye yöneltti. Ve hepimiz burada kendimizi aşarak ilerledik aslında. Devrim bu şekilde büyüdü. Biz bu şekilde büyüdük, parti bu şekilde büyüdü burada. Farklı bir belediyecilik, klasik bir belediyecilik dışında  bir belediyecilik yapılır, birebir içinde bulunarak yaptık bunu. Önerilerimizle, zorlanmalarımızla yeniden inşasına giriştik bunun. Sağlık alanı için de, asayiş için de böyle yaşadık. Aynı zamanda askeri alanda da böyle. Ve şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim; her sorumluluk üstlenen yoldaş bu görevlerin en önündeydi. En büyük sorumluluğu üstlenmek için uğraşıyordu. Cephede en önde olmak istiyordu. Çatışmanın en önünde olmak istiyordu. Saldırı kollarında ve diğer kollarda. Aynı şekilde burada bulunduğumuz da da böyle oldu. Diğer çalışmalarımızda. Aslında buraya bakan partimize bakan hep en önde olduğunu en öne koşmaya çalıştığını ve birçok alanda da öncülük yaptığını görecektir. Güzel bir şey.

Engelleri Olanaklara Dönüştürmek İçin İrade Gereklidir

Bir insan kendisini nasıl anlatabilir bilmiyorum ama ben en iyisi şehitlerimizden örnek vererek kendimi ifade edeyim. Çünkü hepimiz birbirimize benziyoruz. Benziyoruz güzelliğimiz orada. Işık Kutlu yoldaşın hayatına baktığımda, özellikle yaralandıktan sonra sürecini, yaşamını başka bir evreye çeviriyor. Ve mücadeleyi başka bir şekilde sürdürüyor. Daha güçlü sürdürüyor. Yani onun için yürüyememek bir engel değil. Zorluklar başka olanaklara itiyor onu ve o bunu başarıyor. Sarya yoldaş ise, en zor koşullarda “Devrimcinin işi devrim yapmaktır” diyor. Bunlara bakarak ben bir devrimci olarak ne yapabilirim sorusuna, yaralıysam yaralıyım, gaziysem gaziyim. Ama ben bir devrimciyim. Bu kadar zulmün, bu kadar katliamın, bu kadar kan emicinin üşüştüğü yerde çekip geride durmak olmaz. Söz söylemek tek başına yetmez. Bir devrimci burada devrim yapmak zorunda. Net olmak zorunda. Devrimciyim diyorsa, komünistim diyorsa, partiliyim diyorsa bu şehitlere layık olmak zorunda. Hepsini kanının son damlasına kadar savunmak zorunda. Yürüyecek dermanı bile olmasa, düşüncesiyle, göz hareketiyle bile savaşmak zorunda. Devrimci mücadele bunu gerektiriyor. Devrimcilik, o inanç bunu gerektiriyor. Yani bunu sözle ifade edebilir miyim bilmiyorum. Ama ben yaşamımda bunu ifade etmeye çalışıyorum. Şehit yoldaşlardan öğrenerek, partiden öğrenerek, hayatta var etmeye çalışıyorum. Belki çok güzel söz söyleyemeyebilirim. Ama devrim için çok güzel şeyler başaracağım ve başarmak zorundayım. Bunun başka koşulu yok. Bugün yaralandım, gazi oldum. Gazilik bizim için kırık bir ayak, iki üç santim kısalmış bir ayak değil, burada nicelerini yaşadık ve nicelerini gördük. Devrim bedel istiyor dediğimiz şey ne? Başkasından beklemek mi? O yaralansın, bu gazi düşsün, bu gözünü kaybetsin ya da başka bir şey mi? Yoksa biz kendimizden mi ilk bunları bekleyeceğiz. Açıkçası ben buna hazırdım. Benim için yaralanma ya da gazilik çok zor bir süreç değildi bu açıdan. Benim için zor olan şu, yeni süreçte buna uygun mücadele verebilecek miyim? Buna layık olabilecek miyim? Bu halimle bu mücadeleyi daha da ileri taşıyabilecek miyim?  Bunu hep düşündüm. Yürüyemiyorsam kolumla yaparım, kolumla yapamazsam düşüncemle yaparım. O olmadı bulunduğum ortama duygumla müdahale etmeye çalışırım dedim. Ve bu şekilde sürdürdüm bunu. Hala da sürdürüyorum. Sürdürmek zorundayım. Ben kendimi öyle görüyorum çünkü. Devrimcilik çünkü öyle keyfince bugün zayıf yarın başka bir şekilde yapılabilecek bir şey değil. Bu bir yaşam. İlkeleri olmak zorunda. Düşüncesi, duygusu, ahlakı, kültürü. Ben bunların hepsini partimden aldım. Ve bunlarla yürüyorum, daha güçlü yürüyorum.

Acılar Çektik, Kan Döktük, Onurlu Mücadeleyi Sürdürdük

Ve benim açımdan mücadele yeniden yeniden her gün başlıyor. Özellikle bunu maddi koşullar temelinde yapmaya çalışıyorum.  Beni var eden bu. Çok zor bir şey değil. Burada önemli olan gerçekçi olmak. Kendi gerçekliğini bilmek, kendi gerçekliğinle yüzleşmek ve sırtını partiye dayamak, şehitlere dayamak, yoldaşlara dayamak. Küçücük bir inancı olsa bile sırtını bunlara dayasa çok büyük şeyler başaracağına inanıyorum. Buna inandım hep. Bence herkesin yapması gereken şey de bu. Konuşurken insan birçok şeyden korkuyor. Savaşmaktan korkuyor, düşmandan korkuyor, yeni bir şey yapmaktan korkuyor. Yeni açılımlar yapmaktan, birine duygusunu açmaktan. Oysa burada her şeyi rahatlıkla başardık. Çok rahat eskileri yıktık, çok rahat yenileri başardık. Ve başarıyoruz. Devrimciliğin esası bu. Kimi zaman geri düştüğümüzde, zorlandığımızda, yoldaşlarımız hemen yanı başımızdaydı, partimiz yanı başımızdaydı. Yoldaşlarına açık olan, devrimcilikte ısrar etmek isteyen bile bunda tereddüde düşmez, düşemez de. Böyle bir olanağı yok devrimde. Ya çürüyüp gider ya da tam tersi çok güçlü biçimde düşmana sıkılan mermi gibi devrimci ileri doğru fırlar gider. Dediğim gibi burada bir çok arkadaş, yoldaş yaralandı. Yaralandıktan sonra tedavi olup savaşa katılan çok oldu. Devrimin bir çok alanında bunu sürdürdü. Benim bu sürece gelişim bunlardan ilerleyerek gelişti. Doğallığında çok yabancı değildim. Burada çok net olan şey şu; MLKP’li bir savaşçı nasıl yürüyeceğini bilir. Çok net, çok rahat söyleyebileceğim, tarif edebileceğim bir şey. Burada olacaksınız çünkü olmak zorundasınız. Tarihsel olarak, ideolojik olarak, taktiksel ve stratejik olarak. Ama bunların çoğu önemsizdir. Eğer gerçek varlık olarak burayla temas etmezseniz başarılamaz. Biz ettik, kan döktük, acılar çektik ama bir o kadar onurlu bir mücadeleyi sürdürdük. Şehitlerimizle, yaralılarımızla, var olan savaşçılarımızla. Burada yaşanan bütün acıları, hiçsizleştirilmeye çalışılan bütün bu toplumları sadece bir halk demiyorum halkları, tarihsel olarak o ezilmişliği kaldırmak için biz var gücümüzle savaştık. Birlikte savaştık, birlikte düşündük, birlikte üzüldük, birlikte güldük, birlikte inşa ettik, birlikte yaralandık, birlikte yemek yedik. Ya da ne diyebilirim hepsi birdi. Doğallığında bunun birlikte yapıldığı yerde zayıf düşmenin mümkün olmayacağını düşünüyorum bir devrimci için. Zayıf düşen önceden zayıf ya da kendi gerçekliğiyle yüzleşmeyen, buna kendini hazırlayamayan, kişilerdir. Biz devrimcilerin böyle lüksü yok. Bu zorlamayla da olabilecek bir şey değil. Ya buna inanırsınız ve ilerlersiniz bu yolda ya da kölece bir yaşamı seçer başka bir yerde bulunursunuz. Bu alanda da yaşanmadı mı? Evet yaşandı. Geriye dönüşler, kopmalar, ihanetler ve daha bir çok. Bunu farklı alanlarda farklı zamanlarda yaşadık. Ama bu genele mal edilecek bir şey değil. Çok küçük şeyler. Yaşanabilecek bir şey. Kendi devrimciliğini sürekli kılamayan, ilerleyemeyen, yeni yaşama kendini adapte edemeyen her kes geriye düşecek ama buna inanan, buna emek sarf eden devrimcilerin sonu zafer olacaktır. Buna inandık, buna inanıyorum, bunda yürüyorum.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi